19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ayşen Akpınar, Gönül Bakay ve Handan Dedehayır’dan ‘Kadın ve Mekân’ Kadınların kamusal alanı neresi? me yazar, “Mekânın Cinsiyeti” ara başlığını koyar ve bu bölümde çok sağlam noktalar yakalayarak farklı açılımlar sağlar. Öncelikle, oryantalist yorumlamalarla temize çıkma yollarının önünü tıkar. Bilindiği üzere, kadın erkek eşitsizliği ve ataerkillik daha ziyade Doğu toplumlarına atfedilir. Bir “Doğu toplumu” olarak bizim kendi içimizde bile böylesi bir ayrışma vardır; sanki ülkenin batısındaki kadınlar özgür kılınmış gibi ya da kadın meselesi ülkenin batısında tamamen çözülmüş gibi davranılır. Evrensel düzlemde de kadın yalnızca Doğu’daki gelenekler yüzünden sıkıntı yaşar gibi bir yanılsama var. Serpil Çakır ise yazısının bu bölümünde tam da bu yanılsamayı kıracak malumatlar sunar: “Kamusalözel alan ayrımı Eski Yunan düşüncesinden ve onun polis (kamusal alan) ile oikos (hane) kavramsallaştırmasından hareketle üretilir (…) Erkekler dışarıda agora ve gymnasion gibi kamusal mekânlarda yaşamlarını sürdürürken, kadınların alanı evle sınırlıdır. Klasik Müslüman evinin harem/ selamlık sistemine benzer bir uygulama vardır. Evler az pencereli ve yüksek duvarlarla çevrilidir. Evli kadınlar, erkek konukların ağırlandığı oda olan ve bizdeki selamlığı karşılayan andron’da asla görülmezler” (Sennett 2001, s. 63). KADIN HALLERİ... “Kadın Hallerinden Yansımalar” başlıklı üçüncü bölümde ise adından da anlaşılacağı üzere, farklı mecralardan bakarak kadınlığın yansımalarının seyrine dalmamızı sağlayan on iki farklı kaleme yer veriliyor. Bu bölümün dikkat çeken yazılarından biri kuaförlerle ilgili kapsamlı araştırma sonucu ortaya çıkar. Bu yazıyı araştırmasının bulgularını dizmek dışında çok da süsleyememiş olan yazar Mine Özaşçılar’ın çalışması, makale olarak biraz kuru kalsa da dikkat çekmeyi başarır çünkü kuaförleri kadınların kamusallaştığı yerler olarak incelemekle çok doğru bir nokta yakalıyor. Bu bölümün dikkat çeken imzalarından biriyse ünlü yazar Buket Uzuner. Uzuner, kadının mekânla ilişkisini tahmin edilebileceği üzere edebiyat düzleminde ele alırken “Mekân, bir romancının her romanında ilk ve asıl karakterdir” diyor ve üç farklı kadın yazarın romanındaki kadın kahramanlarının mekânlarına değiniyor. Bu kapsamlı derlemenin gerekliliğine işaret eden yine Serpil Çakır. Yazar bir başka araştırmacıdan alıntıladığı satırlarda konunun ihmal edilmişliği üzerinde durur: “Türkiye’nin akademik alanda cinsiyet dinamiklerini temel parametre alarak mekân analizine girişen ya da cinsiyet analizlerine mekânsal süreçleri ayrılmaz bir bileşen olarak dahil eden çalışmalara ihtiyacı vardır.” Çünkü Çakır’a göre, “Son zamanlara dek, bu alanın bilgi dağarcığını oluşturan çalışmalarda kadınlar görmezden gelinmiştir.” Tıpkı, evde, işyerinde, okulda, sokakta sıklıkla görmezden gelindiği gibi… ? Kadın ve Mekân/ Yayıma Hazırlayan: Ayşen Akpınar, Gönül Bakay, Handan Dedehayır/ Turkuvaz Kitap/ 384 s. Kadın ve Mekân, üç kadın Ayşen Akpınar, Gönül Bakay, Handan Dedehayır tarafından derlenmiş ve kütüphanelerin kadın araştırmaları ile kadın konulu eserler bölümünde yer ayırmaya değecek bir çalışma. Kitabı besleyen ana damarın feminizm olduğunu ya da kitabın tamamıyla feminist kaygılar taşıdığını söylemek zor önsözde bir erkek imzası görmek okura bu şekilde hüküm verme imkanı tanıyor ancak kapsamlı bir kadın(lık) araştırması olduğu söylenebilir. Ë Müge KARAHAN adın ve Mekân’ı derleyenlerin yazdığı giriş yazısında kitabın çıkış noktası Lefebvre’in sözlerinden destek alınarak şu şekilde anlatılıyor: “Mekânın zaman içinde geçirdiği evrim ve kazandığı yeni anlamlar, mekânı bir de kadın açısından ele almanın heyecan verici bir serüven olacağı görüşünü uyandırdı. Batı’da ağırlıklı olarak feminist literatürde yoğun biçimde ele alınan kadın ve mekân ilişkisine, Türkiye gerçeği bağlamında, çok disiplinli bir yaklaşımla daha geniş bir perspektiften bakma düşüncesi böyle doğdu.” “KİŞİSEL OLAN POLİTİKTİR” Kitap özenli bir biçimde üç ana başlığa ayrılmış. “Yoktan Var Eden Kadınlar” başlıklı birinci bölüm daha çok kadınlara dair fiziksel pratiklerin, yaşam tecrübelerinin bir aktarımı. Bu bölümün yazarları arasında olan Türkiye’nin ilk kadın valisi Lale Aytaman, “Kadın Eli Değerse” başlıklı yazısında hem kendisinin valilik makamındaki ilk günlerini ve bir kadın olarak deneyimlediklerini anlatır hem de Muğlalı kadınların yaşam pratiklerini, yaşam alışkanlıklarını ve alanlarını okuyuculara aktarıyor. Dokuz makalenin yer aldığı ilk bölümden sonra kitabın, “Mekânın Sınırladığı Kadınlar” başlıklı ikinci bölümündeki makalelerde kadınmekân ilişkisi masaya yatırılırken genellikle kamusal alanözel alan ayrışmasından ve adı artık kamusal alan kavramıyla özdeşlemiş olan ünlü düşünür Habermas’tan bahsedilmiş. Konuyla ilgilenenler bilir ki feminist kuram; feministlerin “kişisel olan politiktir” şiarıyla birlikte kamusal alan özel alan ikiliğini sık sık irdeler bu nedenle de meselenin yazılara bu kadar yoğun olarak girmesi şaşırtıcı değildir. SAYFA 18 K İkinci bölümün yazarlarından Yekta Özgüven, “mekân ve kadın”dan evvel “kadın meselesi”ni Tanzimat dönemine uzanarak ve oldukça yalın bir biçimde ele alıyor. Bunu yaparken iki isimden Ayşe Durakbaşa ve Deniz Kandiyoti alıntılarla ilerler ve okurunu da çok ilginç bulgularla buluşturur. Örneğin modern ailenin mekânı olan modern konutları anlatmadan önce Yekta Özgüven modern ailedeki kadın temsiline dair ilginç saptamalara ve bilgilere yer verir. Yazarın, Kandiyoti’den aktardığına göre, “Cumhuriyet’in modern kadın ve erkek kimliklerinin bir parçası olarak tanımlanan modern ailede (...) geleneksel ailenin hiyerarşi, değişmez ve mutlak otoriteyi simgeleyen baba figürü yerini çocuklarına büyük bir yakınlık göstermenin yanı sıra kızlarının yetiştirilmesine büyük önem veren ve kızları ile özel bir bağ kuran modern baba figürüne bırakır. Kandiyoti, erkek çocuk sahibi olmanın toplumda bir norm olmasına rağmen Atatürk’ün manevi çocuklarını kızlardan seçmesinin bu bağlamda simgesel anlamlar taşıdığına dikkat çeker.” Modern aileden “modern konut”a geçiş yapan Yekta Özgüven “Evin Öznesi/ Evin Nesnesi Kadın” başlıklı yazısının temel meselesi olan kadın mekân ilişkisine odaklanırken modern konutun tanımını yaptıktan sonra kadının bu konuttaki yerini bulmaya çalışır. Özgüven’e göre, “İdealize edilmiş bu kurguda evin asıl sahibi kadındır. Zaten ev buna yönelik olarak eğitim alan kadının çalışma alanı olarak belirlenir. Evin nasıl dekore edileceği, hangi tarz mobilyaların kullanılacağı, iç mekânların nasıl tefriş edileceği gibi konutun iç düzenlemesine ilişkin konulara kadın karar verir. Diğer bir ifadeyle, ailenin mahremiyet mekânı olan evin dönüştüren, tasarlayan ve yöneten ‘öznesi’ kadındır. Böylece, toplumun en mahrem aktörü kadın ile gündelik hayatın en mahrem mekânı ev/ konut kavramları Batılı modern bir an layışla tekrar bir araya getirilir.” Yekta Özgüven’in yazısı, feminist külliyatı taramış ve yazısında kaynakça olarak kullanmış olmasının yanı sıra, arşiv taramasıyla ve mecmua gibi tarihi belgelere yaslanmasıyla da ilgi çekici hale geliyor. Bu bölümün bir diğer dikkat çeken makalesi İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Serpil Çakır imzası taşıyor. Bu makale de aynı şekilde feminist yazına hâkim ve aynı zamanda bir ideolojisi olması sebebiyle de sağlam duran yazılardan biri. Ayrıca karşı koyuşu ve isyanı barındırması sebebiyle de feminist duruşu alenen dışa vuruyor. “Mekânın Kadınlar Açısından Kurgulanışına Kuramsal ve Tarihsel Süreç İçinde Bakmak” başlıklı makalesinde Çakır, başlığın hakkını verir ve tarihi malumatı eksik etmediği gibi kuramsal tartışmaların da önünü açar. Makale, feminizme dair yaptığı tanımlamalar açısından da zihin açıcıdır. Çakır’ın tanımlamasına göre “feminizm bir ideoloji; kadınların kendilerini baskı altına alan düzeni algılamaları yolunda geliştirilen bir siyasal düşüncedir. Feminizm politik ve sosyal bir harekettir; daha önceki ideolojilerden ve toplumsal hareketlerden farklı olarak, temel bir kategori olarak, ‘toplumsal cinsiyet hiyerarşisini gözler önüne serer. Bu hiyerarşinin, sınıf çelişkisi gibi, toplumları biçimlendiren temel bir egemenlik/ iktidar ilişkisi yarattığını, adına patriyarka denilen, erkeklerin egemen, kadınların bağımlı olduğu sosyal ve siyasi bir düzende yaşadığını ortaya koyar. Kadınların içinde bulundukları bu durum doğal değildir, biyolojik farklılıkların değişmez sonucunda oluşmamıştır; değişebilir, değiştirilmelidir; bu duruma baş kaldırılmalıdır.” AYRIŞMANIN ANLATIMI Başkaldırıyı da içermesi bakımından Serpil Çakır’ın çeşitli kaynaklara yaslanarak yaptığı tanımlama oldukça kapsayıcı. Kadının mekânla ilişkisine baktığı bölü CUMHURİYET KİTAP SAYI 1047
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle