19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tarih felsefesini tüm kuşatımıyla anlamaya çalışan Tarih Felsefesi, tarihsel bir sıra düzenini izleyerek tümüyle tarihe, hem birinci anlamındaki tarihe hem de ikinci anlamındaki tarihe felsefeyle bakmanın somut ürünleri üzerinde durmaktadır. Platon’dan, Aristoteles’ten, ilk tarih filozofu olarak adı zihinlerde yer alan Augustinus’tan Raymond Aron’a, KarlOtto Apel’e kadar alanın tüm tarih filozofu öznelerini tanıtıcı yanlarıyla ele alan Doğan Özlem, tarihteki tüm kategorileştirmelere, dönemleştirme çabalarına, tarih yüzyılı olarak adlandırılan 19. yüzyıl tarihine; felsefeye felsefece yönelme (metafelsefe) çabalarında ortaya çıkan yeni kırılma noktalarının ya da devrimsel dönüşümlerin tarih felsefesi bağlamındaki yansımalarına ayrıntılı olarak yer vermektedir. Ë Betül ÇOTUKSÖKEN (*) aman bilincini dünya ve bilgiyle olan ilişkisinde her zaman gündemde tutan tek varlık elbette insan. Bu yolu ona açan ne ya da başka bir deyişle, hangi olanağıyla insan zamanı yaşadığının, bir zaman varlığı olduğunun ipucunu veriyor bize, dahası somut bir biçimde gösteriyor? Tek bir sözcükle “yazı” aracılığıyla yapıyor insan bunu. “İnsan”ı, bu arada elbette “kendisi”ni, “dünya”yı, “bilgi”yi “okuyan insan”, yazan varlık olmaya başladığı andan itibaren, her şeyi yazıyor. Yazmayla, toprağa yerleşme arasındaki; yazmayla mekân arasındaki sıkı ilişki de gözden kaçırılmamalı bu arada. Yerleşik düzenle, mekân ve zaman birlikteliği ve okumayazma edimleri arasındaki bağ, bilişimbildirişimiletişim çağı olarak nitelenen çağımızda daha da artmış durumda. Yazı tarih yazarlığı yoluyla, bir bakıma kendine yöneliyor. İnsan toplumsaltarihselkültürel bir varlık olarak, her var olandaki tarihselliği yakalayıveriyor. İşte bu yakalayış, insanı kendisi, dünyası, bilgisi üzerinde düşündürüyor; bu yolla insan kendini salt tarihsel bir varlık olarak görmekle kalmıyor, dokunduğu, var kıldığı, nesneleştirdiği her şeyi “tarihsel” kılıyor. İşte tam da bu anda belki de bir doğa tarihinden söz edebiliriz. Doğanın kendi başına bir tarihi var mı? Elbette yok! Doğaya tarihini veren insandan başkası değil. İşte bunun içindir ki her türlü bilgi ve bilgilenme düzeyinin temelinde antropontoloji (insanvarlık bilgisi) var. Tarih hem doğrudan var oluşuyla hem de bir bilgi nesnesi Doğan Özlem’den felsefi bir soruşturma kitabı: Tarih Felsefesi olarak yeniden var edilişinde bunu açıkça gösteriyor. HER TÜRLÜ İNSAN ETKİNLİĞİNİN TARİHİ İnsan bir bilgi öznesi olarak, antropontolojik, yani insan varlığına dayalı, bu varoluşa adeta yapışık zamanın her boyutunu, geçmiş, şimdi, gelecek boyutunu merak ediyor. Bu merak ediş, yukarıda kısaca sözü edilen okuma ve yazma edimleriyle düz gerçeklik ve sanal gerçeklik aracılığıyla somutlaşıyor. İnsan yapısı gereği tarihsel özne olarak tarihi yapıyor ve yapmakla yetinmiyor, tarih üzerine, başka deyişle kendisi üzerine düşünüyor, konuşuyor ve yazıyor; dil/söylem sürekli olarak tarihi konuşuyor ve tarihi yazıyor. Bilinç, Bergsonca bir deyişle bellek oluveriyor ya da bellek bilince dönüşüyor. İnsanın antropontolojik (varlıkbilgisel) duruşu tarihte ikili görünümüyle ortaya çıkıyor. Tarih; insanlar arasındaki, toplumlar arasındaki ilişkilerin tarihi olarak; ancak insanın nesne kıldığı doğanın, dünyanın tarihi olarak; kurumların, mekânların, her türlü insan etkinliğinin, özellikle de İNSANDÜNYABİLGİ bilgi türlerinin tarihi olarak varoluyor. ARASINDAKİ İLİŞKİ Tarih bir yandan ya da ilk anlamında Bilgi türleri içinde belki de en sorunolup bitenlerin tümüne işaret ederken; lu olanı tarih bilgisidir diyebiliriz. Tariöte yandan ya da ikinci anlamında hin bir bilgi dalı olarak varolanı nesne“olup bitenler”in, “yapılıp edilenler”in leştirmesi, kullanılan dil, ikinci anlamın“nasıl”lığını ve “niçin”liğini özellikle daki tarih, filozofun temel ilgi alanını anlamaya yönelik bir bilgi bağlamına oluşturmaktadır. İnsan eylemlerinin yoişaret ediyor. Bu bilgiler de öznenesne rumlanması, anlaşılması; insan eylemlegerilimi bakımından son derece sorunrine ya da insan ilişkilerine ilişkin yazılı ludur. Felsefi söylem bu sorunlara yömetinlerin, belgelerin elde edilişi, yonelik belirlemelerle doludur ve bu belirrumlanışı, kısaca anlaşılma çabaları her lemelerin toplamı tarih felsefesini var zaman sorunlu bölgeleri oluşturmuştur. kılmaktadır. Özellikle yorum farkları, yorumların İnsan ve toplum bilimlerinin felsefece dayandığı temeller hem tarihçinin hem ele alınışına neredeyse ömrünü veren de tarih filozofunun gündemini oluşturDoğan Özlem, tarih felsefesi konusunmaktadır. Tarih bilgisinde en önemli da kaleme aldığı ve ilk baskısı 1984’te yapılan ve geçtiğimiz günlerde gözden geçirilmiş onuncu baskısı elimize ulaşan ünlü yapıtı Tarih Felsefesi’nde, kavramsal ayırımları titiz bir biçimde mercek altına alır ve tarihin ikili anlamına işaret eder. “Tarih sözcüğü, hem geçmişte kalan insani ve toplumsal olaylar topluluğunu, yani ‘yaşanmış geçmiş’i adlandırmakta kullanılır; hem de bu sözcükle, bu yaşanmış geçmişi konu edinen bilim, ‘tarih bilimi’ kastedilir” (s. 15). Tarih felsefesi de bir felsefe disiplini olarak, tarihin ikili anlamına koşut olarak kendini kurar; bir tür tarih felsefesi sanki bir varlık felsefesi (ontoloji) ya da onun bir alt bölümü gibi işlerken, iş görürken; ikinci anlamındaki tarih felsefesi de bilgi ve bilim felsefesiyle (epistemoloji) koşutluk içinde ya da bilgi/ bilim felsefesinin bir türü olarak tarih bilgisini nesne edi Doğan Özlem, tarih felsefesi konusunda kaleme aldığı ilk baskısı 1984’te yapılan ve geçen günlerde gözden geçirilnir. Bu noktada daha üst bomiş onuncu baskısı elimize ulaşan ünlü yapıtı Tarih Felseyutta bir dolayımlılık artık söz fesi’nde, kavramsal ayırımları titiz bir biçimde mercek altına alır ve tarihin ikili anlamına işaret eder. konusudur. Doğam Özlem’e göre de durum şöyledir: “Birinci anlamıyla tarih felsefesine, geçmişte kalan olayların ne anlam ifade ettiğini sorgulamaktan başlayıp, giderek insanlığın tüm yaşanmış geçmişine, yani “dünya tarihi”ne yönelen bir felsefe uğraşı olarak bakabiliriz. Bu uğraşı giderek, tüm insanlık tarihine yönelik bir üstbakış edinmeye, hatta tüm insanlık tarihi hakkında kapsayıcı olmak isteyen bir felsefe sistemi kurmaya kadar gider ve tüm insanlık tarihi, bu türden felsefe sistemleri ışığında açıklanmaya çalışılır” (s. 15). Tarih bilgisini kendine nesne edinen tarih felsefesini ise Doğan Özlem şöyle belirgin kılmaya çalışır: “İkinci anlamıyla tarih felsefesi ise, tarih biliminin ve tarihçinin bilgi elde etme etkinliğini sorgulayan, tarih biliminin dayandığı ilke ve yöntemleri eleştiren ve giderek tarihsel bilginin nitelik, hatta olabilirliğini çözümleyen bir tarihsel bilgi eleştirisidir” (ss. 1516). Filozofun ilgisi yine Doğan Özlem’in deyimiyle “geçmişin felsefesi” ile “tarih biliminin felsefesine”dir (s. 18). sorunlardan biri de tarihi dönemlere ayırma sorunudur. Bir tarih çağı ya da dönemi ne zaman başlamıştır, ne zaman sona ermiştir? Bu sorular belki de upuygun karşılıklarını hiçbir zaman bulmayan, bulamayan sorulardır. İnsandünyabilgi arasındaki ilişkilerin tarih açısından irdelenmesi, her çağın, her zamanın tinine göre ya da ağırlıklı olarak belirleyici olan düşünme doğrultularına göre farklılaşmaktadır. Bilindiği gibi, tekiltümel gerilimi, aydınlanmaromantizm gerilimi, pozitivizmtarihselcilik gerilimi, tüm disiplinleriyle felsefi söylemde farklı çözüm yollarına kapı aralamıştır. Doğan Özlem’in yaptığı şu saptama son derece önemlidir: “Hiç şüphesiz insanın tarihi yorumlama, anlamlandırma ve açıklama çabası, bazı dönemlerde seyrek, bazı dönemlerde (özellikle son 250 yıldır) yoğun bir şekilde sürdürülen bir çaba olarak hiç durmamıştır ve bundan sonra da durmayacağı kuvvetle tahmin edilebilir. Tarihi yorumlama, anlamlandırma ve açıklama çabasına giren insan, ne var ki, bu çabasında önce bugüne kadar felsefe tarihi içerisinde aynı çaba sonucu ortaya konulmuş yorumlama, anlamlandırma ve açıklama denemelerini yeterince tanımak zorundadır. Bu kitapta, insanın kendi tarihini yorumlama, anlamlandırma ve açıklama denemelerinin nasıl bir çokluk ve çeşitlilik gösterdiğini sergilemeye çalıştık. Bu denemeler çokluğunun ve çokçeşitliliğinin sürekli bilincinde olmanın ve kendimize ait bir tarih yorumunu veya açıklamasını bu çokluk ve çokçeşitlilikle sürekli hesaplaşarak geliştirmenin ve böylece tekyanlılıkların yol açacağı tuzaklardan sakınmanın bir gereklilik ve felsefi olgunluk işareti olarak kendisini hep göstermesi, başlıca dileğimizdir. Kitap, böyle bir gereklilik bilincinin oluşmasında ve bu konuda bir felsefi olgunluğa erişilmesi yolunda katkı sağladığı oranda, amacına ulaşmış olacaktır” (s. 264). Tarihe olan ilgi bu satırların ilk kez yazıldığı ve yapıtın yayımlandığı yıldan bu yana ülkemizde artmış durumda. Tarihimizle yüzleşmek, yakın tarihimiz başta olmak üzere, tarih olarak etiketlenen her şeyi anlama, yorumlama çabası iyice görünürlük kazandı. Ancak oluşturulan, yaratılan tarih bilgisine felsefeyle yönelmek de bir o kadar önemli görünüyor. Büyük ölçüde eksik olan budur diyebiliriz. Umuyoruz ki Doğan Özlem’in yeni baskısı yapılan bu çalışması ve bu türden çalışmalar tarih bilgisine yönelik tarih felsefesindeki yeni açılımları kışkırtır; hatta bununla da kalmaz tarihi yapanlara, yazanlara ve yorumlayanlara ışık tutar; yoksa “tarihimizle yüzleşmek” retoriği “boşsöz” olmanın ötesine geçemez. ? Tarih Felsefesi/ Doğan Özlem/ Say Yayınları/ 478 s. (*) Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü, [email protected], [email protected], www.betulcotuksoken.com Z SAYFA 20 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1047
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle