19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA rilen öyküler yazmış, yazdığını sadece işitmiş değil, çoğunu bizzat yaşamış bir yazar, bir insanlık gönüllüsü Osman Şahin. 12 Eylül faşizmine en yakın perdeden, hücrelerin, işkence tezgâhlarının kör kuyularında bizzat çektiği eziyetler sonrasında aldığı notlardan yola çıkarak yazdığı ve bütün öykülerinin toplandığı dördüncü kitabı ‘Kolları Bağlı Doğan’ raflarda. Şahin ile kitabını konuştuk. Faruk Duman, uzun bir aradan sonra yeni bir romanla okuruyla buluştu. Yeni romanı İncir Tarihi’nde Üsküdar’dan yola çıkan ya da çıkmak zorunda kalan Zeyrek Efendi’nin maceralarına tanık oluyoruz. Büyülü gerçekçi bir atmosferde seyreden hikâyede Zeyrek Efendi’nin gönlünü verdiği Kelime’yle mutluluğa ermek için geçtiği yollara, karşılaştığı insanlara, hayvanlara, onların öykülerine rastlıyoruz. Destansı bir hikâye sunan Faruk Duman’la yeni romanı üzerine söyleştik. Sıkı bir kent romanı, sarmalı. Sevilme, değer verilme ihtiyacı, hayatın rutininde yalnızlaşan bireyin halleri. Kimi eli kolu kalkmayan, yemeyen, içmeyen, giyinmek istemeyen, konuşmaya mecali kalmamış, düşünmekten bıkmış, bunalmış, ivmesi düşmüş bir ruhun sureti. Bir ‘Leyla’ hali. Kimi kısıtlı da olsa kahkahası cebinde, yaşama ha asıldı ha asılacak, şeytanın bacağını kırdı kıracak bir kadınbirey hali. Sevmeye ve sevilmeye duyulan ihtiyaç. Cinsellik mi, daha sonra. Bay Doğru’ya gelince; sipariş bir “doğru”, risksiz, nötr, ne hayal edersen o. Sonra ‘Doğru’lara elveda. Aslında devamı gelmeli romanın, hikâye bitmiyor, Leyla bitmiyor çünkü. Fatma Belgin’den dürüst ama acıtmayan romanı İğne üzerine konuştuk. Bol kitaplı günler... Yaşamın kendisinden devşi P Eski projelerimden biridir: Muazzez Tahsin’in ya da Kerime Nadir’in romanlarından birini, olay mantığına ve insan kataloğuna hiç dokunmadan, kendim’ce yazmak. Bir pembe roman içeriğinin, modern edebiyatçının işini yapmasına engel oluşturmayacağını kanıtlamak için o hülyayı geliştirmiş, Hıçkırık’ta karar kılmıştım. ervasız Pertavsız ENİS BATUR Almodóvar izlerken Pedro Almodóvar’ın yeni filmi Etreintes Brisées’yi izledik dün, filimi çok sevdim. Le Monde eleştirmiş filmi, FT kimi başka filimlerine oranla zayıf buldu, ben beğendiysem, eski projemin etkisi büyük sanırım: Tam, eksiksiz bir Yeşilçam sinopsisinden, her zamanki gibi özgün bir yapıtına ulaşmış yönetmen. Yok yok senaryoda: Zengin, yaşlı, şehvet düşkünü, muhteris ve kindar sanayiciyle zayıf, eşcinsel, sinema hastası oğlu; gönlünde aktris olma arzusu yatan taze, güzel sekreter (kanserli babasına yardım eden sanayiciye borcunu metresi olarak ödüyor); yapımcı bulmakta güçlük çeken bir yönetmen, ona bağlı, sadık kadın meneceri ve oğlu (filmin sonunda yönetmenin oğlu olduğunu elbet!öğreneceğiz) ana karakterler. Sekreter sanayiciyi artrisi olacağı filmin yapımcılığını üstlenmeye ikna ediyor, yönetmenle aralarında tutkulu bir ilişki başlıyor, sanayicinin elinde kamera dolaşan oğlu belgeliyor her şeyi, sanayici dudak okutarak durumu öğreniyor, çift kaçıyor ama menecerin yardımıyla buluyor onları güçlü adam, bir “kaza” geçiriyorlar ve kız ölüyor, yönetmen kör oluyor. Bu kitsch’e teğet melodramayı Almodóvar, kişisel dilini, kurgu felsefesini işe koşarak ekrana taşırken, sıradanı nasıl sıradanlıktan çıkardığını gösteriyor. Başta Murathan Mungan, ki Yüksek Ökçeler’de çıtanın çok altında kalan bir karaoke performansı göstermişti, birden fazla yazarımızın ağzının suyunun aktığını biliyoruz bu filimlere. Nafile: Almodóvar, tıpkı Fellini gibi, öylesine özel bir dildünya birliği yaratıyor ki, ona öykünmek komik sonuçlar doğuruyor topu topu. Olağanüstü oyuncu yönetimi var ayrıca. Bütün kitsch ayrıntıları sahici, yapıştırma tek bir öğe yok orada. Kendi yatağında dilediğince akan bir su, Almodóvar. Etreintes Brisées, bir kere daha projemi kaşıdı. Oysa rahat dursam iyi olacak! Filimde beni en çok saran, koşut ilerleyen iki metatabaka oldu. İlkinde, “gerçek hayat”ı, yönetmenin film çekimlerinden mola anlarına ve özel hayata dek herşeyi görüntüleyen sanayicinin kamera hastası oğlunun sessiz belgeseli (ve onu tamamlayan görkemli ‘dudak okutma’ sahneleri); ikincisinde, kör yönetmenin, “mucize eseri” korunduğunu yıllar sonra öğrendiği ham filmini, belleğinde sahneleri tazeleyerek sıfırdan kurgulaması işin sırlarından biri, belki de en güçlüsü burada: Almodóvar’ın Yedinci Sanat’ın antolojisini kurcaladığı bir anazemin. Bir antoloji sahnesi de, Kokular Almodóvar’ın filminde yok yok... Zengin, yaşlı, şehvet düşkünü kindar sanayici, sinema hastası eşcinsel oğlu, güzel sekreter, film yönetmeni... Penelope Cruz filmin oyuncuları arasında. kör yönetmenle “oğul”un, beş dakika içinde sinopsisini çerçeveledikleri “vampir filmi” etrafındaki konuşmalarındaydı o kadar ki, “anlatılan” bir filmi görmüş olduk! Her iyi sinemacı, her iyi filimde Sinema üzerinde düşünür. Godard’dan, Otto e Mezzo’dan, Bergman’dan, Antonioni’den, Tarkovski’den… öğrendiğimiz. Sinema tarihinden öylesi kesitleri seçip aralara girmek, bir Sinema Dersi filmi kotarmak isterdim doğrusu. Rahat durmak elde midir? KOKU Alp Zeki’nin iki kısa filmi beni uçlara savurdu. Kadın diye çevirmişler Türkçeye adını, değil: Kadının Kokusu. Anlamamış vaftizci, bir filmin bir koku sorunu üstüne kurulmuş olması ne demektir. Onun için, internet ortamına bu öğrencilik işlerini koymalarına tam sevinemedim. O ortam hem yararlı, hem zararlı; dönüp baktım google üzerinden: Pek çok yerde ‘intihar etti’ yazıyor, biri uyduruyor, ötekiler inanmaya, doğru bellemeye hazır. A. T. Alkan’ın beğenenleri çoktur, Eşkıya üzerine sözüm ona mizah tonlu bir eleştiri yazısı yayımlamış Zaman’daki köşesinde, filmi itin götüne sokmasına bir diyeceğim yok da, sözlerini intihara bağlayarak tamamlaması ne kadar ciddiye alınabileceğini gösteriyor. Bereket, bir okur notu gelmiş yazının dibine, o gün: “Alp Zeki Heper meletonin kanserinden ölmüştür”. İki kısa gençlik filmi. Beşer dakikada, “dünya”sını koymayı başaran o adam intihar etmemişti, Artaud’nun Van Gogh için söylediği gibi, bu toplum ilk uzun filmini yasaklayarak onu intihar etmeyi seçmişti. A. T. Alkan buraya nasıl gelindiğini hiç anlayamayanlardan, alaturkalığıyla övünecek ölçüde, nuruyla aydınlattığı cemaatin yalakası. Koku’da, yandan görünen büyük yağlıboya tabloyu kendisi mi yapmıştı? Cenevre’deyken epey resim yapmış, onları satarak geçinmiş bir süre. Tek bir tablosuna ulaşabilmiştim, Gergedan’da yayımladıydım. “Özel Ansiklopedi” seçkisi Actes Sud’de, 2011’de yayımlanır herhalde. O seçkide yeralacak Alp Zeki yazısı seviniyorum. Neye yarayacaksa. Bir kişiye daha gidip toslasa, iyidir. Bizim gibilerin ışığı böyle, bu kadar, dolaşabilir. İyidir. ? Pedro Almodóvar TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1047 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle