Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D ültür tanımı sanatı da, edebiyatı da kapsadığı için bir edebiyat dergisini “kültür dergisi” anlayışıyla değerlendirmek daha geçerli bir yaklaşım olabilir. Ali Püsküllüoğlu’nun sözlüğünde kültür şöyle tanımlanıyor: “Bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının topu.” Toplumbilim anlayışıyla değerlendirmek gerekirse şöyle tanımlanıyor: “Tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan ve her türlü değerlerle bunları kullanmada; sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egenmenliğinin ölçütünü gösteren araçların tümü.” Yalnızca edebiyatla ilgilenen bir dergi en azından edebiyat kültürünü vermek durumundadır. Ama doğayı da anlatsanız söz insana dayanır. Şu bilinmeyen insana toplumcu anlayışla da, inançlar bütünüyle de bakılabilir. Bu değişik bakış açıları edebiyata yeni boyutlar kazandırır. Değişik anlayışlar edebiyatın zenginliğidir. Yeter ki edebiyat değeri olan ürünler öne geçsin. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN doğal akışı içinde tartışmanın tadını çıkarıyorlar. (Yeni), Memet Fuat’ın “Yeni Dergi”sinden sonra daha değişik bir gelişme gösteriyor. Dergiler arasında ediyor: “‘Yeni Dal Grubu’ dağılmış, fakat Mehmetoğlu tek başına ‘Sosyal Realizm Sanat Akımı’ çalışmalarını sürdürmüştür. Öğrenci yetiştirmiştir. Sistemin çok yönlü baskısına, artıdeğer sömürüsüne, inkârimhaasimilasyon politikalarına, çektiği açlığa, yoksulluğa, ‘Sol Cenahımızın’ duyarsızlığına ve kuşatmasına karşı iddiasının arkasında durmasını bilmiştir.” Öfkeli çıkışlar doğruyu savunmaya yaramaz. Bir yazar tek kişi de kalsa inandığı doğruda direnmek ister. Ama dar çevreyle yetinmek toplumcu gücü zayıflatabilir. (YENİ) Kırmızı Yayınları’nın simgesi ayraçtır. Kırmızı Yayınları, üç ayda bir yayımlanan kültür dergisi (Yeni)’nin ilk sayısıyla 2010 yılını geride bırakıyor. Ayraç içinde (Yeni), edebiyata geniş açıdan bakan bir dergi. Değişik anlayışlarla kültürü yorumlayan dergiler edebiyata ‘yeni’ bir bakış kazandırmak ister. Düzenlediği dosyaların edebiyatta bir işlevi varsa onlardan söz edilebilir. (Yeni), “Yuvarlak Masa” toplantılarında bir sorunu tartışarak insanın iç dünyasına, dünyanın gidişine bakmaya çalışıyor. (Yeni)’nin Güz 2010 sayısında masaya yatırılan “Kriz”dir. Dünyadaki dengeleri değiştiren buna K Toplumcu gerçekçiliği savunmak, inancın gücüyle gizemli bir yolculuğa çıkmak iyidir de, kuru bilgiyle yetinmek, edebiyatın inceliklerini görmemek neye yarar! Bir dergi belli bir görüşün izini sürecekse, bu görüşünü edebiyatın gücüyle pekiştirir. “SANAT CEPHESİ” “Sanat Cephesi”, “Sosyalist Gerçekçi Sanat Dergisi” alt başlığıyla yayımlanan, toplumcu edebiyatı savunan bir dergi. “Sorun Yayınları”nı yöneten Sırrı Öztürk bir zamanlar “Sorun” adında bir dergi de yayımlamıştı. Dergi deneyimi olan, toplumcu edebiyatın gücüne inanan bir yazar. Bir derginin inandığı doğruların izini sürmesini, gerçek edebiyatın kendi görüşleri doğrultusunda gelişeceğini savunmasını doğal karşılarım. Böyle bir çaba içinde olmak, edebiyatımızın çok yönlü gelişmesine yarayacaktır. “Sanat Cephesi” üç ayda bir yayımlanıyor. Ağustos 2010 tarihinde 4. sayısı yayımlanmış. Bakış açısını değerlendirmek bakımından Sırrı Öztürk’ün Ahmet Oktay’la ilgili bir yazısına değinmek istiyorum: Ahmet Oktay toplumcu gerçekçiliğe inanan bir ozan. Ama insanı somut bir nesne gibi görmediği, tinsel derinliğine de inandığı için, toplumcu şiirin örtük bir edebiyattan da etkilenebileceğini öne sürmüştü. Böylece toplumcu gerçekçiliğin “savsöz” şiirinden kurtulacağına inanmıştı. Ahmet Oktay’ın şiir serüveninde de böyle bir oluşumu görmek olanağı var. Sırrı Öztürk’ün yazısı, “SanatEstetikPolitika Bütünselliği Bağlamında Ahmet Oktay’ın İdeolojikSınıfsal Çelişkisi” başlığını taşıyor. Böyle bir başlık altında Ahmet Oktay’ın toplumcu edebiyata bakışında ne gibi yanlışlara düştüğü anlatılacak diye merak ediyordum. Değişik görüşlerin tartışılmasını doğal karşılamalıyız. Ancak Sırrı Öztürk toplumcu savaşımda çektiği sıkıntıları uzun uzun anlatıyor, nasıl bir kişiyle tartışacağını şöyle belirtiyor: “Sırtını devletesisteme dayamış, kendisine rahatça sunulmuş kimi olanakbulanaklarla ahkâm kesen o kadar çok aydına sahibiz ki... İdeolojikpolitikörgütsel uzlaşmaz çelişkiler içinde boğulmuş düzeydeki bu türden bir insan malzemesiyle “SanatEstetikPolitika Bütünselliği” gibi ciddi bir konuyu nasıl tartışacağız? Ama birileri haddini bilmiyor, kaşınıp duruyor ve ille “Gel tartışalım” diyor!” Demek Sırrı Öztürk’ün dersini vermek istediği Ahmek Oktay böyle bir kişi. Ahmet Oktay nasıl bir yanlışa düşmüştür de Sırrı Öztürk’ün eleştirisine uğramıştır? Sırrı Öztürk’tn ağabeyi Avni Mehmetoğlu “Yeni Dal Grubu” ressamlarından. Resimlerinden ötürü yargılanmış, işkence görmüş, hapislere düşmüş bir ressam. Resimdeki toplumcu gerçekçilik anlayışı başına bu sıkıntıları açmış. Bu alanın usta ressamlarından Nuri İyem ile Neşet Günal’ın neler çektiğini bilmiyorum. Ahmet Oktay’ın Avni Mehmetoğlu’nu eleştirmesindeki gerçek payının ne olduğunu da değerlendiremem. Bu uzun eleştiri yazısı Ahmet Oktay’ın şu sözleri üzerine yazılmış: “Evet, işçi resimleri yapan Mehmetoğlu. Kanımca Leger’den farklılaşmayı başaramamış “kübist” resimler yapardı. Ama kötü ressamdı...” “Mehmetoğlu görevci bir resimden yanaydı. Stalinizme bağlıydı.” Ahmet Oktay’ın eşi Tülay Börteçene iyi bir ressamdır. Ahmet Oktay şiirin yanı sıra resim eğitiminden de geçmiş, “resim yazıları”nı bir kitapta toplamıştır. Bu bir görüştür. Bu görüş eleştirilebilir. Avni Mehmetoğlu’nun çektiği çileler öne sürülerek değil, iyi ressam olduğu kanıtlanarak Ahmet Oktay’a karşı çıkılabilir. Nitekim Sırrı Öztürk, Avni Mehmetoğlu’nun çalışmalarını da anımsatıyor ama, öfkesini de belli YENİ’YE YÖNELMENİN ANLAMI Kalbi besleyen damarlar daralınca doğal köprüler oluşabilir. Gene de kalp duvarları yeterince beslenemez, kasılıp gevşeme gücü azalır. İnsan kalp yetmezliği içinde soluk soluğa kalır. Cerrahi girişim bile yararlı olmayabilir. “Ve ruh atılan oklarla delik deşik” diyordu Ahmet Muhip. Böyle bir yaralı kalbe sığınıp ölümün soluğunu duyan insan, Nermi Uygur gibi yaşamanın anlamını yorumluyorsa, bir “yuvarlak masa” söyleşisinde o bunalımı tartışmak anlamlıdır. Ama toplumsal bunalımda cana kıymalar yaygınlık kazanmışsa insanın kendini kurtarmaya bakması suçtur. Kentler de bir büyük yürek gibidir. O yürek iyi çalışırsa yaşamanın anlamı vardır. İster toplumcu gerçekçilikten yana bir şiirin izini sürün, ister gizemci bir anlayışla şiirde Tanrı’yı bulmaya çalışın, “savsöz” anlayışıyla yazılmış “hormonlu” bir şiirin etkisinden korunmak gerektiğine inanın. “Ver cüceye onun olsun şairlik Benim gözüm büyük sanatkârlıkta” diyen Necip Fazıl, şiirin o büyülü gücünden uzak düşmeye başlamıştı. “Sincan İstasyonu” için benimle bir konuşma yapan Ramazan Teknikel, TRT 2’deki “Önce Şiir Vardı” izlencesinde kimi ozanları kıyasıya eleştirdiğimizi yadırgıyordu. Biz o izlenceyi Talat Sait Halman, Hilmi Yavuz’la birlikte düzenliyorduk. Ben biraz solda, Hilmi Yavuz sağda, Talat Sait Halman ortada bir anlayış içinde görünsek bile şiire bakışımızda siyaset anlayışının yeri yoktu. Örnekse, Mehmet Âkif’i en çok eleştiren Hilmi Yavuz oldu. Şiirin dokusuydu bizi ilgilendiren. Ama geçmiş dönemlerde bu ozanların şiir diline nasıl emek verdiklerini göz ardı etmemeli, yaşadığı dönemlerdeki koşulları da ele almalıydık. Öyle anlaşılıyor ki TV izleyenleri, daha şiir tartışmalarına alışkın değil. (YENİ), Mevlana’nın bir dizesini de anımsatıyor: “Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” “Yeni Şeyler” adına sakız olmuş konuları yinelemek, abartılı bir biçimde “hormonlu” şiirleri okumak, düzeysiz bir izleyici topluluğunu oyalamaktan başka neye yarar! Bunları anımsatmanın bir başka anlamı var: (Yeni)’de Aslı Güneş, bu görüşleri doğrulayan önemli bir konuyu ele almış: “İslami PopŞiir Örneği Olarak İbrahim Sadri.” İbrahim Sadri’yi bir ozan olarak ele almak yanlışına düşmeden, Aslı Güneş’in, değişen toplumsal yapıyla ilgili gözlemlerini değerlendirmek gerek: “Özel ve kamusal alanın yeniden yapılandırılmasına bakarak, popşiirin muhafazakâr modernliğin söylemini sahiplenmesini daha açık görebiliriz.” Fahri Özdemir’in Genel Yayın Yönetmenliğini yürüttüğü (YENİ) insana görmeyi öğreten bir dergi. Artık yığma yazılarla bir yere gidilemeyeceğini, kendini kanıtlamak hevesinde olan kişilerin gösterişli tavırlarını bir yana bırakalım. Kültürün değişen boyutlarını anlamaya çalışalım. (YENİ), kültürümüze uzanan değişik bir yoldur. Belki de bunalımdan kurtuluşumuzun dergisidir. Yazıyı, Mustafa Yılmazer’in (Yeni)’deki bir aforizmasıyla bitirmek anlamlı olacak: “Herşeyin düzgün yürüdüğü, mutsuzluğun kökünün kazındığı bir toplumda yaşamak isterdim: Gönül rahatlığıyla karamsar olabilmek için.” ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: lımla, insanda ölüm korkusu yaratan bunalım Nermi Uygur’un “Bunalımdan Yaşama Kültürü” kitabı bağlamında tartışılıyor. Kalbi besleyen damarlardaki darlıkların, tıkanmaların oluşturduğu bunalım ölüm korkusunu da birlikte getirir. Kendinden yola çıkarak yaşamayı yeniden değerlendiren bir deneme ustası için, böyle bir bunalımdan dünyaya bakmak bize de görmeyi öğretecektir. (Yeni)’yi yayıma hazırlayan İsmail Ertürk dünyayı sarsan ekonomik bunalım ile insanı sarsan sağlık bunalımı arasında ilişkiler düşünerek böyle bir “Kriz Dosyası” hazırlamak istediğini anlatıyor: “Dosyanın odağını, son üç yıldır Batı’nın özgüvenini sarsan, sarsmayı sürdüren iktisadi krizi ve kriz durumunu, Oruç Aruoba, Enis Batur, Betül Çotuksöken, İsmail Ertürk, Ekrem Işın, Soli Özel, dünyada belki de tek kriz felsefesi yapmış düşünür Nermi Uygur’un “Bunalımdan Yaşama Kültürü” kitabından yola çıkarak tartışıyorlar.” Tartışmacılar; kendi sorunlarından, dilin içinden, yaşama koşullarından, tarihsel gelişmelerden, filozofların görüşlerinden, üretim gücünden, gereksinimlerimizin kışkırtılmasından, çözülmemiş sorunlardan, devletçilik anlayışının oluşturduğu dengelerden, düzendeki bunalıma bakıyorlar. Konuşmacıların kimi bir ön hazırlık içinde, kimi belli bir birikimden yola çıkmaktadır. Söyleşinin Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1086