Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cansever de gelecek, size eşlik edecektir. İşte ‘masa’ kurulmuştur artık. İşte o zaman sizde ne ‘can sıkıntısı’ kalır, ne de intihar fikri. İncir çekirdeğinin üzerine bile aşk şiirleri yazasınız ve boyanız kalmamışsa pancar turşusuyla resim de yapasınız gelir. Hem şair hem ressam olan Henri Michaux’nun bir sözünün tam yeridir şimdi: “Güneş yoksa buzda olgunlaşmasını bil!” Bu öykülerin acı çekmesi, dil sancısı geçirmesi, olgunlaşması gerekiyordu. Öykücümüz bunu başarmıştı ve bu yüzden bir ‘bayram’ sevinci ve bir lunapark şenliği başlıyordu. Can rüzgârıyla yazılmış, yazıya kalp ve dil katılmış ve yazar o kadar çok kırılmış ve yanmış ki, bir cam ustası olup çıkmış sonunda. Yazdığı öyküler fazla camdan ve okuyanın kalbinde ‘şangır’ diye ses çıkartıyor. Öykü sanatında hüzün silsilesi bir kadın imgesi varsa ve öykü tarihinden söz edilecekse Fügen Kıvılcımer adından söz etmemek eksiklik olurdu. En az otuz yıllık bir birikimin edebiyat görgüsüyle damıtılarak, bin bir sabırla, nakış nakış işlenerek yazılmış bu sahici öyküleri nasıl görmezden gelebilirdim ki? Fügen Kıvılcımer’in Canım Sıkılıyor adlı öykü kitabında sinemanın görselliğini, tiyatro sanatının bütün inceliklerini bulmanız mümkün. Asil bir Türkçenin şiirli balına banarak yazıyor. Öykülerindeki o nefis dil, sanki şarabın kanıyla yıkanmış. Okurken başımızın dönmesi bundan! Deneyim, hayal ve gözlem gücüne inananlardan. Birini dışarıda tutmadan yazma eylemine girişmiyor ve öykünün gücüne, büyüsüne aşk ve tutkuyla sarılarak, “içindeki deli tayı dizginleyerek” en iyi bildiğini titizlikle yazıyor. “Can sıkıntım görünmeyi sevmiyor” diyenlerden. Haz ve hikmet, nesir ve nazım arasında koşmayı seviyor. Hem kendisinin hem kahramanlarının içine bakmaktan zerre kadar kaçınmıyor. Fügen Kıvılcımer dans ederek yazıyor sanki! Kendine katlanarak ve kıvranarak, zamanı, hayatı ve yalnızlığı didikleyerek kuruyor öykülerini. “Uzun bir rakı sofrasıydı” bütün yaşadıkları. Bu kitabı için “kırılganlıkların kitabı” demek, hiç de boşa söylenmiş bir söz olmayacaktır. Özellikle “Masa” adlı öyküsü şiirli ve sihirlidir. O “Masa”da her an ¥ Fügen Kıvılcımer ne olacağı belli olmasa da şiir dinleyeceğimiz kesindir. Zaten şiirin okunmadığı hiçbir masaya ‘masa’ denilmeyeceği bilinirdi, yazar bunu bilirdi, bilirdik. ‘Çavlan’ kokan bu sahici öyküler ‘kendi sesinden yorulana kadar’ yazılmayı bekliyordu. Öykücü kendi gölgesine basanlardan bile çığlık atar! Öykücünün öksürdüğü her yerde, ‘can sıkıntısı’ çağında, hepimiz bir soru işareti değil de neyizdir? Fügen Kıvıılcımer’in öykülerinde ve yaptığı tablolarında ‘kadın sorunsalı’ daima ön planda olmuştur. Öykücü Fügen Kıvılcımer içindeki devrim ateşini hiç söndürmemiş, nice hayatların peşine düşmüş bir rüya evidir ve nerede bir aşk, sosyalizm ve özgürlük eylemi varsa, yazar o evden kendisini sokağa fırlatır atar! Çünkü her şey bir umuda sarılmak içindir onda! Öykülerinde ‘yarım kalmışlık duygusu’ göze çarpar. Kendine yetişememek sıkıntısı ağır basar. Hep canı sıkılır. Turgut Uyar’ı fazla sevmesi ve onun birçok şiirlerini ezberlemesi belki bu yüzdendir. Çünkü canım şairim Turgut Uyar’ın da canı sıkılırdı. Fügen Kıvılcımer sadece öykü ve şiir yazmıyor. Resim de yapan ve çizen aynı zamanda inanılmaz güzel sesiyle harika şiirler okuyan “güz göğünün kırık mavisi” bir yazarımızdır. Kitabına, her öyküsüne pür dikkat kesilelim, ne kadar titiz ve incelikle yazdığını, hiçbir detayı atlamadığına tanık olursunuz. Tiyatrocu yanından da söz etmiş miydim bilmiyorum? Hayatı, insanlığı ve kan emici bir sistemi sorgularken bile, kendisini acımasızca eleştirmekten korkmadığı gibi, bundan da gocunmayan ‘içi ve dışı birbirine karışmış’ ruhu asla çölleşmemiş, yakasında Deniz Gezmiş rozetli, ağır yaralı bir kedinin kalbiyle de konuşan çağdaş bir ikinci yeninin gerçek bir “Göğe Bakma Durağı”dır o! Öykücümüz ‘bir kuşun iç darlığıyla’ yazıyor. Yazarımız Osmanlı tokadını fazla yemiş. Bu yüzden çağdaş olanın kendi sesiyle, yıllardır biriktirdiklerini edebiyat tadıyla damıtmış. Zaten kendisi de büyük bir edebiyat kuşağından gelmiş. Yazmaktan ve yaşamaktan yorulmaz ama anlamsız seslerden yorulduğunu hissettiği için öykü yazmaya hüküm giymiş adeta! Bu güzelim öyküler, yüzünde maskeyle dolaşan ve kalbi taş kesilmişler için yazılmış. Fügen Kıvılcımer, öyküyle nişanlı, resimle söz kesmiş, şiirin elinden tutan, edebiyatın kalbine aydınlık ruhunu iliklemiş, incinmelerin yol arkadaşıdır ve bir onurdur onunla yan yana yürümenin güneşli yolculuğu…? Canım Sıkılıyor/ Fügen Kıvılcımer/ Artshop Yay./ 88 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1088 SAYFA 19