05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA İstanbul’u sobelemek TÜYAP 27. İstanbul Kitap Fuarı’nda yerliyabancı pek çok yazarın kaleminden çıkan yeni çocuk kitaplarını görmek sevindirici. Üstelik türsel çeşitliliği de görmek hoş. Ancak, niceliğin niteliğe dönüşümü konusunda kat edilecek yolumuz az değil. Fuarda çocuklarla buluşan kitaplardan üçünün merkezinde İstanbul var: İstanbul’un Sırrı, İstanbul’u Çalıyorlar, İstanbul Efsaneleri. Ë Mavisel Yener stanbul’un Sırrı, İstanbul’u sobeleyen, tarih içinde gezinen bir roman. İstanbul’un Sırrı’nda, BOÇE ile tanışırız; BOÇE, bilgisayar oyunu çocuğu Eren’in takma adı. Eren bir lokma yemek yemeden, hiçbir şey içmeden, on iki saat internette kalan bir çocuk. Eren okulda kimseyle anlaşamaz, oyun oynarken sürekli sorun çıkarır, arkadaşlarını gittikçe kendinden uzaklaştırır ama bu durum umurunda bile değildir. Bir gün bilgisayar başında bayılıp kalınca annesi ve babası ona bilgisayar yasağı getirirler. Zamanını bilgisayarıyla geçirdiği için İstanbul’u fark edemeyen Eren’in öyküsü, dedesinin mahallesine gitmesiyle başlar. Babası ona İstanbul’un sırlarından ve “İstanbul’un sesi”nden söz eder ama Eren bu “ses”i bir türlü duyamaz. Eren’in sanal oyun kahramanı arkadaşlar yerine gerçek arkadaşlar edinmesinden sonra yepyeni keşifler yapmasıyla serüven başlar. İstanbul’da pek çok mahallenin altının sarnıçlarla dolu olduğunu ve bazılarının giriş kapaklarının evlerin tabanlarında yer aldığını duyduğunda şaşırır. İstanbul’un sarnıçlarıyla ilgili pek çok efsaneye Eren ve arkadaşlarınınki de eklenecek midir bilinmez. Sarnıç kapaklarından birinin arkadaşının evinde olması Eren’i ve arkadaşlarını meraklandırır, içeride ne olduğunu görmek için kapağı kaldırıp dehlize girerler. Dehlizdeki konuşmalarından anlarız ki Eren’in arkadaşı İpek pek bilgilidir, çünkü oradaki sütunlarla Yerebatan Sarayı’nın sütunlarını karşılaştırır: “Tam on tane sütun var burada! Yerebatan Sarayı’nda 336 tane olduğuna göre çok küçük bir sarnıç bu.” (s. 28) İpek bunları ansiklopediden öğrendiğini söyler. İpek’in verdiği diğer bilgiler eşliğinde, nemli, küf kokan dehlizde ilerleriz. Sarnıçların niçin yapıldığını, Yerebatan Sarayı’nın suyunun nereden, nasıl getirildiğini bu bahane ile öğreniriz. İpek ansiklopediden öğrendiklerini öyle bir sayıp döker ki, bütün bunları belleğinde nasıl tuttuğuna inanmakta güçlük çekeriz. Dehlizde korkuyla ilerlerken bunca bilgiyi arkadaşlarına aktarma isteği de tuhaftır. Arkadaşı, Eren’in basın müzesine gitmediğine çok şaşırır ve der ki: “Sen şimdi, eskiden üniversite olarak kullanılan o müze binasında 1875 yılında uluslararası bir resim sergisinin açıldığını da bilmezsin.” (s. 34) Bilgi bombardımanı sırasında dehlizde kaybolmuşlardır. Orada silahlar ve matbaa makinesi bulmak onları şaşırtır. Eren bir de Yeniçeri ile karşılaşıp konuşur ama buna başkalarını inandırmak epeyce zordur. Dehlizden çıkabildikleri noktanın Marmaray Yenikapı şantiye alanı olduğunu anladıklarında afallarlar. Alanda çalışanlara olanları anlatırlar, o sırada şantiyedeki “en eski İstanbullu” ile tanışırlar. “Tahminen 8 bin 500 yıllık. Diş özlerinden alacağımız bir örnekle tam yaşı, nasıl öldüğü, hangi kavme mensup olduğu, hepsi belli olacak.” (s. 51) İlk İstanbullunun iskeletinin yanı sıra bir de çömlek vardır şantiyede. Birkaç saat içinde binlerce yıllık yolculuk yapan Eren ve arkadaşlarının öyküsünü öğrenen gazeteciler onların peşine düşerler; “sarnıçların esrarı” başlıklı haberler yazarlar. Sarnıç macerasından sonra Eren, Marmaray, Metro ve Sultanahmet Kazıları, İstanbul’un ilk sakinlerinin yaşadıkları yer, neolitik çağ, Kurtuluş Savaşı’nda sarnıçlardan nasıl yararlanıldığı gibi konularda da epey bilgilenir. Artık İstanbul’un sesini duymaya başlamıştır. Kitabın son noktasını Eren’in babası koyar: “İstanbul’u sevmek tarihi sevmekle başlar.” (s. 70) Tarihçi Gülçin Tunalı Koç’un çocuklara tarihi ve İstanbul’u sevdirmek için kurguladığı kitap, gerçek oyunların bilgisayar oyunlarından daha heyecanlı olabileceği iletisini de veriyor. Yukarıdaki örnek tümcelerde de görüldüğü gibi, yazar ipuçlarıyla yetinmek, okura satır arası aktarımlarda bulunmak yerine İstanbul hakkında, açıkça ifade edilen bilgi verme biçemini yeğlemiş. İstanbul’un Sırrı, çocukların ilgisini çekebilecek bir kitap. Çocuğu sanatın kendine özgü estetiğine yakınlaştırmak için, bilgi verme kaygısından uzaklaşıp biraz daha etkin alan bırakılsaydı keşke. BİLİMKURGUSAL BİR POLİSİYE İstanbul’u Çalıyorlar, TÜYAP 27. İstanbul Kitap Fuarı’nda okurlarıyla buluşan bir kitap. Romanın merkezinde İstanbul var. İstanbul’un tarihsel anıtları kurgusal bir maceranın gerçek mekânları olmuş. Kitap, İstanbul, tarihsel miras, araştırma, dayanışma gibi önemli temalarıyla dikkat çekiyor. İpucu peşinden koşmayı seven, komik maceralardan hoşlanan 812 yaş arası çocukların keyifle okuyacağı kitapta Mustafa ile tanışırız. Mustafa, gazetede okuduğu “Dedektif Yardımcısı Aranıyor” ilanıyla heyecanlanır ve hemen başvurusunu yapar. Yardımcı arayan kişi babasının eski polis arkadaşı Ömer Hepçözer olunca işler kolaylaşır; Mustafa onun yanında çalışmaya başlar. Peşine düşülecek heyecanlı bir iş olmadığı için ilk işgününde epey sıkılır. “Müşteri gelmese de bana haftalığımı verir herhalde” (s.18) diyerek kaygılarını, heyecanını, gelgitlerini tek tümcede okura aktarıverir. Ömer Hepçözer’in bir internet sitesinden arkadaş olduğu James Bond’un İstanbul’a gelmesiyle birlikte İstanbul’u gezmeye başlarlar. Bu James Bond’un ünlü ajanla isim benzerliği dışında ortak yanı yoktur. Ona İstanbul’u tanıtmak için Ömer Hepçözer ve Mustafa kolları sıvarlar. Füniküler, Taksim, Kabataş, Marmaray, Eminönü, Mısır Çarşısı, Yeni Cami, Galata Köprüsü, balıklar, martılar, Kadıköy derken Mustafa dedektif yardımcılığı yerine turist rehberliği yapmaya başlamıştır. Bundan yakınırken, Yerebatan Sarayı’na giderler. Ömer Hepçözer onlara sarnıçlar, suyun ne reden geldiği, Yerabatan Sarayı’nın ne zaman yapıldığı, oradaki iki Medusa başının ne anlattığı gibi bilgiler aktarır. O sırada tuhaf bir şey olur, sular hareketlenir, balıklar ters yöne yüzmeye başlar. Beklenen İstanbul depreminin geldiğine inanan herkes kendini dışarı zor atar. Ancak dışarıda insanlar sakin sakin dolaşmaktadır, deprem olmamıştır. Peki, bu sarsıntı nedir? Bundan sonrasında merak öğesini başarıyla kullanır yazar. Birbirinin ardından tuhaf şeyler olmaya başlar. Önce Süleymaniye’nin kubbesi çalınır. “Bu çok büyük bir kubbeydi. Ayasofya’nınkinden sonra İstanbul’daki en büyük kubbe. Bunu çalan dev midir acaba?” (s. 46) Sonrasında kentin önemli mimari anıtlarına acayip şeyler olmaya başlar. Hırsızların nasıl bir planı olduğunu, bunları çalabilmeyi nasıl başardıklarını romanın sonuna değin merak ederiz. Araştırmalar derinleştikçe gerçeğin ne olduğu anlaşılır. Bilimkurgusal polisiye diyebileceğim bu yapıtında Gülsevin Kıral, Mustafa ve diğer roman kişilerinin psikolojisini olaylar ve davranışlarda somutlamayı başarıyor. Çabucak, merakla okunabilen roman çocuk yazınımızı varsıllaştıracak yapıtlardan biri. NE ÇOK İSTANBUL EFSANESİ VAR! Hasan Barışcan’ın kaleme aldığı ‘Anadolu Mitolojisi’ adlı dizinin üçüncü cildi olan ‘İstanbul Efsaneleri”, İstanbul’un binlerce yıllık öyküsünü gençlerimize tanıtmak ereğiyle hazırlanmış. Zafer Temoçin’in resimlediği İstanbul Efsaneleri’nde Anadolu’nun tarihine kazınmış yirmi bir mitolojik öykü yer alıyor.1952 doğumlu Hasan Barışcan, dili ustalıkla kullanıp gençlere mitolojinin hiç de sıkıcı olmadığını gösteriyor. İstanbul’un on altı adıyla başlayan kitabı okurken İstanbul’un efsaneler için ne denli varsıl bir kaynak olduğunu bir kez daha ayrımsıyoruz. Masalla destan arasında bir yerde duran efsanelerin doğuşuyla ilgili ipuçları da verilmiş: “Efsaneler, bu topraklarda önce doğayı anlatmış. Doğanın değişimi ve güzellikleri efsanelere konu olmuş. Masmavi denizler, yemyeşil tepeler, dantel gibi kıyılar, uzayıp giden çimen çiçek dolu çayırların efsaneleri anlatılmış yıllar yılı. Her gelen halk, yeni bir efsane yaratmış, eklemiş bu topraklara.” (s. 9) İstanbul Efsaneleri, İstanbul Boğazı’nın henüz oluşmadığı, boğaz yatağında bir ırmağın aktığı zamanlarda başlıyor. Kentin kuruluşu ve çeşitli yapılarıyla ilgili efsanelerle devam ediyor. İstanbul’un havası neden yumuşaktır, baharda İstanbul’u süsleyen erguvanlar niçin o denli mordur, Altın Boynuz adı nerden gelir, Altınpost Yolcuları’nın sırrı ne, Kızkulesi’nin Battal Gazi’yle ne ilgisi var… Pek çok sorunun yanıtı efsanelerin yüreğinde saklı. Kitap “gençlik” serisinden çıkmış olmakla birlikte, gerek dili gerek tasarımıyla 10 yaş üstü okurların alımlayabilecekleri bir yapıt. İstanbul’da gezilecek yerler ve müzeler başlıklı son bölümde İstanbul’la ilgili bilgisunar sitelerinin adreslerine de yer verilmiş. Kaç kentin bunca efsanesi var? Çocuklar için yazılmış İstanbul merkezli kitapların derinliğinde yüzerken İstanbul’un sahip çıkamadığımız nice değerini düşünüyoruz; işte o zaman, utançtan yüzümüz kızarıyor. ? www.maviselyener.com *İstanbul’un Sırrı, Gülçin Tunalı Koç, Erdem Yayınları, 71 s, 2010, 8+ *İstanbul’u Çalıyorlar, Gülsevin Kıral, Günışığı Kitaplığı, 152 s, 2010, 10+ *İstanbul Efsaneleri, Hasan Barışcan, Cumhuriyet Kitapları, 70 s, 2010, 10+ İ Nilay Yılmaz İstanbul Bilgi Üniversitesi İnönü Cad. No: 28 Kuştepe/ İstanbul Tel: 0216 381 17 50 www.nilayyilmaz.com [email protected] SAYFA 44 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1081
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle