27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Melih Cevdet’li Anılar tırken o yerlerin özelliği kadar oraya katılan insanların kişiliğiyle kültür ortamlarının anlam kazandığını anlatır. Hıfzı Topuz’ların Esentepe’deki evi, Zincirlikuyudaki Madam’ın meyhanesi, Ferruh Doğan’ların, Ali Ulvi’lerin evi, Balıkpazarı, Krepen Pasajı, Kadir’in Yeri, Pirasa, Bebek’teki Meşe, İstinye’ye inerken Ayazma, İstanbul Kulübü kültür ortamı haline geliveren böyle yerlerdir. O toplantılardan kimler sağ kaldı günümüze? Oktay Akbal, Yaşar Kemal, Sabahattin Batur, Sami Karaören, Mehmet Başaran, Çetin Altan benim de tanıma olanağı bulduklarım arasında. O hep kendinin gerisinde durmayı alışkanlık haline getiren Sami Karaören nasıl da incelikli bir insandır. Sabahattin Batur sessiz bir gülümseme içinde hep genç kalmasını bilmiştir. Ötekiler üretkenliğiyle yaşamaya direnmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Hıfzı Topuz, Melih Cevdet’in katıldığı bir “Mavi Yolculuk”u da anlatıyor. O coşkulu geçen zamanın rakıyla ıslatıldığını da... Melih Cevdet, ilk eşi Yaşar Anday’la Paris’tedir. Orada edebiyatın yaşadığı ayrı bir çevre vardır. Ama dostlukları korumak kolay değildir. Hıfzı Topuz 16 Nisan 1980 akşamı, Paris’te bir Çin lokantasında sudan bir nedenle çıkan bir tartışma sonucu Melih Cevdet’le olan 27 yılık dostluğunun noktalandığını da anlatır. Melih Cevdet, anlamsız tartışmalar sonucu nice yakın dostuyla ilişkisini kesmişti. Bunlar arasında Orhan Veli, Oktay Rifat, Sabahattin Eyüboğlu, Nurullah Ataç, Vâlâ Nurettin, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Kemal Tahir, Mehmet Ali Aybar, Oğuz Aral, Çetin Altan, Ahmet Oktay, Sami Karaören sayılabilir. ŞİİRLİ SATAŞMALAR “Garip Şiiri” Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet için bir geçiş dönemiydi. Ama onları üne ulaştıran bir geçiş dönemi. Melih Cevdet’i üne ulaştıran “Bir Misafirliğe” şiiri şöyledir: “Bir misafirliğe gitsem Bana temiz bir yatak yapsalar Her şeyi, adımı bile unutup Uyusam...” Bir gülmece dergisinde şiir şöyle değiştirilmiştir: “Bir misafirliğe gitsem Bana temiz bir dayak atsalar.” Şiir işte bu yüzden üne ulaşmıştır. Ama “Garip Şiiri”nin önünü açan, Garipçiler’e önem verilmesini sağlayan Nurullah Ataç olmuştur. Aralarında nasıl bir kavga geçtiğini bilmiyorum. Ataç’ın “Ar Meydanında” diye bir taşlaması vardır, ağızdan ağıza dolaşan bir taşlama. Orada Melih Cevdet’le ilgili şöyle bir dörtlük var: “Şu Melih Anday Haline vay vay Bekler tramvay Ar meydanında.” Ataç’a, “ ‘Bekler tramvay’ demekle ne anlatmak istediniz” diye sormuştum. “O herkesin arabasına binmek ister de” diye yanıtlamıştı. Kimi örtüşen şiirlerde Melih Cevdet’in de ilgisi var mıydı? Duygusal bir karmaşayı vermek isteyen bir “imge”ye bakıp; “Bu imgeyi şöyle yazmalıydı” diye kendi biçemine kazandırdığı olmuş mudur? Usta bir ozan kendinden sonra gelen ozanlarla da ilgilenmeli, onların elinde tutuyor görünürken yeni arayışlara girişebilmeli. Belki de İlhan Berk o işi en iyi bilen ozanlardan biriydi. elih Cevdet Anday şiirleri, denemeleri, oyunları, romanları, çevirileriyle çok yönlü bir ozandır. Öteki edebiyat alanlarına bunca emek vermesine karşın neden ozan kimliği öne çıkıyor? Belki bütün çalışmalarının içinde şiirsel bir öz var. Belki giriştiği her çalışmayı şiiri için kullandı. Denemelerindeki dil örgüsü şiirsel bir biçem özelliği kazanmasaydı, düşünce insanı olarak böyle etkili olabilir miydi? Oyunlarıyla bir olaylar akışını mı sergilemek istiyordu, yoksa bizi, insanı değiştiren bir düşünce dizgesine mi çekmeye çalışıyordu? M “Ölümsüzler”i yöneten Rüştü Asyalı diyor ki: “Artık dünyaya ve yaşama sorarak, sorgulayarak bakmayı olağan bir alışkanlığa dönüştürmüştüm. Çünkü, tam bir şeylere inanasınız gelmişken, Anday gibi bir yazar ve düşünür aklınızı çeliyor; yeniden sorgulamaya yönlendiriyor sizi” (MELİH CEVDET ANDAY GÜNLERİ, 2021 Mayıs 1995, “Işık Tutan ‘Acaba’?”, Edebiyatçılar Derneği, 1995). Melih Cevdet Anday’ın 80. yaşı nedeniyle yapılan bu kapsamlı etkinlikte Edebiyatçılar Derneği Başkanı olarak sorumluluk almıştım. Böylece onu yakından tanımak olanağını da bulmuştum. Melih Cevdet’i, eşi Suna Anday’la birlikte arabama almış, daha yoğun yaşadığı yerleri dolaştırarak anılar Ankarası’nda yaşamasına yardımcı olmaya çalışmıştım. Posta Caddesi’nden geçerken Suna Anday’a anlatıyordu: “Bak Sunacığım, burası Kürdün Meyhanesi. Nice gecelerimiz geçti bizim orda. Burası Tercüme Bürosu; dünya edebiyatını tanıdığımız yer. Görüyorsun işte, buralarda geçerdi bütün zamanımız.” Her yönüyle Melih Cevdet’i anlattığımız o etkinlikte, ozan kişiliği üzerinde daha ayrıntılı durmuştuk. Ben de “Sunuş Konuşması”nda bu gerçeğin altını çizmiştim: “Kuşku yok ki büyük edebiyatçı Melih Cevdet Anday önce ozandı. Şiirini geliştiren, şiiri duygusallıktan kurtaran, düşünceyi duyarlı bir hale getiren, yarattığı bir üst dille sözün gücünü çoğaltan bir ozan.” Melih Cevdet yaşasaydı 95 yaşında olacaktı. Gene de 87 yıl ölüme direnebildi (191528 Kasım 2002). Ama ölümü, yarattığı eserleri yok edemedi. “GÜLÜMSEYEN ANILAR” “Melih Cevdet’li Anılar” bize onun bilinmeyen yönlerini öğretecek. Hıfzı Topuz anılarını “Eski Dostlar” adıyla derlemişti. Sonra onları yeni bir içerikle genişleterek “Gülümseyen Anılar” adıyla yayımladı. (GÜLÜMSEYEN ANILAR, Remzi Kitabevi, 2. Basım, 2010) Kâzım Şinasi döneminin “Akşam”ında Hıfzı Topuz yazıişleri müdürlerindendir. Gazetede Melih Cevdet Anday’la bir de roman tefrika etmişlerdir: “Bir Gönülde İki Sevda.” ( Melih Cevdet; Mecdi Velet, Murat Tek, Yaşar Tellidede gibi takma adlar kullanarak romanlar da yazmıştır. “Yağmurlu Sokak” romanını Arif Damar’la birlikte hazırlamıştır. Eserleri arasında HıfzıTopuz’la yazdığı bu roman yoktur. “Akşam”ın sayfalarından kurtarılarak bu romanın da kitap haline getirilmesi gerekir). Melih Cevdet’in “Akşam”la ilgili en önemli çalışması “sanat edebiyat sayfası” hazırlamasıdır. Çağdaş edebiyatın nice önemli adı o sayfada yer almıştır. Hıfzı Topuz’un çabaları olmasaydı Melih Cevdet’in bu yönü bilinmeyecekti. Melih Cevdet’e göre bir ozanın ilgi alanı geniş olmalıdır. Anadolu insanının geçmişi Hititlere dek uzanır. Kağnı tekerleği oradan gelme. Yunan söylencelerinin kaynağı Hitit. Yaşadığımız toprakların tarihini benimsemezsek, “yeni bir yurt, yeni bir ulus yaratır” görüşüyle yetinirsek köklerimiz derinlere gidemez. Hıfzı Topuz’un 1975’te TRT’de Melih Cevdet’le yaptığı bir söyleşide Anadolu uygarlığıyla ilgili görüşlerine geniş yer veriliyor. KÜLTÜR ORTAMLARI Hıfzı Topuz “Gülümseyen Anılar”da ellili yıllardan günümüze doğru değişik edebiyat ortamlarını ayrıntılarıyla anlatır. Bu kadar ayrıntıyı belleğin koruması olanaksız. Ama Hıfzı Topuz kısa notlar halinde günlük tutmayı alışkanlık edinmiştir. Özellikle o ortamlara katılan kültür insanlarının adlarını günlüklerine yazmayı unutmamıştır. Yerine göre bir ev toplantısı, bir içki evi, kültür ortamı haline geliverir. Hıfzı Topuz bu ortamları anla ANILARDAKİ İNSAN ORMANI “Gümeseyen Anılar”da Hıfzı Topuz, basın dünyasından edebiyata uzanan bir çevrede geniş bir insan ormanını anlatır. Ne yazık ki geçen zaman içinde bunların çoğu öte dünyaya göçmüştür. Hıfzı Topuz gibi üretken bir yazar için ölümü düşünmeye zaman yoktur. Devrimci inançlarını yitirip karşı yana sığınanlara da bu dünyadan göçmüş gözüyle bakıyor Hıfzı Topuz. Gene de daha gençlerle çevre oluşturmaktan, “Çarşamba Toplantıları”na gelenlerle yola koyulurken, Hıfzı Topuz, yaşamanın anlamını, yaşama coşkusunu şöyle anlatıyor: “Çalışma ve üretme heyecanından doğan duygular, benimsediğimiz ilkelerin dünyadaki başarılarından duyduğumuz sevinç, sürekli sevmek ve sevilmek insana yaşam heyecanı veriyor. Sağlığınız elverdikçe yaşınız hiç aklınıza gelmiyor. Ve geleceğe umutla bakıyorsunuz; yaşama sevinci de bu değil mi?” Dünyamıza alışamadan göçenlerin yanında Melih Cevdet Anday’ın 87 yıl dayanması; üretme coşkusuna, sevme sevincine, inancını gerçekleştirmesine bağlanamaz mı? Kendini yaşamanın akışına bırakarak değil, aydın olmanın bilincine vararak yaşamak! Melih Cevdet Anday böyle bir bilince varmış olmayı şöyle açıklıyor: “Dogmalardan kafanızı kurtaracaksınız, kendinizi aşmaya çalışacaksınız, bildiklerinizi, öğrendiklerinizi gözden geçireceksiniz. Ve bunu bir defa yapmakla kalmamalı. Sık sık insan kendini gözden geçirmeli.” KENDİYLE BARIŞIK OLMAYAN BİR OZAN Yazıya başlarken Melih Cevdet’in “ozan” kişiliğinin öncelikli olduğunu özellikle belirtmiştim: “Belki bütün çalışmalarının içinde şiirsel bir öz var. Belki giriştiği her çalışmayı şiiri için kullandı.” Felsefeyi şiirde sınamak da bu çalışmada değerlendirilebilir mi? Melih Cevdet diyor ki: “Felsefi temalar, bana şiir yazma olanağı tanıyor. Diyebilirim ki mistik bazı öğeler de şiiri çok daha kolay açıklayabiliyor. Bunlar şiire bir vesiledir benim için.” Ama Melih Cevdet, bu düşünsel birikimi sağlam bir yapıda işlemedikçe işe yaramayacağını da biliyor: “Her şiirin düşünsel bazı temelleri, bazı öğeleri vardır. Fakat bu temel öğeler, şiirin sesini buluncaya kadar işe yarar. Şiirin sesini buldunuz mu, temel öğeler kalkar ortadan. Şiir kendi kendine var olabilir. Şiir bir ses araştırmasıyla başlar. Düşünsel öğeler ancak belli bir teknikle, belli bir disiplinle birleşerek, belli bir yolda yürümesine yarar şiirin” (MELİH CEVDET ANDAY GÜNLERİ, Melih Cevdet Anday Şiirinde Zaman/Tarih, Füsun Akatlı). Gerçek ozan ne kendiyle barışık olabiliyor, ne de yaşama düzenini yoluna koyabiliyor. Gene de yazıyı Hıfzı Topuz’un yorumuyla bitirmek anlamlı olacak: “Cumhuriyet” gazetesinde karşılaştık. Aramızda sadece göz aşinalığı varmış gibi uzaktan selamlaşmakla yetindik. Dostluklar bazen işte böyle yok oluyor.” ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 40 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1081 Melih Cevdet Anday D eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle