27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Jean Baudrillard’dan ‘Sanat Komplosu’ Çağdaş sanatın açmazları aldatması burada işlevini büyük ölçüde ‘HESAPLI HİLE’ SANAT yitirir. Benjamin’in özgün eser sözünü Eğer sanat, izleyiciye böyle ettiği “aura” gibi “simülakr”ın da “aubir tuzak hazırlıyorsa, bu tuzara”sı vardır. Burada simülasyonun “sağa düşmemenin çözüm yolları hih” ve “sahte” olanını birbirinden ayırne olabilir? Düşünürün sözümak gerektiğini özellikle belirtiyor Banü ettiği komplonun aslında udrillard. Bizler bir simülasyon dünyayaratıcısı yoktur, herkes onun sında yaşıyoruz. İmgeler, artık gerçeklihem “suç ortağı, hem de kurğin aynası olmadığına göre, “kendi aybanı”dır. “İkiyüzlü bir oyun” nasını yutan imgeler, kendi kendileri oynanır gerçekte. Eğer “aldatkarşısında şeffaf hale gelmiştir.” Sanat, maca” diye bir oyun varsa, bu, bir “hakikat meselesi olmamıştır hiçbir siyaset ve sanat zümresinin zaman, bir yanılsama meselesi”dir o. O kendi içindedir. halde, “ekranların yüzeysel sanallığında, Aslında toplumbilimci bir kimlik taşıtemsilin sonuna, estetiğin sonuna, bizayan düşünürün böyle bir çözüm arama tihi imgenin sonuna” gelmiş bulunuyoiddiası da yok. Çünkü seyirci ya da izleruz. yici sadece şeylerin değerini paylaşır, “form”ları değil. Gizemli formu içinde ZİHİNSEL İKTİDAR MESELESİ nesnenin kendisine, başka bir nesne deBaudrillard’a bakarsanız, modern sağil de “belirli nesne” olmasının nedeninatın tartışılmaz ikonu Warhol’dür. O, ne kimse vakıf olamıyor. Kitabın ana sıradan bir imgeden yola çıkarak, onun metnine biraz daha açıklık getirici niteimgelemsel özelliklerini ortadan kaldılikteki dört konuşma, Baudrillard’ın rıp “saf görsel ürün”e dönüştüren ilk “komplo”ya ilişkin görüşlerini biraz dasanatçıdır. Baudrillard’ın “sanat” kavraha açmasına olanak veriyor. mı için öngördüğü özel anlam göz önüO, öncelikle sanat nesnesinin kendini ne alınırsa, bir “referans noktası” olarak bir fetiş nesnesi olarak sunmasından yakullandığı Warhol’ü sanat sınırları dına değil. Bu anlamda sanat yapıtına anşında tutması yadırganacak bir şey delam kazandıran “form”, dünyanın hakiğil. Estetik açıdan yaklaşmaz ona. Çünkatinden söz açmaz; bir oyundur form, kü “makineleşmiş hakiki metamorkendini dünyaya yansıtan bir şey ve foz”dur Warhol; fetişizmi devreye sokuşkusuz bir simülasyonu da içinde kan ilk kişidir. Yanılsamanın tarihi olsaklar doğal olarak. Öte yandan kitapta madığı halde estetik formun tarihi varS. Lotringer’in de altını çizdiği gibi, dır Baudrillard’a göre, o nedenle de komplo teorilerinin cazibesine kimse dünyanın radikal yanılsamasına ancak karşı koyamayacağına göre, Venedik form yoluyla hâkim olabiliriz. Warhol Bienali’ni gördükten sonra Baudrillard’ı iyi bir örnek bu bakımdan. Kendisiyle sanatta komplo teorisine yönlendiren ve bu konuda yapılan görüşmede de Warbu anlamda kötümserliğe iten nedeni hol fenomenini açar, bu sanatçının eseranlamak kolaylaşıyor. lerinin hâlâ müzelere asılan türden reBüsbütün haksız da değil. Çünkü, gesimler olduğu hakkındaki yorum karşıne Lotringer’in deyimiyle sanat, “doğal sında, ahlak yasasının kaybolduğu, geribir dürtünün değil, hesaplı hileler”in ye sadece “radikal biçimde demokratikürünüdür. Orada her an, izleyiciyi avlaleşmiş bir oyunun kuralları”nın kaldığı maya çalışan bir tuzak ya da tuzaklar bir ortamda Warhol bu noktaya kadar söz konusudur. Baudrillard bunu, daha gitmiş ama bunu kurumlaştırmamıştır. modernitenin şafağında anlamıştır. SaOysa aynı paraleldeki Rauschenberg, natın statüsünü, hatta varlığını sorgulaLichtenstein gibi sanatçıların yaptıkları mak, bu açıdan mümkündür. Hele ki ise “yeniden estetikleştirme”dir; aradaki nesneyi ya da gerçekliği eğip bükerek, fark, sanatı salt bir “form” olarak gören soyutlayıcı yöntemlerden yararlanarak düşünürün, ona yüklediği ayırıcı değeronu biçimsizleştirme aşamalarının birle ilgilidir. biri üstüne bindiği bir dönemde bu sorgulama gereklidir de. Tehlike nerededir o halde? Gene Baudrillard’a dönersek, teknolojinin gelişmesi, sinematografik etkinin giderek kusursuzlaşması, sanatın ayrılmaz bir bileşeni olan yanılsamayı geri plana itmiştir. Hiperteknik ve hipergörünürlük her şeye egemendir artık. Mutlak berraklığa, yüksek çözünürlüğe, imgenin gerçek kusursuzluğuna yaklaştığıJean Baudrillard 20 Mayıs 1996 günü Liberation’da yayımlanan mız oranda yanılsama “Sanat Komplosu” başlıklı makalesinde gene bu kavramı saklı tutgücü de o ölçüde kay makla beraber, çağdaş sanatın artık gerçekten “hükümsüz” olduğu bir noktaya geldiğini kötümser denebilecek bir ifadeyle öne sürübolur. Gerçek nesneyor ve giderek yanılsama arzusunu kaybeden sanatın hipergerçeknin içkin formu içinçi, “cool”, şeffaf ve pazarlanabilir bir dünyada anlamını yitirdiğine deki esrikliği olan göz değiniyordu. Birkaç yerde asıl sorununun sanat olmadığına değiniyor düşünür. Çektiği fotoğrafları sergilemesi de onlarda sanatsal bir değer gözettiği anlamına gelmiyor. Sanat, onu sadece “antropolojik bakış açısından” ilgilendiriyor. Yani sanata konu olan nesnenin kendisiyle ilgilenir, herhangi bir estetik değerin öne sürülmesinden önce ve sonra olanlar ilgilendirir onu. “Bir zihinsel iktidar meselesi”ne dönüştüğü andan itibaren sanat, artık bildiğimiz sanat olmaktan çıkar. Sanatın, öteki değer sistemleri karşısında bir ayrıcalığı yoktur düşünüre göre, onu bugün de içinde “keşfedilmemiş imkânlar barındıran bir kaynak” olarak görmek yanlıştır. Antropolojik açıdan “hayati bir işlevi” yoktur sanatın çünkü. Modern sanatın çelişkiler ve karşıtlıklar içeren doğasına girmekten titizlikle kaçınmış olması, bu kitapta vardığı “komplo” iddiasını bir ölçüde tartışılır hale getiriyor, ama çağdaş sanat üretimindeki yoğunluğun içerdiği karmaşaya bakıldığında bu yorum, zaman ve zemin bağlamında dikkat çekici olabiliyor. Bir yerde şöyle diyor Baudrillard: “Tüm dünyanın estetiğe dönüşmesi bir açıdan sanatın ve estetiğin sonuna işaret eder.” Galerilerin artık sanatın “yan ürünler”iyle uğraşır hale gelmeleri ise bir başka sorun. Demokratik rejimin her geçen gün daha da işlemez hale geldiği bir dönemde “kitle” kavramı öne çıksa da Baudrillard, sanat ve kitle ilişkisine fazlaca yakın durmaz. (Burada yazarın kitle konusunu ele aldığı bir başka kitabına gönderme yapmak gerekiyor. O kitabında Baudrillard kitle terimini özgünleştirmeye kalkmanın saçmalık olacağına işaret ediyordu. Anlamı olmayana anlam vermek gibi bir şey olurdu bu. Günümüzde kitle, bir özne, bir nesneler grubu ve bir nesne olmama tersliğini başarmıştır. Sessiz Yığınların Gölgesinde, DoğuBatı Yay. 2006). Düşünürün tezine bir atıfta bulunarak, bugün sanatın içinde bulunduğu durumun kökten bir tarafsızlık, yani “bayağılığa özgü bir üst dil” düzeyinde olduğunu anımsatmanın yararı var. Baudrillard, bugün çokça tartışılan bir konu hakkındaki görüşünü de, kendisine yöneltilen bir soru nedeniyle açıklar. Soyutlamaya geçişi “ciddi bir olay” diye yorumlarken, bunun sanatın sonuna değil, temsil sisteminin sonuna işaret ettiği kanısındadır. (Sanatçının bakış açısını mecaz kullanmayla ilişkilendiren Danto da sanatsal temsil ve ifadenin içeriğinin büyük ölçüde “yorum”dan geçtiğini öne sürmüştü.) Tekrar başa dönerek Lotringer’in komplo teorisinden hareketle Baudrillard’ın görüşleri hakkında yazdıklarını bir kez daha okumak gerekecektir. Onun, belki de sanat dünyasının kendisinin bir sanat olduğuna ilişkin yargısı, kitap boyunca aslında sanat için kaygılanacak son insan olması gereken Baudrillard’ın yazdıklarıyla örtüşür. ? Sanat Komplosu/ Jean Baudrillard/ Çeviren: Elçin Can, Işık Ergüden, İletişim Yayınları/ 98 s. Jean Baudrillard, Sanat Komplosu’nu yayınladığında, artık çağdaş sanatın varlık nedeni kalmadığını ilan ederek sanat çevrelerinde büyük bir skandala yol açtı. Baudrillard, “Sanat, bayağılığa, atıklara, vasatlığa, değer ve ideoloji diye el koyuyor” diye yazmış; çağdaş sanatın hükümsüz olduğunu, bir hiç olduğunu belirtmişti. Ë Kaya ÖZSEZGİN anılsamanın sanattaki temel kavramların başında geldiğini bütün kitaplarında savunagelmiş olan Baudrillard’ı haklı gösteren düşünürlerden biri, İris Murdoch, 1977’de dilimize çevrilen Ateş Güneş’te sanattaki biçimin yanılsama için var olduğunu ve gerçek “kozmik” güzelliğin katı biçimleri bu nedenle gizlediğini öne sürmüştü. 1996’ya geldiğimizde ise, Baudrillard (19292007) 20 Mayıs’ta Liberation’da yayımlanan “Sanat Komplosu” başlıklı makalesinde gene bu kavramı saklı tutmakla beraber, çağdaş sanatın artık gerçekten “hükümsüz” olduğu bir noktaya geldiğini kötümser denebilecek bir ifadeyle öne sürüyor ve giderek yanılsama arzusunu kaybeden sanatın hipergerçekçi, “cool”, şeffaf ve pazarlanabilir bir dünyada anlamını yitirdiğine değiniyordu. Aslında bu hükümsüzlük, düşünüre göre ona dışardan yüklenmiş bir yargı değil, bizzat sanatın kendisinin benimsediği bir olgu. Gene de hükümsüzlük, herkesin harcı olmayan “esrarlı bir vasıf” olduğuna göre, hiçliği değere peşkeş çekenlerin varlığını nasıl izah edeceğiz? Sanat Komplosu’nda sorunu özetleyen şöyle bir yorum var: “Çağdaş sanat bu belirsizlikten, estetik yargıları temellendirmenin imkânsızlığından yararlanır ve onu anlamayanların ya da orada anlaşılacak bir şey olmadığını idrak etmeyenlerin suçluluk duyguları üzerinden ‘spekülasyon’ yapar.” Y SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1081
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle