05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Öykülerinizin birkaçında, 27 Mayıs’a göndermeler var. Bu bir tesadüf olamaz, öyle değil mi? Aile içi, arkadaş arası tartışmalarda (ki o dönemde geçiriyorsunuz öyküleri) kahramanlarınız sürekli siyaset tartışması içerisinde oluyorlar. Ya da şöyle mi denmeli; o dönem insanları, arkadaşlığın kıvamını bilerek, her alanda kavga etmeden tartışabiliyordu. Haliyle o yıllar da anlatılıyorsa, siyaset tartışmak da kaçınılmaz oluyordu… Ne dersiniz? ‘Kabul Günü’ ve ‘O Yaz...’da iki öykünün arka planında 60’lı yıllar yer alıyor. O yıllarda 27 Mayıs taraftarlığı ya da karşıtlığı kimlik belirleyici bir unsur. Taşrada saflar daha da keskin: Ya ‘Halkçısın’, ya ‘Demokrat’. Örneğin, sokaktaki bir adama Ali Bey’in dükkânı nerede? dediniz; o da sizi bir başka soru ile yanıtlar, “Halkçı Ali Bey mi? Demokrat Ali Bey mi? “ Yalnızca bireyler değil aileler, bakkallar, kahveler, öğretmenler, savcılar, hâkimler, her kesim kendi arasında bölünmüş. O dönem insanı da kavga ediyor etmesine de, dediğiniz gibi arkadaşlığın kıvamı gözetiliyor. Düşünün 27 Mayıs’ın yıldönümü 1963’ten 1982 yılına dek Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutlanıyor. İronik bir biçimde, 1982’de başka bir darbe anayasası ile bu bayram iptal ediliyor. Kahramanları Türkiye’de yaşayan edebi bir metin yazarken, ne kadar uğraşsanız da darbelerden kaçamazsınız; sayısız darbelerimizden birisi kendine bir yol açar ve öyküye girer. Etkin bir militanı ya da tankın içindeki insanı anlatmasanız da girer. “Ne zaman evlenmiştiniz? Darbeden önce miydi, sonra mı? Oğlan ne zaman doğdu? Eylül’dü, sokağa çıkma yasağı vardı da hastaneye yetişmek için taksi bile bulamamıştık.”(…) benzeri diyaloglar darbenin kalıcı sosyolojik etkisini bilimsel verilerden daha çarpıcı biçimde gösterebilir. TUTKUNUN İZİNİ SÜRMEK Ahsen Abla… Yazarın Fahriye Abla tutkusundan yola çıkarak kurguladığı bir hikâye tadında, katılır mısınız? Tutku, yasak aşk, ya da hikâyedeki diliyle, suçun suçsuzluğu… Katılmıyorum. Belki ‘Ahsen Abla’ ismi ve komşu evdeki genç kadın tipi sizde böyle bir çağrışıma yol açmıştır. Anna Karenina’dan Madam Bovary’ye, Aşkı Memnu’dan, Lady Chatterley’ye yasak aşk edebiyatta belki de en çok işlenen konu. Ön planda yasak aşkın gerilimi, arka planda toplumsal değişimin baş döndüren dinamikleri bu dev yapıtları günümüze dek taşıdı. Kitap ve aşk bizim ülkemizde her zaman başa dert açar. Orta üçüncü sınıfta bu gerçekle yüzleştim. Akşam etüdünde Madam Bovary’yi okurken yakalandım. Ders dışı bir şeyle ilgilenmek yasaktı. Kitap elimden alındı, ertesi gün disiplin kurulunda kendimi savundum: “(…) Ama bu dünya klasikleri dizisinden bir kitap.” “Hayır!” dedi öğretmen, “Öyle bile olsa senin yaşında bir kız için uygun değil.” Meğerse Flaubert de Madam Bovary’yi yazdığı için “halkın ahlakına ve dine ters düşmek” iddiasından yargılanmış. Yazar savunmasında “Madame Bovary, c’est moi”, “Ben Madam Bovary’yim” demiş ve beraat etmiş. Madam Bovary’si elinden çekilip alınmış birisi olarak, ‘Ahsen Abla’da suçun suçsuzluğunu arayıp bulmak istedim; tutkunun izini sürmek… Yalnızca Ahsen Abla değil, diğer öykülerinizin kahramanları da hep kadın ¥ lar. Çok eski dönemlerden bu yana öyküler çoğunlukla kadınların üstünden anlatılır. Kadın daha iyi yansıtan bir ayna belki de. En başta yazarlar hep erkek. ‘Yazmak’ etkin, dolayısıyla eril bir tutum. Erkeğin yazması doğal. Kadının yazması, daha doğrusu yazarak dünya hakkında bir önermede bulunması çok sonraları başlamış. Kadın için okumak, yazmak, zihinsel yaşamda yer almak arada bazı istisnalar sayılmazsa yüz, yüz elli yıllık bir hikâye. Bu nedenle, ‘kadın yazar’ yaftası hâlâ gündemde. Oysa ister erkek olsun ister kadın, yazan kişi günlük yaşamda taşıdığı kimliklerden sıyrılmak ister, onları hafife almak, eleştirmek, başka kimliklere girip çıkabilmek, sanat yoluyla bir katarsis yaşamak. Bunu başarıp başarmayacağı ayrı bir sorun, ama istediği böyle bir şeydir. ‘Kadınların dünyası’, ‘kadın duyarlılığı’ gibi yaklaşımlara bakınca sanki erkek duyarlılığı, erkeklerin dünyası yokmuş da bunlar yalnızca kadınsı alanlarmış gibi bir algı oluşuyor. Oysa yazar bir dünya kurmak peşindedir. O dünya için kadın gerekiyorsa kadını, erkek gerekiyorsa erkeği, çocuk gerekiyorsa çocuğu, robot gerekiyorsa robotu iyi yazması gerek. Robot duyarlılığına girmesi gerek. O Yaz…’da toplumsal dönüşüm kadın kahramanların yaşam kesitlerinden yansıtıldı. O kesitlerde erkeği görüyoruz zaten. Erkek üzerinden yola çıksak, o zaman da kadını görürüz. Çünkü ikisi en uzak ve en yakındır. Tek ve ayrıdırlar. Biyolojik olarak da, ruhsal olarak da böyle. Günümüz dünyası eskiden ‘kesin’ diye kabul ettiği bütün ‘mutlak’ değerleri sorgulayıp keskin ayrımları yumuşatma eğiliminde; ancak kadın / erkek arasındaki kutuplaşma nedense giderek artıyor. Kadın üzerinden iktidar arayışı, kadını araçsallaştırıyor. Ki, sonucu hem kadın hem erkek için özne yitimine uzanır. Yapıt yine de yazılır. Yazar için illa canlı bir yansıtıcı gerekmeyebilir. Bir yapı, bir pazar yeri, bir tren istasyonundan da yaşam kesiti alınabilir. Oradan da hayat geçer; kadınlar, erkekler, çocuklar geçer; bakar ve yazabilirsin. Bir de kahramanlarınızın bazısı tıp alanında çalışanlar. Siz de tıpçısınız. Bunu da merak etmiyor değilim; doktorlukla yazarlığın buluştuğu, anlaştığı anlar… Gerçi çoğu kez çatışıyorlardır… Hekimlik yalnızca bir ‘iş’ değil, yaşamın bütün alanlarını talep eden bir hayat tarzı. Gün boyu acı içindeki insanlarla uğraşmak, bir süre sonra, ‘normal yaşam’ dediğimiz boyuttan farklı bir yere taşıyor sağlık çalışanlarını. Çok hayat olayına tanıklık ediyorsunuz. Çehov’un öykülerini, Louis Ferdinand Céline’in poliklinik odasını anımsayalım. Genç yaşta varoluşun en sert yüzüyle karşılaşıyorsunuz. Kalp yalnızca kalp değil; bizzat dokunduğunuz, gördüğünüz somut bir organ aynı zamanda. Keskin gerçeklik karşısında varoluşa dair anlam sorgulamaları, referans olarak gösterilen kimi kavramlara dair kuşkular beliriyor içinizde. Kuşku bilimin ve sanatın itici, sarsıcı gücü. Sorulara yanıt bulunamayan noktada farklı arayışlara yönelmek kaçınılmaz oluyor. Peki bundan sonraki yazarlık alanınızdaki ilerleyişinizin yol haritası belli mi? Şu an iki ayrı dosya üzerinde çalışıyorum. Yazmayı sürdüreceğim. ? O Yaz.../ Birsen Ferahlı/ Yapı Kredi Yayınları/ 104 s. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1081
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle