05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mustafa Balbay’dan ‘Zulümhane’ Demir parmaklıklar ardından Ergenekon! Mustafa Balbay’ın Silivri toplama kampının spor salonundan bozma duruşma salonunda ve hapishane kısmının F12 koğuşunda kaleme aldığı Silivri Toplama KampıZulümhane adlı kitabı yayımlandı. Balbay kitapta Ergenekon davasını, yargılama sürecini ve demir parmaklıklar arkasındaki yaşamları anlatıyor. Ë Gamze AKDEMİR ustafa Balbay... Cumhuriyet gazetesi yazarı ve eski Ankara Temsilcisi... Gazeteci... Sanık... 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye’de bir gecekonduda bulunduğu belirtilen el bombaları nedeniyle başlatılan Ergenekon soruşturması kapsamında 1 Temmuz 2008’de gözaltına alındı. Mahkemece serbest bırakıldıktan 8 ay sonra 5 Mart’ta savcıların talimatıyla yeniden gözaltına alındı. Gazetecilik faaliyeti kapsamındaki çalışmaları ve notlarından hareketle “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla 6 Mart’ta tutuklandı. Yasalara aykırı biçimde fiili tecritte, 609 gündür ikinci Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu... 609 gündür “açık” adresi: TC Adalet Bakanlığı, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusu!.. Suçu: Gazeteci olmak... M İDDİANAME GÖLGESİNDEKİ SİLİVRİ GEZEGENİ Silivri gezegenini ve Balbay’ın “sanık” ve “gazeteci” kimlikleriyle okuduğunu ifade ettiği “İddianame”yi daha iyi anlamak adına kitaptan şu satırbaşlarında şunları yazıyor Mustafa Balbay, “Bu zulüm değil midir?” diye sorarak: Biraz nefeslenince koğuşun enini boyunu ölçtüm. Tek ölçü adım ve yere döşenen karolar. İkinci kata çıkıp demir kapıdan koğuşa girince 5 karo genişliğinde koridor var. Sağda yan yana üç oda. Devamında ortak yaşam alanı denilen bölüm var. Koridorla birlikte bu bölüm L şeklinde. Ama ters L. Toplam uzunluk 18 adım. Geniş bölüm 11 adım. Köşede bulaşık yıkamak için musluk var. Yanında tabaklık bölüm. Musluğun üstü 4 kapaklı demir dolap. Oda uzunluğu 7 adım. En yok. Yatak SAYFA 26 ve bir demir dolap sığacak kadar. Tuva Havalandırmaya gitmek için odalalet ve duş yeri içeride. Oda içi Metris’i rın içindeki zile basıyorsunuz. Nöbetçi andırıyor. gardiyan gelip kapıyı açıyor. Alt kata Bir metreye 80 santimlik koğuş peniniyorsunuz. Havalandırmanın demir ceremin önünde 80 gözlü demir parkapısı açılıyor, koğuşun hemen yanınmaklık var. Yüksek duvarları, göz aladaki havalandırmaya girip gökyüzünü bildiğine uzanan tel örgüleriyle Silivgörüyorsunuz. Çıkmak için demir kapıri’deki hapishaneler zinciri bende ilk ya şiddetlice vuruyorsunuz. Gardiyan Auschwitz’i çağrıştırdı. Kampusun içine bir süre sonra sesi duyup geliyor. 10 cezaevi, bir de mahkeme konmuş. 10 “PKK OLSAN MESELE YOK DA cezaevinden birinde sadece çocuklar, ERGENEKON’SUN” birinde sadece kadınlar, kalan 8’inde de Unutamadığım günlerden biri 21 erkekler var. Mart oldu. Nevruz’du. Yine koğuşta Çok kişinin bir arada kaldığı eski yalnızdım. Yan koğuşlardan olağanüstü kalabalık koğuşların elbette insani olcoşkulu sesler geliyordu. Bir ara duman mayan yönleri çoktu. Ancak ‘oda tipi’ da yükseldi. Nöbetçi gardiyana, “Bu dedikleri 23 kişilik koğuşlar da insanlane?” diye sordum. “PKK tutukluları” rı tam bir yalnızlığa itiyordu. Bu düzeni dedi, “hep birlikte Nevruz’u kutluyorkuranlar doğuracağı sonuçları bildikleri lar.” Onun bir sorumluluğu olmadığı için, 23 kişilik koğuşlarda kalanlara halde yüklendim; “Bizi burada yalnız haftada 3 gün 2’şer saat öteki 3 koğuşla tutuyorsunuz. Onlar hep birlikte Nevbuluşma hakkı tanımış. Bu, Ergenekon ruz kutluyor...” Manidar bir yanıt verdi: sanıklarına “Ankara’nın emri” ile uygu“Abi sen PKK olsan mesele yok zaten. lanmadı. Üç kişi kalanların bazıları zaErgenekon’sun...” manla tek kişi kalmak istedi. Dilekçe Spor salonundan bozma duruşma verdi. Yalnızlaştırma daha da yalnızlığı beraberinde getirdi. Hapishanede gardiyanlar, bizimle muhatap olan yöneticiler genel olarak bize iyi davrandılar. Hiçbir fiziksel olumsuzlukla karşı karşıya kalmadık. Ancak “yönetmelik böyle diyor”, “Ankara’nın talimatı” diye başlayan uygulamalar insani olmaktan uzaktı. Yalnızlaştırmaya benzer başka bir örnek bilgisayar hakkıydı. Bize verilmedi. Gerekçe şu: Hapishanede bilgisayar odası var. Bu olanak bir gün önceden dilekçe vererek ve oda uygunsa size sağlanıyor. Uygunluğun ölçüsü şu: Aynı odada bir başka Ergenekon sanığı bulunamaz. Oda mesai saatlerinde; 9.3012.00, 13.3016.30 arası Kalemini hiçbir zaman özel çıkar için ya da topluma anlaaçık. tamayacağı bir şey için kullanmadığını belirtiyor Balbay... salonunda öyle bir yargılama yapılıyordu ki, çoğunlukla hapishanedeki koğuşu özlüyorduk! Her şeyden önce duruşma çok yapılıyor, ama dava ilerlemiyordu. Normal bir ceza davasında yılda ortalama 45 duruşma yapılıyor. İkinci Ergenekon davasında bir yılda 80 duruşma yapıldı. Kaba bir hesaplama ile 1617 yıllık yargılamaya karşılık geliyordu. Ama bir yılda henüz sanıkların yarısı bile dinlenmemişti. Mahkemenin uzamasının nedenlerinden biri dava sürerken fiilen soruşturmanın da devam ediyor olmasıydı. Gerçek hukuk sisteminde savcılar soruşturmayı yapar, delilleri toplar, değerlendirir. Dava açma noktasına geldiğinde iddianamesini hazırlar ve yargılama başlar. Silivri’de duruşmalar sürerken bir haber gelirdi: “On yeni delil klasörü gelmiş.” Herkes kendisiyle ilgili bölüm var mı diye telaşa düşerdi. Benzer durumu mahkeme heyeti de yaratırdı. Örneğin bir sanığın Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile bağlantısı olup olmadığının gündeme gelmesi üzerine mahkeme heyeti şöyle bir karar alıyordu: “MİT’e yazı kararı alınmışken; tüm sanıkların bağlantısının olup olmadığının sorulmasına...” En az haftalar demek... Yine sorgu sırasında bir sanık dosyada olmayan bir kişi ya da kurumla yaptığı telefon görüşmesinden söz edip bunun lehine delil olarak kullanılabileceğini düşündü diyelim... Mahkeme heyeti şöyle bir karar alıyordu: “O kurumla yapılan tüm telefon kayıtlarının Türkiye İletişim Başkanlığı’ndan (TİB) istenmesine...” Mahkeme sık sık sanığın sözleri üzerinden aleyhine delil toplamaya çalışıyordu. Çünkü mevcut delillerin yeterli olmadığını heyet de görüyordu. KUVVETLİ ŞÜPHE! ONA NE ŞÜPHE! Ergenekon’da durum şöyleydi: Suçunuzu kabul edip etmemeniz önemli değil. Sizi doğrudan suçlu ilan ediyorlar. Siz, suçsuzluğunuzu anlatmak için çırpınıyorsunuz. Hukuk devletinde iddia makamı iddiasını kanıtlarıyla ortaya koyar. Sanık buna karşı savunmasını yapar. Ergenekon’da savcılar, biz kuvvetle bu şüpheye sahibiz diyor. Şüpheyi ortadan kaldırmak sanığa düşüyor. Her şey bir yana; devletin terörle mücadele eden bütün birimleri İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne resmi yazı yazdı. Genelkurmay, MİT, Jandarma ve Emniyet’in yazılarının ortak paydası şuydu: ‘Bizim kayıtlarımızda, Ergenekon adı altında bir terör örgütü yoktur...’ Aralarında bu kitabı kaleme alan yazarın da bulunduğu onlarca kişi böyle bir örgütün üyesi olduğu gerekçesiyle aylarca, yıllarca tutuklu yargılanacak, örgütün varlığına ya da yokluğuna yargılama sonrası karar verilecek. Yargılama ne zaman biter? Ben diyeyim 10 yıl, siz deyin 20 yıl, mahkeme desin 30 yıl! Yetkililere göre suç işleme tarihim, evimden ilk alındığım 1 Temmuz 2008 Salı sabahı. Polisler evime geldiğinde Balbay henüz 37 günlük oğlumu Yemen türküsü ile uyutmaya çalışıyordum! İddianamenin mantığıyla bakarsak ben belki de, hatta çok kuvvetli bir şüphe ile bir Ergenekoncu yetiştirmekte iken, “suçüstü” yakalanmıştım! Bana yönelik suçlamaların tamamı “dijital veriler” olarak adlandırılan bilgisayar kayıtlarıydı. Ancak bunların delil değeri taşıyabilmesi için bilgisayara el konulmadan önce mutlaka kopyasının alınması gerekiyor. CMK’nin 134. maddesinin emredici hükmü var. Benimki dahil pek çok bilgisayarda bu yapılmamış. Benden çıktığı id ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1081
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle