Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mehmet Coral’dan ‘Zamanın Kızı’ Zamanda aşka yolculuk der ağlarını atmaya hazırdır. “Sanki ömrüm boyunca bu anı yaşamak için var olmuştum. Seher vaktini özlemle bekleyen karanlık bir gece gibi bekliyormuşum onu” diyen PY ile Anastasya bu ağlara hem de sımsıkı yakalanmak üzeredir. Bu, Sibel Tan’ın Yıldırım Paslı’nın ağzından aktardığı öyküsünün başlangıç anıdır. YP, kazı alanında tesadüfen karşılaştığı ve hakkında hiçbir şey bilmediği halde sırılsıklam tutulduğu, Asya ile tutkulu bir aşk yaşamıştır. Bu aşk, onun, her adımda derine, daha derine, daha daha derine inmesine; bilinçaltının dehlizlerinde çok eskilerde kalan bir aşkın izini sürmesine yol açmıştır. Onun Sibel Tan ile paylaştığı işte bu aşktır. İstanbulNew York hattında yan yana uçarlarken bütün bu öyküyü Jim Harisson’a aktaran Sibel Tan’la... Romanı oluşturan ana eksen kurulmuştur ve okur, uçuşa hazırdır artık. YÜKSEK İRTİFADA ARKADAŞLIK Uçuş, Sibel Tan’ın YP’nin anlatısından Jim Harrison’a aktardığı, zamanlar ötesi ve üstü aşk öyküsü üstüne kuruludur; romanın akış yönü ve ana eksenidir bu aynı zamanda. ST’yle JH arasında, İstanbulNew York hattında seyreden uçakta kurulan, yüzü aşka dönük bu arkadaşlık gelişirken roman da ST’la JH arasında kurulan arkadaşlık sürecinde biçim ve ivme kazanarak ufukta belirir ve gitgide derinleşir. Burada sözü edilen derinleşme ikili yapıdadır: Hem roman derinleşmekte neredeyse zamanın başlangıcına kadar hem de yeni kurulan arkadaşlık aşkın o baş döndürücü derinliğine giderek daha yaklaşır. Kitabın girişini oluşturan “Saray” bölümü, okurun dikkatini çekmek için italikle dizilmiştir. Diğer bölümlerden farkı, doğrudan PY’nin anlatısı oluşudur ve okuru AnastasyaPaslı Yıldırım aşkının başlangıç anına kadar geri götürmesidir. Bu bölüm, Yıldırım Paslı’nın geçmiş hayattaki “Ben”i PY’nin gizli olarak inşa ettiği mezar şapelinin duvarına fresko ile yazdığı anılarını içerir. PY, sonsuzluk yolculuğuna çıkacakları, mezarlarını Anicia Juliana’nın mabedinin gizli bir bölümüne kurmuştur. Sibel Tan’ın, çevirisini, notebook’una bire bir yazdığı PY’nin güncesi, kurgunun oluşumunu tetikleyen çekirdektir adeta: “Onunla yaşadıklarımı küçük bir anı defterine dökmek istiyordum ama ışığa çok yaklaşan pervanenin aşkına benzetiyordum duygularımı. Sözcükleri seçebileceğimi, yine de içimdeki o ateşle yıkanmış tutkuyu kâğıda dökemeyeceğimi, biliyordum. Bunu yapabileceğimi sandım, ama düşündüğüm gibi olmadı. Bir süre sonra yazdıklarımı çöpe attım. Yürekten kâğıda döküldüğü anda sıradanlaşıyordu her şey. Benim istediğimse iç dünyamın çalkantılarını çok farklı bir biçimde zamanın akışına karşı korumaktı. Yazının, uçucu olan düşünceyi iki boyut içinde hapsedeceğini ve böylece zaman ve mekânın ötesine taşınmasına aracılık edeceğini öğrenmiştim; sadece yazıdan fazlasını istiyordu yaşadıklarımı anlatmak. “Mutluluğu anlatmak zordur. Ona neresinden bakacağını bilemezsin önce. Ne söyleyeceğinin farkına varamadan da eskir. Geriye, yaşadığın o şiddetli tutkuyu sözcüklere dökmeye çalışırken her şeyi ucuzlatmak kalır.” (s. 11) PY’nin düşüncelerinin ardında Mehmet Coral’ın, “Esini ucuzlatmadan kâğıda dökmek oldukça büyük bir iç kavganın sarmalında yaşanıyor. Zira, yürekteki titreşimler kâğıdın üzerinde statikleşiyor” cümlesinde somutlaşan bakış açısı ışıldıyor gibi. Kazının, “Washington’daki Dumbarton Oaks kurumunun maddi desteği ve sponsorluğu” ve Martin Harrison başkanlığında yürütüldüğü romanda bire bir yer alıyor. Fakat, eseri oluşturan anlatı parçalarının birleşip hacim kazanması ve kurgunun ortaya çıkışında etkili olan kişi Martin Harrison değil, gerçeğin yerini kurguya bırakmaya başladığı noktada romanın karmaşık yapısına tüm varlığıyla giriş yapan oğlu Jim Harrison’dır. BİR ÇEŞİT YAPBOZ Romanda, AsyaAnastasya önemli bir figürdür, ama sacayağını Jim Harrison ve Sibel Tan’la birlikte Yıldırım Paslı’nın oluşturmasının nedeni bu kişilerin anlatıcı konumunda olmasıdır. Çünkü okur, PY ve AsyaAnastasya’yı Yıldırım Paslı’nın anlatısını aktaran Sibel Tan aracılığıyla, ST’nin anlatısını da Jim Harrison’dan öğrenir. İstanbul’dan New York’a dönen Jim Harrison’ın PY’nin güncesini okuduğu notebook yanında oturan yazmaktan yorulup uyuya kalmış güzel kadına Sibel Tan’a aittir. Jim Harrison merakına yenilmiştir. Yanındaki “güzel kadının öyküsü” ile kırk yıl geriye İstanbul’daki anılarına gider. Bu arada da, kadına da dikkatle bakmaktadır: “Laptop’unda okuduğum kısa öyküyü bir kez daha gözlerimin önünde canlandırdım. Sonra Yıldırım’ı ve mezar şapeli kazısının ilk haftasından sonra hiçbir şey söylemeden ortadan yok oluşunu düşündüm ve de mezar odasını bulduğumuzda yeniden ortaya çıkışını. Daha önce çözemediğim bu yapboz’un tüm eksik parçaları acaba yanımda oturan insanda olabilir miydi?” (s. 27) Romanın içerdiği gizem perdesi adım adım, bir yapbozun tüm eksik parçalarının bir araya getirilişi sonucu oluşan resim gibi açılmaya başlamak üzeredir: Polyeuktos kazısı gerçek mezar şapeli kurmacadır. Bu noktada, kurgu zamanı işlemeye başlamıştır artık. Gerçeğin aktarımı, hem kurmacanın altyapısını hazırlamış hem de okuru bilgilendirmiştir. Mezar şapelinin bulunuşunu takip eden olayların Sibel Tan’ın ilgisini çekmesi, okuru kurguya bir adım daha yaklaşmasıyla sonuçlanır. Mezar şapeli ilgisini çekmiştir, çünkü kafasında bu konu hakkında bir yazı oluşturma hayali vardır. Aslında bu sadece onun hayali değildir. Yıldırım Paslı’nın, ölmeden önce ondan istediği, son arzusudur da. YP son arzusunu “Beni yazar mısın?” (s. 179) ST’a fısıldar; çünkü o, uzunca bir zaman önce, yaşananlara bire bir tanık olan birilerine Martin Harrison dışında ulaşmaya çalışmıştır. Bu çabası onu, YP’nin telefon numarasını peçeteye karalayan arkadaşına ulaştırmış; ardından da, arkadaşının “mezar gibi” sözleriyle nitelediği, YP’nin evine kadar götürmüştür. İçinde neredeyse birkaç roman, bir o kadar öykü ve deneme barındıran bu son eserine hayat verirken, Mehmet Coral bir kuyumcu titizliğiyle çalışmış: “Yapıtı pur formuna ulaştırmak için gereksiz her sözcüğü ayıklamak, söyleyeceklerimi bir incir çekirdeğinin içine sığdırabilmek için çok uğraşıyorum. Bu yüzden ele aldığım konular 8001000 sayfalık hacimlerde anlatılabilecekken, ben 200250 sayfa sınırını aşmamaya çalışıyorum. Söyleyeceğini çekirdek bütünlüğü içinde aktaramıyorsan, hiç yazma diye sürekli bir kavgam vardır.” Bu sözler Zamanın Kızı’nın içerdiği olağanüstü zenginliği, her bölümünün başlı başına bir eser oluşturacak malzemeye sahip oluşunu bir nebze olsun anlamamızı sağlıyor. Roman, ayrıca şiirler, şiirsel anlatılar, çeviriler, günlük ve öykülere sahip biçimsel yapısıyla dikkat çekiyor. Farklı bir türü getirip roman dokusuna yerleştiren her biçimsel katmanı, içeriğin katmanlı yapısını ifade aracı gibi görmek mümkün. Son söz niyetine: Zamanın Kızı, varoluşun araştırılması anlamında “bütünüyle uzun bir sorgulama” olarak da okunabilir (mi?) İzini, zamanların başlangıcına kadar, geriye doğru sürebileceğimiz bir aşk var elimizde çünkü. ? Zamanın Kızı/ Mehmet Coral/ Doğan Kitap/ 192 s. St. Polyeuktos kalıntıları, 1960 yılında, Saraçhane’de keşfedilmiş, Harvard Üniversitesi’nin girişimiyle başlatılan kazılar, dört yıl sonra hayata geçirilmiş, bir buçuk yıl sürmüştü. Sponsorunun Washington’daki Dumbarton Oaks Kurumumaddi desteği ile yürütülen kazıyı, Martin Harrison yönetmişti. Çalışmalar, Anıtlar Yüksek Kurulu ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’yle birlikte yürütülmüştü. Mehmet Coral, son romanı Zamanın Kızı‘nı bu kazıdan yola çıkıp giderek genişleyen halkalar halinde açılan ve sadece yatay değil, dikey zamanı da kapsayıp kuşatan zamanlar ötesi bir aşk, bir eşruh hikâyesi ekseninde geliştirmiş. Ë Buket ÖKTÜLMÜŞ izans’ta Kayıp Zaman’da hem İustinianus hem de Ayasofya’nın yapım, yeniden yapım, oluşturmakurma öyküsünü büyüleyici bir biçimde okuruna sunan Mehmet Coral; Zamanın Kızı’nda, büyütecini, “Kudüs’teki Süleyman tapınağını hem boyut, hem anlam yönünden geçme iddiasında olan” Anicia Juliana’nın mabedine çevirmiş: St. Polyeuktos. Romalı Prenses AJ, “evrenin en büyük tapınağının inşasında” fresko ve rölyeflerin yapımı için “ilahi mabedini kutsayan şiiri”ni çok beğendiği Paslı Yıldırım’ı görevlendirmiştir. Onu sarayına çağırmış, kurmayı düşlediği mabede ilişkin hayallerini anlatmış, fikirlerini paylaşmış, zihnindeki mabet tasarımını aktarmıştır. Arzusu, dışsal görkem yerine, iç mekânın öne çıktığı bir yapının inşasıdır. Tanrı katına çıkma yolunun buradan geçtiği kanısındadır. Romanın çatısını oluşturan zamanlar üstü aşk, başlamak üzeredir. Mekân oluşmuş, ortam hazırlanmış, sıra oyuncuların sahneye çıkmasına gelmiştir. KaSAYFA 36 B CUMHURİYET KİTAP SAYI 1081