03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Kitaplar arasında küçük bir gezinti B ugün, izin verirseniz, hepsi de nitelikli çevirilerin ürünü dört kitaba kısacıktan değinmek istiyorum. İyi çeviri her zaman bulunmaz, o yüzden bazen bir kitabı salt iyi bir çevirmenin elinden çıktığı için bile okumaya değer. Kaldı ki, burada, Britanya edebiyatının en sağlam yazarlarından bazılarının öyküleri, Balzac’ın Türkçede pek bilinmeyen bir yapıtı, çağdaş Alman edebiyatının en özgün yazarlarından Hans Bender’in bir kitabı ve Puşkin’in “klasiklerin klasiği” sayılabilecek bir romanı söz konusu. BRİTANYA EDEBİYATINDAN ÖYKÜLER İlkin, çok yeni bir kitaptan söz açayım. Lale Akalın ve Esra Melikoğlu’nun hazırladıkları Britanya Edebiyatından Öyküler, Notos Kitap’ın Antoloji dizisinden çıktı. D. H. Lawrence, Katherine Mansfield, Virginia Woolf, Jean Rhys öyküleriyle açılıp, Salman Rushdie, Hanif Kureishi, A. S. Byaat’ın öyküleriyle kapanan bir güldeste. Kitabın başında, Melikoğlu’nun “Öykünün Kuzey Rüzgârı” başlıklı kapsamlı bir Giriş’i yer alıyor. Gerçi Melikoğlu, okurun, öykülerin okuma zevkinin bozulmaması, kendi yorumlarının da etkilenmemesi için bu Giriş’e sonradan bir göz atılmamasını öneriyor, haksız da sayılmaz; ama ben yine de önceden okumaktan alamadım kendimi. Öykü ya da şiir antolojilerine seçilen yapıtlar çoğu zaman tartışma konusu olmuştur. Neden o yazar da, bu yazar değil? Neden o öykü de, bu öykü değil? Rastgele seçilmiş öykülerden oluşan antolojileri genellikle kalıcı bir değer taşımaz, öylesine bir seçkiden öteye gitmez. Bu seçkide yer alan on dokuz öykünün ise, “izlek ya da biçem açısından kısa öykü türüne yeni bir yön verdiği ya da ilginç bir örnek oluşturduğu” düşünülürse, Britanya Edebiyatından Öyküler’in kimlikli bir güldeste olduğu söylenebilir. Britanya Edebiyatından Öyküler, Batı’da yayımlanmış antolojileri temel alarak hazıra konma yolunu seçmeyen, kendi özgün yolunu seçen bir yaklaşımın ürünü… Melikoğlu’nun, kısa öykü türünü tanıttığı, kısa öykünün gelişimini irdelediği, antolojideki her bir öyküyü tarihsel bağlam içinde incelediği Giriş yazısı mutlaka okunmalı. Öykülerden sonra ya da önce… LANETLİ ÇOCUK Balzac’ın Lanetli Çocuk’u, Yapı Kredi Yayınları’nın Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi’nden Orçun Türkay çevirisiyle yayımlandı. İnsan doğasını kavrayışındaki derinlikten ötürü pek çoklarının “romanın Shakespeare’i” diye tanımladığı Balzac’ın olgunluk dönemi yapıtları arasında yer alan Lanetli Çocuk dilimize ilk kez çevriliyor. Tahsin Yücel’in, bu çeviri için kaleme aldığı kısa önsözde de belirttiği gibi, Lanetli Çocuk, seksen sekiz anlatıdan oluşmuş bir bütün olan İnsanlık Güldürüsü’nün “Felsefesel İncelemeler” öbeğinde yer alıyor. Lanetli Çocuk, “tek yönlü bir okuma ile sınırlandırılamayacak tuzaklı bir metin, gizemci bir dille yazılmış bir dehşet öyküsü. Fiziksel birleşme, ahlak, düşüncenin bilinçaltı çalışması üstüne bir düş. Süregiden bir iç savaş içinde çelimsiz bedenler, cahil yürekler, çiçekleri ve denizi okuyabilen ama insanlarla yaşayamayan çocukların öyküsü…” Balzac hayranları bu kitabı kaçırmamalı, ama çağdaş edebiyat meraklıları da ilgisini esirgememeli. Her gerçek klasik gibi, Lanetli Çocuk da her zaman modern olabilen yapıtlardan. Duras, Michaux, Blanchot, Bonnefoy, LéviStrauss, Starobinski çevirileriyle tanıdığımız Orçun Türkay’ın çevirisi ise yer yer şiirsel boyutlara erişen bu benzersiz yapıta yabana atılmayacak bir Türkçe derinliği getiriyor: “Her biri saflıkla ötekinin güzelliğini övüyordu ve döktürdükleri bu gizli sevi şiirlerinde dilin hazinelerinden yararlanıyorlar, Tibullus’un eskil esin perisinin bulduğu ve İtalyan Şiirinin yinelediği en tatlı aşırılıkları, en abartılı küçültme eklerini yeniden keşfediyorlardı. Kumsalın ince kumu üstündeki deniz saçaklarının, hepsi hem aynı, hem farklı dalgaların aralıksız geri dönüşünü duyumsuyorlardı dudaklarında ve yüreklerinde. Ah şen, bitimsiz bağlılık, sen yok musun?” İLYA’NIN GÜVERCİNLERİ Türkay’ın, Balzac’ın Lanetli Çocuk’unu Türk okuruyla ilk kez buluşturduğunu söylemiştim; yılların çevirmeni ve öykücüsü Kâmuran Şipal’in de, İlya’nın Güvercinleri adlı kitabı dilimize aktararak, Alman yazar Hans Bender’i ilk kez okurlarımıza sunduğunu söyleyebilirim. Buhurumeryem, Köpek İstasyonu gibi öykü kitaplarının yazarı Şipal’in, Alman dili edebiyatının Türkçeye kazandırılmasındaki emeği büyük. Başta Franz Kafka ve Hermann Hesse olmak üzere, Rainer Maria Rilke, Günter Grass, Heinrich Böll, Robert Musil, Thomas Mann, Elias Canetti gibi yazarların, Sigmund Freud, Carl Gustav Jung ve Alfred Adler gibi ruhbilimcilerin yapıtlarını, Grimm Kardeşler’in masallarını onun Türkçesinden okuduk. Şipal, bu kez de, Gürer Yayınları’ndan çıkan İlya’nın Güvercinleri adlı öykü kitabıyla, İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının önemli bir yazarını, Hans Bender’i dilimize kazandırmış. Hans Bender, 1919 doğumlu. 1940’ta askere alınmış, Rus cephesinde tutsak düşmüş. Almanya’ya döndükten sonra kendini tümüyle edebiyata vermiş. Romanlarında ve öykülerinde, Rusya’daki dört yıllık tutsaklığının, savaşta yaşananların, yaşadığı çevrenin gerçeklerinin izleri ağır basıyor. Alman edebiyatında, İkinci Dünya Savaşı’na tanıklık eden yazarların başında geliyor Bender. Kitabın başında, Heinz Schöffler’in, Bender’in yaşamını ve edebiyatını ele alan kapsamlı bir incelemesi sunuluyor. İlya’nın Güvercinleri’ndeki öyküleri Şipal’in ustalıklı çevirisinden okuyanlar, Alman edebiyatının tümüyle kendine özgü bir yazarıyla tanışacaklar. Balzac’ın olgunluk dönemi yapıtları arasında yer alan Lanetli Çocuk dilimize ilk kez çevriliyor. Aleksandr Puşkin YÜZBAŞININ KIZI Yüzbaşının Kızı, koşuk diliyle kaleme aldığı Boris Godunov adlı tarihsel tragedyayı 1831’de, Yevgeni Onyegin adlı manzum romanını 1833’te yayımlamış olan Aleksandr Puşkin’in düzyazı yapıtlarının en önemlisidir.Çarlık yönetimine karşı başarısız bir ayaklanma başlatacak olan Dekabristler’in sözcülüğünü üstlenen, siyasal şiirleri yüzünden sürgüne gönderilen, Dekabrist ayaklanmanın acımasızca bastırılmasının ardından halkın desteği olmadan otokrasiye karşı verilecek savaşımın yenilmeye yazgılı olduğunu fark etmekle birlikte, gerekli reformların gerçekleşebilmesinin biricik yolunun “çarın isteğiyle” yukarıdan aşağıya doğru olacağını düşünmeye başlayan, ama sürgünden döndükten sonra da çarın katı sansüründen kurtulamayan Puşkin, 1836’da yayımlanan Yüzbaşının Kızı adlı romanında, Yüzbaşı Miranov’un kızına vurulan genç Grinev’in öyküsünden yola çıkarak, bir köylü isyanı olan Pugaçov Ayaklanması’nı konu almıştı. Yüzbaşının Kızı’nın yayımlanışından bir yıl sonra, karısının onurunu korumak için girdiği bir düello sonucunda öldürülen Puşkin’in aynı zamanda son düzyazı yapıtı olan bu roman, geçenlerde İletişim Yayınları’nın Dünya Klasikleri dizisinden Ergin Altay’ın çevirisiyle yayımlandı. Gogol’ün Rusya’nın ulusal şairi diye nitelendirdiği, pek çoklarınca Rus edebî dilinin kurucu olarak görülen Puşkin, 19. yüzyılın klasik Rus yazarlarının gözünde de Rus edebiyatının temel taşı, Gorki’nin deyişiyle “başlangıçların başlangıcı” olmayı sürdürmüştü. Böylesi bir yazarın başyapıtlarından birini, Hasan Ali Ediz’in, Nihal Yalaza Taluy’un Rus edebiyatı çeviri geleneğini sürdüren Ergin Altay’ın nitelikli çevirisinden okumakta yarar var derim. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1084 SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle