Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D aşar Kemal’den önce Kemal Sadık Göğceli’yi tanımıştım. Kırklı yılların İzmiri’nde Besim Akımsar’ın çıkardığı bir “Kovan” dergisi vardı. İlkin orada okumuştum şiirlerini. Edebiyata şiirle başlamak iyidir. Dile alıştırılan duyarlık şiirden düzyazıya geçer. Kemal Sadık Göğçeli şiirin sıkıdüzeninden geçmeseydi, Yaşar Kemal, romanlarındaki şiirli dile ulaşabilir miydi? İlkgençlik yıllarında yaşamanın acımasızlığına katlanmaya çalışan ozan, belki şiirle avutuyordu kendini. Ama şiir görmeyi öğretti ona. Doğadaki bilinmeyeni görmek, yaşamanın gizli yönlerini sezmek, anlatı ustası, bir destan romancısını hazırladı. Kimi şiirlerinde bunun ilk izlerini görmek olanağı var. Kemal Sadık Göğceli’nin şiiri değişen şiir anlayışlarının uzağında kalınca naif bir şiir izlenimi mi bırakacaktı? Önemli olan Yaşar Kemal’in nerelerden geldiğini bilmektir. Önemli olan o şiirsel dile romanlarında nasıl bir görkem kazandırdığını yorumlamaktır. Kemal Sadık Göğceli yerini Yaşar Kemal’e bırakırken şiirin “kapı”sından geçerek, “Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne” diyorsa, bunun gizlerini aramakta yarar var. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Yaşar Kemal’deki gizli ozan Yâr yüreğim Ayağında ham çarık Yâr yüreğim.” Kendi dilini arayan bir ozan olarak Yaşar Kemal’in “İstanbul Türkçesi”ne başkaldırısını Yücel Kayıran’ın saptamasıyla belirtelim: “Bence, Ahmet Arif’in dili nasıl İstanbul Türkçesine bir başkaldırı ise, Yaşar Kemal’in şiirleri ve bu şiirlerinin dayanağı dil de, İstanbul Türkçesine bir başkaldırıdır. Yaşar Kemal, sanki, şiirin, İstanbul Türkçesiyle yazılması gerektiğini savunan anlayışa karşı çıkarak, Çukurova Türkçesini öne çıkarmakta ve şiirini Çukurova Türkçesiyle yazmakta. “Hannaya Şiirler”, “Kırmızı Deynek”, “Kapı”, “Bu Gece” şiirleri bu bağlamın en güçlü örneklerini oluşturuyor” (Radikal KİTAP, Çukurova Türkçesinin Poetikası, 8 Ekim 2010). ANADOLU TOPRAĞININ DESTANCISI Bir kez daha anımsayalım: Sözcükler sözlüklerde unutulduğu, şiirde, düzyazıda kullanılamadığı sürece ölü sayılır. Yaşar Kemal gibi, dilin şiirdeki duyarlığını düzyazıda yaşatırken Çukurova Türkçesinin gücünü gösteren bir yazar olmasaydı Türkçenin söz varlığına yabancı kalacaktık. Yaşar Kemal Osmaniye’nin Kadirli’sine bağlı bir köyde, Göğceli’de doğdu. Dilci ozan Ali Püsküllüoğlu da Kadirli doğumludur. Ali Püsküllüoğlu, Yaşar Kemal’in bütün eserlerini tarayarak “Yaşar Kemal Sözlüğü”nü hazırlamasaydı, belki onun diline yabancı kalacaktık. Ali Püsküllüoğlu’nun “Yaşar Kemal Sözlüğü”, genel sözlüklerde yer almayan nice sözcüğün Yaşar Kemal’in romanlarında yaşatıldığını göstermiştir. Türkçenin söz varlığına Yaşar Kemal’in güç kazandırdığını unutmayalım. Üstelik bu sözcükler, sözlüklere gömülüp kalmıyor, yaşamanın anlamını belirterek özgürlüklerinin tadını çıkarıyorlar. Doğada yaşayıp da o oluşumun, o değişimin ayrımına varmayan ozan olabilir mi? “Bu Günlerde Bahar İndi”yi yayıma hazırlayan iyi ozan Güven Turan diyor ki: “Hem, Toroslar’da âşıklık yapan, ağıt ve destan toplayan bu genç, tutabilir miydi içinde biriken şiiri? Haydi bütün bunlardan habersizdik, diyelim, okurken öykülerini, romanlarını, bir yerde durup, kim, ‘düpedüz şiir bunlar’ dememiştir ki? “(Gizlenen Bir Şairin İlk Kitabı) Şiirde eksiltilmiş bir dilin önemi üzerinde durulurken gereksiz ayrıntılardan dili ayıklamak çabası da vardır. Düzyazıda çoğaltılmış bir dile çekidüzen verirken şiirsel görkemi korumak gerektiğini unutmayalım. Yaşar Kemal şiirindeki duyarlığı düzyazıya taşırken Anadolu toprağı ile insanının destanını yazıyor. Ancak görmesini bilenler gecedeki değişimin ayrımına varabilir: “Yağmur yağdı bu gece Güneşler açtı bu gece Dağlar dalgalandı Toprak çiçeklendi bu gece.” Bu toprakların, bu topraklarda yaşayan insanların yazgısını anlatan, aramızda söylenceler insanı gibi dolaşan bir ozan var: Yaşar Kemal. O da Anadolu toprağındaki değişimin ayrımına varmıştı. Ebediyata şiirle başlamak iyidir. O şiiri düzyazıya taşımaktır önemli olan. Ama boyalı bir dil kullanmadan, dile doğal derinliğini kazandırarak o duyarlığa varmak! Yaşar Kemal’in bu işin ustası olduğunu unutmayalım. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Y BİR ANI Şiirin “Kapı”sını açmadan önce bir anıdan yola çıkmak gerekecek. Yaşar Kemal’i tanımam 1952 Haziranı’ydı. Ben Askeri Tıbbiye’nin 4. sınıfını tamamlamış, o yıl tek şiire verilen Yunus Nadi Armağanı’nda Azmi Tekinalp ile Doğan Ergeneli arkadaşlarımla birinciliği paylaşmış, rüzgar gibi röportajlarıyla okurları etkileyen Yaşar Kemal’le konuşmak için Cumhuriyet gazetesine uğrayan bir ozandım. Edebiyat süreklilik isteyen bir uğraştır. Bir ozanın kendini yeniden dokuması, değişik açılardan edebiyata bakması gerekir. O iki ozan arkadaşım zamanın acımasızlığı içinde yitip gitti. Benim “Bir Şehit” adlı şiirim aruz ölçüsüyle yazılmış, dize yoğunluğuna özendiğim bir şiirdi. Seçici kurulda yer alan Yaşar Nabi açık sözlü bir edebiyatçıydı. “Mustafa Şerif, demişti, şiirin güzel ama ben aruz ölçüsüyle yazılmış bir şiiri gericilik sayarım. Onun için şiirine oy veremem.” Aruz ölçüsüyle yazmanın neden gericilik olduğunu anlayamamış, üzgün bir gülümsemeyle susmuştum. Şiirimi sevenlerden biri, Abdülbaki Gölpınarlı, Yaşar Kemal’e demişki: “Yaşar, kim bu çocuk? Onu bana getir.” İşte bu emir gibi isteği yerine getirmek için Yaşar Kemal’le Harem’de Abdülbaki Gölpınarlı’nın evine gitmiştik. Abdülbaki Gölpınarlı bir rahle önüne bağdaş kurmuş, bir yandan kitap okuyor, bir yandan konuşmalara yol açıyordu. Karanfil kokulu çaylarımızı dağıtan İranlı bir “gulam” vardı. Gönül eğitimiyle yetişmiş, incelikli bir genç. O evdeki şiirli ortamı unutmak olanaksızdı. Kimi insanlara izin verdikleri ölçüde yakın olabilirsiniz. Yaşar Kemal uzakları yakınlaştırmasını bilen bir dost insandı. Bu anı geçmişin sisleri arasında yitip gitmediyse daha sonraki yakınlıklarla pekiştiği içindir. Belki yer yer bellekte silinmiş, değişmiş olabilir. Bendeki izi böyle kalmış. ŞİİRE YAVAŞÇA ALIŞIRKEN Yaşar Kemal yaşamanın içinden gelirken kendini eğitmesini, yaşamanın anlamını yorumlamasını bilen bir ozandı. “Irgatlık Anıları”nın şiirleriyle birlikte derlenmesi bu birlikteliği anlamamızı kolaylaştıracaktır (BUGÜNLERDE BAHAR İNDİ, Şiir, Yapı Kredi Yayınları, 2010). Irgatlığın zor koşulları altında; harman biçip dövmede yorgunluktan bitkin düşmek, acıkmak, çarşıpazar dolaşmak, dünyanın gidişini bilen halk insanlarını tanımak, hak aramak uğruna adı kötüye çıkmak... “Sadık Ağa’nın oğlu bu durumlara mı düşecekti?” diye anası yakınır durur. Yaşamanın zor koşullarını tanımak iyidir. Buradan şiire geçmek, Anadolu Türkçesinin tadını şiirde sınamak, dilin duyarlığından insan ilişkilerine bakmak gerekecektir. Bu yeniyetmelik dönemi şiirlerinde değişik evreler var. Ölçülü, uyaklı şiirlerinde Necip Fazıl’dan bile izler görülebilir: “Kovdum yüreğimde yatan garibi, Bu sabah şu ufkun benim sahibi. Bir ışık izinde akan su gibi. İçimden içime dökülüyorum.” Yaşar Kemal’in bu ilk şiirlerinde, şiire ilk adımları atan bir gencin duyarlıklarını tanımaya, kendine özgü söyleyiş biçimiyle kişiliğini yavaşça oluşmaya başladığını seziyoruz: “Bırakma bu ebedi öksüzü. Çiçekler üstünde öp gündüzü. Uzak uzak gülerken gökyüzü, Bu sabah her şey daha mükemmel...” Halk şiiri geleneğinden yararlanarak devrimci eylemlere gülümseyen şiirler de yazdı. Daha Yaşar Kemal önce yayımlanmamış olan bu şiirler 1970’lerde İsveç’te yazılmış. Zülfü Livaneli bestelemiştir. “Ulaş” ile “Merhaba” şiirleri bunlara örnek gösterilebilir. “Ulaş” şiiri bir devrimcinin ölümüne yakılan ağıt gibidir: “Ulaş benim gülüm güzel İnsanlığım yolum güzel Kardeş sen öldükten sonra Vallah billah ölüm güzel.” Yaşar Kemal “Merhaba” şiiriyle bir umut ışığı yakıyor. Anadolu’nun kurtuluşu için savaşım veren bu devrimcilerin günün birinde öcünün alınacağı umududur bu: “Alınacak Anadolu’nun öcü Yerde kalmayacak çekilen acı Açıldı geliyor şafağın ucu Şu doğdu doğacak güne merhaba.” Yaşar Kemal halk şiiri geleneğine, o geleneği oluşturan halk ozanlarının gücüne inandı. Sabahattin Ebüyoğlu ile birlikte halk şiirinden seçilmiş şiirleri “Gökyüzü Mavi Kaldı” adında bir kitapta topladı. O maviliği kendi şiirine de taşıdı: “Bilmiyordum, Kovanların petek petek saadetle dolduğunu. Gün doğunca gecenin kaybolduğunu.. Bilmiyordum, gökyüzünün bu kadar mavi olduğunu.. Bilmiyordum..” ÇUKUROVA TÜRKÇESİ Yaşar Kemal’in şiirinde yer yer şaşırtıcı benzetmeler var: “Bebeklerin uykuları gibi ince Bir yağmur.” Bir başka imge özelliği kazanan benzetme, sabahın kapı eşiğinde bir çocuk gibi ağlamasıdır: “Ninnilerin bahçesinden kovuldum Sabahı kapımın eşiğinde, Bir bebek gibi ağlar buldum.” Yaşar Kemal’in şiirleri, romanlarındaki düzyazının şiirli dokusunu hazırlar niteliktedir. “Kapı” şiiri bir dünyaya açılır. “Hannaya Şiirler” ile “Bu Gece”, onun destansı şiiri “Kırmızı Deynek”in öncü şiirleridir. Bu şiirlerde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiirine uzanan bir yol vardır: “Mustafa küfretmeye utanır Bir sever ki Mustafa esen yele benzer Yüreği dolu dolu Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1084