03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş ola Shoneyin, 1974 yılında Ibadan’da Yorubalı bir ailenin kızı olarak doğdu. İlköğretimini Edinburgh (İskoçya) ve Bristol (İngiltere) kentlerinde tamamladı. Daha sonra Ibadan’daki Abadina College’da okudu. Ogun State Üniversitesi İngilizce Bölümü’nden mezun oldu. Londra Metropolitan Üniversitesi’nden Profesyonel Öğretmenlik Diploması aldı. Halen, yerel bir ortaokulda İngilizce, drama ve medya araştırmaları dersleri veriyor. İlk şiir kitabı So All the Time I Was Sitting on an Egg, 1997’de yayımlandı. Dizelerinde yaşamın sıradanlığına renk katan gündelik öyküleri, acıları, düş kırıklıklarını, sevinçleri, heyecanları, kadın sorunlarını dile getirdi. 1998’de Matters of Grave Persistence adlı dosyasıyla Nijerya Yazarlar Birliği Şiir Ödülü’nü kazandı. Yine, Woman in her Season adlı kısa öykü dosyasıyla Nijerya Yazarlar Birliği’nden ikinci ödülünü almış oldu. 1999’da Iowa Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Uluslararası Yazarlar Programı’na katıldı. İnce, esprili bir zekâya bağlı kadınsı bir duyarlılığı, kontrollü bir duyguyu sergilediği ikinci şiir kitabı Song of a Riverbird, 2002’de (Ovalion House Yayınları) çıktı. İngiltere’de High Wycombe’de yaşayan Lola Shoneyin’in diğer yapıtları: The Secret Lives of Baba Sade’s Wives (roman), Mayowa and the Masquerades (çocuk kitabı), Concentrate (çocuk kitabı), Chief Giridi and the Ghosts (çocuk müzikali), Harlot (roman yayımlanacak), For Love of Flight (şiir). iir Atlası CEVAT ÇAPAN Lola SHONEYIN/ Şiirler/ Çeviren: İlyas TUNÇ ‘Uykudaki rüzgârların sert esintisidir bu’ Otlar üzerinde, herkesten uzak Gözlerim görkemli patika yolda. II. Duyumsuyorum açıldığını kartal kanatlarının Duyumsuyorum sert esintisini uykudaki rüzgârların Aradı buldu kartal yas tutan ormanları İzini sürdü yuvalardan gelen çığlıkların Uykudaki rüzgârların sert esintisidir bu Kartal yaklaştı, önemli şeyler duyacak Güçlü rüzgârların kartalı, soruyorum sana, Nasıl geçtin bu görkemli patika yolu? Kanlı gagalarıyla geçip gitti balıkçıl kuşları Karınlarını altın kenelerle doldurduktan sonra. Yarasalar geçip gitti, karanlık büyüdü kocaman oldu, Sorduk, ne kadar sürecek bu gizli saltanat. Gücendirdi karanlık en güzel çağlarında yavru kuşları Boğuk seslidir guguk kuşları, içi boş eski ezgilerle Kaç dokumacı kuşu daha kulak verecek Avcıların çağrılarına? Kaç ötücü kuş daha asılacak Dikenli çalılıkların dallarından? Kaç baykuş daha çekinecek ay dansı yapmaktan? Kaç kırlangıç daha akıp gidecek bu toprakların karanlığına? Kaç beyaz horoz daha akıl verecek ünlü konuklara? Kaç ispinoz kuşunun daha ölüsü çıkacak yuvalarından? Rüzgârların güçlü kartalı Nasıl geçtin bu görkemli patika yolu? Daha ne kadar sürecek bu karanlık? Kulaklarınla duy bu önemli sözleri. III. Rüzgârların güçlü kartalı Neler görüyorsun keskin bakışlarınla? Görüyor musun ormanları? Biraz daha sağda, bakışlarının yükseldiği yerde mi? Görüyor musun güçlü gözlerinle şu ormanı? Birlikte bakalım bu karanlığın ötelerine Birlikte bakalım ötelerine bu nehrin Görüyor musun üzerinde tünediğimiz ufacık ağaçları? Duyuyor musun zincirsiz esrimelerle çiftleşen sürülerin uzak şarkılarını? Güneşle kutsanmış yeşillikler ülkesine götür bizi Yeni başlangıçların fidanlarına götür bizi Her dem taze olan barışın köklerine götür bizi Aşk şarkılarının hiç dinmediği şu ormana götür bizi Duy kendi kulaklarınla bu önemli sözleri. ETİYOPYALI KÖKLER Bakır rengi bukleli saçlarını sallayarak aşaği yukarı dolaşıyor kent kent vurarak nasırlı topuklarını kafasında yargıladığı köklerine. Tekdüze şarkılar söylüyor dinleyen ruhlara, diyelim, Yehova’nın elçilerine. Uyuyor otobüs durağındaki şekerci tezgâhının altında diyelim, Yehova’nın kutsal tapınağında. Giyiyor özel dikilmiş paçavralar, diyelim, Yehova’nın tören kıyafetini. Topluyor seçenek çöplerini diyelim, Yehova’nın kutsanmış ikonlarını. Didik didik arıyor çöp bidonlarını, diyelim, Yehova’nın yüksek masasını. Kışkırtıyor aklı başında insanları, çılgın inançsızları. İKİ KADIN İKİ BAŞLANGIÇ İki kadın. İki ruh ikizi. Aynı kaynakla lehimlenmiş. İki yürek yarası. İki düş payı. Nehircikler, sürüklenmişler benzer bir güçle. İki tutku. İki hayat arkadaşı. Hayırsız çenelerin boydan boya ısırdığı yüz. İki okşama. İki öpücük. Fallusun açtığı yaralara duygudaş bir tedavi. İki öfke. İki rahatlama. Toplumun kusurlarına aşırı duygusal tepkiler veren. İki âsi. İki çakıltaşı. Annelerin yasalarından çöp yığınları yapan. İki görüntü. İki yüz, ekşimiş Kapı aralıklarından konuşmaları dinleyen. İki söz, verilmiş. İki çılgınlık. Özlemle yatak kavgalarına bel bağlayan. İki ses. İki seçenek. Aşkın hantal pençelerine bağlılık sözünü kınayan. İki değişim. İki dansçı. Bildik bir atla geçmişe giden. İki erkek arkadaş. İki derin amaç. Kurnazca bırakıyorlar bu dürüst işi. İki korkunç düş. İki insan, üzgün Arzuluyorlar yumuşacık, sakinleştirici kemirmeleri. İki kaçak. İki yolcu, biletsiz Yaşamın çılgın turlarına çıkıyorlar şans eseri. İki kadın. İki başlangıç. Bildik güçle lehimlenmiş. BİLMİYORDUN I. Yumurtalarını bırakacak yer arayan bir tavuk gibi kasıla kasıla yürüyorken sen, Bilmiyordun. Ruj sürülmüş kahrolası bu dudakları öperek küçümser bir tavırla bana bakıyorken sen, Bilmiyordun. Ümitsizce ilgi bekleyen yaşlı üveylerime ‘bu’, ‘şu’ diye sesleniyorken sen, Bilmiyordun. Benim sert bakışlı, solgun resimlerimi kaldırıp gösterişli, stüdyo çekimi kendi resimlerinle süslüyorken salonu sen, Bilmiyordun. II. Yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu söyleyerek benimkine bitişik tek kişilik bir oda ayırıyorken sana, Bilmiyordun. Buharlaşan gözyaşların karışıyorken soğanlara, hamileyken biberler eziyorken ezme taşında sen, Bilmiyordun. Yeni kraliçeyi görüp de çığlık atıyorken, bir su kabağı dolusu fare zehirini içmeye yemin ediyorken sen, Bilmiyordun. III. Bilmiyordun karılık yapmayan büyük eşinin sırtında şaklayan aynı kırbacın yatak odasının sazdan çatısında içten içe sabırla ısındığını morartmak amacıyla bu gencecik kadının gururunu. IV. Biliyorsun artık. JOLADEMİ Sürünerek giriyor yatak odama gecenin en diri olduğu anda. Korkusuz, arıyor el yordamıyla kendisini kapıma getirecek duvarları. Dört yıl oldu onu dölyatağımdaki Bir dudaktan tükürdüğümden bu yana Yine de her gece çekiyor ayaklarını karnına. İlk ışık dikizliyor perdelerin arasından. Öpüyor uykuyu gözlerimden, çimdikliyor dudaklarımı yakalamak için ilk sözcüklerimi; istiyor dudaklarımı kendisine. Soluk alıyorum onun alnını hiç bırakmayan sütün kokusunda. Tanrım, doğurabilsem oğlumu yeniden, doğururdum aynı çocuğu. İzliyorum onu kahvaltıda. Yüzü bir yumurta kabuğu gibi kırılgan. Yumruğu çenesinin altında, ağır ağır yiyor yemeğini, işkence sanki. Anne, lütfen bu tabaktaki kalsın, diye yalvarıyor. Reçel kavonozuna saldırıyor hemen. O bir çocuk asker. Boyalıdır yüzü hep çikolata boyasıyla. İzliyorum onu penceremden. Bir gökkuşağı gibi eğilmiş, didik didik ediyor bahçede parmaklarına çekici gelen her şeyi. Arıyor beni armağanlar vermek için: içi boş böcekler, tuhaf taşlar, düzleştirilmiş teneke kutular. İtiyorum onları metale bulaşmış ellerinden. Geceleyin, yıkıyor oğlum beni yere Dizlerimin üzerinde, ıslatıyor dudaklarımı öpücüklerle. İyi geceler Anne, diyor sonra yürüyor uzaklara benden. İçimdekiler kanat çırpıyor ıslak bir örtü gibi. Sabah oluyor çok geçmeden. YAMYAM Beni yemek istediğini söylüyor yırtmak istediğini bağ dokularımı, etimi kemirmek istediğini parçalamak istediğini kaslarımı, kanımı içmek istediğini lıkır lıkır dişlemek isteğini sımsıkı uç noktalarımı akıtmak istediğini ağzının suyunu gevşemiş kırıntılarımın üzerine oyuk oyuk yutmak istediğini, karıştırmak istediğini dişlerini ilik dolu, ufacık kemiklerimle. Bak, diyorum ona soslu bir tavuk göğsü değilim ben ne de hatur hutur yenilecek koyun kıymasıyım neyse, bildiğin gibi başkasıyla çıkıyorum yemeğe. Irgalanmıyor bile. Parçalayıp yalıyor kendi dudaklarını defalarca. ? SAYFA 23 L DİPLOMATİK İKİ YÜZLÜLÜK Herkesin gözü önünde Tartışan bir çift görürsen Birine vurmak için yüklenme diğerine Eminim anlıyorsun demek istediğimi. Davet ederlerse seni Belki yargıçlık etmeye İyice dinle, doğru dinle Açma dudaklarını sakın, Çünkü tartışmayı bitirip onlar Yeniden itiraf ederlerse aşklarını, Kel kâhya durumuna düşersin İki değil onlarca arkadaş kaybedersin sonra, Üstelik çamur atarlar, yeni bir isim takarlar sana Farfara ve çokbilmiş tavırların nedeniyle Mutluluk katili olarak yaftalanırsın Dehşete kapılırsın bunca pislikten. Bu yüzden çağrılırsan Yargıçlık etmeye belki Dinle iyice, doğru dinle Açma sakın dudaklarını. NEHİR KUŞUNUN ŞARKISI I. Tünedim şuracığa, nehrin kıyısına Gözlerim görkemli patika yolda Buradayım çoktandır Çalılığın orda, nehrin sessiz kahkahalarına Duyarsız kalan kayalar üzerinde. Nehir kuşuyum ben Ancak büyük işler beceriyorum gagamla. Maskeleri düşürmeye geldim nehrin kıyısına. Geçmişinden söz etmeye geldim ormanın. Bazıları dediler ki kabile hekimi Uzaklara taşıyacak sesimi Çünkü yüklüdür dilim Sorulmamış sorularla. Bazıları dediler ki kabile hekimi Havada kapacak sesimi Çünkü maskeleri düşürmeye geldim nehrin kıyısına. Nice kuşlar astılar tüylerini Bekliyorken bu şarkıyı Çoktandır buradayım, baksana CUMHURİYET KİTAP SAYI 1084
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle