03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Metin Fındıkçı’dan ‘Sen İçerde Uyurken’ Metin Fındıkçı’nın son çıkan Sen İçerde Uyurken adlı şiir kitabı hakkında; şiir ve kitabı oluşturan şiirlerin atmosferini konuştuk. Ë Nilay MUNGAN itabın ilk şiiri, yani “Usta” şiiri önce yayımladığınız Karanfil Mesafesi ve Katran‘ı kapsayan şiirlerin bir devamı olarak sayabilir miyiz? Ayrıca bu kitaptaki geri kalan şiirler; gerçek hayatta anlık yaşanmışlıkların şiir tadıdır diyebilir miyiz? Çok iyi bir tespit. Katran kitabına giren şiirlere yakın bir dönemde yazıldı. Usta şiiri bir fotoğrafa ait, annemin gençlik fotoğrafına, bu nedenden dolayı da çocukluğumun bir anısı şiire dönüşmüş halidir denebilir. Kavafis’in peşinden giden geride bıraktığı doğduğu şehirdi; “Usta” şiirinde benim peşime gelen çocukluğumun bir anısıdır. Annemin gençliğinde taktığı ve benim bir fotoğrafında gördüğüm kolyesidir. Bu şiirde aslında kolyeyi fon alıp çıkıp geldiğim kentin, o kentin zengin ve aynı zamanda mahzun yüzünü anlatmaya çalıştım. Zengin diyorum: Mardin’in neredeyse “K kültür kimliği haline gelen gümüş işlemeciliğin yok olmaya yüz tutması. İşte bazı şehirleri zengin kılan farklı diller, dinlerin yarattıklarıyla bir kente kimlik kazandırdıkları zenginlik. Öbür yandan, mahzunluk diyorum çünkü, birtakım nedenlerin getirmiş olduğu zorlukların sayesinde, sözünü ettiğim farklı diller ve dinler yani kültürlerin bir arada yaşamasını engellemesi ve göçe zorlaması o kültür zenginliğin parçalanmasına neden olması, son derece hüzün vericidir. Hatırlıyorum: Çocukluğumda komşularımızın arasında hem Kürt hem de Süryani vardı ve ben hem Süryani hem de Kürt çocuklarla büyüdüm. Onlar arkadaşımdı ve bütün çocuk oyunlarını karşılıklı oynadık. Kilisede şarap, Kürtlerin evinde taze peynir ve tandır ekmeği yedim. Sonra ne olduysa göçler sayesinde birbirimizi kaybettik. “Usta” şiirinin peşinden gelen şiirlerde de bu izleri bulmak mümkün. Çünkü bu kaçınılmazdır. Çünkü bir şaire kimlik kazandıran kullandığı sözcüklerdir; şiirini ördüğü imgelerdir. Bu yüzden, anlık anıyı veya yaşanmış bir aşkı yazdığımda bile şiirimi ördüğüm ve peşimden gelen ve de bir türlü yakamı bırakmayan çocukluğumun izleri mutlaka bir leke halinde şiirimde çıkıyor. Dediğim gibi bu benim için hatta her şair için sevindirici bir durumdur. Çünkü kendi şiir dilini ve sesini bulmuş demektir. Her şiir gerçek hayattan bir şeyler almalı diyorum. İnsan kokusu taşımalı; kutsal kitapta denildiği gibi şairler külliyen yalancı değildir çünkü. Şairler muhalif olmalı, yazılan aşk şiiri olsa da, yaşadığı toplumun yüzünü yansıtmalı. Aşk bir kadınerkeğe ya da erkekkadına bağışladığı zaman mı? Bu zamanı şiire dönüştürmek, bu bağışlanan zamanı anlatmaya başlı başına şiir yeter mi? Şairin kimliği sözcükleridir Her sanat dalının kendine özel bir yapısı, bir dili ve yaratılış nedenleri bulunur. Bu şiirde de böyledir, resimde de heykelde de. Aşk karşılıklı fedakârlıksa, ki öyle olmalı, tabi ki, bir kadın ile bir erkeğin karşılıklı bağışladığı ve feda ettiği zaman da olmalıdır. Aşkta kişilerin karşılıklı bağışladığı zamanın bütün hallerini şiire dönüştürmek hem mümkün hem değil; şairin etkilendiği durum ve anların zamanına bağlıdır. Tıpkı şiir bazı durumlarda bir anlık olduğu gibi veya tam tersi uzun soluklu olduğu gibi; bu durum tamamen şairin ben bunu yazmalıyım deyişine bağlı. Şiir söz sanatı olduğuna göre: şiir bağışlanan bu zamanı tabi ki anlatmaya yeter. Kitabın adı dikkatimi çekti. Sen İçerde Uyurken bitiş mi, başlangıç mı? Okurun algılayışına bağlı. O günlerin anılarına gönderme yaparak bir özlemi anlatırken “aramızdaki ölüm” dedikten sonra ne anlaşılmalı? Devamında bir arayışın içindeyken şair; kendi halkını savunmak için kalenin dışında İştar gibi beklerken, ne anlaşılmalı? Bir yerdeyken başka yerde olmak özlemi. Bir de asmanın kendi bedeninden üretip barındırdığı salkımları es geçmemek gerek… Tabi mecazi olarak içerdiği anlamı söylüyorum. Bu kitabın diğer kitaplardan ayıran özelliği “Usta” şiiri dışında, yeni bir söylem, yeni bir ses olarak buldum, sizce de öyle mi? Şair kendi sesini, kendi şiirini oluşturacak imgeleri bulduktan sonra; bulunduğu bahçenin aynı nimetinden –meyvesinden beslenerek öylece durup beklememeli. Ovaları, dağları aşarak başka bahçelerin meyvelerini keşfetmeli hatta yaratmalı; şiirini alabildiğine genişletmeli. Bu bağlamda düşünürsek; yeni bir ses, yeni söylem bulduysan ve duyumsadıysan ne mutlu. Sanki her şiir de aynı kişi ve aynı kişiye duyulan aşk farklı sözcüklerle örülmüş gibi bir his veriyor, bunu nasıl başardınız? Duyumsamanın yanı sıra bir aşk ve bir kişi kaç farklı biçimde yazılabilir? Aslında bu sorunun yanıtını yukarıda vermiştim. Bir durumu yaşarken, o durumuneylemin yaşandığı süre içerisinde birçok andan, anıdan geçiliyor. Bu anılar şairde bir toplam olarak birikiyor. Yazılan her şiir, anlık bir ruh durumunu içeriyor: o anın havası, zamanı, mekânı ve hatta hareketini yansıtarak kendini yazdırır. Buna şairin düş güçü eklenince. Kısacası birkaç şiir aynı kişiye yazılsa da, aynı zamanda farklı zaman ve mekânlara da yazılıyordur. Her gün aynı mekânda ve zamanda yaşanmadığına göre. Bir aşkı birçok biçimde, biçemde ve farklı sözcük örgüsüyle yazılması mümkün. Ayrıca bu soruda bana haksızlık yapılmış gibi geldi. Çünkü, kitabı kapsayan şiirlerin hepsi aşk içerikli değil. İki şiir yakın bir dostum için yazıldı. Şiirlerde bir birine bağlı bir hikaye var. Bu kitapta ismi gibi uyku öncesi dinginliği hissettiriyor okuyunca sanki biri uyumuş ve siz bir seyre dalmışsınız bu seyrin birikiminden bahseder misiniz? Şiirler bir birlerine yakın zamanlarda yazıldı. İç içe girmiş mekânlarda yaşandı ve geçti. Bu yüzden olmalı, doğru birçok şiir birbirini tamamlıyor ve aynı olayın ürünü. Şiirlerin tümünde bir birine bağlantısı ise, aynı evi düşünürsek doğuya bakan bir pencereyi kapatıp, başka bir odadan batıya bakan pencereyi açmak gibi. Yani iki olay arasında evde bulunan dar ve uzun holü geçmiş oluyorsunuz. ? Sen İçerde Uyurken/ Metin Fındıkçı/ Art Shop Yay/ 50 s. Yasin Akdemir’den zihinsel çözümlemeler kitabı Zen Bildirgesi Zen Bildirgesi size ve içinde yaşattığınız dünyaya ışık tutma, el feneri olma görevini üstleniyor. Kitap üç bölümden oluşuyor; “İlk Adım”, “Yürürken”, “Zen Bildirgesi” Ama kitap sanki tek bölüm gibi ve bu tek bölüm üç damardan tekrar ana kaynağa bağlanıyor. Ë Cem KALENDER lime ince bir kitap geçtiğinde hep tedirgin olurum. Okumak için yeterli motivasyonu sağlayamam, kitabı okumak için kendimi ikna etmem zaman alır. Korkarım aslında, eksik kalan bir şeyler olacak diye. Zordur az sayfaya çok şey sığdırmak, maharet ister, ustalık ister. Onun için kalın kitaplar bana daha çok huzur verir. Yazarın derdini anlatması için yeterince zamanı vardır ve bir yerlerde kendini mutlaka ele verecektir. Oysa ince kitap öyle mi? Dikkatli okumalısınız, şifreleri bir okuyuşta çözmelisiniz, ayrıntıyı kaçırmamalısınız, tekrarı yoktur çünkü, verilen ince ipuçlarıyla yetinmelisiniz. E Zen Bildirgesi’ni de aynı duygular eşliğinde elime aldım. Yeni bir yazarın yeni kurulmuş bir yayınevinde çıkan ilk kitabı. Bu bile tedirgin olmak için fazlasıyla yeterli. Okudum bir solukta ve ara vermeden döndüm bir daha okudum. Kendini çok iyi hissettim.Yüz sayfayı bulmayan bir metni üst üste iki defa okudum ve kendimi çok iyi hissettim. Yasin Akdemir, bir nevi zihinsel çözümlemelere girmiş, bunu bir oyun haline getirmiş ve kasmadan, sıkmadan, efelenmeden felsefi metinler çıkarmış. Hayır Nietzsche gibi, Schopenhauer gibi Kafka gibi değil. Sıkıntı veren, yürek burkan, iç sıkın ve varoluş sancıları çeken bireylerin zihin kasılmalarını anlatılmıyor bu kitap. Sert Yasin aforizmalar da Akdemir içermiyor. Bir nevi zihinsel orgazm. Yanınızda bir partner olmadan boşalıyorsunuz. Mutluluk busesi kondurmak zorunda hissettiğiniz kimse de olmuyor. Duş yapmanıza da gerek yok, kirlenmediniz zaten. Dedim ya, zihinsel bir boşalım ve beden hiç yorulmuyor. Yazar, aklına geleni, içinden geldiği gibi belli bir sistematiğe koymadan kelimelere dökmüş düşüncelerini. Düşünceler sistematik olunca ekstra bir gayrete girmeye gerek kalmıyor, boncuk taneleri gibi aforizmalar ardı ardına sıralanıyor tematik bir şekilde. Kitapta didaktik bir zorlama asla bulunmuyor, ne iddialı bir giriş ne de iddialı bir bitiriş var. Ortada iddiası olmayan bir duruş var, özgürce ve bir o kadar kendinden emin. Kimseye hesap vermek zorunda hissetmiyor kitap. Ben buyum diyor ve okuyun. Okumasanız çok şey kaybetmezsiniz belki ama iddiası olan, bir gün mutlaka kaybeder. Ben iddiasızların manifestosuyum. Ortada bir bahis olmak zorunda değil. Okursanız beni, size Nietzsche, Schopenhauer kadar acı vermem. Sözcüklerle dövmem sizi ama zihninizin kuytu karanlıklarına ışık olurum. Yetersiz de olsa bir ışık. Bir aydınlanma çağı yaşayamayabilirsiniz ama zaten derdimiz de bu değil. Bizler bireyiz ve bizim için önemli olan kendi bireysel tarihimizi gerçekleştirmek. Bu bireysel tarihi gerçekleştirmek için işte önünüzde bir bildirge. Birleşmiş Milletleri Bildirgesi değil bu, özgürlük bildirgesi de değil. Evrensel bildirge ve yahut işyeri bildirgesi hiç değil. Bu Zen Bildirgesi, size ve içinde yaşattığınız dünyaya ışık tutma, el feneri olma görevini üstleniyor. ? Zen Bildirgesi/ Yasin Akdemir/ Kavis Kitap/ 98 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1039 SAYFA 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle