Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Özdemir İnce, Cumhuriyet Kitapları’nda: İhsan Özgen’den ‘Sanatı Yaşamak’ Aykırı Yazılar Cumhuriyet Kitap Kulübü İnce’nin bu nitelikteki yazılarını iki kitap halinde topladı ve yayımladı. Kitaplar, Aykırı Yazılar üst başlığını taşımaktadır. Birinci kitap (Cumhuriyetsiz Demokrasi) 227 sayfadan ve “Binnaz Toprak Dünyası” ile “Cumhuriyet ve Demokrasi” adlarını taşıyan iki ayrı bölümden oluşuyor ve İnce’nin seçilmiş 75 yazısını içeriyor. İkinci kitap (Demokrasisiz Demokrasi), 299 sayfadan ve “Din ve İman Manzaraları”, “Kürtçülüklere Dair” ve “Sol Üzerine Bozlak” adlarını taşıyan üç ayrı bölümden oluşuyor ve bu kitapta İnce’nin seçilmiş, 126 yazısı yer alıyor. Özdemir İnce Sanatçılar da şehir gibi... Bir müzisyen, besteci ve akademisyenin deneyimlerinden süzülmüş bir kitap Sanatı Yaşamak. İhsan Özgen, Sanatı Yaşamak’ta, yaptığı saptamaların yanı sıra, tüm deneyimlerinden oluşturduğu sentezi de yansıtmış. Ë Zülal GÜNEY Ë Alev COŞKUN umhuriyet bir yönetim biçimidir. Çok tanımı vardır ama geniş olarak kabul gören tanım aşağıya çıkarılmıştır: “Cumhuriyet, egemenliğin bir tek kişinin ya da bir hanedan veya soyun elinde olmadığı ve oy hakkına sahip yurttaşlarca seçilen temsilciler eliyle yasalara uygun olarak kullanıldığı yönetim biçimidir.” Demokrasi ise, bir ulusun egemenliğini belirli süreler için seçtiği temsilciler aracılığıyla kullandığı yönetim biçimidir. Ama her seçimli rejim demokrasi değildir. (Örnek: Kuzey Kore, İran...) Günümüzde dar anlamda “Cumhuriyet” kavramı devlet başkanının belirli bir süre için doğrudan ya da dolaylı olarak halk tarafından seçilmesine dayanan hükümet biçimini içerir. Buna karşın, örneğin İngiltere’de egemenliğin seçilmiş organlar aracılığıyla halkın elinde olması nedeniyle geniş anlamda Cumhuriyet olmakla birlikte, devlet başkanlığı soydan geçtiği için, saltanata dayalı demokrasi rejimi geçerli olmaktadır. Eğer egemenlik yalnızca belli bir sınıfın elindeyse buna aristokratik cumhuriyet ya da seçkinler cumhuriyeti denir. Egemenlik bütün halka aitse demokratik cumhuriyet ya da halk cumhuriyeti adı verilir. 1950’de yapılan özgür, hukuka dayalı eşit ve dürüst genel seçimle iktidar değişti. Ancak o günden bu güne Türkiye’de tam 59 yıldır bir rövanş alma savaşı verilmektedir. Dinin siyasal ve toplumsal yaşamda daha etkin olmasını isteyenlerin varlığı inkâr edilemez. Öte yandan kutsal din duygularını kullanarak geniş halk kitlelerinden oy alıp siyasal iktidarlarını sürdürmek isteyenler olgusu gerçektir ve Türk siyasal yaşamında bol örnekleri vardır. Feodal düzenin sürdüğü, aydınlanma devrimlerinin tüm halk katmanlarınca tam olarak özümsenmediği böylesi zor ve karmaşık bir toplumsal yapıda, Cumhuriyet ilkelerini savunan yılmaz ve ölmez kalemler ortaya çıktı. Bu isimleri burada anmakta bir görevdir. İşte bu dünyadan göç etmişlerden oluşan kısıtlı bir liste: Mahmut Esat Bozkurt, Hasan Âli Yücel, Nadir Nadi, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı. Bu kuşağın yaşayan temsilcileri vardır ve önemli isim İlhan Selçuk’tur... Selçuk, sol düşüncenin, dünya aydınlanma devrimiyle ilişkisini sağlam temellere dayatarak bir sentez yaratmaya çalıştı; laik cumhuriyet ve Atatürkçülüğün yılmaz savunuculuğunu yaptı ve yapmaktadır. Kavram kargaşasının en üst noktada kullanıldığı, çoğu zaman “saplasamanın” birbirine karıştığı bir ortamda, laik ilkelere dayalı Cumhuriyet ve bu ilkeleri içeren çağdaş demokrasi savunucularına basında büyük bir gereksinme var. İşte Özdemir İnce’nin Hürriyet’teki köşesindeki yazılarını, bu bağlamda değerlendirmek gerekir... Özdemir İnce bir eğitimci, TRT’de yıllarca emek vermiş bir bürokrat, bir edebiyatçı, bir şair. C Ama son yıllarda Hürriyet’teki köşesinde laik cumhuriyet ilkelerini bilimsel temellere dayalı olarak savunan ve yorumlayan bir yazar. Çağdaşlığa, laik, ilkelere dayalı cumhuriyete adanan bu çabanın altyapısı çok güçlü. Çünkü İnce, Batı dünyasının laik devlet sistemi ilklerine ulaşmasında geçirdiği evreleri, Rönesans ve Reform hareketlerini, Sanayi Devrimi’ni, büyük Fransız İhtilali’ni ve sosyalizmin temel felsefesini çok iyi biliyor. Tüm bunları özümsemiş olduğu için de Türk aydınlanması olarak nitelenen Atatürk dönemini ve devrimlerini çok iyi yorumluyor. Bu çağdaş atılımların ne anlama geldiğini ve ne kadar önemli olduğunu çok iyi takdir ediyor. Özdemir İnce’nin bu nitelikteki yazılarını, Cumhuriyet Kitap Kulübü Yedi Canlı Cumhuriyet adı ile 2004 yılında bir kitapta topladı. Bu kitabın şimdi ikinci baskısı yapıldı. 2007’de İnce’nin bu nitelikteki yazıları Remzi Kitabevi tarafından Fesatlar Sarmalında Türkiye adıyla yayımlandı. Son olarak Cumhuriyet Kitap Kulübü İnce’nin bu nitelikteki yazılarını iki kitap halinde topladı ve yayımladı. Kitaplar, Demokrasisiz Demokrasi Aykırı Yazılar adını taşımaktadır. Birinci kitap, 227 sayfadan ve “Binnaz Toprak Dünyası” ile “Cumhuriyet ve Demokrasi” adlarını taşıyan iki ayrı bölümden oluşuyor ve İnce’nin seçilmiş 75 yazısını içeriyor. İkinci kitap (Demokrasisiz Demokrasi Aykırı Yazılar2), 299 sayfadan ve “Din ve İman Manzaraları”, “Kürtçülüklere Dair” ve “Sol Üzerine Bozlak” adlarını taşıyan üç ayrı bölümden oluşuyor ve bu kitapta İnce’nin seçilmiş, 126 yazısı yer alıyor. Böylece toplamında Özdemir İnce’nin 201 adet seçilmiş yazısı, günlük gazetenin arşiv sayfalarından alınıp toplumsal ve siyasal belleğe düzenli bir biçimde aktarılmış olmaktadır. İnce, kitaplar için yazdığı Önsöz’de gazete sütunlarında yer alan köşe yazılarını ikiye ayırıyor: “Gazete için yazılan yazılar” ve “gazetede yayımlanan yazılar” Gazete için yazılar güncel bir olayla ilgilidir. Gazetede yayınlanan yazılar ise yazınsal tat verirler, bilimsel doyum verirler, bir şey öğretirler. Bu tip yazıları birincilerden ayıran en önemli nitelik: Bir araştırma sonucu yazılmaları ve bir olguyu analiz etmeleridir. Bu tip yazılar eleştireldir, deneme türündedir ve kolay kolay eskimezler ve tarihe tanıklık ederler. Bu nedenle Özdemir İnce’nin bu iki kitabı, Türkiye’nin bugünlerini siyasal ve toplumsal yapısını eleştirel bir gözle değerlendirmek isteyenler için çok ciddi bir kaynak kitaptır. Bu kitaplar ileride de bugünkü Türkiye’yi incelemek isteyecek siyasal bilimciler ve tarihçiler için bir hazine değerindedir. Bu yazılar güncel olarak okunulduktan sonra bir tarafa bırakılacak yazılar değildir. İçerikleri, dayanakları açısından bir kitap disiplini içinde okunacak yazılardır. ? Aykırı Yazılar (2 cilt)/ Özdemir İnce/ Cumhuriyet Kitapları/ 526 s. üzik yaşamında oldukça kayda değer oluşumların altına imza atan Özgen'in bu Sanatı Yaşamak adlı kitabı, bir biyografi çalışması olmasa da sanata, özellikle müziğe yenilikler getirmiş bir kişiliği tanıma açısından özel bir değer içeriyor. Sanatı yaşamdan süzen, varoluşunu sanattan koparmadan biçimlendiren Özgen’in özel deneyimlerinden öte etkiler de taşıyan kitap, sanata getirilen değişik yorumlar göz önünde bulundurulduğunda, sanatın ne olduğuyla ilgili, oldukça yalın anlamları da besliyor. Kitabında, yer yer anılarına da ortak etmiş okuyucusunu Özgen. Her bir anı, kendisinin ayrılmaz bir bütün olarak dile getirdiği sanatyaşama hizmet etmiş. Çoğu kez akademik anlatımın sınırlarında gezinmiş, bu yönüyle de öğretici işlevi ağır basan bilgileri paylaşmış okuyucusuyla. Müzikle, yaylı çalgılarla, enstrümanlarla ilgili değerlendirmelerin ağır bastığı kitapta, resim de zaman zaman öne çıkmış. En önemlisi de, Özgen’in anlatımlarından yola çıkan okuyucunun yapacağı çıkarsamalarda yatıyor. Hayatın herkese neden eşit davranmadığını, sanatın bunca yaşam tarafından beslenmesine rağmen, sıradan insana dokunmadan geçiş tarzını merak edebilir insan. Zira, “şehir şahlanmıyor, gökdelenlere rağmen, şehir artık yalnız, sanatçıları yalnız.” Ama bütün bunların yanı sıra anlıyoruz ki, sanat da sanatçıyı epeyce bir zorluyor; “Bireyselleşen sanat kuzu gibi sanatçıya itaat ediyor sanmayın sakın. Sonuçta her ne kadar sanatı yaratan onlarsa da ezilen taraf sanatçılardır. Sanat zalim, sanat acımasız, dediği dedik, kuralcıdır. Hep kendisini kollar. Dışına çıkıldığı zaman çürük meyve gibi olur. Beğendirmek için yapılan aşırı süslemeler onu sulandırır, tadı kaçar. Hep kendini düşünür sanat. Sanatçı mahkumdur ona, yaşamını ona göre düzenler. Sıkıntılara katlanır, topSanatı Yaşamak/ İhsan Özlumdan ayrı düşer, yoksulluk gen/ Yapı Kredi Yay./ 143 s. çeker. Eserlerini satabilmek M için albenili tarzlara yönelmez. Dikenli bir yoldadır. Ama bu kendi tercihidir, yolunu değiştirmez.” Aslında sanatın ne olduğu ve nasıl olması gerektiğine dair bir alt metin gibi de okuyabiliriz Sanatı Yaşamak’ı. Yorumlarını felsefi boyut katan Özgen, tüm bunlara bilgi, deneyim ve yaşamsal birikimlerini eklemiş. Türk müziğinin biçimleyen noktaları irdelemiş, müzik konusunda geniş insanlık alemine nasıl katkıda bulunduğumuza dair bilgiler vermiş. “Tanzimattan daha gerilere, III. Selim, hatta III. Ahmet devrine uzanan Osmanlı’daki Avrupa etkileri ve bunun günümüze yansıması nedeniyle Batı Klasik Müziği’ndeki hareketlere ilgisiz kalmak mümkün olmamış, nitekim çalgılar için yazılanlar da zihinleri bir süre meşgul etmiş bazı dönemlerde... Türk bestecilerinin bir kısmı tamamen Avrupa Klasik Musikisi türünde çalışmıştır. Batı formları, Batı gamlarını kullanarak Batı enstrümanları ve orkestraları için müzik yazmıştır. Bestelerinde yerli motifler kullanmaya özen göstermişler, özellikle halk musikisinden ezgiler, ritmler ve makamsal yapılarla çalışmışlardır. Mesela Macar Besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok da Türkiye’ye gelmiş folklorik araştırmalarda bulunmuş, özellikle Adnan Saygun’la birlikte Anadolu’yu dolaşmış, çeşitli yörelere ait ezgisel zenginlikleri tespit ederek yazmıştı. O zaman bu çalışmaların genç Türk bestecilerini etkilemiş olduğunu düşünebilir.” Müzik dünyasının yapı taşlarından Tanburi Cemil, Özgen’in anılarında önemli bir yere oturmuş. “Tanburi Cemil Sevdalıları”ndan oluşan bir ekolün varlığını haber vermiş. Türk Musikisi’nin nasıl bir yapıya sahip olduğunun analizini de yapmış Özgen. Onun “modernleşme sürecine dahil” olması gerektiğini söyleyerek, bunun yollarını göstermiş. Sanatı, özellikle de müziği, Türk müziğini iyi bilen ve uygulayan biri olarak Özgen, oldukça değerli bilgiler ve anılar paylaşmış okuyucusuyla. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1017 SAYFA 19