Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ dayalı sistem okullardan soğutmuş, yaratıcılıklarını, sorgulayıcı güdülerini ve özgüvenlerini köreltmiştir. Sorumlu kimdir? Elbette yalnız AKP hükümeti değil, 1946’dan bu yana yönetime gelen hükümetlerdir. Ufku dar politikacılardır. Eğitimde sorgulayıcı, araştırıcı yurttaş yerine “itaatkâr kul yetiştirme” hedefini benimseyen zihniyettir. YÜKSEK EĞİTİM RAPORU Peki, ne yapmalı? Profesör Eşme, “Ne yapılmalı” sorusunu şöyle yanıtlıyordu: 1. Bir eğitim seferberliği başlatılmalı; 2. Eğitime kaynak aktarılmalı; 3. Öğretmen yetiştirme daha ciddiye alınmalı; 4. Ezberci eğitim terk edilmeli; 5. Bunun sağlanabilmesi için de, eğitimin başına dini eğitim kökenliler değil, çağdaş eğitimi özümlemiş, eğitimde bilim ve aklın önemine inanmış, üretken, yetenekli eğitimciler getirilmeli; 6. Sınava odaklı eğitimin önlenmesi için ortaöğretim yeniden yapılandırılmalı! Prof. Eşme’nin söyledikleriyle, eğitimde reform konusu daha da yerine oturuyordu ve bugün de geçerlidir. Geçenlerde, İstanbul Politikalar Merkezi’nin hazırladığı Yüksek Öğretim Raporu da çok önemli. Bir anımsayalım mı? Gerçekten, söz konusu merkez, eğitim sisteminin en çok tartışılan sorunları üstüne bir dizi öneri sunuyordu raporunda (Bkz. Radikal, 24.05.2009). Şöyle: 1. ÖSS, hem öğrencilerin gelişimi, hem de eğitimin niteliği açısından sakıncalar doğurduğundan, ÖSS yerine ortaöğretim başarısına dayalı bir sistem getirilmeli; Liselerde 10, 11 ve 12. sınıf Türkiye’de, 1980’li yıllarda uygulanmaya başlanan neoliberal politikaları, sosyal yaşamın tüm alanlarını soysuzlaştırırken, eğitimi de bozup çürüttüğünü söylüyor Server Tanilli. larda “olgunluk sınavı” yapılmalı; 2. Meslek yüksekokulları üniversitelerin bünyesinden çıkarılarak bağımsız kılınmalı; 3. İmam hatip okullarının sayıları ve öğrenci kontenjanları din adamı ihtiyacıyla sınırlandırılmalı. Bu liseler, diğer meslek liselerinden ayrı bir kategori olarak değerlendirilmeli; Mevcut Kuran kurslarının yaygınlaştırılması çabalarından vazgeçilmeli; imam hatip okullarına kız öğrenci alımına son verilmeli; türban sorununun çözümü geleceğe bırakılmalı. 4. YÖK’te sanayi ve piyasadan temsilciler de olmalı. YENİ İNSAN... Ne olursa olsun, eğitim sorunumuzu temel sorunlarımızdan soyutlamamalıyız değil mi? Elbette. Temel iki sorunumuz var: İktisadi ve sosyal kalkınmamızı gerçekleştirerek çağımızı yakalamak ve onun içinde, saygın bir toplum olarak yer almak; öte yandan, yalnız yasalardan oluşan bir sistem olarak değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak demokrasiyi kurmak, özgürlüğün nimetlerinden yararlanmak. Her ikisi de birbirine bağlıdır bunların ve her ikisini de gerçekleştirmek, “yeni bir insan” yetiştirmemizi gerektiriyor. Bu insan, bireysel kurtuluşa değil, toplumsal kurtuluşa inanan; ilerlemeye ve geleceğe yönelmiş, geriye değil ileriye bakan; aklın ve bilimin öncülüğünü kabul etmiş, öyle olduğu için de sistemli düşünen, tartışan ve yaratan; barışa, emeğe, insan haklarına, hoşgörüye, demokratik değerlere baş köşede yer veren insan olacaktır. Çağımızın fethine de bu insanla çıkacağız! Ne var ki, yurdumuzda yürürlükteki düzen, bu idealin karşısında... Bu bir düzen de değil, ahtapottur aslında: Kimi kollarıyla, insanlarımızın boğazını sıkar ve toplumu onlar için bir cehenneme çevirirken; kimi kollarıyla okuldan üniversiteye değin eğitim ve öğretimin bütün ocaklarını da kuşatmış, çocuklarımızın ve gençlerimizin çevresine karanlığın duvarlarını çekmiştir. Gittikçe boğucu hale gelen bu ortamda, genç kuşaklar, aydınlık yarınları yaratmanın bilgi ve becerilerini kazanamadığı gibi, demokrasinin en sağlam güvencelerinden biri olan demokratik bir politik kültürü de özümseyemez durumdadır. Toplum bir cangıla dönmüş, okul anlamını yitirmiştir bir bakıma. Toplumu da okulu da kurtarmak gerekiyor. Ne yapmalı? Türkiye’de eğitimin gelip durduğu noktada, eğitimi, en ilkel bir kapitalizmin cangılında metalaşmaktan kurtarmak, nimetlerini çerçevesi gitgide daralan bir azınlık yerine, kitlelere götürmek; bunu yaparken de çağa ve aydınlığa açmak; kısacası, onu Aydınlanma hareketimizin doğrultusunda, yeniden “bağımsız, demokratik ve laik bir toplum” yaratma hedefine yöneltmek ve böylesi bir toplumu yaratacak insanları, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşakları yetiştirmek. İşte yapılması gereken! Bunu gerçekleştirecek olanlar da, bu toplumun çağdaş tarihi boyunca hiçbir zaman tükenmemiş ilerici, demokrat ve devrimci güçlerdir... ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz? / Server Tanilli/ Cumhuriyet Kitapları/ 264 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1017 SAYFA 15