22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O iyah Kalem, sanat tarihinin en gizemli ve ilgi çeken isimlerinden. Rulolar halinde yaptığı resimlerinin parçalarından başka hakkında bir veri yok. 1415. yüzyıllar arasında yaşadığı tahmin edilen ve Siyah Kalem lakabını kullanan ressamın gerçek kimliği hâlâ kesin olarak belirlenmiş değil. Ancak bu imzayı taşıyan resimler bütün dünyada çok sayıda sanat tarihçisinin ilgisini çekmiş. Wikipedia’da da yazıldığı gibi, bazı resimlerin üstüne “Kârı Üstad Muhammed Siyah Kalem” (Üstad Mehmet Siyah Kalem’in işi) yazılmış. kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Bir Hayaldi Gerçekten Güzel S Bu adın, sanatçının kendi eliyle, resimlerin belli bir köşesine attığı bir imzadan çok, gelişigüzel şuraya buraya, hatta kimi zaman resimlerine ters düşecek biçimde çiziştirilmiş olması, bu yazının, resimlerin kaydı yapılırken sonradan eklenmiş olduğunu düşündürüyor. Sanatçının yaşamış olduğunu kanıtlayan tek belge yapıtları. Ekrem Işın’ın bir yazısında belirttiği gibi, Mehmed Siyah Kalem minyatürleri zamanın belirsiz derinliğinde Asya kültür ortamında yaşamış insanların gündelik hayatını yansıtmakta. Göçerler, sıradan insanlar, dervişler, budistler, Şamanlar, Hıristiyan keşişler ve doğaüstü varlıkların oluşturduğu sürekli hareket halindeki toplumsal sahne söz konusu. Hareketin iç dinamiği, figürlerin belli bir anlatı örgüsü bağlamında anlam kazanabileceklerini açıkça gösteriyor. Başka bir deyişle Siyah Kalem’in figürleri, kuşaktan kuşağa miras kalan güçlü bir toplumsal hafızanın kaydettiği anonim anlatının aktörlerini canlandırıyor. Böyle bir anlatının kendi içinde tutarlı bir resim dizisi oluşturacağı çok açık. Nitekim minyatürlerin bir rulodan kesilerek albümlere yerleştirilmiş olması, bu gerçeği kanıtlıyor. Barış Müstecaplıoğlu, Bir Hayaldi Gerçekten Güzel’de (Temmuz 2009, Profil yay.) Mehmet Siyah Kalem’in izini sürme macerasını anlatıyor. İki yazar, bir koleksiyoncunun davetiyle, Büyükada’da görkemli bir konakta Siyah Kalem’in resimlerinden ilham alan öyküler yazmayı kabul ediyor. Çünkü bu işin sonunda hem büyük bir para hem de Dünya çapında şöhret umudu var. Öykülerden biri Almanya’da açılacak sergide kullanılacak. Sergi kataloğunda bu öykü resimlerle birlikte yer alacak. Siyah Kalem hakkındaki öyküler, zengin bir işadamı olan koleksiyoncu Yiğit Bey’in Büyükada’daki konağında yazılacaktır. İki yazarın üç ay süresi vardır. Birbirlerinden nefret eden iki yazara, konaktaki gizemli ve çekici Zeynep ve zekâ özürlü bahçıvan Ahmet eşlik eder. Metin ve Teoman bir yandan Siyah Kalem öyküsü için birbirleriyle rekabete girerken diğer yandan Zeynep’in kalbini kazanmak için de mücadele ederler. Barış Müstecaplıoğlu, Bir Hayaldi Gerçekten Güzel’de konuyu bir popüler roman için gereken tüm malzeme ile kurmuş. Öyküleri yazma aşamasında yazarların yaptığı araştırmalarda buldukları küçük bilgiler Siyah Kalem’in gizemini ve ilginçliğini artırıyor. Romanda kullanılan öykü parçaları da acaba bu ressamın sırrını çözebilecek miyiz sorusunu sorduruyor. Yazarların arasında oluşabilecek gerilim, birbirlerinden nefretlerinin sebebini öğrenecek olmamız da ayrı bir gerilim konusu. Zeynep’le kurulmaya çalışılan ilişkiler de işin aşki boyutunu oluşturuyor. Bahçıvan Ahmet, bahçedeki potansiyel tehlike olarak hazırda bekliyor. Müstecaplıoğlu bununla da yetinmiyor, koleksiyoncu Yiğit’in hayat öyküsü üzerinden başka merak unsurları ve gizemler yaratıyor. Yiğit’in Siyah Kalem düşkünlüğü, onun için servetler harcaması merak artırıcı unsurlardan. Yazar ajanı Beyza’nın romanın ilk sayfalarındaki varlığı ise erotizm unsuru olmanın ötesinde başka bir işlev taşımıyor. Romana bir şey katmıyor. Oysa onun gemlenemez merakıyla olayların çözümünde bir rolü olabileceğini bekliyoruz. Bir Hayaldi Gerçekten Güzel diyaloglarla gelişen akıcı anlatımlı bir roman. Düz, doğrusal bir anlatımı var ama teaser’larla merak ettirmeyi biliyor. Popüler romanın gerektirdiği gibi aksiyona, olaya yoğunlaşıyor, kahramanların karakterleri ve içdünyalarına yoğunlaşmıyor. Bakalım olaylar nasıl gelişecek diyerek okuyorsunuz. Anlatımda tek takıldığım, sürekli ansiklopedilerden alıntılanmış izlenimi veren kuru bilgi aktarımı. İnsanlar gerçek hayatta öylesine kitabi konuşabilir mi? Flört ederken kızla erkek birbirine Zeynep ve Metin’in ada gezisindeki gibi sürekli malumatlar mı aktarır? Siyah Kalem için alıntı kokulu bilgi aktarımı yetmiyor bir de Büyükada hakkında bilgi aktarılıyor. Üstelik bu ansiklopedik bilgi çoğu Türk okuru için bildik ve sıradan. Acaba yazar roman türünün ilk dönemlerine, örneğin Ahmet Mithat’a sürekli gönderme mi yapıyor diye kuşkulanıyor insan. Öyleyse de pek başarılı olunamadığını, işin dozunun kaçtığını söylemeliyim. Bir Hayaldi Gerçekten Güzel iyi işlense başarılı, popüler roman olacak, çok okunacak bir yapıda. Gizem, gerilim, polisiye, aşk, erotizm... Ne gerekiyorsa var, ama un, şeker ve yağ birleşip helvayı oluşturmuyor. Siyah Kalem’in sırrı çözülemiyor. “Zengin koleksiyoncunun sırları ve herkesten sakladığı asıl planı” da yeterince şaşırtıcı değil. Ahmet’in konakta korunan koleksiyona saldırmasının ya da onun bilinmeyen güçlerce yönlendirilmesinin nedenleri iyice işlenmemiş, havada kalıyor. ÖLÜMSÜZ OLDUĞUM ZAMANLAR Ölümsüz Olduğum Zamanlar (Nisan 2009, Notos Kitap) geç kalmış bir ilk roman. Muammer Kırdök, 1957 doğumlu. Yoğun bir iş hayatı olduğu söylenen bir işadamı, bir sanat koleksiyoncusu. “Yıllar önce yurtdışına çıkarak Viyana’da işletme okumuş, antikacılığa başlayıp Özbekistan, Endonezya, Zaire tekstil sanatları, Anadolu kilimleri konusunda uzmanlaşarak dünyadaki çeşitli müzelere ve koleksiyonlara önemli parçalar satmış, kitaplar yayımlamış. Bu işleri bıraktıktan sonra hem Avrupa’da, hem de Uzakdoğu’da yeni firmalar kurarak iş yaşamının içine iyice gömülmüş. Ama edebiyata olan bağlılığını ve sıcaklığını hiç yitirmemiş, devamlı okuyarak defterler dolusu notlar tutmuş, öyküler yazmış, roman taslakları hazırlamış” deniyor tanıtımlarda. Ölümsüz Olduğum Zamanlar’ın kahramanı düşkünlerevinde kalan bunamış babası ve arasının bozuk olduğu ablası dışında bir yakını olmayan reklamcılık yapan genç bir adam. Yalnız, sıkıntılı bir hayatı var. Aynı işyerinde birlikte çalıştıkları sevgilisi ile de diğer çalışanlarla da içaçıcı bir ilişkisi yok. Bir gece aslında boş olması gereken üst katta yaşadığı komşusu Semira’nın gelişi ile hayatı değişiyor. Semira’nın gösterdiği teklifsiz yakınlık kahramanımızı çok etkiliyor. Ertesi gün ortadan kaybolan Semira’nın izini sürüp bu genç kadının gi Muammer Kırdök Barış Müstecaplıoğlu zemini çözmek istiyor. Çünkü çok kısa bir süre birlikte kaldığı kadına âşık olmuştur ve Semira kaçmak zorunda kalmasa ondan da aynı karşılığı bulacağını düşünmektedir. Babasını, ablasını, sevgilisini ve işini bırakıp Semira’nın peşine düşer. Semira’nın peşine düşmesinin nedenini anlamlandıramıyoruz. Sonuçta yaşanan yarı düşsel bir gecedir ve kadın ona umut verici bir şey söylememiş, izini sürmesini gerektiren bir imada bile bulunmamıştır. O nedenle her şeyi bırakıp gitmesinin bir açıklaması yok. Çünkü hasta baba, sürdürülen ilişki gibi kalmasını gerektiren birçok neden var. Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ından beri yarı hayal bir sevgilinin izini İstanbul’un sırlarla dolu yerlerinde sürmek birçok romanın konusu oldu. Bu romanlarda kahramanlar aradıkları sevgiliyi değil hayatlarının anlamını bulmaya çalışıyorlardı aslında. Karşılaştıkları kişiler, bulundukları mekânlar, yaşadıkları olaylar bu anlama ulaşma yolunda işaretler oluyordu. Muammer Kırdök de romanını bu yolda geliştirmiş. Acaba Ölümsüz Olduğum Zamanlar’ın kahramanı yola düşmeyip normal hayatını sürdürse roman nasıl gelişirdi? Belki de yaşadıkları da onu hayatın anlamı konusunda benzer sonuçlara vardırırdı. Muammer Kırdök iyi bir anlatıcı, çok bildik gelen bu konuyu bile başarıyla anlatmayı başarmış. Aradığı sevgiliyi yolculuğunun/romanın bir yerinde bulmasına rağmen kahramanını aramaktan caydırmaması da romana biraz farklılık katmış. Çünkü önemli olan aranana/sevgiliye ulaşmak değil aramaktır. Böylece arayış romanlarının bir parodisini yaptığını söyleyebiliriz. Ama roman bu postmodern eğilime yönelmiyor ve kahraman sonucunda bellekiçi yolculuğu diyebileceğimiz macerasını tamamlıyor. Anlatılan her şey sadece bir düş müydü? Gerçeklik dediğimiz ne kadar düşsel ya da kurmacadır? Romanın sonunun başına bağlanması ve roman kahramanının her şeyi hemen unutan babasına yaşadıklarını anlatmaya karar vermesi de roman kahramanının hayal ettiği/düş gördüğü müddetçe yaşadığını düşündürüyor. ? SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1017
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle