08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özen Yula’yla ‘Gizli Aşk Bu’ üzerine ‘Melodram tadında bir roman...’ Özen Yula bu kez, Gizli Aşk Bu adını verdiği yeni romanıyla okurlarıyla buluştu. Yula’nın önceki metinlerinde hâkim olan sertlik, eleştirel yanlar bu yeni romanla eğlenceli, nostaljik ama bir o kadar da hüzünlü bir hikâyeye bırakıyor yerini. Cihangir’i ve oradaki gerçek mahalleliyi (Yula’nın tabiriyle), hakiki Cihangirlileri dert ediniyor bu roman. Cihangirli Müjde’yle iki kuşak emlakçı Şener’in aşkıysa romanı kuşatan bir hikâye. Bu büyük aşkın karşısındaysa şimdinin cinsellikle donanmış Özgü ve Oktay’ının aşkı… Özen Yula’yla yeni romanını konuştuk. Ë Erdem ÖZTOP evgili Özen Yula, kısa bir zaman sonra, şimdi de yeni romanınız üzerine söyleşeceğiz. Öncelikle, Gizli Aşk Bu’nun hikâyesinin nasıl ortaya çıktığını konuşalım… Her romanın bir meselesi vardır muhakkak… Bu kez, Özen Yula’nın bu romanla ulaşmak istediği hedef, edindiği mesele nedir? Bu kitap bir melodram denemesi. Eğlencesi de var hüznü de. Bir film tretmanı olarak çıktı. Sonra bir roman haline dönüştü. Bu kitabın meselesi 2007 Cihangir’ini ve oradaki gerçek mahalleliyi yani hakiki Cihangirlileri dert edinmesi. Anlatılan sıradan insanların yaşadığı küçük güzellikleri ve mucizeleriyle sıradan bir hayat. Ama bunu, romandaki her kişiye bir oyuncunun adını veren birinin gözünden izliyoruz. Dolayısıyla Cihangir’de çekilen bir film gibi de düşünebiliriz. Her okuyucunun kendi kafasında kendi filmini çekmesi için bir imkân yaratıyor bu. Ama örneğin yabancı dile çevrilse oradaki okurlar için bambaşka bir anlamı olabilir. Bu, bizim alıştığımız ve sevdiğimiz film kahramanlarına da saygı içeren bir hikâye. Önceki metinlerinizde kaleminiz bir hayli sertken/eleştirelken, bu yeni romanınızda oldukça eğlenceli, nostaljik ama bir o kadar da hüzünlü bir hikâyeyi anlatıyorsunuz… Geçmişle şimdiki metinler SAYFA 4 arasındaki bu farklılığın sebepleri neler? Bu aslında benim o kahramanlardan aldığım bir izin. Şimdiye kadar, kenarda bırakılmışların, ötelenmiş, örselenmişlerin, tacize uğramışların hayatlarını anlattım. Kadınların, çocukların, yaşlıların hikâyelerini. Edebiyatın günümüzde bir işlevi varsa bu da dili olmayanlar adına bir şeyler söylemektir diye düşünüyorum. Ama yalnızca acıyla, kederle, insanî sorunlarla yaşanmıyor. Yaşandığı takdirde de içinde kaybolunuyor. Bu defa o hayattan ve sıkıntılardan izin alıp daha yapay bir film hayatı kurmaya çalıştım. Ama bu benim de hoşuma gitti. Ertem Eğilmez filmleri gibi bir yapı kurmaya çalıştım. Ona büyük bir saygı duyuyorum. Ve onun havasında bir film kurmaya çalıştım. S YARATICI BİR ÇALIŞMA Siz aynı zamanda oyun yazarısınız da. Bu yeni metniniz, evet roman havasında, ama az önce sözünü ettiğiniz gibi, bir sinema perdesinin karşısında olduğumuz hissini uyandırıyor çoğu kez; kaldı ki, kitap kapağında bu daha belirgin bir hal alıyor…. Kitap kapağı, tasarımcı Utku Lomlu’nun ve yayınevinin kararı. Ayrıca da yaratıcı bir çalışma. Çünkü kitapta ünlü oyuncuların adları geçtiği halde bunun bir kamuflaj olduğu anlaşılıyor zaten. Ve o isimleri taşıyan kişiler o kişiler değil. Film unsurları taşıdığı, adeta sinema tekniği ile yazıldığı için böyle bir kapak yapıldı. Ve içeriğe uygun olarak da iki yabancının, sıradan insanların yüzleri kondu kapağa. Kadının saçının peruk olduğu vurgulanarak! Okuyanlar anlayacak. Bu arada romana katkısı bulunan Sırma Köksal’ı, Çiğdem Su’yu ve Özgür Tunçel’i de unutmamak gerek. Romanın son haline onların büyük katkısı oldu. Kitabın sonlarına doğru şöyle bir ifade yer alır: hayat tadında bir roman. Sizin de yapmak istediğiniz bu sanırım... Aynen öyle. Biraz yapay gelebilecek, ama gerçekten de hayat tadında, bir melodram tadında bir roman kurmak istedim. Gündelik yaşamın akış hızında değil ama o akış hızını bölüp ondan sahneleri art arda dizerek yapmak istedim bunu. Doğrusu, edebiyatta daha önce de yapılmış bir şeyi yeniden, ama farklı biçimde yapmaya çalıştım. Bunun bir edebi yapı olduğunu asla unutmadan ve unutturmadan yapmaya çalıştım bunu. Okuyanlar demek istediğimi anlayacaklardır sanırım. Aslında bir taraftan da derdiniz, geçmiş zaman aşkYula’nın romanı aynı zamanda alıştığımız ve sevdiğimiz larıyla günümüze uzanan bir Özen film kahramanlarına saygı içeren bir hikâye. karşılaştırma yapmak… Bir tarafta Şener ve Müjde’nin geçmişten günümüze uzanan aşk serüvenleri, diğer yanda ise Özgü ve Oktay’ın zamane aşkları… Aslolan sanırım yakıcı, acıtan yanları olan Müjde ve Şener’inki sanırım... Bir yanda evvel zaman aşklarına gönderme yapan, aşkın masumiyet dönemini çağrıştıran özel ve güzel bir aşk var. Öte yandan günümüz aşklarına gönderme yapan daha tensel, kanlı canlı ve gene güzel bir aşk var. Neticede nasıl olursa olsun aşkın olması güzel… Her tür aşkın kendince yakıcı ve acıtan yanları vardır. Diyelim ki sadece cinsellik üzerine kurulu bir aşk. Onun bile kendince iki tarafı da yıpratan, yakan yanları olacaktır. Romanınız Cihangir’de geçiyor! Şimdilerde İstanbul’un entelektüel cenahının yaşadığı yer! Geçmişine de gideriz Cihangir semtinin, Şener ve Müjde’yle… Onların zamanındaki Cihangir’le şu zaman arasındaki yapaylık (her alanda) göze çarpıyor değil mi? Az önce de aslolan derken, kastım buydu… Öncelikle şu, ‘Cihangir ve entelektüel kesim’ kısmına bakalım bence. Evet birçok sanatçı, yazar, oyuncu, müzisyen Cihangir’de yaşıyor. Ama burada aslolan gerçek Cihangirliler. Sabahları merhabalaşan, birbirlerine iyi günler ve hayırlı işler dileyen semt insanları. Emlakçısı, ev kadını, emeklisi, bakkalıyla doğma büyüme Cihangirli olanlar. Bu, onların hikâyesi. Oyuncuların adlarını taşıyor olmaları sadece kitabın sürprizinden kaynaklanıyor. Bu insanlar, bu semtin geçmişini de bugününü de bilen mahalleliler. Şu anlamda bir can yakıcılık var. Her şey çok çabuk değişiyor. Çevre de insanlar kadar hızla değişiyor ve yıpranıyor. Cihangir’de açılan mekânlar bile… Örneğin romanda 2007 yılının yazındaki Cihangir anlatılıyor. Şimdi 2009 yazındayız. Bu arada, o güzelim Cihangir Parkı yıkıldı ve alışveriş merkezi de olacak şekilde yeniden inşa ediliyor. Yeni barlar ve kafeler açıldı. Bazı kafeler kapandı. Tuhaf bir hareketlilik var. Türkiye’de bu kadar kısa zamanda bu kadar çok değişim yaşanırken, 30 yıldır içte taşınan gizli bir aşk elbette masumi yet hissini getirir ve can yakar. Kahramanımız Şener, bir yerde iç sesiyle şunları söyler Müjde’ye: “Senin saçının telini görsem içim titriyor. Ben ki kolay anlatamıyorum bunları; gene sanıyorum kimse anlatamaz bu dünyada. Belki bu kadar yazar bunun için var. Hepsi aşkı anlatmak için yazar olmuş. Anlatamayınca da başka şeyleri anlatmaya başlamışlar.” Bu alıntı ise şimdiye kadar dile getirmek isteyip de belki de getiremediğim pek çok şeyi açıklıyor aslında… Sizin eleştirel tavrınızı bildiğimden, siz bu romanı, Şener’in söylediği, anlatmayı beceremeyen sözde aşk yazarlarına tepki olarak yazmış olabilir misiniz? Öyle bir iddiam yok gerçekten. Herkes aşkı kendince anlatıyor. Bu da benim kalemimden çıkma. Belki de hiç kimse anlatamıyor aşkı. Aşkı anlatırken en iyisi belki de o aşkı anlatmamaktır. Bilemem. Ama bu defa gayretle onu anlatmaya çalıştım. Elimden bu kadarı geldi. Başkası başka türlü anlatır. Ben hem gizli hem de aleni iki farklı aşkı, ama bir de bunlara bağlı yaşanan tamamen egoya dayalı ya da marazi aşkları anlatmaya çalıştım. Aşk için yapılan fedakârlığı… Ama asıl amacım okumak istediğim gibi bir kitap yazmaktı. Bunu yaptım. Ben olsam okurdum bu kitabı. Kapattığımda da mutlu olurdum. AŞKIN TANIKLARI Kahramanlarınızdan bazılarının adları, Özgür’den öğrendiğimize göre, kimi sizin yakın çevrenizden sanatçılar (mesela Serra Yılmaz, Dolunay Soysert, Özgü Namal), kimi de sinemadan uyarlama adlar… Nostaljik bir aşk hikâyesinin vazgeçilmezi midir bu? Nostaljik bir aşk da var, o günün aşkı da. Bu isimler de o aşkın tanıkları. Özellikle film oyuncularının adları kullanıldı ki seyircinin kafasında bir film imgesi oluşabilsin. Aynı zamanda o isimler de edebi bir metnin kahramanlarına dönüştüler. Kitabın da adı alan, kitabın da teması kabul edilebilecek, söz ve bestesi Zeynettin Maraş’a ait nihavent şarkı, Gizli Aşk Bu’nun romanınıza dahil olması nasıl oldu peki? Her şey o şarkıyla başladı. İki yıl önce evde Mediha Demirkıran’ın sesinden o şarkıyı dinlerken… Bir film hikâyesi çıktı. Sonra da unutuldu ve zaman içinde kendini bir roman olarak yazdırdı o hikâye. Güzel bir film hikâyesiydi. Ama şimdi, istediğim gibi bir roman oldu. Son olarak, sürekli üreten Özen Yula bundan sonra bizlerle neyi buluşturacak? Farklı yapıları bir arada çalışıyorum. Belki başka bir yapı deneyen farklı bir film kitabı çıkabilir. Ama oyun var arada. Gelecek yıl dokuz ay ABD’de yaşayıp, üç ayrı oyun yazıp yönetmek zorundayım. O nedenle daha çok tiyatro olacak hayatımda. Hepsinden önce ise çok sevdiğim bir Romen yazarının, Gianina Carbunariu’nun “Stop the Tempo” adlı oyununu Türkçe’ye çevirdik. Bu oyunu Romen Kültür Enstitüsü’nün desteğiyle Çukurkeyif’te sahnelemek için prova yapıyorum. Bir yaz oyunu olacak ve yaz boyunca İstanbul seyircisiyle buluşacak. İstanbul’da yaz oyunlarına da gereksinme olduğunu düşünüyorum. Üretim kadar üretim sürecini yaşamak da önemli ve güzel geliyor bana. Hayat denen zamanı güzel geçirmenin önemli olduğunu düşünüyorum. ? [email protected] Gizli Aşk Bu/ Özen Yula/ Everest/ 172 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle