Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mehmet Yaşın’dan “Kalbi Durmuş Zamanda” “Akıl işe karışınca, aşk ‘hoşça kal’ demeden gider” Mehmet Yaşın Sappho, aşkına karşılık bulamayınca kendini Leukadia kayalıklarından attığında İsa’nın doğumuna 570 yıl vardı. Mevlana’nın Şems’in ışığında Tanrı nurlarını görmesi ise bu intihardan 1814 yıl kadar sonradır. İçinde bulunduğumuz şu Kalbi Durmuş Zamanda bu iki şairi bir araya getiren bir başka isim var: Mehmet Yaşın. İki ölümsüz âşığın nefeslerinden ilhamla, zamanın kalbini tekrar attırmak için üflüyor şiirini. Ë Yasemin ÇEKER DÖRT MEVSİM ıbrıslı Mehmet Yaşın, farklı kültürlerle yaşamanın insana kazandırdığı çok yönlü bakabilme avantajını değerlendirerek Sapho’yla Mevlana’yı binlerce yıl sonra karşılaştırmayı denemiş. Şair, çok dilli üslubuyla anlattığı aşkı, Kalbi Durmuş Zamanda’da dört mevsim halinde dillendirmiş: Yaz Zamanı, Sonbahar Zamanı, Kış Zamanı, İlkbahar Zamanı. Fotoğraf adlı şiirle başlıyor eser: “Başka tanığı yok bu şiirin. Bir fotoğraf bırakmadı, ne seninle ne tek./ Şu ayna dışında onu gören olmadı,/ hani ‘Baktıkça beni hatırla’ diyerek armağan ettiği.” Bu şiirin devamında Mevlâna ile Şems’in minyatürüyle beraber “Görünmeyen” başlıklı bir yazı çıkıyor karşımıza; “Üçüncü gözün yoksa göremezsin. Rüya bile göremezsin...” diye başlayan. Mevlana ile Şems’in aşkını bu minyatürden yola çıkarak tasvir ediyor. Bunu, Sapho resmi ve bu resim bağlamında tasvir edilen Sapho ile Attis’in aşkı izliyor. Şair, aşkın zamanı yok eden anlarına götürüyor okuru; “Zaman varolmayan bir şey, yalnızca bazı anlar var” diyor ‘Yaz Zamanı’ndaki bir başka şiirinde. Tarihe geçmiş iki şairin aşklarından yola çıkarak, aşkın varoluşsal değerini sorgulayan Mehmet Yaşın, bu aşkların kısa bir tasvirinden sonra, “Görüntüden fazlasını görebilmek için üçüncü göz de yetmez, kalbin aynası gerek.” diyerek birçok inançta çeşitli anlamlar içeren ayna metaforuna da sahip çıkıyor ve ayna, eser boyunca takip edebileceğimiz bir izlek olarak görünüyor. Eserin ‘Yaz Zamanı’nda, aşkın zamanı durduran şiddetinden, zamanın varlığını inkâra gidip, sadece bazı anların varlığına olan inançtan bahsederek; başka bir zamana, ‘Sonbahar Zamanı’na geçiyor. Mevlâna ve Sapho’nun aşklarını anlatmaya kısa bir ara veriyor. Bu bölümde “bırak tam dursun zaman” diyor ve ‘Kış Zamanı’na geldiğinde; yaşanan duyaguların çok sesli ifadesi için olsa gerek, birden birkaç dili bir arada kullanıyor. “...Aya’ucunda yürü, dokunma bir yere/ eşyalar kırılmak için sıraya girmiş. You too/ have to brave now, no, you don’t need to be/ Call your double to play/ this role. Ezberleyemedin gitti...”.... ‘İlkbahar Zamanı’nda ise şiirlerle beraber onların açıklayıcısı niteliğindeki uzun metinlerle anlatıyor aşkı K ve tekrar Sapho ile Mevlâna’ya dönerek şöyle diyor: “Sapho 2600, Mevlana 800 yıldır başka başka şairlerle sürekli karşılaştığı için, o ikisiyle karşılaşan dünyanın şiirine çıkar.” AYNA Eser boyunca sık sık karşımıza çıkan ayna, eserde Mesnevî’den alınan bir hikâyeyle şöyle anlatılıyor: “Çinliler iddia eder, en sanatkâr biziz, derler. Rumlar, bizden üstünü yok, der. Padişah, hanginiz daha usta belli olsun, deyip imtihana davet eder. Çinliler hazırlanır, Rumlarsa daha usta. Karşılıklı iki odaya geçip araya perde germişler. Yüz çeşit boya ister Çinliler. Her sabah sarayın hazinesi açılıp açılıp yeni boyalar yollanır. Rum sanatkârlar ne boya ister ne bir renk. Ellerinde sadece kir pası giderici gereçler. Odaya kapanıp cilanın içine kendilerini esir ettiler. Renk buluta benzerse renksizlik aya benzer. Yıldızdan, aydan, güneşten gelir pırıltılar ve bulut, ancak o vakit ışığı yansıtan nura benzer. İş biter. Çinlilerde bir övünme, bakın ne göz alıcı bir resim. Padişah görür, aklı başından gider. Sonra Rumların odasına yönelmiş. Perdeyi açınca ne görse, karşı odadaki resim aynen o yana yansıyor. Cilalanıp aynaya dönüşen duvar, karşıdaki resmi daha bir ışıltıyla aksettiriyor. Rumlar böyle gönül ehlidir. Övünüp abartmazlar. Ama öyle bir gönül levhası cilalamışlar ki, hırsın kir pasından, gösterişin süs püsünden arınıp ak pak bir ayna olmuş. Gönül aynası öyle bir sınırsızlıktır, rengi yok, sureti yoktur.” Aynasını yitiren Sappho bu acıyla intihar etti. Mevlana ise “Ey makamı var ve yokun üzerinde olan/ Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme” diye feryad edip döne döne yok olmayı seçti. Onlar da Mehmet Yaşın’ın “...Akıl/ işe karışınca, aşk ‘Hoşça kal’ demeden gider” dediği gibi biliyorlardı akıl ile aşkın ilişkisini. Onlar aşka âşıktılar ve onlara giydirilen tanımlamaların dışında bir aşkla varlık aynasına baktılar. Bir varlık sebebi olan aşkın, tek kullanımlık paketlerle satıldığı bir zamanda, unutulan o gerçek anlamıyla hatırlamamız için gönüllerimizin pasının alınıp, usta ellerle cilalanmışçasına parlaması gerekli. Mehmet Yaşın, Kalbi Durmuş Zamanda’yla bir ney feryadı ve lir nağmesi eşliğinde gönüller için gereken cilayı hazırlamış görünüyor. ? Kalbi Durmuş Zamanda/ Mehmet Yaşın/ Everest Yayınları/ 104 s. SAYFA 25 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1007