07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Arslan Kaynardağ’ı ölüm yıldönümünde anıyoruz Arslan Kaynardağ’ı hatırlamak yapmalıyız. Felsefeyi felsefe olarak kendi bağımsız alanında geliştirdiğimiz gibi, onu eğitim, kültür ve politikanın başlıca yol göstericisi durumuna da getirmeliyiz.” Kaynardağ’ın felsefe dünyamıza yönelik yaptığı eleştiri, öneri ve değerlendirmeleri de büyük önem taşımaktadır. Bizdeki felsefi düşüncelerin çoğunlukla lanse edilmiş düşünceler olarak görüldüğünü belirten Kaynardağ’a göre, “Türk felsefesi, özgün felsefe üretmeye başlayamadığı gibi, kendine aktarılan felsefeleri de eleştirememiştir. Burada iki sorun ortaya çıkıyor: Özgün felsefe yapmak ve eleştirebilmek. Bunlar özgürlüğe bağlı şeylerdir. Birey, özgür olmalı, baskılardan uzak ve rahat düşünce üretebilmelidir. Bu özgürlük, kimi zaman ele geçtiyse de, çoğu zaman Türk aydınının elinden alınmıştır. Türk aydını özgürlüğünü bir gün yaratacaktır.” Felsefenin temel koşulunun “eleştiri” olduğunu vurgulayan Kaynardağ’a göre, “Türkiye’de aydının, kendisine dışardan gelen felsefi görüşleri eleştirmesi, buna katkılarda bulunması, yeni düşünceler üretmesi şarttır.” Felsefi düşünceyi hem tarihsel boyutlarıyla hem de güncel sosyokültürel oluşumlarla ilişki içinde ele alan Kaynardağ, yine son yıllarda “medya” konusunun oldukça önem kazandığına dikkati çeker. Bu konu, onun deyimiyle, “Sosyologları, iletişimcileri olduğu kadar felsefecileri de ilgilendiriyor. Bugün insanlık, medyanın olumsuz tutumları yüzünden bir kültür çıkmazında bulunuyor (...) Medya gibi, bireyi ilgilendiren yaşamsal bir konudan felsefe ve felsefeciler uzak kalamaz. Onu ‘sorun’ olarak ele almaları, sorgulamaları gerekir.” FELSEFE TARİHİNİN ÖNEMİ Düşünce tarihimize yönelirken, iddialı bir bibliyografyacı olarak değil, daha çok meraklı bir felsefeci olarak çalıştığını belirten Kaynardağ, düşünce tarihini göz ardı etmeme konusunda düşünürlerimize bazı çağrılarda bulunur. Çünkü felsefi düşüncenin gelişimi, özgün düşünceler üretilmesi, büyük ölçüde geçmişten günümüze kadar gelen süreç içinde yapılan çalışmaların değerlendirilmesine de bağlıdır. Başka bir deyişle felsefe, kendi tarihinden ve geçmişinden kopuk olarak gelişemez ve etkinlik gösteremez. Türkiye’de felsefenin önünü açmak, yolunu genişletmek ve yolda yürümek için, geçmişteki başarıların ve başarısızlıkların incelenmesi konusunda Kaynardağ şunları söyler: “Eleştiri ortamı ve özgürlük sağlanırsa, Türk aydını da çalışmalarını yapacak ve dünya felsefesine katkıda bulunacaktır. Ben durumu böyle görüyorum. Şimdiye kadar olanlar, aydınlanma, kültür aktarılması ve yöntem öğrenilmesi şeklinde ele alınırsa yine de yararlı olmuştur. Bu birikimi, bir sıçrama yaparak değerlendirmek, bunlara özgün bir nitelik vermek, bundan sonraki iş olabilir. Birtakım çalışmalar olmuştur, bunları değerlendirmek, Türk düşünüş tarihinde özgün çalışmalar varsa bunları ortaya çıkarmak, yine bize düşüyor. İdealizmden, pozitivizme kadar bizde hangi çalışmalar, hangi katkılar var, ele alınmalıdır. Hocamız Takiyettin Mengüşoğlu’nun felsefi antropolojiye bir katkısı var mıdır? Hilmi Ziya Ülken’in düşünce tarihimiz konusundaki çalışmalarının önemi nedir? Nusret Hızır bilimsel felsefede ne yapmıştır? Böyle sorular ve daha niceleri üstünde araştırma yapılabilir.” Kaynardağ’ın çalışmaları bize, felsefi düşüncenin Cumhuriyet öncesinden günümüze kadar hangi aşamalardan, hangi yollardan geçerek geldiğini görme olanağını sunmakta, bu konudaki yeni çalışmalar için zengin bir malzeme ve ipuçları sağlamaktadır. Onun değişik yerlerde yayınlanmış ama kitaplarda yer almamış yazılarının ve konuşmalarının da kitap haline getirilmesi, kültür ve düşünce tarihimiz açısından çok yararlı olacaktır. ? Not: Arslan Kaynardağ ve çalışmaları hakkında daha kapsamlı bilgi için şu kitaba başvurulabilir: Arslan Kaynardağ’a ArmağanTürkiye’de Felsefenin Kurumlaşması, Yayına Hazırlayan. Mustafa Günay, İlya İzmir Yayınları, 2006, İzmir. Türk düşünce dünyasına yönelik çalışmalarıyla tanınan değerli felsefeci Arslan Kaynardağ, 4 Haziran 2009’da aramızdan ayrılmıştı. Ë Mustafa GÜNAY ir düşünce tarihçisi olarak Arslan Kaynardağ’ın, Türkiye’de felsefi düşüncenin tarihine yönelik önemli çalışmaları bulunmaktadır. Başlıca felsefe kitapları şunlardır: Felsefecilerle Söyleşiler (1986), Türkiye’de Felsefenin Kurumlaşması ve Türk Felsefe Kurumu’nun Tarihi (1992), Kadın Felsefecilerimiz (1999), Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe (2002). Başka konulardaki eserleri ise, Binbir Bilmece (1958), Türkiye’de Shakespeare, Shakespeare’de Türkiye (1960), Kitap Yılı Bibliyografyası (1974), Sevgiler de Gündemdedir (şiirler1979). Tanzimat dönemi yazar ve düşünürlerinin ilgisinin aydınlanmacı filozoflara, pozitivizme ve Alman İdealizmine yöneldiğini belirten Kaynardağ’a göre Cumhuriyet döneminin başlangıçlarında, özellikle pragmacı felsefe, Bergsoncu felsefe ve diyalektik maddeciliğe ilgi duyulmasının temel nedeni, Türk aydınlarının “geri kalmışlığın nedenlerini Doğu’nun soyut kavramlarıyla gizemci ve metafizik etkilerinde” bulmasından kaynaklanır. Cumhuriyet’le birlikte yapılan devrimlerin ve değişmelerin, Batı’ya yönelik bir dünya görüşünün ışığında gerçekleştirilmeye çalışılması, hiç şüphesiz düşünce dünyasını da etkilemiştir. Kaynardağ, Türkiye’nin içinden geçtiği sosyalsiyasal ve kültürel süreçlerin düşünce ortamı ve felsefe eğitimi üzerinde önemli etkileri olduğunu belirtir. Kimi dönemlerde kitap sevgisi ve felsefe ilgisi köreltilmeye çalışılmış, sonuçta düşünce ve kültür yaşamı üstüne karanlık çökmüştür. B Selçuk Erez’in mizahi romanı: ‘Dünyanın Sonu Gelmeyecek Selçuk Erez, mizah ve siyaseti harmanlayarak kaleme aldığı romanı; rivayet, hurafe, masal, büyü gibi toplumu sarmalına alan inanışların yıllar geçse de bilimden uzak insanları nasıl yönettiğinin bir göstergesi. Ë Halê SEVAL ünyanın Sonu Gelmeyecek, Selçuk Erez’in Sel Yayıncılık’tan çıkan yeni romanının adı. DestanlarMenkıbeler girişiyle açılan roman bize; destanları, masalları, hikâyeleri, efsaneleri sorgulama, anlama yazılma nedenleri üzerine düşünme fırsatı yaratıyor. Selçuk Erez, insanoğlunun varoluşunu tabiatla yüzleşmesini ve çevresindeki insanlarla olan ilişkisini yaşadığı çoğrafya ile yakın bağ kurması sonucu ortaya çıkan sözlü edebiyatın hâlâ devam eden etkisinin açıkça ele alınışını Narlıca’lı Hasan’ın (esas adı Satılmış) doğumu ile anlatmaktadır. Her yaşanan olayı bilimsel olmaktan öte hayır ve şer’e yorarak yorumlayan insanın veya toplumların geleceği gelecek midir? Ya bugünü? Geri kalmış toplumları sarmalına alan nazar, büyü, fal, kurşun dökmek gibi inanışların nasıl da insanları gerçek yaşamdan koprararak kendi yarattıkları mitin etrafında topladığını işliyor Dünyanın Sonu Gelmeyecek. Hasan daha çocukken, Tanrı’yı kızdırmamak için yapılanları ciddiye alır ve bunları aklının bir köşesine kaydeder. Annesi, tırnaklarını her pazartesi günü keser, sorulduğunda, “Pazartesi tırnak kesen öldüğünde kabir azabı çekmez” diyerek yanıtlar. Babası tırnaklarını çıtlattığında şeytana tesbih çektirdiğini söyleyerek, Tanrı’nın cezalandıracağını söyler. Hasan bütün bunlarla büyürken köy halkı da onu ilahi bir güç olarak görmeye başlar. İKİ KATMANLI ROMAN Erez, romanında zamanı iki katmanlı olarak ele almış. Yıllar sonra, Hasan’ın yaşamını filme çeken sermaye sahibi Necati Bey, rejisör Floor, Yalçın ve Sibel, bir insanın nasıl, neden peygamber olur sorusunu ve filmin ticari gelirini tartışırken diğer yanda zaman Hasan’ın doğumu ile anlatılmaya başlanır. Hasan doğumu tarih olarak verilmese de Hasan’ın büyüdüğü yıllar, ilk kadın arkadaşı ile sinemaya gidişi, şehrin kenar mahalle bakkalları, bu bakkallarda buzdolabının olmayışı zamanı yıllar öncesine taşımaktadır. Zaman, ilk defa tarih olarak Hasan’ın askerlik resminin arkasına yazılarak bildirilir. Ayrıca romanda sade betimlemelere de yer verilerek duygu pekiştirilmiştir. “Köy, alçak bir tepenin bir yamacına tutunmuş boz renkli bir lekeydi! Şu masmavi gökyüzü, çevredeki ormanların, meşe ve palamut ağaçlarının oluşturduğu bu uçsuz bucaksız yeşillik olmasa bu leke nasıl da güdük ve silik kalırdı!” Erez romanında, peygamber sıfatı yakıştırılan Hasan’ın Kuledibi’nde açtığı bakkal dükkânının ardından gelişen olayları, tarikat başkanlığını ele geçirişi, Beyoğlu Belediye Başkanlığı’na kadar getiren süreci, eşi ve ikinci kadınla olan ilişkisi ve sonunda kavuştuğu erkek evladını sade, akışkan bir dille anlatmıştır. Üstelik Hasan Efendi “Gerçekler” ve “Mutluluğun Sırrı” adlı iki kitap da yazar. Çocuklarına ve torunlarına anlatmak için yazılı iki belge kitabı yazma serüveni romanda ayrı bir yol çizerken kitaba ayrı bir anlatım gücü katmaktadır. Sayfalar arasında ilerlerken bizi kendimize getiren diğer bir ilginç yan da Floor’un Necati Bey’e yolladığı istifa mektubudur. Hasan’ın hayatının bu kadar peşinde koştuktan sonra nedir onu, Narlıca’lı Hasan’ın hayat hikâyesi ile yüzleştiren? Rejisör Floor’un film çekim işinden istfia edişi nedendir? İşte, bu neden bir kere daha okuyucuya gerçekten kendine Dünyanın Sonu Gelmeyecek mi, diye, sormasına neden olur. Hasan ve Hasan gibileri bir o kadar içimizde olmayan ama, bir o kadar da içimizden biri değil midir? ? Dünyanın Sonu Gelmeyecek/ Selçuk Erez/ Sel Yayıncılık/ 200 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1007 D ÖZGÜN FELSEFE VE ELEŞTİRİ Kaynardağ’ın 1993’te, Cumhuriyet’in 70. yılındaki saptama ve değerlendirmeleri şöyledir: “Bu süre içinde felsefenin ve felsefecilerin epeyce yol aldığını söyleyebiliriz. Yapılacak işler bitmez, bitmeyecektir. Daha çok çaba gerekiyor. Cumhuriyetimiz çok önemli bir kuruluştur. Bu kuruluştaki kültür ve felsefe varlığının daha zengin olması gerekir. Başta felsefeciler olmak üzere, üniversiteler, eğitimciler, kültür adamları, kurumlar, felsefenin özgün ürünler vermesi için çaba göstermeli, özendirici olmalıyız. Eleştiri ve özeleştiri SAYFA 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle