05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ navı zikretmeliyiz. Partinin, parlamentodaki etkinliğini de hatırlatmalı... Öte yandan, 12 Eylül faşizminin, CHP’ye yaptığı çelmelerinin sonuçlarını da söylemeli: CHP, bu çelmelerle parçalandı ve sosyal demokrat parti, bütünlüğünü bugün de sağlamış değil: CHP, DSP ve SHP, bu parçaların adları. Bugün, her üçünün birleşip Sosyal Demokrat Parti’yi yaratmaları bir ödevdir; bu birleşme CHP’nin çatısı altında olursa, daha isabetli olur. PARTİLER, UYANIN! Her üç parti arasında, sürükleyici olan da CHP… Ancak CHP’ye karşı da, önemli eleştiriler var... Gerçekten CHP: Bir, parti içi muhalefet; iki, program ve kitlelere verilecek mesaj; üç, parti liderinin durumu bakımından, büyük eleştirilerin konusudur. CHP’de, parti içi muhalefetin yokluğu söylenir; partinin ideolojisinde büyük savrulmalar yaşanmıştır ve hâlâ yerine oturmamıştır; CHP’de liderlik mücadelesi, bir yarış biçiminde değil, büyük bir çatışma, bir yok etme mücadelesi biçiminde geçiyor genellikle. Hepsinin kaynağında da Deniz Baykal görülüyor. CHP, bu sorunlardan hızla arındırılmalıdır... MHP’yi nasıl nitelemeli? MHP, parlamentomuzda muhalefetin ikinci büyük partisidir. Ülkemizde, 1960’larla başlayan ilerici ve devrimci gelişmelerin karşısında, sağcı, şoven ve tutucu çevrelerin temsilcisi olarak doğan MHP, bugün de o yolda yürüyor... DTP’ye eleştiriniz nedir? DTP’nin parlamentoya girmesi önemlidir ve orada hep olmalı. Ancak, Türkiye’nin bütününe seslenmemesi ve PKK karşısında da dik durmaması, beklenen rolünü etkiliyor. “Güçlü bir sol alternatif” beklentisinde herkes görüş birliği içinde. Bunun hayata yansıması sizce nasıl olacak? Şimdilik, Sosyal Demokrat Parti’nin doğması, gelecek günlerin konusu olacak. Ancak Türkiye’de koşulların, böyle bir partiyi de aştığını görmek için, Bağımsız Cumhuriyet Partisi’nin programını okumak gerekecek... Sendikal harekette görülen ne? Şunu söyleyelim: AKP’nin bir yaptığı da, toplumu bölerken sendikal hareketi de bölmesidir. Ancak, işçi sınıf bunu aşacaktır. Özellikle DİSK’e, onun ünlü toplumsal “Ayağa Kalkış Çağrısı”na kulak vermeli! Parlamento içinde ve dışında, demokratik oyunun önde gelen aktörleri, siyasal partiler. Onların sağlıklı bir yapı ve işleyiş içinde olmaları pek önemli. Öte yandan, hem toplumda çeşitli görüşlerin parlamentoda temsil edilmesine olanak sağlayacak, hem de sağlam bir Meclis çoğunluğu yaratacak bir seçim sistemi yaşamsal. Bu konular sağlıklı mı? Bizde, her ikisi de hastalıklıdır. Gerçekçi bir Seçim Yasası ve demokratik bir Siyasal Partiler Yasası ortaya koymaktaki eksikliğimiz, çok şeyler kaybettirdi ve kaybettirecek. Gerçekten, siyasal partilerimiz, liderlerin mutlak egemenliği altında nefes alabilen, bir anlamda liderlerin “padişahlık yetkileri” kullanabildikleri oto kratik yapılar durumunda. Kimin nereden aday olacağına karar verme yetkisi, ilahi bir hakmış gibi tek bir kişiye, genel başkana aittir. Böylece adaylar, demokratik bir yarışmadan geçmeden, lider nezdinde taşıdıkları ağırlık ya da sadakatlerinin ödüllendirilmesi sonucu listeye giriyorlar. 1960’lı, 70’li yıllarda AP ve CHP gibi büyük partilerde aday listeleri büyük ölçüde bir “ön seçim”le belirlenirdi. Türkiye, bugünkü haliyle 1970’lerin parti içi demokrasi anlayışının hâlâ gerisinde duruyor. Demokrasi ve siyasetin geleceği adına, kaygılandırıcı gözlemlerdir bunlar. Siyasal partiler ve seçim yasaları, buna bir çözüm getirmelidir. DEMOKRASİYE BARAJ! Sorunlardan biri de, seçimlerdeki “baraj engeli”… Öyle! Barajın, yüzde 10 gibi hiçbir Batılı demokraside görülmeyecek denli yüksek tutulmasının biri açık, biri de gizli iki nedeni vardı: Açık gerekçe, par Tanilli, AKP’nin kendi geleceğini sağlamak için, yeni bir anayasa fikrine de el attığını söylüyor. lamentoya küçük partilerin girişini engellemek, giderek koalisyon olasılığını azaltmaktı; gizli gerekçe ise, Kürt partisinin ve köktendinci küçük partilerin Meclis’e girmelerini önlemekti. Gizli gerekçenin artık geçerliği yok: Köktendinci küçük parti kalmadığı gibi, Kürtlerin bağımsız ya da ittifaklarla o çatının altına girmeleri durdurulamaz, nitekim durdurulamadı, hem böyle bir önlem gereksizdi de. Açık gerekçe ise, 3 Kasım seçimleriyle ters bir sonuç vermiş, koalisyonlardan kurtulalım derken, büyük bir seçmen kitlesi parlamentoda temsil edilemez duruma düşmüş; halkın iradesi tam anlamıyla Meclis’e yansıyamamıştır. Özetle, yüzde 10 barajı engeli, demokrasinin olgunlaşmasını engelliyor hâlâ... Son bir soru daha: Server Bey sizce Türkiye’de bir demokrasi var mı? Büyük bir kitle, demokrasi konusunda şöyle demekte duraksamayacaklar: “Türkiye’de çağdaş anlamda bir demokrasi yoktur.” Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde, hemen herkesin arzusuyla, bir demokrasi kurmaya başladı. Ne var ki çelmelere, hatta ihanetlere uğrayarak buralara geldik. Vardığımız noktada AKP iktidarı bulunuyor. Bize en çok zarara mal olan bu iktidardan bir an önce kurtulmak, başta gelen davamız olsa gerek: Demokrasinin geleceğine inanıyorsak, bu davayı kazanmalıyız; kaybedersek, demokrasinin geleceğini de kaybedeceğiz... [email protected] Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz? / Server Tanilli / Cumhuriyet Kitapları / 276 s. SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle