Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T 27 MAYIS ÇARŞAMBA ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER Azatoğlu, yakın tarihlerde çıktıkları bir yolculuğu İ skender anlatıyor: “Denizli Antalya arasında, antikçağ adı ‘Kibyra (Kibura)’ olan ‘Gölhisar’ beldesi yakınından geçtik. ‘Kibyra’nın kitaplara yansıyan anlamı ‘Yüce Anatanrıça’ olarak verilmektedir (TTABilge Umar). Oysa dikkatli bakıldığında, yörenin coğrafyası incelendiğinde bu kentin ‘Kibyra = Gölhisar’ adını neden aldığı kolayca anlaşılmaktadır. Burası dağların kıvrımları arasına sıkışmış bir ‘göl / ova’dır. Eski insanlar buraya bu nedenle ‘Kibyra = kubur = çukur’; günümüz insanı ise ‘Gölhisar = çukurhisar’ demişlerdir (Hisar adı, oranın bir ören yeri olduğunu saptamaktadır). Aynı yol üzerinde ‘göl’e benzeyen, ancak kurutularak ekip biçilen sayısız ‘çukur / göl’ alan gördük ve hepsi de bu anlama yakın adlar taşımaktaydı. Denizli Antalya arasında kalan bölgede bu coğrafi özellik belirgindi ve yöre insanı bu alanlara, durumlarına uyan adları vermişti. Ayrıca, coğrafya terimi olarak ‘ova’ alanlara ‘çukur’ denmektedir. ‘Edremit Ovası = Edremit Çukuru’ gibi. ‘Çukurova’ da güzel bir örnek olmalıdır. Binlerce yıl önce burada yaşayan insan, ‘çukur / göl / kubur’ şeklindeki ülkesine ‘Kibyra’ demiş; binlerce yıl sonra gelenler de bu yakıştırmayı onaylayarak beldelerine ‘Gölhisar = çukur / ova’ şeklindeki eski yerleşim adını uygun görmüşlerdi.” “İnsan aklı ve mantığı tarihin her döneminde aynı şekilde çalışır. Bizlere düşen ise, halkın ve doğanın ne demek istediğini izlemek, anlamaya çalışmaktır. Çünkü bilimsel gerçek aslında basit ve yalındır. ‘Etimolog’ peşine düştüğü sözcüğün kökenine, ilk haline inmeye çalıştığında dilbilim, anlambilim, semantik, fonetik özelliklerin yanında ‘tarihsel coğrafya’ya da bakmalı; üstelik bunların yanında diğer tüm bilimleri yardıma çağırmalıdır (mimarlık, arkeoloji, tıp vs.). Ancak bu yapıldığında ‘bilimsel’ bir çalışmadan söz edilebilecektir.” “Müzik enstrümanlarını araştıranlar 3500 yıllık Hitit vazosundaki ‘flüt, bağlama, tef’ resimlerine ulaşır; halı kilim desenlerinin peşine düşenler en eski çanak çömlekler üzerinde bunların atalarını görür; mimarlar günümüz ev modellerinin ilklerini arkeolojik kazı alanlarının çizimlerinde bulurlar. Yurdumuzda arkeoloji, tıp, hukuk, mühendislik, güzel sanatların her dalı binlerce yıl geriye giderek köklerini ararken, yine ‘bilim’ olan etimolojinin neden ‘Arap / Fars’ kısırdöngüsünden dışarıya çıkamadığı anlaşılabilir bir olgu de ğildir.” Azatoğlu, bu açıklamaları “Türk iye” sözcüğündeki “iye” eki dolayısıyla yapmaktaydı. Konuyu bağlarken söyledikleri de şunlar: “Günümüz dillerinin neredeyse tamamına yerleşmiş olan bu ‘son ek = suffix’, ‘iye / iya / ija / ia’ olarak Anadolu kökenli olmalıdır ve örneklerim şimdilik Hatti Hitit Çağı’na dek gitmektedir (MÖ. 2000 1200). İnsanlar on binlerce yıl önce konuşmaya başlamış, dillerini yaratmışlardır. Bunların yazıya dökülmesi sadece 6 bin yıl önceye dayanmaktadır. Bu zamanların eskiliğine bakıldığında, sözcükler ile dil elemanlarının kökenini yakın zamanlarda aramak pek mantıklı bir uğraş olmasa gerektir. Yabancı yayınlar Eski Anadolu dilleri ile ilgili aşırı oranda yayın yaparken, bu coğrafyaya mirasen sahip olan bizlerin halen ’Türkçe Hititçe / Türkçe Sumerce’ bir sözlük ya da dilbilim kitabı ortaya koyamamış olmamız olağanüstü bir eksikliktir. Ancak bu eksiklik Türk bilim insanlarının yetkin olamadığından değil, 1071 eşiğinden öteye atlayamadığından kaynaklanmaktadır.” Hiç kuşku yok ki, “İnsanımızın Anadolu’nun eski yaşamı ile bütünleşememesini bir türlü hazmedemiyorum ve bunu stratejik bir hata olarak görüyorum.” diyen Azatoğlu’nun anlattıklarını doğru ve haklı bulan kökenbilimciler, dilbilimciler, bu uyarıları dikkate alırlarsa yalnız özlenen çalışmaları gerçekleştirmekle kalmayacak, kendimizi bu topraklarda daha köklü duyumsamamızı da sağlamış olacaklar. anlıurfa’dan sonra Ordu’ya gittiğimi söylemiş miydim? Ş Gidip geldiğim her yeri söylemiyorum; nazar değmesin diye değil, sayfaları işgal etmemek, gözleri boşuna yormamak için. “Nazar” deyince aklıma geldi. Toplumumuzda son yıllarda büyüye, fala, uğura, uğursuzluğa, cinlere, ruhlara, kadere, şansa; topyekun metafiziğe nasıl büyük bir yönelim olduğunu fark ediyor muyuz? Aylar var ki İstiklal Caddesi’ne çıkmamıştım. PEN’in genel kurulu için gittiğimde caddede bir dolaşma fırsatım oldu. Her on adımda bir, “Fal bakılır”, “Tarot falı”, “Kahve içene fal ücretsiz” gibi duyurular vardı. Çok şaşırtıcı! NTV’deydi; Prof. Dr. İsa Eşme, öğrencilere uygulanan bir sormacanın sonuçlarını açıklamıştı. Ertesi günün gazetelerinde okuyacağımı sanarak not almayı ihmal ettim. Gazetelerde göremediğim gibi, NTV’nin ana sayfasından da ulaşamadım habere. Aklımda kaldığı kadarı bile çok düşündürücü, hatta ürkütücü. Öğrencilerin yüzde 60’tan fazlası, dünyayı anlamalarını sağlayan şeyin, bilim değil, din olduğunu söylemiş. Hüseyin Peker rdu’dan, Hasan Kalyoncu’nun “Tonya Sözlüğü” ve Tonya fıkralarını derlediği “Bir Tutam Gülücük” adlı kitaplaO rıyla birlikte pek çok güzel izlenim ve bir yüksek lisans teziyle döndüm. Ordu izlenimlerini “Yolculuk” dergisine yazacağım. Yüksek lisans tezine ise, sahibine danışmadığım halde, Metin Altıok’un ailesinin ya da kitaplarını basan yayınevlerinin konuyla ilgilenebileceklerini düşündüğüm için burada yer vermek istedim. Fatma Yaşar’ın Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi tarafından kabul edilen tezi, “Metin Altıok Şiirlerinin Tematik ve Poetik Açıdan İncelenmesi” adını taşıyor. Yayımlanmaya değer bir çalışma. Önceki gün de Bursa’daydım. Hüseyin Peker’le birlikte, kısa adı BEK olan Bursa Edebiyat Kültür Derneği’nin açılışında bulunduk; “Öyküde şiir / şiirde öykü” konusunu konuştuk. “Bizler, edebiyatın insanlık, ahlak, kaynaşma, paylaşma, beraberlik erdemlerini gerçekleştirdiği ölçüde yaşamı güzelleştireceğine, zenginleştireceğine inanıyoruz. Bursa’da nitelikli, geliştirici bir edebiyat ortamı oluşturmak için yola çıktık.” diyen BEK üyelerine, çıktıkları bu yolda başarılar dilerim. Hüseyin Peker, Behçet Necatigil Şiir Ödülünü kazanan kitabı “Tek Vuruş”u (Yapı Kredi Yayınları); Ramis Dara, 114. sayısına ulaştırdıkları “Akatalpa” dergisinin son sayılarını hediye etti. Bursa’dan getirdiğim öteki kitaplar: Erdem Katırcıoğlu’nun “Ruhlar Çağırıyor”u ve “Adam Gibi Eşek”i (e yayınları); Taştan Çıralar’ın çevre konusunu ele alan “Ağlar Gördüm Maviyi” adlı kitabı; Serdar Ünver’in şiirlerini topladığı “Kuşlar Kanadı” (Suteni Yayıncılık) ile Şafak Pala’nın ilk öykü kitabı “Sızı”. ? 30 MAYIS CUMARTESİ 29 MAYIS CUMA www.feyzahepcilingirler.com / feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız / İst. B U L M A C A 1 F 2 I 3 H 4 D 5 D 6 I 7 F 8 E 9 E 10 C Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “Thomas Head ...” (yapıtlarında Nova Scotia’nın tarihini ve kültürünü gerçekçi bir biçimde aktaran İngiliz asıllı Kanadalı romancı.) 73 78 68 75 50 11 E 12 D 13 F 14 B 15 I 16 B 17 F 18 I 19 E 20 21 E 22 D 23 B 24 F 25 D 26 B 27 B 28 A 29 D 30 D 31 B 13 7 17 46 24 42 65 1 56 G. “Lolita” romanının yazarı. D 57 37 36 71 43 28 40 32 G 33 B 34 D 35 H 36 A 37 A 38 C 39 H 40 A 41 G B. Söylenmiş şiir. 42 F 43 A 44 G 45 G 46 F 47 G 48 C 49 G 50 F 49 41 47 32 44 58 45 H. Mütehassıslık, ihtisas. 23 16 27 26 33 14 51 E 52 E 53 C 54 E 55 E 56 F 57 A 58 G 59 H 60 H C. “Tab’ımda bir kelal ki benzer ...te.” (Tevfik Fikret). 39 59 35 60 63 74 79 3 I. “L...” (1587’de Ariusçuluktan vazgeçerek Katolik olan, Ariusçuların ve soyluların ayaklanmalarını bastıran bir Vaskon istilasını püskürten Vizigotlar’ın kralı). 61 E 62 72 A 63 H 64 E 65 F 66 I 67 I 68 F 69 C 70 I 71 A 10 69 53 77 38 48 73 F 74 H 75 F 76 I 77 C 78 F 79 H 80 E E D. “Sürü” ve “Yol” adlı filmlerde de oynayan aktör. 66 67 76 15 70 18 6 2 1007. sayının çözümü: A. OĞULLARIM, B. KELKİT, C. UMDE, D. YF, E. ADIVAR, F. NECDET, G. UCUBE, H. SEGHERS, I. ÖDEMEK, J. YELVE, K. KASAVET, L. ÜÇ HALKA YİRMİBEŞ. Şiir: “Belki de her kadında o vardı, belki her şefkatli göğüste suçlu ayetler ve yasak meyve. – Cem Mumcu” SAYFA 31 Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir şairin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şairin dizeleri ortaya çıkacaktır. Dikkat: “B/20”, “A/62” ve “E/72” harfleri ipucu olarak yerine konmuştur. 22 29 30 31 25 4 5 34 12 E. Peygamber Muhammet’in eşleri. 11 52 80 21 55 61 9 19 54 64 51 8 F. Henry Miller’in bir yapıtı. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1008