05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Prof. Server Tanilli’yle ‘Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz? üzerine ‘Demokrasinin geleceğini kaybedebiliriz’ Türkiye’de demokrasi ne zaman nasıl gündeme girdi? Günümüzde demokrasi nasıl havada kalıyor? Son günlerdeki yeni anayasa girişiminin altında neler var? AKP’nin, üyelerinin seçilme biçimini değiştirerek ve sayılarını arttırarak, Anayasa Mahkemesi’ni ele geçirme, öte yandan siyasal partilerinin kapatılmasını “teröre bulaşması” ile sınırlayarak “laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği” tehlikesini aşma planlarında son durum... “Bütün bunlarda görülen, AKP’nin geleceğini kurtarmaktır, çağdaş ve demokratik bir parti olmak gibi bir amacı yoktur!”un açılımları… Tanilli ile Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz? adlı kitabını konuştuk. çiğner ve yıkılır... 27 Mayıs Devrimi, bu yozlaşmaya bir nokta koymak ister... Özellikle 1962 Anayasası’yla dev bir katkı da yapar demokrasiye... Ne var ki, yozlaşma yeniden uç verir: “Bu anayasayla ülke yönetilemez” denir; TİP kapatılır; faşistsolcu çatışması alevlenir ve çok geçmeden bir kaos yaratılır ülkede... Bu kaosun sonu faşizm olur... Gerçekten, 12 Eylül 1980’de düpedüz faşizm iktidara gelir. Programı da gecikmeden belli olur: ‘Sol’u ezmek ve yolları ‘sağ’a, özellikle ‘Türkİslam Sentezi’ne açmak; Atatürkçü kurumları iğdiş ederken, eğitimi de soysuzlaştırmak... Bir otoriter rejime, uyduruk bir anayasa da gerekir... Gerçekten, böyle bir anayasa yapılır: “1982 Anayasası” denen metnin bir kışla talimnamesinden farkı da yoktur. Gelecek, 1923 Devrimi’nin bağımsız, laik ve çağdaş bir toplum ideolojisine karşı, emperyalizme uşaklık, dinciİslamcı bir renkle boyanmış çağ dışı bir küfleniş yürürlüğe girer. Yürüyüş, AKP’yi de haber vermektedir... Kesinlikle! “Türkİslam Sentezi”nin önünü açar, kadrolaşmasını ve partileşmesini sağlar. 70’li yıllara kadar, dinciİslamcı ideoloji ve kesimler, partileşme yerine, başka partilerin kanadı altında barınırlar. 70’li yıllarda da, bağımsız partilerini kurarlar: Arka arkaya Millî Selamet Partisi kurulur, kapatılır; Refah Partisi yaratılır, kapatılır, Saadet Partisi ortaya çıkar. Refah Partisi kapatıldığında, ondan bir kopuş gerçekleştir, Adalet ve Kalkınma Partisi, arkasına ABD’yi de alarak, 2 Kasım 2002’de iktidara gelir. AKP’NİN DÜŞMANLIĞI… AKP’nin düşmanlığı sadece laiklikle sınırlı değildir... Hayır! Laikliğin yanı sıra, 1923 Devrimi’nin bütün kavramları ve değerlerine de düşmandır. Müslüman Kardeşler denen güruhun diliyle konuşur: “Benim valim”, “Benim vekilim” der; “Ulema”ya atıfta bulunurken, Kuran ayetlerini paralarken başka bir sistemde görür kendini; sultan, padişah diye vehmeder. Başka bir hukukun içindedir, onun kavramlarını izler; sosyal devlet değildir devleti, “sadaka” verir muhtaçlara... Tabii, türban, Kuran kursları, imam hatipler, gündemdedir... Onlara, hızlı bir kadrolaşmayı da ekleyiniz... Çok geçmeden, bir de yeni bir anayasa aşkı eklenir... Öyle! AKP, kendi geleceğini sağlamak için, yeni bir anayasa fikrine de el atar. Bir gerekçesi de şudur: 1982 Anayasası, bir askeri diktatörlüğün ürünü olduğu için, onu atıp çağdaş ve demokratik yeni bir anayasa yapmak ister. Aslında herkes, 12 Eylül rejiminin ürünü olan anayasanın değiştirilmesi için hemfikirdir. AKP ise, çağdaş, özgürlükçü bir anayasa hazırlamak amacında değil; parlamentodaki çoğunluğuna tutunup kendine uyan, geleceğini garanti edecek bir metni anayasa adına ortaya koymaktadır. Nitekim iki yıl önce, yeni bir anayasa girişimi sonuç vermedi; çünkü türban davasına kurban edildi. Son günlerdeki yeni bir girişimin al Ë Gamze AKDEMİR izin 1980’lerin sonlarına doğru yayımlanan ve ondan sonra da velveleli bir mücadele yaşamı olan Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz? adlı eseriniz, şimdi de Cumhuriyet Kitapları Yayınları’nda. Ve önemli saptamaları var. İlk sorumuz da şu: Türkiye’de demokrasi ne zaman nasıl gündeme girmiştir? Cumhuriyet tarihimizde iki dönemi birbirinden ayırmalı... 1923 Devrimi’ni yapanların emperyalizme karşı yaptıkları ve kazandıkları büyük mücadelenin ardından, üç ilke gündeme girer: Kemalistler, “bağımsızlığı” en önde bir değer olarak kabul ettikten sonra, dinle devleti birbirinden ayırarak “laikliği” ilan eder ve onların aydınlığında, bağımsız bir ülkede “çağdaş bir toplum yaratma”ya koyulurlar. Bunlar birer “devrim”dir ve başarırlar. Çağdaş Türkiye, bu yönleriyle, İslam dünyasında tekti ve bugün de öyledir. Başta bağımsız bir muhalefeti, fikir özgürlüğü ve serbest seçimleriyle demokrasi, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra gündeme girer ve 1950 seçimleriyle iktidara geçer. Bu iki dönemi birbirinden ayırmalı! Özellikle laikliğin önemi ortaya çıkıyor... Kesinlikle! Bağımsız olmayan, özellikle laikliğin yerleşmediği bir ülkede seçimler ve giderek demokrasi havada kalır. OTORİTER REJİM, UYDURUK ANAYASA! 1950’lerden başlayarak, iktidarlar, bu değerlere saygılı olmadılar yazık ki... Kesinlikle! 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, ilk günlerinden başlayarak bir “karşıdevrim kudurganlığı” içinde, “millete mal olmuş/olmamış devrimler” diye ilan eder; dış politikada emperyalizme yamaklık eder ve ekonomide de ona bağlanır; çağdaş birer eğitim kuruluşları olarak Halkevleri’ni ve Köy Enstitüleri’ni, feodal güçlerin baskısıyla kapatır. Seçimler de, istendiğinde odunun milletvekili yapılacağı mekanizmadır. Bir tarihte, anayasayı da SAYFA 4 S tında ne var? Şu: Üyelerinin seçilme biçimini değiştirerek ve sayılarını arttırarak, Anayasa Mahkemesi’ni ele geçirmek amaç. Öte yandan, siyasal partilerinin kapatılmasını, “teröre bulaşması” ile sınırlıyor; böylece “laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği” tehlikesi aşılıyor. Bütün bunlarda görülen, AKP’nin geleceğini kurtarmaktır, çağdaş ve demokratik bir parti olmak gibi bir amacı yok! NASIL BİR MUHALEFET? İktidarda, AKP, yani böyle bir parti olduğuna göre, öyle görünüyor ki hele hele yargıya yüklemek istediği saptırmalara bakarak, ondan gelecekte demokrasi adına bir şeyler ummak beyhudedir. Öyle olunca, beklediğimiz, artık muhalefetten değil mi? Öyle olunca da, Türkiye’de “nasıl bir muhalefet” olmalı? Günümüzde, parlamentoda muhalefet, başta Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve küçük birkaç partiden oluşuyor. Parlamentoya yansımada olmasa da, 29 Mart yerel seçimlerindeki sonuçlar önemlidir: CHP’deki birkaç puanlık bir gelişmeye karşılık, o seçimlerde atılım, MHP ile DTP’de oldu. AKP’nin ise, yüzde 47’lik oy gücü, yerel seçimlerde yüzde 38.87 düşmüştür ki önemlidir. CHP’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP, ta 1950’lerden başlayarak, başarılı ve ezici bir muhalefetin örneğini vermiştir. Bu örnek, AKP iktidarı yıllarında ise daha da çarpıcıdır: AKP’nin çoğunluğuna dayanıp anayasaya aykırı olarak çıkardığı yasalara karşı Ana¥ yasa Mahkemesi önünde verdiği sı Server Tanilli gazetemizi ziyaretlerinden birinde Turhan Günay, İbrahim Yıldız (solda) ve Erol Manisalı ile birlikte. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle