05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yoruz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Bu konudaki düşüncemi, şair dostlarım sevgili Şeref Bilsel ve Cenk Gündoğdu’nun yakın bir zaman diliminde yaptıkları bir soruşturma (Şiir Defteri 2009 ve Edebiyatta Üç Nokta) sorusuna verdiğim yanıtımla yinelemek istiyorum: Ben şiirlerimi Güneydoğu’nun geçmişişimdisi ve Türkçe şiirin benim için çok kıymetli imkânları üzerinden ama ötelerle de harmanlayarak oluşturmaya çalışıyorum. Şiirin kendiliğindenliğine inanıyorum, bütün geleneklerin kökünde üretim ve üretime uygulanan işçilik vardır. Yazdıklarımın kaynağıyla ilgili bir şeyler söylemem zor gibi gözüküyor. Bütün topraklarda yaşıyor gibi oturuyorum şiire, her yerde varmışım ama hiçbir şeymişim gibi... Ama illa ki bulunduğum toprakların ruhu ağır basıyor olmalı yazdıklarıma. Ben yeni neslin şiirsellik adına öncellerine karşı sorumsuzluk ve kendi ‘ben’lerine karşı abartılı duygular beslediğini, o noktada da şiiri ihmal ettiklerini düşünüyorum. Bu yerelliğin yanı sıra şiirleriniz, mitolojiden, tarihten, geçmişten günümüze beslenerek evrensellik tadında birleştirici bir özenle kaleme alınmış. Verilmek istenen mesajı okur nasıl almalı? Yerellikten öte üstünde yaşanılan toprağı geçmiş kültürleriyle, coşkuları ve hasarlarıyla da duyumsamaya çalışma, oradan bakabilme desek daha iyi olacak sanırım. Ben onlarca medeniyetin maşeri (birleşik) derisi üzerinde yaşıyor, onlara değe değe yazıyorum. Kanın pervasız akışkanlığını ve sıcakkanlılığın diri doğasını çok iyi bilen topraklarda. Bu noktada ne yazdığımı bilmesem de ne yazmadığımı gayet iyi biliyorum. Okur biz yazanlardan daha yansız ve çıplak bakabilme yeteneğine sahip kişidir zaten. Onlar şiirle hallederler aralarındaki mesajlaşmaları ve gidiş gelişleri. “Mananın kavmi yok. Ruh dilleriyle seyahat eder. Kelime renklerin sessizlikleriyle. …Dil bir araçsa bıçak olacaktır ve maden işçisinin lambası. Mana sis ve sisin arasında siren olarak sargılıdır dile. Bir kazma, etkili bir jazz parçası ve siyahlıktaki bir kıvılcım. Kelime bir kez daha düşüncenin elinin bütün uzantılarıdır” diyorsunuz bir şiirinizde. Dil ve kelimeyi bu kadar etkili kılan nedir? Mânâ yani anlam yaşanmışlık ve yaşanılası olanın içinde bütün düşsel tasavvurlarıyla vardır. Ve dil anavatanıysa sözcükler de en iyi yurttaşlarıdır üreticinin. Etkili olması için sebebi çoktur dilin. İçinde kırımı ve birleşimi varsa söyleyeceği de çoktur susacağı anları da. Şiir bütün bu oluş ve olamayışlara imkân sunar. SÖZCÜKLERDE KAN UYUMU ¥ kültürün payının olduğunu görü yorum. Ben sanatsal üretimde yeryüzünün bütün dillerinin sanatçının tasavvuruna sunulduğuna ve kendi içinde fonetik ve semantik aksamalara neden olmuyorsa bir arada kullanılabileceğine inanıyorum. Nihayetinde bütün diller aynı seslerin ayrık yankılarından olmadır. Yazılan dilin bütün imkân sınırları zorlanarak öteki diller sözcüklerini de eriterek yapılır gibi düşündüm şiiri hep. Tekel yoktur sanatta. Ret de inkâr da mevcut değildir muhayyilesinde. Hangi sözcükleri kabul ederse onlarla var eder kendisini yapıt. Ama bunu bir zorlama ve gereksiz bir ısrarla değil kendiliğindenliğine bırakarak yapmak gerek. Yoksa sözcüklerin kan uyuşmazlığı ve üretimin çökeltisiyle karşı karşıya kalırsınız. Şiir bırakır sizi. ‘OLMUŞLUK ARZUSU’ Şiir günümüzde gereken ilgiyi görüyor mu? Şiirin hele de üreticisinin ilgi ve alâkâyla pek işi olmamıştır ilk doğuşundan günümüze. En azından şiir ve şair bunu dert edinmemiştir. Karşılığı, ona duyulan sevgisaygı ve bağlılık olan az sayıdaki sanat alanlarındandır şiir. Yapılmışlığı yeter kendisine ve üreticisine. Dokunulacağı zamanı beklemek konusunda sabır taşıdır. Ama çağımızda “olmuşluk arzusu” birçok alanda olduğu gibi ne yazık ki bazı şiir yazanları da teslim almış, görünür ve önde olmak hissiyatıyla kimi zaman kendileri hakkında konuşulmadığında “şiir öldü”, “şiire ilgi yok” demişlerdir. Bunu da doğal karşılamak gerek. Maddenin tabiatı değil midir; beklenti ya karşılığı ya da hüsranı getirir. Buna aslında okur ve şiir ilişkisi karar verir. Üretici istediği kadar taklalar atsın. Kendi varoluşuyla sınamaya kalksın şiirini. Şiir zaten gösterir ilgilenilesi yanlarını. Haydar Ergülen sizin şiiriniz için diyor ki, “Bir kuşak kapsamında değerlendirilmeyecek yoğunlukta bir edebiyatsanat adamı ve bir şair. Yalnızca Türkçe şiire değil, dünya şiirine de açıklığını belli eden şiirleri, onun bütün okumaları ve etkilenmeleri erken bir ustalıkla dönüştürerek…” Bu değerlendirmelerin size nasıl bir yol çizdiğini düşünüyorsunuz? Ya da önünüze herhangi bir sorumluluk koyuyor mu? Haydar Ergülen, hem güçlü bir şair hem de o denli güçlü bir kalp insanıdır. Onun inceliğini ve duyarlığını esirgediği görülmemiştir şiir üretenlerden, bunu öncellerinden aldığı ince ruhla ve sorumluluk duygusuyla yapar. Şiirimle ilgili söyledikleri benim için çok anlamlı ve kıymetli şeyler. Ama Haydar Ergülen’le asıl aynı düşündüğümüz mesele, bizim için şairlerle kardeşlik bağı içinde birlikte geçirdiğimiz zamanlar her şeyden daha kıymetli, varlıklarımızı hissedebilmek ve birbirimize karşı duyduğumuz sorumluluğu büyütmek daha hakiki. Şiire duyduğumuz sorumluluk da işte tam da burada duyuluyor sanırım. Önce insanla başlıyor sorumluluk, sonra sözcüklere sıçrıyor, oradan da keşke yeryüzüne… ? Ars Requiem/ Azad Ziya Eren/ Libre Entreprise/ Bırakılma Koridoru/Azad Ziya Eren/ Libre Entreprise/ SAYFA 11 Şiirlerinizde bir dil zenginliğine tanık oluruz. Bazı şiirlerinizde hatta kitabınızın adında bile (Ars Requiem) Türkçe dışında sözcükler seçmişsiniz. Bunu nasıl yorumlamalıyız? Gündelik yaşantımda ailemle, akrabalarımla ve oğlumla Türkçe’nin yanı sıra yoğunluklu olarak Kürtçe de konuşuyorum. Bunun dışında Diyarbakır’da kullanılan birçok lehçenin de sessel zenginliğini hissediyorum. Yaşamış dillerin (Ermenice, Keldanice, Süryanice vs.) akrabalığını duyumsu CUMHURİYET KİTAP SAYI 1008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle