27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NADİ YUNUS 2009 Rİ ÖDÜLLE Öykü Ödülü: Gönül Çolak ‘Hikâyelerim özgün ve ilgi çekici’ Ë Ceren ÇIPLAK Gönül Çolak ‘ Komi ve Kemikler’ adlı öykü kitabıylaYunus Nadi Öykü Ödülünü aldı. unus Nadi Ödülleri’nde öykü dalında birinciliği paylaştınız. Ödüle ve derecenize ilişkin düşünceleriniz nelerdir? Yunus Nadi şu ana kadar başvurduğum ilk ve tek yarışmaydı. Bu kitap aslında çok uzun ve emek verilmiş, zorlu bir yaşantının sonucu içimden düşürdüğüm bir taştı. O taş güçlü bir ivme yaratmış olmalı ki domino taşları gibi diğerleri de devrilmeye başladı. Ödül de bu taşlardan biri ve belki de en büyüğü. Yunus Nadi gibi Türk Edebiyatı için son derece prestijli ve büyük bir ödülü almak gurur verici. Kitabınızın başarı kazanmasını neye bağlıyorsunuz? Hiçbir zaman başarıyı hedeflemedim. “Komi ve Kemikler”i yazma sürecinde ödül ya da yayımlanıp yayımlanmayacağı kaygısı taşımadım hiç. Hatta eleştiri alabileceğini tahmin ettiğim bölümleri, uzamış, sarkmış, dağılmış gibi gözüken yerleri tasarımımdan ödün vermemek adına kısaltmadım. Çünkü toplamda bir etki yaratmak, okuru kitabın içinde sıkıştırmak, kaybetmekti niyetim. Ay Y nı hayatın bize yaptığı gibi… Ben kendi yolumdan gitmeye uğraştım hep. Eleştirilere ilişkin neler söyleyebilirsiniz? Eleştirilere gelince; gerek basında çıkan yazılar, gerekse kitap arkasına yazılan kritikler hep olumlu yöndeydi. Şu ana kadar olumsuz bir eleştiri duymadım. Kurgu ve matematiği özgün ve başarılı bulundu mesela. Dil için de aynı şeyler söylendi. Çok değerli ustalardan övgüler alarak çıktı kitap yolculuğuna. Başta İsmail Mert Başat olmak üzere, Ahmet Telli.. ve bana inanan tüm büyüklerime ve dostlarıma cömert kritikleri için teşekkür etmek istiyorum. Bu zaten büyük bir başarıydı benim için. HAYATI İZLEYEREK YAZDIM Komi ve Kemikler ilk öykü kitabınız olmasına rağmen kurgusundaki özgünlük dikkat çekiyor. Bu kurgu başarısını nasıl sağladınız? Son derece riskli bir şeyi denediğimi biliyordum. Çünkü bu güçlükte bir kurgunun ortası yoktur. Başaramazsanız her şeyi çöpe atmanız gerekir. En küçük bir tereddütte bile yer vermemeniz gerekir. Aksi halde yazarın kafa karışıklığı ve ne yapmak istediğine ilişkin kararsızlığı olarak algılanır. Öyledir de zaten. Tabii ki çok zorlandım. Çünkü burada rakamlarla ve sembollerle değil sayfalarca yazıyı çevirmek durumundasınız. “Komi ve Kemikler’in yazarı kimdir” ve öykü çalışmaları ne zaman başladı? Bu kitabın yazarı somut ve maddi hayatla bağları kopuk biridir ya da gittikçe bu bağ zayıflamaktadır. Ama yine de birkaç şey söylemek gerekirse; 1971 yılında Antalya’nın Serik ilçesinde doğdum. Çocukluğumun geçtiği yer burası. Ortaöğrenimimi Antalya’da tamamladıktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi İngilizce Bölümü’nden mezun oldum ve sonrasında İstanbul’a geldim. Birkaç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra istifa ettim. Özel sektörde işlerde çalışmanın yanında, oyunculuk ve müzikle ilgilendim. Şahika Tekand’ın atölyesinde çalıştım bir süre. Beklan Algan ve Ayla Algan’la “Yaratıcı drama” üzerine çalıştım ve kendilerine asistanlık yaptım. Bir uzun metrajlı film senaryosu yazdım, yine gün yüzüne çıkaramadığım. Ara sıra söyleşiler yazdım kitap ekleri için. Yazmaya ne zaman başladığım gibi bir sorunun cevabı yok bende. Çok suskun ve hareketsiz bir çocukluk yaşantım oldu. Bunun şimdilerde ne anlama geldiğini çözebiliyorum. Her şeyi büyük bir dikkatle, tamamen bir yabancı gibi izlediğim için hayata katılamazdım pek. Bence yazı o zamanlar başladı… Ama bir bütünlük oluşturacak ve edebi bir tarza girebilecek şekilde 1996 yılında yazmaya başladım. ? Komi ve Kemikler/ Gönül Çolak/ Kırmızı Yayınları/124 s. Öykü Ödülü: Murat Özyaşar ‘Edebiyat da aşk gibidir, başınıza gelir’ Murat Özyaşar, ‘Ayna Çarpması’ adlı öykü kitabıylaYunus Nadi Öykü Ödülünü aldı. Ë Mehmet PİŞKİN “KENDİME TUTTUĞUM BİR DEFTER” Y azmaya ne zaman ve nasıl başladınız? Edebiyat da aşk gibidir, başınıza gelir! Edebiyata bulaşmamı sağlayan ortaokuldaki Türkçe öğretmenim değil de bize birkaç haftalığına derse giren stajyer Türkçe öğretmeni oldu. Dersimize sürekli giren öğretmenin adını hatırlamıyorum, stajyer öğretmenimin adını ise adım gibi hatırlıyorum. Adı; Bilal Küçük’tü. Bir iki hafta dersimize girdikten sonra onu bir daha göremedim. Peki ne yapmıştı da beni böylesine etkilemişti? İkinci veya üçüncü derslerin birinde tahtaya Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” şiirini yazmış ve sonra da o şiiri yorumlamaya başlamıştı. O yorumladıkça ben sanki dersi bir tek bana anlatıyormuş duygusuna kapılmıştım. Onun yorumuna göre şiirde “gemi” sözcüğü “tabut” sözcüğü yerine kullanılıyordu. Üstelik şiirin hiçbir yerinde “tabut” sözcüğü geçmiyordu, işte bu temsili istiare beni fazlasıyla etkilemiş, bir sözcüğün gerektiğinde bir başka sözcük yerine kullanılması, sözcüklerin bir büyüsü olduğu fikrini yaratmıştı bende. Kitabınız, Pavase’nin, “Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum” sözü ile başlayıp, The Beatles’ın şarkı sözlerinden, “Bu sabah aynaya baktım, kimseyi göremedim” sözüyle bitiyor. Kitabın yazılma serüveninden söz eder misiniz? Evet, sizin de belirttiğiniz gibi, Pavese Yaşama Uğraşı adlı kitabında “Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum.” diyordu. Bu cümlesine karşılık The Beatles de bir şarkı yapmış ve şarkının bir yerinde şöyle diyordu: “Bu sabah aynaya baktım kimseyi göremedim.” Ben de bu buluşmaya dahil olmak istedim ve Ayna Çarpması’nı Pavese’nin cümlesiyle açıp The Beatles’ın dizesiyle kapamak ve bu iki cümle arasında olup bitenleri anlatan bir kitap yapmak istedim. Yani öykülerden önce bir kitap yapma fikri vardı kafamda. Benimkisi bir kitap yazmaktan çok bir kitap yapmaktı. “MUTLU BİR HARF YOKTUR” Öykülerinizde genelde karamsar bir hava var, bunun nedeni nedir acaba? Çünkü mutlu harf yoktur ve herkes kendi “kara”sını döker sayfaya. “İtiraf” adlı öykünüzdeki Selim karakterinin cezaevinde siyasal bir tutukluyken uzaktan sevdiği kızı görebilme adına “itirafçılar koğuşuna” geçip geçmediği finalde muallâkta kalıyor. Selim, âşık olduğu kız için “itirafçı koğuşuna” geçiyor mu? Yazdığım bir öyküyü sonradan açıklama gayreti içerisine girmek açıkçası zoruma gidiyor. Bu sebeple Selim’in “itirafçılar koğuşu”na gidip gitmediğini belirtmek yerine ya da bunu hak’katen merak eden okurlar, Cumhuriyet Kitap’ın 989. sayısında “Ayna Çarpması’nda Metin İçi Geçişler” adlı bir yazı yayımlandı, bu yazıya bakabilirler. İlk öykü kitabınız Ayna Çarpması ile Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne layık görüldünüz, neler hissediyorsunuz? Bu bağlamda ödüller hakkında neler düşünüyorsunuz? Böylesine köklü ve sicili temiz bir ödülü almış olmaktan mutluluk duydum. Ödüllerin ödül alan eseri öne çıkardığını düşünüyorum. Bunun dışında hiçbir ödül hiç kimseyi yazar yapmaz, sadece kişiyi daha görünür kılar diye düşünüyorum. Ödül alan eser iyidir, almayan kötüdür gibi bir kolaycılığa düşmemek gerekir, Sevim Burak da Sait Faik Ödülü’nü almak istemişti, ama o günkü koşullarda bu mümkün olmadı, bu onun kötü bir yazar olduğunu asla göstermez. ? Ayna Çarpması/ Murat Özyaşar/ Doğan Kitap/ 98 s. SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1003
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle