28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D nnemin o sözünü hep anımsarım: “Oğlum, derdi, yılan bile yerin toprağını gıda ile yermiş.” Dar zamanlarda yaşayanların tutumlu olmasını düşündüren bir söz. Bu anlayışı pekiştiren başka sözleri de vardı: “Para dermiş ki, ‘ben, beni kazanandan değil, tutandan korkarım’ ”. Bir çıkmaz sokakta yaşayanlar ne gibi zorluklardan geçtiklerini iyi bilir. Kendilerini aşmak, yeniden doğmak zorundadırlar. 14. İzmir Kitap Fuarı’na giderken “Kamerler Çıkmazı”ndaki doğduğum evi de görmek özlemi içindeydim. Gene kapı önlerine çömelmiş kadınlar vardı. Bu çıkmaz sokakta 60 yıl önce oturanları sordum onlara. Kimileri başka sokaklara, kimileri öte dünyaya göçmüşlerdi. Doğduğum evi satın alan bir yakınımız da, o pazar gününün tadını çıkarmak için, Kordon Boyu’na gitmişti. O çıkmaz sokağın en haşarı oğlanlarından biriydim. Nerde o eski arkadaşlarım şimdi? Nerde o ayağı nalınlı komşu kızları? Sonraları numara kondu bu sokaklara. Bizim “Kamerler Çıkmazı” 1276 nolu sokağın bir girintisiydi. O çıkmaz sokağa ağabeyimin adı verilmiş, “Âlim Şerif Onaran Sokağı” olmuştu. Evlerinin önüne çömelen komşulara sordum: “Neden ‘Âlim Şerif Onaran Sokağı’ tabelası yerinde değil?” “O evin duvarları yeni boyandı da, düşmüş olmalı. Tabelayı yeniden takmayı da unuttular galiba.” İçimdeki sevince bulaşan bir kederle, duyarsızlığa küsen bir kırgınlıkla bastonuma dayanıp gitmeden önce, kapı önünde çömelen kadınların çok bilmişine dedim ki: “Yıllar önce bu doğduğum eve geldiğimde emmi oğlumun gelini Melahat bana sahanda köfte yapmıştı. Ona selamımı söyleyin.” “Kamerler Çıkmazı”ndan çıkmak, insanın kendinden kurtulması, kendini yeniden bulması anlamına gelmelidir. “Çıkmaz Sokak” bir simgedir artık. Zor yaşama koşullarını yenerek yeni bir güne çıkanların simgesi. BİR ÇIKMAZ SOKAK DAHA “Alireisteki Çıkmaz Sokak” da Tarık Dursun K. için yoksul geçen zamanı nasıl yendiğinin simgesidir. Deniz Kavukçuoğlu soruyordu: “Tarık abi, Dönertaş’tan yukarı doğru çıkıyoruz. Altınordu kulübünü solda bırakıp Pazaryeri’ne doğru ilerliyoruz. Orada mıydı Alireis Mahallesi? Tarık Dursun K. içinden güler gibi, “Biraz daha yukarı çık” demekle yetiniyordu. Biraz daha yukarda, bir çıkmaz sokakta, iki katlı bir ev. Çinko kaplı bir taraçası bile var. “Kamerler Çıkmazı”ndaki bizim ev de böyleydi. Bir arka avlusu vardı. Avluda taraçaya tırmanan bir asma, suyu serin bir SAYFA 22 eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “Alireisteki Çıkmaz Sokak” A tulumba. Tarık Dursun K.’nın “Alireisteki Çıkmaz Sokak”tan kurtulması, zor yaşama koşullarının üstesinden nasıl geldiğini gösterir. Üstelik daha 7 yaşlarında bir çocukken onları yalnız bırakan, çekip giden bir babanın boşluğunda kalmak, yaşama koşullarını daha da ağırlaştırıyordu. Orta öğrenimini, çok sonra, dışardan girerek tamamlayan bu özöğrenimli yazar, yaşamanın içinden geçerken önce neyi göreceğini öğrenmiş, sonra kendini geliştiren yazarları seçerken kişiliğini oluşturmayı bilmişti. Neyi göreceğini bilmek! Tarık Dursun K., neyi nasıl göreceğini şöyle açıklıyor: “İlginç bulduğum, bir hikâyem ya da romanımda tipleyeceğim kişileri seyretmeyi severim. Nasıl bakıyor, gözlerini nasıl kullanıyor, kaşlarının biçimi ne menedir, nasıl yemek yiyor, su içişi nasıl, bardağı nasıl tutuyor; konuşurken ellerini nasıl bütünlüyor, omuzları niçin düşük, niçin küskün ya da niçin bu denli coşkulu? Hep izlerim, hep gözlerim bunları. Bunlar birer montaj parçalarıdır. Günü gelir, kafamın içinden bulup çıkarır, birleştirir, bir hikâye ya da roman kişisine yakıştırırım” (TARIK DURSUN K., Tut Elimden İzmir, “Benim Hayatım Bir Roman”, Hazırlayan: Enver Ercan, TÜYAP TÜM FUARCILIK YAPIM, 2009). Önemli olan, bu davranışların öykü ya da romanda yer alması, kişilerin ruhsal yapısıyla yaşatılması, gerçekliği daha belirgin kılmasıdır. YAŞANMIŞ GERÇEK “Alireisteki Çıkmaz Sokak”tan gelenler her işe soyunmasını bilen, en zor koşullarda bile yaşamanın tadını çıkarmaya bakan, içi sevinç dolu kişilerdir. Tarık Dursun K.’yı otobüs biletçisi olduğu yıllardan tanırım. İnsanları gözlemlemenin ustası olan bu yazar, sıradan bir iş gibi görünen biletçiliği sevmişti. Bende iz bırakan bir gözlemi var: Belki bir emekli, belki bir öğrenci otobüsün camından uzaklara dalmış, yumulmuş avcundaki bilet parasını unutmuş gibidir. Biletçi üstelerse, şaşırmış gibi avcunu açacak, biletini alacaktır. Ama biletçi görmezden gelirse, denetçi de görünmezse, bilet almadan paçayı kurtaracaktır. Bu gözlem, ruhsal derinliği olan bir davranış biçimidir. Olayı gerçekçi kılan duruşların, bakışların, davranışların, konuşmaların arkasındaki ruhsal derinliktir. Tarık Dursun K.’nın öykülerinde, romanlarında bu ruhsal yeteneği tanıdığımız için yaşanmış gerçekliğin anlamına varırız. Sonra da o gerçekliği öyküye dönüştürmenin “fırsat”ını ararız. Tarık Dursun K. bu “fırsat”ı şöyle yorumluyor: “Hikâye yazmak bir “fırsat”tır. Bunu zor elde edebiliyoruz. Kaygılarımızdan, korkularımızdan, savunmalarımızdan, ince hesapçılıklarımızdan, her an savaşa hazır, tetik üstünde beklemekten, çirkinliklerden, güzellikleri sakınmaktan, yorgunluklardan, kızgınlıklardan “fırsat” çalabilirsek” (Benim Hayatım Roman). Zamanla “yazma fırsatı”, “yazma tutkusu”na dönüşen Tarık Dursun K.’nın basın emekçiliğinden sinema ortamına, yayın danışmanlığından kitapçılığa uzanan çalışma alanı, hep yazma serüvenini kolaylaştıran ayrıntılardır. Kendi çabalarıyla yabancı dili de söken bu özöğrenimli yazar 60’a yaklaşan kitaplarıyla, yaşadığı bunca zamanı yazıya adamış görünüyor. Yazıya adanmış bir yaşama serüveni! Hem de nice engelleri aşmasını bilerek. Ama Nermin Hanım gibi incelikli bir öğretmenle evlenmeseydi, yazıyla uğraşarak yaşamaya katlanması, içinin sevinciyle insanlara bakması kolay olmazdı. “İyi, akıllı, duygulu bir kadındır karım” dediği Nermin Hanım, ev içi düzeniyle Tarık Dursun K.’nın zamanını çoğaltıyordu: “Eve bahçeden geçilip beton basamakla giriliyor. Dar bir hol. Sağda mutfak. Çok temiz, çok düzenli. Holden yemek salonuna, ordan da üç basamakla oturma odasına iniliyor. Çok camlı bir ev ve çok aydınlık. Çok kitaplı da. Evin egemeni kadın. Nereye bakılırsa anlaşılır. Onun titizliği, onun düzeni, onun kadıncıl dengesi duvarlardan yere serili halılara, kitaplıklardaki sıralı kitaplara, pencere kenarındaki Afrika menekşelerine, devetabanlarına ve kauçuk ağaçlarına dek çok belirgin (Benim Hayatım Roman). Oysa Ankara’da Kocabeyoğlu Pasajı’nda, ağabeyi Faruk Kakınç’la işlettiği “züccaciye dükkânı”nı bırakırken, ağabeyi bana dert yanıyordu: “Şuna söyle Mustafa Şerif, ille de yazarlık diye tutturmuş. Yazarlıkla kim adam ‘Alireisteki Çıkmaz Sokak’tan çıkan Tarık Dursun K., eşi Nermin Hanım’ın eli değen, bahçesinde Mayıs gülleri, yaseminler, hanımelleri açan o evde, hakkı yenmişliğine inanmanın aldırmazlığı içinde, yazarlığının işe yaradığını görüyordu. olmuş ki! İşte şurda gül gibi geçinip gidiyoruz.” “Alireisteki Çıkmaz Sokak”tan çıkan Tarık Dursun K., eşi Nermin Hanım’ın eli değen, bahçesinde Mayıs gülleri, yaseminler, hanımelleri açan o evde, hakkı yenmişliğine inanmanın aldırmazlığı içinde, yazarlığının işe yaradığını görüyordu. ÜZGÜN DALGINLIK Tarık Dursun K. gibi “Alireisteki Çıkmaz Sokak”tan gelip sineğin yağını çıkarmasını bileceksin de, yazarlıktaki hakkı yenmişliğe aldırmaz görüneceksin! Bu çelişkiyi anlamak kolay değil. Belki bunca birikimin getirisini yeterli bulmuyor, “Alireisteki Çıkmaz Sokak”tan bahçeli bir eve geçmenin sınıf değiştirme bilincine üzgün bir dalgınlıkla bakıyordu. O üzgün dalgınlıkta başka neler var? Bir zamanlar “Bilgi Yayınevi”nin yayın siyasetini etkileyen bir yazardı. Ahmet Tevfik Küflü, katı ilkeleri olan o usta, onun bir dediğini iki etmezdi. Hangi köprüler yıkılmıştı da, Tarık Dursun K.’nın bakışlarındaki üzgün dalgınlık, belleğini eşelemeye aldırmıyordu? Oysa Küflü yayın kesiminin en çok vergi ödeyen adamıydı. Yazarının hakkını gözetmeyi onur sayardı. Ama Küflü, iletişim kurmasını bilmeyen, tepki gösterirken duygusallıktan kurtulamayan, kendiyle de barışık olmayan bir ustaydı. Peki, Tarık Dursun K.’nın onlarca kitabı “Bilgi Yayınları”nda uykuya mı dalacaktı? O üzgün dalgınlıkta unutulmuşluğa bırakılan böyle bir duygu da var. Ahmet Tevfik Küflü gibi deneyimli bir yayıncı neden yazarlarıyla içten ilişkiler kurmasını bilmez? Neden yıllar yılı onunla çalışan yazarlar dargın ayrılmak durumunda kalır? Oysa Selim İleri, Doğan Kitap’tan ayrılırken yayınevinin yöneticisi Gülgün Çarkoğlu’nun gönlünü almasını bilerek Everest’e geçmiştir. Sırma Köksal gibi ayrıca değer verdiği bir yayın yönetmenini seçmiştir (Dünya Kitap, “Arafta Bir ihtiyar”, Selim İleri 60 Yaşına Yeni Bir Yayınevi, Yeni Desen Çalışmalarıyla Giriyor, Faruk ŞüyunNermin Sayın, Nisan 2009). Gülgün Çarkoğlu, Sırma Köksal gibi başarılı yayın yönetmenleriyle birlikte, “Bilgi Yayınevi” yayın yönetmeni Biray Üstüner’i de saymalı. Ahmet Tevfik Küflü deneyimli bir yayıncı olsa da ayrıntılardaki sorunlara karışmamalı. Yayın kesimindeki sürtüşmeler yazarları yeterince tedirgin ediyor. Kadınlara özgü duyarlıkla, yayın yönetmenleri, yazarların iç dünyasını daha iyi anlıyor. Yayıncılık kesimi içine düştüğü çıkmazdan birbirini kirleterek değil, daha iyiye yönelmenin dayanışması içinde kurtulmalı. Yayıncıların piri sayılan Ahmet Tevfik Küflü’nün yayınevinden kimler geldi geçti! Yayıncılık çıkmazından bedel ödeyerek de kurtulmak kolay değildir. Ben, 60 yıl önce bıraktığım “Kamerler Çıkmazı”ndaki baba evini gördüğüm zaman, açıldığım dünyayı daha iyi anladım. Ama “Alireisteki Çıkmaz Sokak”tan gelen Tarık Dursun K. nice yenilgilerden geçerken; o üzgün dalgınlığında, yaşamanın anlamsızlığına öfkelendi. Bulanık belleğini eşeleyerek erken ölen bir eşi, kansere yenik düşen iyi bir ağabeyi, bırakıp giden hayırsız bir babayı anımsadı. Eninde sonunda hepimizin bir çıkmaz sokağı var. Yaşamanın anlamına varmak, biraz boş vermesini bilmek, o çıkmazdan kurtulmaya bağlıdır. ? “ ” CUMHURİYET KİTAP SAYI 1003
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle