Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLARA Yunus Nadi Ödülü bilindiği gibi Türkiye'nin en eski ödülü. 63 yıldır verilen ödül başlangıçta her yıl edebiyat ya da kültürün çeşitli dallarında dağıtılırken 1990 yılından itibaren bir çok dalda değerlendirildi. 1990'ların ortasından sonra da öykü, roman, şiir, sosyal bilimler ve karikatür dallarında veriliyor. Alanının en etkili ödüllerinden olan Yunus Nadi Ödülleri bu yıl üç dalda paylaştırılarak verildi. Romanda Özcan Karabulut ve Hakan Yaman, öyküde Gönül Çolak ve Murat Özyaşar, şiirde Hüseyin Atabaş, karikatürde Ahmet Ümit Akkoca ve Ali Şur, sosyal bilimlerde ise Rasim Dirsehan 2009 Yunus Nadi Ödülleri'nin sahibi oldular. Ödül kazananları kutlar, başarılarının devamını dileriz. Enis Batur yoğun dış gezi programı nedeniyle yazılarını bir süreliğine iki sayıda bir yazacak. Okurlarımızın bu durumdan mutlu olmayacaklarını biliyoruz ve sabırlı olmalarını diliyoruz. Kaybolan bir yolcu otobüsü, bir daha kendilerinden haber alınamayan yolcular... 15 yıl sonra kayıp otobüs bir gece görülmüş ve şoförü birine yol sormuştur... Sonrasını tahmin etmet bir hayli güç. Necati Göksel, ‘Kayıp Yolcu’ romanında ‘neye ihtiyacımız varsa ona inandığımızı’ anlatıyor okurlarına. Bir de özür: 30 Nisan 2009 tarihli 1002. sayımızda yayımlanan Filiz Özdem fotoğraflarının sahibi Utku Özdem’dir. Yanlılışla Selahattin Özpalabıyıklar’ın adı yazılmıştır. Okurlarımız ve Utku Özdem’den özür dileriz Bol kitaplı günler... P www.ihsanüren.com’daki ervasız Pertavsız ENİS BATUR İhsan Üren’e mektup yazıları yeni, büyük bir gecikmeyle keşfedebildim. Kim bilir ne düşündünüz, arada, hiç sesim çıkmayınca? Belki alındığımı varsaydınız: “AlınteriEyfel ve Enis Batur” başlıklı yazınızdaki oldukça ağır eleştirinizden dolayı. Bir noktada, “öyle sanıyorum ki Enis bin dereden su getirip kendisini savunacak”, demişsiniz. O sözleriniz beni biraz şaşırttı: Hemen hep, hakkımdaki eleştiri yazılarını okuduktan sonra çıt çıkarmamayı ilke haline getirmiş biri olduğum için. Polemik yazılarımda bile, sonsözü karşı tarafa bırakırım, ‘üstte kalma’ hırsına kapılmam, bilirsiniz. am tersine, okkalı eleştiriniz beni sevindirdi. Bir kere: Doğru bir yazı, doğrunun doğrusu bir değerlendirme. İkincisi, sizin de belirttiğiniz gibi, derdi tasası kesinlikle bağcı dövmek olmayan birinden geldiğinde gerçek değerine oturuyor eleştiri yazısı. Sevdiğiniz, önem verdiğiniz bir yazara, yayımladığı bir albümkitabı yakıştıramadığınız, kof bulduğunuz için, sözünüzü sakınmadan yükleniyorsunuz. Bundan güzel uyarı olmaz bana kalırsa: Sahici ve içten, ondan da önemlisi, tartımlı biçimde temellendirilmiş bir eleştiri olsa olsa uyandırır bir yazarı, hele ki boş bulunup bir ara dalıp gitmişse. Yazıklanmak gerekiyorsa, bu tür haklı çıkışlardan çok, kişisel husumet ve haset duygularının kol gezdiği bir sözüm ona ‘eleştiri ortamı’na sahip olduğumuzu görerek yazıklanmalıyız. Yazınızın beni silkelediğini söylemeliyim. Bir adım ötesi, düşündüklerinizi olanca açıklığıyla, hiç kıvırtmaksızın dile getirmiş olmanızda, derin bir dostluk işareti bulduğumu belirtmeliyim. “Kütüphane”yi de beğenmemiş, “vasatın üstüne” çıkmayan bir metin olarak görmüşsünüz, aynı yazıda. Genel bir gidiş bozukluğu, irtifa kaybı mı söz konusu diye endişeye kapılmışsınız. Yazınızın o noktasında, endişeniz benim de endişemi tetikledi. Kendi ürünlerimle ilgili sık sık, şüphe nabızlı yoklamalar, ölçümler yapmaya çalışan biriyimdir; gelgelelim, bazan insanın kullandığı ölçü birimlerini yenileriyle değiştirmesi gerekebilir, eski ölçüleri onu yanıltıyor olabilir, bunu da dışarıdan gelecek has değerlendirmeler sayesinde akıl edebilir. Bereket, o yazınızı bitirmeden iki yeni kitabım karşınıza çıkmış, “tüm tadımla” geri döndüğüm için sevinmişsiniz. Ek paragrafınızın beni de mutlu kıldığını eklemem gerekir mi? “Kütüphane”yle ilgili başka bir zaman, başka bir zeminde söyleyeceklerim olacak; ama ilk iş, kendi metnim değilmişçesine yeniden okuyacağım onu. Sevgili İhsan Üren, ikinci yazınız, ilkinden epey sonra yazıp yayımladığınız “Sevgi Ağacı Büyüyor” başlıklı olanı, içimde hızla büyümeye koyulan yeni bir ağacın tohumunu attı bir çırpıda. Bunları duymak için değilse, ne için yazdıklarını okur önüne sürer ki, sürsün ki edebiyat adamı. “Ağır” edebiyat, “sevgi” kavramını nicedir varsın küçümsemiş, sözlüğünden kovalamış olsun. Okur kimliğimle, pek çok ben doğmadan ölmüş yazarı sevdiğimi gizlemeye asla kalkışmadım. Tuhafın tuhafı bir ilişkiden dem vurduğumu bile göre: Düşünsenize, adam ya da kadın öleli birkaç yüzyıl olmuş, çıkmış, yalnızca yazarı (yazdıklarını) değil, insanı da (çıkarabildiğim kadarıyla) sevdiğimi, ona sevgi duygularıyla da yaklaştığımı ifade edebiliyorum. Dileyen, maraz bulsun burada, bir başkası kötü anlamıyla duygusallık. Okur kimliğimle böyle ya, yazı adamı kimliğimle de başka türlü sayılmaz: Edebiyat’ı gerçekte sevmekten âciz kimselerin yanından bile geçmek istemedim ben. Şüphesiz, Edebiyat’ın değerini sevgiy T İhsan Üren ve Aziz Nesin birlikte... le, sevgimizle ölçelim, koyalım demeye getirmiyorum işi. Bin kere söyledim, Valéry’yi ve Eliot’ı sevemediğimi: İki değeri büyük şairden, yazardan, kültür adamından söz ettiğimi hiç unutmadım. Ölmüş şairleri, yazarları sevmek de, sevmemek de karşılıksız, bu nedenle de biraz komik ilişki tariflerinden. Buna karşılık, hele ki yazdıkları nedeniyle bir edebiyatçıya sevgi duyguları beslemek, boşlukta yüzecek, bir biçimde değilse bir başka biçimde gidip konu’suna değecek, dokunacak, içine katılacak bir enerji üretmek anlamına gelebilir mi? Bu tehlikeli sorunun, bizi olmadık boyutlara taşımasından çekinirim doğrusu: ‘Manyetik Alan’ların öylesiyle başım hoş olmadı bugüne dek. Oysa şu var: Esin ve Orhan (ve İhsan) bir yazarı düşünerek Uluabat gölü kıyısındaki büyük bir bahçeye bir göknar dikmişler ve bu bilgi yazara erişmişse, birden, yazmanın anlam alanında benzersiz bir rüzgâr esmeye ve fısıldamaya koyulabilir. Hepimize sorulmuştur, sorulur durulur: Kimin için yazıyorsunuz? İşte yanıtı: Ağaç dikenler için. ÖZEL NOT Bugünlerde Kırmızı Yayınları’ndan Pervasız Pertavsız başlıklı bir kitabım yayımlandı. Herhangi bir yanlış anlamayı önlemek için, o kitabın içeriğinin bu köşeyle çakışmadığını belirtmek gereğini duydum. Kitapta, burada yayımlanmış pek çok yazı var şüphesiz; ama, bir o kadar da bu köşede yayımlanmamış deneme yer alıyor. Cumhuriyet Kitap’ta yayımladığım yazıların bir bölüğü, ait oldukları bir başka kitapta, Suya Seng’de çıkmıştı, bir bölüğü ise, ait oldukları bir gelecekkitapta, Noksan’da buluşacak. Üç yıl önce, Pervasız Pertavsız köşesine başlarken, ilk yazımda, ‘sıcak’ yazılarla ‘defterler’den parçaların iç içe geçeceklerini vurgulamıştım, öyle de oldu. Yazı yetiştirmeyi, yetişmek için yazmayı kim sever bilemem, ben pek sevmiyorum. Defterlerimin birikimleri sıkışmamı önlüyor genellikle. Gelgelelim, o ilk yazıda bunu da belirtmiştim: Zaman zaman mola vermeden de yapamıyorum, yoğunlaşma isteyen kimi kıskanç metinler, özellikle de şiir kitapları, ricat isteğini kamçılıyor içimde. Anlamışsınızdır, sözü eveleyip gevelediğimi görüp: Bu haftadan başlayarak, artık her hafta değil, iki haftada bir karşınızda olacağım; sevgili Turhan Günay bile şu satırları okurken haberdar olacak bu hain emelimden. ? TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr İhsan Üren İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1003 SAYFA 3