Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y S eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Beckett’ten mektup var özlükte, “Bir şey haber vermek, bir şey sormak ya da istemek için, birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt” diyor ama, yeterli bir tanım olmasa gerek. Sözlük dilinin tutumluluğu ve soğukluğu, “mektup” sözcüğünün zengin anlam dağarını yoksul düşürmüş. Bu denli daraltılmış bir tanım, aşk mektuplarını dışarıyor bana kalırsa. Ya eskilerin “mektubat” da dedikleri yazınsal mektuplar? Yazarların, sanatçıların, aydın kişilerin kaleminden çıkmış, sanat ve edebiyata, kimileyin bilime ilişkin görüşlerin, düşüncelerin dile getirildiği, tartışıldığı mektuplar? Samuel Beckett’in 2500 kadar mektubu dört ciltte yayımlanacak. İlk cilt 192940 dönemini kapsıyor. tup yazarıymış. Kitabı yayına hazırlayan Martha Dow Fehsenfeld ve Lois More Overbeck, Beckett’in arşivler ve özel koleksiyonlardan derledikleri on beş binden fazla mektubunu elden geçirmişler. Paris’teki École Normale Supérieure’de İngilizce dersleri verdiği 1929 yılından 1989’daki ölümüne dek, altmış yılda on beş binin üstünde mektup yazmış Beckett. GENÇLİK ÇAĞI Temelde, hep, “Bize hiç sorulmadan dünyaya, varoluşa atıldığımız gerçeğiyle nasıl uzlaşabiliriz?” sorusundan yola çıkan Godot’yu Beklerken yazarının, giderek yapıtlarında aşırı bir yoğunluk ve kısalığa eriştiğini, bir oyuncuk ya da kendi deyişiyle dramaticule olan Come and Go’da (Gel ve Git) üç karakterin yalnızca 121 sözcük kullandığını düşünürsek, bunca mektup yazmış olması ilk ağızda gerçekten de şaşırtıcı gelebilir. Ama mektup yazmakla edebiyatı birbirine karıştırmamak gerekir hiç kuşku yok ki. The Letters of Samuel Beckett (Samuel Beckett’in Mektupları) kitabının editörlerine bakılırsa, Beckett kendisine gönderilen hemen her mektubu kibarca ve geciktirmeden yanıtlamış. Ayrıca, mektupların büyük bölümünü yirmilerinin sonlarında ve otuzlarının başlarında yazmış olduğunu da belirtmekte yarar var. Paris’te James Joyce’la tanıştığı ve onun çevresine katıldığı, Trinity College’da Fransızca dersleri vermek üzere İrlanda’ya döndüğü, ardından Londra, Fransa, Almanya ve İtalya’yı kapsayan gezilere çıktığı, ilk yapıtlarını kaleme aldığı yıllar. ZORLU BİR SEÇİM Beckett, bilindiği kadarıyla on beş binden fazla mektup yazmış ama, Fehsenfeld ile Overbeck, dört ciltte yazarın iki bin beş yüz kadar mektubunu eksiksiz olarak sunmayı, bir beş bin kadarından da alıntılar vermeyi tasarlıyorlar. Bunun nedeni, Beckett’in ölümünden dört yıl önce, mektuplarının yayımlanmasına ilke olarak onay vermekle birlikte, “yalnızca yapıtlarıyla bağlantılı olanlar”ın yayımlanmasını istemiş olması. Bu da, hem iki editörün söz konusu seçimi yapabilmek için uzun ve zorlu bir uğraş vermek zorunda kaldıklarını, hem de Kafka’nın Milena ve Felice’ye mektuplarına benzer mektuplara yer verilmeyeceğini gösteriyor. JOYCE’UN PALTOSU Mektuplar’ın ilk cildi, 192940 arasındaki dönemden. Beckett’in, ilk yapıtlarını, Fransız filozof Descartes üstüne bir şiir olan Whoroscope ile Echo’s Bones (Yankının Kemikleri) başlığı altında topladığı şiirlerini, Murphy adlı anlatısını yayımlatmak için boğuştuğu yıllar. Aynı zamanda oburcasına kitap okuduğu, sanat ve müzikle ilgilendiği bu dönemin mektupları, kültürel düşünceleri ve görüşleriyle dolu. Ama Paris’te tanıştığı, modern romanın ilk örneklerinden biri sayılan Ulysses’in yazarı James Joyce’la ilgili kimi “gündelik” açıklamalar da var. Beckett, Joyce’un Finnegans Wake adlı yapıtının yayına hazırlanmasına yardım ettiği günlerde şöyle yazmış bir mektubunda: “Joyce, kitabının baskı provalarını düzelttiğim 15 saatlik çalışma için bana 250 frank ödedi. Daha sonra da eski bir palto ve beş kravat verdi! Geri çevirmedim. İncitilmek incitmekten çok daha kolay…” ? SAYFA 11 ‘MEKTUPLAR MEKTUBU’ Evet, Marx’ın, bir oğluyla bir kızını yitirdiği Londra’daki büyük yoksulluk yıllarında, Engels’ten para istediği mektuplar, sosyalizmin iki büyük kuramcısının özel yaşamlarına değgin ipuçları sunar bize. Ama dönemin toplumsal ve kuramsal sorunlarını tartıştıkları mektuplar, arkalarında bıraktıkları yapıtlara ışık tutar. Eşcinsellik suçlamasıyla 189597 yılları arasında hapis yatan Oscar Wilde’ın, Reading zindanından sevgilisi Alfred Douglas’a yazdığı uzun mektup, Douglas’ın eline geçmese de, 1905’te De Profundis adıyla okurlara erişir. Büyük bölümü çıkarılarak yayımlanmış olsa da, De Profundis artık okurun gözünde, aşk, nefret ve ihaneti inanılmaz bir biçem ve olağanüstü bir içtenlikle dile getiren bir “mektuplar mektubu”dur. ŞİİRLİ YAZIŞMALAR Aşk mektubu deyince, eski Japon edebiyatının ariake’leri gelir aklıma. “Gün ağarırken solup giden Ay” anlamına gelen ariake, Japon saraylılarının gözünde, aşkı çağrıştıran bir imgedir. Aşk yorgunu iki sevgili, gündoğumu yaklaşırken, Ay batıya doğru yola koyulduğunda, birazdan ayrılmak zorunda kalacaklarını bilirler. Erkek, alacakaranlıkta yataktan kalkıp elyordamıyla giyinip kuşanırken, kadın sevdiğinin saçlarını tarar, kapıya kadar uğurlar onu. Solgun Ay gökyüzünde son bir kez duraksayıp ufukta yiterken, kadın sevgilisinin göndereceği şiiri bekler. Şiir, çiçeğe durmuş incecik bir dal eşliğinde, özenle katlanmış bir kâğıtla gelir. Kadın, her sözcüğü özene bezene okuduktan sonra, sevgilisinin kurduğu imgelerin yüreğine düşürdüğü sözlerle dokuduğu yanıtını dizelere döker. Şiir, uluorta buluşmaların hoşgörülmediği bir dönemde, sevgililerin onsuz edemedikleri bir iletişim yoludur; karşılıklı şiir yazmak, düpedüz bir yazışma, bir mektuplaşmadır. MEKTUP ROMAN Mektup, bir zamanlar o denli yaygın bir iletişim yoluydu ki, karakterlerden biri ya da birkaçının ağzından yazılmış mektuplar dan oluşan romanlar özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda yaygınlık kazanmıştı. Kimi edebiyat tarihçilerine göre, “mektup roman”ın ilk örneği, Samuel Richardson’ın, kendisini baştan çıkarmak isteyen efendisine karşı direnen bir hizmetçi kızın öyküsünü anlatan Pamela’sıdır (1740). Kimi edebiyat tarihçileri de, “mektup roman”ı, öznel bakış açılarına dayalı olduğu için çağdaş psikolojik romanın öncüsü sayarlar. Kuşkusuz, pek çok örnek verilebilir; ama Goethe’nin, 1774’te yayımlandığında özellikle romantizmden etkilenen gençleri allak bullak eden Genç Werther’in Acıları adlı başyapıtını ve Choderlos de Laclos’nun, gerçekçiliği ve psikolojik derinliğiyle artık klasikler arasında sayılan Tehlikeli İlişkiler’ini (1782) anmadan geçmemeli. Dostoyevski’nin 1846’da, henüz yirmi beş yaşındayken kaleme aldığı ilk romanı İnsancıklar da “mektup roman”ın unutulmaması gereken örneklerindendir bence. Mektup biçiminde yazılmış ya da mektuplara yer veren Türk romanları arasında ise, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Mutallaka’sını, Halide Edib Adıvar’ın Handan’ını, Reşat Nuri Güntekin’in Bir Kadın Düşmanı’nı, dahası Leyla Erbil’in Mektup Aşkları’nı sayabiliriz sanırım. “MİLENA’YA MEKTUPLAR” Mektubun edebiyatından kendisine dönersek. Bugüne değin pek çok yazar ve sanatçının mektupları yayımlandı. Wordsworth’ün, Keats’in, Cézanne’ın, Van Gogh’un, Proust’un, Eliot’ın… Saymakla bitmez. Örneğin, Franz Kafka’nın, iki kez nişanlandığı, ama bir türlü evlenemediği Felice Bauer’le ilişkisinden geriye beş yüzden fazla mektup kaldı. Bunlar, Kafka’nın ölümünden çok sonra Felice’ye Mektuplar adıyla yayımlandı. Kafka ile Milena Jesenka arasındaki mektuplaşmalar ise, birleşmelerinin olanaksızlığını bilmelerine karşın uzun yıllar sürdü. Milena’ya Mektuplar’ı yıllar önce Adalet Cimcoz’un çevirisinden okumuştuk. (Milena’ya Mektuplar’ı daha sonra Kâmuran Şipal çevirdi dilimize. Önümüzdeki aylarda da Esen Tezel çevirisiyle yayımlanacak.) Bu iki kitap da, kuşkusuz, Kafka’ya değgin derin ipuçları verir meraklısına. Ne ki, Kafka’nın, babasıyla ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirdiği, ama hiç göndermediği Babaya Mektup, hem onun iç dünyasına ilişkin çok önemli bir kaynak, hem de türünün başyapıtlarından biridir. BECKETT’İN 15 BİN MEKTUBU Bu arada, geçenlerde Samuel Beckett’in mektuplarının Cambridge University Press’ten (Cambridge Üniversitesi Yayınları) ilk cildini görünce ve “yapıt”ın dört ciltte tamamlanacağını öğrenince çok şaşırdığımı söylemeden edemeyeceğim. İnsan her gün yeni bir şey, dahası pek çok yeni şey öğreniyor. Meğer Beckett müthiş bir mek CUMHURİYET KİTAP SAYI 1003