Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ dönemindeki Türkiye’yi “geçiş toplumu” olarak değerlendirmesi önemlidir. Tütengil’e göre 1970’lerde “tarım kesimine dayanan toplumun yerini sanayi, ulaştırma, ticaret ve hizmet kesimi almaktadır” (s. 96). Bu, aynı zamanda geçiş döneminin asıl özelliğidir. Tüm bunlar da bir bakıma, geleneksel toplumdan modern topluma geçiş aşaması demektir. O dönem, bu geçişi sağlayan itici güç ise Mustafa Kemal çizgisidir. Tütengil’e göre Mustafa Kemal çizgisinin çıkış noktası “koşullar ne derece ağır olursa olsun, en büyük güçlerin ve yengilerin temsilcisi düşmana, onun işbirlikçilerine karşı bağımsızlığı elde etmek için başkaldırmadır; bu başkaldırının amacı da tam bağımsızlık”tır (s. 100). Mustafa Kemal çizgisinin en önemli özelliği ulusaldan evrensele doğru uzanışıdır. Tütengil’e göre bu, Üçüncü Dünya ülkelerine öncülük etmeyi sağlayacak bir özelliktir. Ancak Tütengil, ulusaldan evrensele uzanan Mustafa Kemal çizgisinin dünya ölçeğinde bir sisteme dönüşememesi yüzünden, Üçüncü Dünya ülkeleri üzerinde kurulabilecek etkinliğin sağlanamadığını ifade eder. Tütengil’e göre bir ülkeyi yarı sömürge olma durumundan kurtaran Mustafa Kemal çizgisinin, “düşünürünü yeni kuşaklardan araması, belki de onun hem talihi hem de talihsizliğidir” (s. 103). Tütengil, Atatürk’ü tamamlama konusunda farklı yaklaşımlar bulunduğunu belirtir: “Tamamlanmasını ikinci bir Atatürk’ten bekleyenler ile ondan yola çıkarak ve onu anlayarak Atatürk’ü tamamlamayı düşünenler” (s. 105). İlk seçenek sahte kahramanlar yaratmaya dönükken ikincisi, Mustafa Kemal’i eylem ve düşünceleriyle yakından tanımayı ve devrimlerin tarih sahnesine çıkış yolunu enikonu öğrenmeyi gerektirir. Bu anlamda Kemalist öğretinin her boyutuyla ortaya konması; öğrenilip geleceğe aktarılması zorunludur. Burada Tütengil yapılması gerekeni kısaca şöyle özetliyor: “Kemalizm’in dizgeleştirilmesi Mustafa Kemal’den beklenemez (...) Cumhuriyet’in 15. yıldönümüne kadar kendi sağlığında, 1938’den bu yana da Atatürk’süz Türkiye Cumhuriyet’nin karşılaştığı her güçlük ve atlattığı her badire, esasında Kemalist öğretinin geçirdiği bir sınama, verdiği bir sınavdır. Atatürkçü kuşakları bekleyen görev, düşünce ve gelişmeyi boğan kalıplarda sıkboğaz etmeden, Atatürkçü anlayış doğrultusunda ve yeni gereksinmelere yatkın bir düzenlemenin gerçekleştirilmesidir” (s. 108). ma, eleştiri ile saldırının sınırlarını çizer. Tütengil, herkesin “Atatürkçü olduğu”, türlü Atatürkçülüklerin kol gezdiği ve bugün daha da belirgin biçimde görülen ortama dikkat çeker: “Öz yitirilince ortada ‘biçim’ kalıyor; daha doğrusu ‘biçim’ öne geçerek ‘özü’ arka plana itiyor. Bundan da kocaman bir biçimsellik doğuyor” (s. 117). Aslında bugünün de temel sorunlarından olan özbiçim tartışmasını o günlerde açan Tütengil, bir bakıma öngörüsünü konuşturmuş ve 2000’li yıllardaki Türkiye’nin portresini yakın geçmişte çizmiştir. Biçimöz tartışmasını gündeme getirerek, aslında Atatürkçülüğün neliğini belirlemek amacıyla bir adım atıyor Tütengil. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı ve onu izleyen devrimler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine de işaret ediyor. Atatürk’ü tanımak bu noktada yeterli değil. Tütengil’e göre devrimleri yaşatıp ilerletmek; Atatürk’ü tamamlamak da gerek. Çünkü 1923 Aydınlanması’nın hayatta kalması hatta kendini yarınlara taşıması, bu tamamlama koşuluna bağlı. Bugün Atatürkçülüğe ve Mustafa Kemal öncülüğünde gerçekleştirilen devrimlere karşı saldırılar artarak sürüyor. Tütengil’in kitapta yer alan makaleleri kaleme aldığı zamandan bu yana, Atatürkçü düşüncenin izinden giden pek çok aydın, yurtsever ve bilim insanı öldürüldü. Üzerinde dikkatle durulması gereken soru şu: Bu öldürümler, kayıplar ve saldırılar karşısında Atatürkçü düşünceyi benimsemiş ve Mustafa Kemal çizgisinde yol alanlar ne yapıyor? Mustafa Kemal’in, devrimlerini güvenle emanet ettiği gençler sorumluluklarının farkında mı? Tütengil’in eseri biraz da bu bakımdan önem taşıyor ve biçimden çok öze yoğunlaşmanın zorunluluğu üzerinde duruyor. Kendisi de Atatürkçülük gibi saldırıya uğramış ve devrim şehitleri arasında yerini almış Tütengil, yurtsever bir aydın olarak, Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak isimli eseriyle bu çabaya; biçim yerine, Atatürkçülüğün ve devrimlerin özünü kavramaya dönük gayrete çok büyük bir katkı sunuyor. ? Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak/ Cavit Orhan Tütengil/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 156 s. Tütengil’i tanımak... Ë Server TANİLLİ avit Orhan Tütengil, 1921 yılında İçel’in Tarsus ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Tarsus’ta okudu, parasız yatılı sınavını kazandığı İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nden 1940 yılında mezun oldu. Haydarpaşa Lisesi’nden sonra Mülkiye Mektebi ve Yüksek Öğretmen Okulu’nu kazandı. Ancak siyasal bilgiler ona çekici gelmeyecek ve dönemin yeğlenen mesleği olan öğretmenliği seçecektir. 1944 yılında Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitiren Tütengil ilk görevine Antalya Lisesi’nde başladı. Bir yıl sonra askerliğini yapmak üzere Erzincan’a gitti, askerlik dönüşünde öğretmenliğini sürdürdü: 19441953 yılları arasında Antalya ve Diyarbakır Liselerinde felsefe, Kepirtepe ve Aksu Köy Enstitüleri’nde meslek dersi öğretmenliği yaptı. 1952 yılında Aksu Köy Enstitüsü’nde birlikte görev yaptığı Şükriye Urubay ile evlendi. 1953 yılında Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun ısrarıyla getirildiği İktisat Fakültesi’ndeki asistanlığı sırasında bu fakülteyi de bitirdi. 1956’da Montesquieu’nün Siyasi ve İktisadi Fikirleri adlı çalışmasıyla doktorasını tamamlayan Tütengil, 1957 yılında aynı çalışmasıyla Türk Dil Kurumu’nun bilim ödülünü kazandı. 1960 yılında İçtimai ve İktisadi Bakımdan Türkiye’nin Karayolları adlı çalışmasıyla doçent oldu. 196263 öğretim yılında İngiltere’de British Museum’da çalışmalar yaptı, İngiliz yaşamını tanıma olanağı buldu. 1970 yılında ise profesör oldu. Rıza Nur’un elyazması kitapları ile Ziya Gökalp’in Londra’da yayımlanan ilk yazısını bularak kamuoyuna tanıttı. 1942 yılında arkadaşları ile birlikte İstanbul’da Değirmen, 1953 yılında da Diyarbakır’da Çizgi adlı fikirsanat dergilerini çıkardı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü Başkanı olan Profesör Cavit Orhan Tütengil, 7 Aralık 1979 sabahı saat 7.45’te, üniversiteye gitmek için otobüs durağında bek C lerken uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. 70’lerin sonlarında Atatürkçü aydınlara da yönelen cinayetler listesine o da dahil oldu. Bu liste, 80’li ve 90’lı yıllarda daha da kabaracaktır. Tütengil’in öldürülmesiyle ilgili olarak dava açılamadığı gibi, soruşturma dosyasında bulunan tek ismin neden tahliye edildiği ve görgü tanıklarına göre 4 kişi oldukları saptanan katillerin kim oldukları da açığa çıkmadı. Tütengil bir bilim adamı, bir toplumbilimci ve bir yazardı. Ülkemizin yaşadığı toplumsal değişimi anlamak, sorunlara çözüm önermek onun en önemli özelliklerinden biriydi. Tütengil 58 yaşında öldürüldüğünde, geride çok sayıda araştırma ve yapıt bıraktı. Onların belli başlılarının listesi şöyle: Köy Enstitüsü Üzerine Düşünceler (1948); Ziya Gökalp Bibliyografyası (1949); Prens Sabahattin (1954); Montesquieu’nün Siyasi ve İktisadi Fikirleri (1954); Ziya Gökalp Üzerine Notlar (1956); İçtimai ve İktisadi Bakımdan Türkiye’nin Karayolları (1961); Dr. Rıza Nur Üzerine (1965); Diyarbakır Basını ve Bölge Gazeteciliğimiz (1966); Azgelişmiş Ülkelerin Toplumsal Yapısı (1966); Köy Sorunu ve Gençlik (1967); Ağrı Dağı’ndaki Horoz (Denemeler) (1968); İngiltere’de Türk Gazeteciliği (1969); Türkiye’de Köy Sorunu (1969); Sosyal Bilimlerde Araştırma ve Metod (1969); Azgelişmenin Sosyolojisi (1970); 100 Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları (1975); Temeldeki Çatlak (1975); Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak (1975); Prens Lütfullah Dosyası (Vedat Günyol ile birlikte) (1977). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın, listesine Cavit Orhan Tütengil Profesör Cavit Orhan Tütengil, 7 Aralık 1979 sabahı saat 7.45’te, üniversiteye gitmek için otobüs durağında beklerken uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. ÖZ MÜ BİÇİM Mİ? Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Türkiye, çağdaş bir toplum olabilme yolundaki ilk adımları devrimler ile atmıştır. Ancak her yenilik ya da ilerleme hareketinin başına gelen şey, bir başka deyişle saldırı, devrimlerin de karşılaştığı en büyük güçlüklerden biridir. Tütengil, “devrimleri bölüp parçalama veya onları ortadan kaldırma girişimlerinin hep ‘aydın’ bir azınlık tarafından kışkırtıldığını” belirtir (s. 112). Tütengil, devrimlere yönelen saldırılara şaşırmadığını, ama bunun ötesinde ve bundan farklı olarak eleştirinin devrimleri canlı tutacağını söyler. Şunu da ekliyor Tütengil: “Türk Devrimi’nin getirdiği ‘değerler düzeni’ ve ‘dünya görüşü’ yerine bunlarla bağdaşmayan görüşleri koyarak yeni bir ‘devrim’ yapmayı amaçlayan ‘aşırıların’ tutumu da şaşırtıcı değildir” (s. 113). Tütengil bir bakı çapında bir düşünürü de alması pek isabetlidir. Yayını, onun Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak‘ıyla başlatmak ise daha da yerindedir. Çünkü, söz konusu eser, 1975’te, yani onun son yıllarında kaleme alınmıştır ve ister istemez bir olgunluk eseridir. Söz konusu eser, Tütengil’in 1953 yılından başlayarak Atatürk ve Cumhuriyet Türkiyesi üzerine yazıp yayımladığı makalelerle yanıtları ve onlara eklenen belgesel yazıları kapsıyor. Bunu yaparken, yazar, okuyucuların karşısına bir kez daha ve topluca çıkmak istiyor: “Atatürk’ü Anlamak”, Atatürkçü düşünceyi canlı tutmanın ilk basamağı; “Atatürk’ü Tamamlamak” ise Atatürkçü eylemi geliştirmenin ilk koşuludur. Şöyle diyor düşünürümüz: “Düşünceeylem bütünlüğü içinde ele alınıp değerlendirilmedikçe, Atatürk’ün yüklendiği ‘mission’un ulusal ve evrensel tarih sahnesindeki yeri açıklıkla belirlenemez”. Tütengil, bu doğruya şunu da ekliyor: “Ulusal ve evrensel planda uyandırdığı saygı süregelen Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1934’ten bu yana da Atatürk adı, Türkiye Cumhuriyeti ile iç içedir. ‘Türk Devrimi’ adı verilen tarihsel olay, Atatürk’ün önderliğinde ulusça başarılan ve gerçekleştirilen bir ‘kurtuluşlar’ dizisidir.” Ne var ki, Tütengil’in 35 yıl önce dile getirdiği bu doğruların karşısında bir inkârcılar ve düşmanlar cephesi vardır: İslamcı hortlak ortada dolaşmaktadır. Tütengil’in eserini okurken, günümüzde olan biteni daha da tanıyacağız. ? SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1006