25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gerçeküstücülük ve Marksizm Etkinlikçi görüş açısından gerçeküstücülük Etkileri, dipten süren ve başka eğilimlere bulanmış biçimde karşımıza çıkan gerçeküstücülüğü, Troçki efsanesinden yola çıkarak inceleme masasına yatıran Brezilyalı yazar Michael Löwy’nin Sabah Yıldızı kitabı bir kültürelsiyasal ayrışımcılığın izini sürüyor. Ë Kaya ÖZSEZGİN ğine değiniliyordu. Hegel’in diyalektik mantığından yola çıkılıyor, özgür iradenin temel gerçeklik olduğunu, ben ya da irade dışında her şeyin pasif ve ölü sayılacağını öne sürmüş olan Fichte’nin görüşü öne çıkarılıyordu. Peret’den Naville’e ve Guy Debord’a zaman içinde yandaş kazanmış olan gerçeküstücü akımın bunca taraftar toplamasında çeşitli etkenlerin payı vardı kuşkusuz, ama kitabın girişinde yazarın da altını çizmiş olduğu gibi, bütün modernist çıkışları peşinden sürükleyen imgenin büyülü ve yıkıcı gücü, “erotizmin ihlalci kuvveti”, “aynanın içinden geçen gölgelerin gizemi”, bu sanata ilişkin düşüncenin başlıca temaları olarak varlığını duyurmuşsa, beklentilere cevap vermiş olan akımın bu derece etkili olmasının nedeni daha iyi anlaşılabilir. Schlegel’in 1800’lerde mitoloji üzerine söylevinde dile getirdiği “yeni mit” kavramı, romantik düşüncenin körüklediği gelişmeler için yeni bir sayfa açacaktır gerçeküstücülüğe. Yazarın özgün yorumuna göre “sabah yıldızı”dır bu. Herhangi bir hiyerarşiye gerek duymadan, isyanı, şiiri, özgürlüğü ve aşkı birleştiren yeni mit, yazara göre, beklenen “altın çağ”a yönelmiş ütopik bakışıyla gerçeküstücülüğün kendisidir. Üstün varlık Mammon’un karşısına dikilmekte özgürdür artık. ÖZGÜRLÜK İLKESİ Breton’un liberter Marksizmi burada devreye girecektir. Devrime duyulan özlem, gerçeküstücülüğün kökeninde zaten var olan bir şeydir. Batılı burjuva uygarlığından kopuş gündeme gelir, Ekim Devrimi’nin fikirlerini kavrama yolunda ilk adım atılır ve Fransız Komünist Partisi’nin saflarına geçilir. Ancak “eleştiri hakkı” saklı tutulur. Büyüsü kapitalizm tarafından bozulmuş olan dünyanın yeni kavranışında, üyelere yol gösterecek olan ilke gene özgürlüktür. İlk duyuruda bunun altı özellikle çizilmişti. Stalin yönetiminin katı tutumu ise, özgür düşüncenin karşısına set çekmektedir. Komünist hareket içinde Troçki’nin temsil ettiği sol muhalefet, Breton’u o yöne çekecek ve 1938’de Troçki’yi, sürüldüğü Meksika’da ziyarete yöneltecektir. Orada birlikte kaleme aldıkları “Bağımsız Bir Devrimci Sanat İçin” başlığını taşıyan duyuru metninde şu satırlar yer alır: “Sanat, kendisine ters gelecek hiçbir buyruğa boyun eğmez. Saldırgan kentsoylunun tepkisine karşı, savunma hakkı devrimci yönetimde vardır.” Metni hazırlayanlar arasında Meksikalı ressam Diego Rivera da yer almaktaydı. Marksistlerle anarşistler el ele yürüyebilirlerdi artık. Yazarın devrimci bir büyülenme olarak tanımladığı Walter Benjamin ve gerçeküstücülük ilişkisi, kitapta ayrı bir bölüm oluşturuyor. Metafizik bir kavram olarak “efsunlanma” sözcüğü, Benjamin’in 192627 yıllarında bu akımı keşfi sırasında yaşadığı duyguların yoğunluğunu göstermesi bakımından ilginçtir. Gerek Benjamin’in gerekse Breton’un bu bağlamda kullandıkları “Gotik Marksizm” deyimini, “geçmiş kültürlerin sihirli boyutuna duyarlı bir tarihsel materyalizm” olarak tanımlıyor yazar. Ayrıca Benjamin’in gerçeküstücülere yakınlığının ne içerdiğini anlamak için, onun “Gerçeküstücülük: Avrupalı aydının son fotoğrafı” başlıklı makalesini yakından incelemek gerektiğini belirtiyor. Orada baş döndürücü sezgilerin ve şaşırtıcı dünyevi işrakların nüfuz ettiği çok önemli şiirsel felsefî ve politik deneme söz konusudur. Gerçeküstücü akımın, bir “edebi hizip” ya da “sanatsal bir hareket” olmadığı gerçeğinin altını çizmekle Benjamin de bu konudaki genel kanıyı paylaşır. Bir süre partiden ihraç edilen Marksist sosyolog Pierre Naville’in görüşlerine de atıfta bulunan yazar, onun bu akıma mensup olanlar için belirttiği kötümserliğin, Marksist devrimci teorinin rimin kardeş olduğu öngerçeğinden kalkarak “ortak öz”ü arayanlar... Grubun 1926’daki toplantısında gerçeküstücülük ve komünizm arasındaki ilişkiler yeniden gözden geçirilir, saf gerçeküstücü etkinliğe bağlı kalmanın önemi vurgulandığı gibi, Üçüncü Enternasyonal’in taktiğine bağlı kalınmaması yönünde görüş belirten Naville’in bu görüşü tartışılır. Andre Breton, aralarında Naville’in de bulunduğu üyelerle çok şiddetli bir tartışmayı içeren gerçeküstücülüğün ikinci duyurusunu yayımlar 1929’da. Daha önce, 1925’te Breton, Troçki’nin Lenin üzerine yazdığı kitabı nedeniyle, Kızıl Ordu’nun kurucusu hakkında övgü ve hayranlık dolu bir yazı kaleme almış, FKP’ye katılmış olsa da Stalinist harekete karşı durmakta direnmişti. Öteki üyeler arasında da bu siyasal görüşe yakın duranlar vardı. Örneğin Peret, 192931 yıllan arasında Brezilya’daki ikameti sırasında, bu ülkede ilk Troçkist grup olan “Liga Comunista”nın kurulmasına katkıda bulunmuştu. KÖTÜMSER ROMANTİZM Kitap Guy Debord ve Vincent Bounoure’un akım içindeki işlevlerini açımlayan bölümler ve 1969 sonrasında gerçeküstücülüğün durumunu özetleyen ara bölümlerle son buluyor. Gruba dahil olmayan Guy Debord, kendini gerçeküstücülüğün mirasçısı olarak gören Letrist Enternasyonal içinde yer almıştı. Situasyonist hareketin de öncüsü sayılan Debord, romantizmin öncü ismi W. Blake’den, “Art and Craft” (Sanatlar ve Zenaatlar) hareketinin öncüsü William Morris ile Charles Fourier’den Breton’a uzanan ütopik ve bozguncu son geleneği temsil edenlerden biridir. Kara ve kötümser romantizmin öncülerindendir o da. Bounoure’a gelince; yazar onu, gerçeküstücülüğün dünya ile uzlaşmaya ve barışmaya karşı kararlı reddi açısından öne çıkarıyor kitabında. 1970’lere doğru gerçeküstücülük, özellikle de 1966’da Breton’un ölümünden sonra akımın temsilciliğini yapmış olanların girişimiyle kolektif bir eylem olma özelliğini kaybeder. Artık hiç kimse, bir gerçeküstücü çizgi belirleme hakkına sahip değildir. Bundan böyle “tarihsel” olarak sona ermiş bir akımdan değil “aktüel” bir gerçeküstücülükten söz etmek gerekecektir. Farklı bir “derinlik” ve “kalıcılık” içermesi bakımından, kendisinden sonra gelen akımların hiçbirine benzememesi, onu ayırıcı yapan temel özelliktir. Yazarın, kitabındaki son cümle olarak altını çizdiği görüşüne katılmamak mümkün değil: “Gerçeküstücülük, tıpkı simya, sosyalizm ya da romantik doğa felsefesi gibi bir gelenek işidir.” ? Sabah YıldızıGerçeküstücülük ve Marksizm/ Michael Löwy/ Çeviri: Aslıhan Aydın, U. Uraz Aydın/ Versus Kitap (96), Şubat 2009/105 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 997 1 900’lu yılların başından bugüne uzanan ve sürekli bir etkileşim ve dönüşüm süreci içinde biçimlenen sanat akımları, bir yandan da kendi olgusalyapısal özellikleri bağlamında birer tarihçe oluştururlar. Bu tarihçenin görünen cephesi, sanatçılar ve onların yapıtlarıysa, görünmeyen yüzü, belgelerle, yazılan çizilenlerle gündeme gelen arka odasıdır. Bu odaya girenler, belgeleri karıştırdıkça yeni ve fazla bilinmeyen olgularla karşılaşır, o zamana kadar çeşitli nedenlerle öne çıkmamış olan simaları bir kez daha gündeme taşırlar. Etkileri, dipten süren ve başka eğilimlere bulanmış biçimde karşımıza çıkan gerçeküstücülüğü, Troçki efsanesinden yola çıkarak inceleme masasına yatıran Brezilyalı yazar Michael Löwy’nin kitabı bir kültürelsiyasal ayrışımcılığın izini sürerek böyle bir görevi yerine getirmektedir. 1969’dan bu yana Fransa’da yaşayan yazarın birkaç kitabı, aynı yayınevi tarafından önceki yıllarda dilimize kazandırılmıştı. Özellikle Avrupa’daki “libertaire” (salt etkinlikçi) hareket üzerinde yoğunlaşan çalışmalarıyla tanınıyor. Gerçeküstücülüğün Marksizmle ilişkisini konu aldığı kitabının arka planında da bu hareketin yönlendirici katkısı var. Hiçbir zaman gerçek anlamda bir edebiyat okulu ya da sanatçı topluluğu olmadığı, daha çok da ruhun bir “isyan” hareketi, “dünyayı yeniden büyülemeye dönük yıkıcı bir girişim” olduğu gerçeğinin altını çizerek başladığı kitabında, “sistemin yasaları gereği” çelik bir kafese hapsedilen insanın, bu kafesi kırarak dışarı çıkmasını sağlayan bir “büyülü çekiç” olarak tanımlıyor yeni akımı. Nitekim 1924’te Andre Breton tarafından yayımlanan gerçeküstücülüğün ilk duyurusunda, “sevgili imgelem gücü”ne vurgu yapılıyor ve deliliğe varan tutku aracılığıyla bu gücün hep canlı tutulmasıyla incelikli akılcı yöntemlerin dışına çıkmanın mümkün olabileceSAYFA 6 Michael Löwy’nin kitabı bir kültürelsiyasal ayrışımcılığın izini sürüyor. kaynağında yer alan bir kavram olduğuna değiniyor. Naville ve devrimci kötümserlik, kitabın ayrı bir bölümünde de ele almıyor. Gene de gerçeküstücülük ile Marksizm arasındaki karşılaşma, çoğunlukla bugüne kadar öyle gösterilmiş olmasının aksine, bir siyasi parti ile bir “sanatsal öncü” arasındaki “çatışmak ilişki”den epeyce farklıdır. Baudelaire’de de bir dilek olarak kendini gösteren “devrimci kültürün oluşturulması”, yani rüya ile eylemi, şiir ile yıkıcılığı birleştirmekti asıl amaç. Ama bu amaç, gerçeküstücülerin bölünmelerini ve farklı görüşler çevresinde toplanmalarını önleyememişti. Naville gibi devrim konusunda ısrar edenler, Artaud gibi yalnız tinsel bir devrime inananlar ve Breton da dahil olmak üzere, grubun çoğunluğu gibi şiirin ve dev
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle