29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile ‘Unuttuk’ ‘Yaşadıklarımız aldırmazlığın sonucu’ Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun yeni yayımlanan “Unuttuk” adlı kitabı sözün konusu. Kanadoğlu’nun Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazılarından oluşan “Unuttuk”, bugün ülkemizde her alanda özellikle de yargının bağımsızlığına aykırı eylemlere karşı duruş anlamında mücadeleye apaçık bir çağrı niteliğini taşıyor. Gazetemiz Ankara temsilcisi Mustafa Balbay’ın usulsüz uygulamalarla tutuklanıp hapse gönderilmesine ilişkin gelişmeleri de değerlendiren Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile kitabını ve son gelişmeleri konuştuk, unutturulanları anımsadık. Ë Gamze AKDEMİR nuttuk” bir çağrıda bulunuyor ve mücadeleye, çabaya davet ediyor… Bugün ülkemizde her alanda özellikle de yargının bağımsızlığına aykırı eylemlere karşı duruş anlamında “mücadele ve çaba” ne durumda diye sorarak başlayalım söyleşimize? Demokrasi, kurallar rejimidir. Onsuz olmaz. Koşulları ise çoğulculuk, katılımcılık, saydamlık, laiklik, yargı bağımsızlığı ilkeleridir. Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ve laik devlet, hukuk devleti ve ulus devlet temel ilkeleri ile örtüşür. Çağdaş demokrasiyi yaşatmak ve yeşertmek için, yurttaşların bu yönde çabası ve sayılan ilkelerin savunulması önemli ve gereklidir. Bu bağlamda çağdaş demokrasi rejimi içinde huzurlu, güvenli ve mutlu olabilme, halkın sayılan ilkelere sahip çıkmasıyla doğru orantılıdır. Benim davetim, bu yolda bir anımsatmadır. SİYASİ İKTİDARLARIN YARGIYA BAKIŞI “U Demokrasiye, yargının bağımsızlığına ilk sahip çıkması gerekenler ve özellikle de halk bu anlamda sorumluluğunu çok ihmal etti bu kesin… Geri dönüle mez bir noktada değiliz elbette, yazılarınızda da umut hep taze, hep diri… Kitabınızın ruhundan önemli bir parça da bu –iyi ki de öyle… Ve/ama bu tek başına yeterli de değil… Öyleyse neler söylersiniz bu noktada? Yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlüklerin sağlanmasıyla, hukuk devleti ve giderek devletin devamıyla doğrudan ilgilidir. 1982 Anayasası, yargı bağımsızlığını kısıtlayan hükümleriyle, yürütmeye bağımlı bir yargı organı yaratma çabasının ürünüdür. 1983 yılından bu yana iktidar olan siyasi partiler, çağdaş demokrasinin koşulu olan yargı bağımsızlığı konusuna hiç değinmediler. 1987’den bugüne kadar Anayasa’da yapılan 13 değişiklikte 78 madde değiştirildi. Yargı bölümünde ise DGM’lerin kaldırılması dışında bağımsızlığı sağlayacak yönde herhangi bir girişim yapılmadı. Siyasi iktidarların yargıya bakış açısı, demokrasi anlayışının ne denli yetersiz ve yanlış olduğunun kanıtıdır. Halkımız ne yazık ki bu sorumsuzluğa iştirak etti ve siyasi partilere karşı tavır almadı ve istekte bulunmadı. Bağımsız olmayan yargının, siyasallaşma tehlikesini öngörmedi. Yaşadıklarımız, bu aldırmazlığın sonucudur. Halka doğruları anlatmaya çalışıyoruz. Halkımızın, yargı bağımsızlığını içselleştirmesi halinde hukuk devletine ve çağdaş demokrasiye ulaşmamız olanaklıdır. “Yargı yargıya bırakılamaz” diyen malum zihniyet sürekli “millet” de “millet” diyor… Yumuşak karın “millet”… Milletin kudretinin yine millete karşı kullanılması… Bumerang etkisi… Ve bu hamaset geçmiş dönemlerden azılı farklılıklar gösteriyor. Gücünü perçinleyerek, özgüvenini tazeleyerek yollarına devam ediyor birileri. Kitabınızda yer alan yazılarınızda okuyoruz, hukuka uygun düzenleme neredeyse yok denecek kadar az. Oldu bittilerden, aceleye getirilerek dayatılmış çala kalem metinlerden geçilmiyor sistem. Örnekler misiniz mevzu konusu ihlallerin en “azılılarını”? Anayasanın 6’ncı maddesine göre “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır.” Bu organlar yasama, yürütme ve yargı organlarıdır. Yine Anayasa’nın başlangıcında kuvvetler ayrılığının, devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu belirtilmiş ve üstünlüğün ancak Anayasa ve yasalarda olduğu vurgulanmıştır. “Yargı, yargıya bırakılamaz” söylemi siyasi iktidarın anlayış ve kararlılığının açık itirafıdır. Bu söylem kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ve sonunda çağdaş demokrasiyi reddeden, oy çoğunluğuna dayanarak bir dikta kurma heves ve amacına yönelen davranış biçimidir. Oldu bittiler, aldatmaca ve kandırmaca sonucu ortaya çıkan, iki örnek ise seçmen kütüklerinin adrese kayıt sistemi ile oluşturulmasına olanak sağlayan yasa ile Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve yetkilerinin yürütme organına devredilmesi ve Cumhurbaşkanı’nın halk oylaması ile seçilmesi yönündeki Anayasa değişikliğidir. Kaldı ki çalakalem yasa yapılmasının en çarpıcı örneği, yeni Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmeden önce başlayan ve bugüne kadar geçen sürede yedi kez değiştirilmek zorunda kalınmasıdır. Bir önceki sorunun “farklılıklar” bölümüne ilişkin de darbe dönemlerine atfen benzerlikleri ortaya koyar mısınız? Demokrasiye inançsızlık yönünden iki dönem arasında tam bir benzerlik vardır. Yine yazılarınızdan birinde altını çizdiğiniz gibi “Ülkemizde yargı bağımsız değildir”… Anayasa’da yer alan bazı hükümler nedeniyle bağımsızlık kâğıt üstünde kalıyor. Bir gazeteci olarak değil herhangi başka bir vatandaş olarak sorduğumu varsayarak neden kâğıt üstünde kaldığını kaçırmam olası can alıcı nüansları anımsatarak anlatır mısınız? Anayasa’nın yargı bölümünde yer alan çelişkiler giderilmeden ve 140/6 maddesi ile 144 ve 159. maddelerinde yer alan hükümler değiştirilmeden yargı bağımsızlığı sağlanamaz. Hâkim ve savcıların idari yönden Adalet Bakanlığı yerine (HSYK) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na bağlılığı getirilmeden, hâkim ve savcıların denetimi Adalet Baka ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 997 SAYFA 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle