Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nedim Gürsel’le ‘Hatırla Barbara’ üzerine ‘Edebiyat da bir yolculuk değil mi?’ Gezgin yazar Nedim Gürsel bu kez Paris’e uzanıyor Hatırla Barbara kitabıyla. Prévert’in ünlü şiirinin ilk dizelerinin de adı olan Hatırla Barbara’da Gürsel, bizi edebi bir gezintiye çıkartıyor Fransa’da. Biliriz ki, Nedim Gürsel’in mabedidir Paris. Çok genç yaşlarında gittiği bu kent, onun hayatını derinden etkiledi. Rousseau’nun ünlü kitabına gönderme yaparak da imlediği üzere, Derin Fransa’da yalnız gezen bir Türk yazarının anılarını ve düşlerini okuruz bu kitapta; aynı zamanda, Fransa’nın kıyıda kalmış, kimsenin pek bilmediği kasaba ve köylerinden, orada yaşanan gizli hayatlardan da söz eder. Gürsel’le yeni kitabını konuştuk... Ë Erdem ÖZTOP edim Bey, Allah’ın Kızları romanınızdan sonra yeni bir kitapla, Hatırla Barbara’yla okurla buluştunuz. Son yıllarda dikkat ediyorum, kurgu metinlerinizin yayınlanışından sonra, aralarda gezianı türünde kitaplar yayımlıyorsunuz. İç dökümü için henüz erken değil mi? Haklısın, belki biraz erken. Ama belki o kadar da erken değil, bir zamanlar en genç yazar olarak anılırdım, şimdi, ne yazık ki altmışa merdiven dayadım. Nâzım Hikmet bir şiirinde Bursa Hapishanesi’nden şöyle seslenir Piraye’ye: “Ne güzel şey hatırlamak seni / Hapiste / Ve yaşım kırkı geçmişken”. Ben de eski günleri, eski sevgilileri hatırlıyorum işte, Paris’te ve yaşım elliyi geçmişken. Bu arada hatırladığım başka şeyler de var elbette. Hatırla Barbara bu açıdan, geniş ölçüde otobiyografik bir kitap. Fransa yıllarımı anlatıyor. Çocukluğunuzu anlattınız ilkin, şimdi de yirmi bir yaşında gittiğiniz ve hâlâ orada ikametini sürdürdüğünüz Paris anı/gezi notlarınızı yayımladınız. Aslında bu kitap tematik anlamda Sağ Salim Kavuşsak’ın bir devamı… Orada çocukluk vardı, burada da şimdiki zamana yakın gibi görünse de anlattıklarınız, geri dönüşlerle ilk geldiğiniz yıllara varıyor… Ne dersiniz? Bu kitabın Sağ Salim Kavuşsak’ın devamı olduğu doğru, ama Paris’i anlattığı doğru değil. Paris’ten öykülerimde yeterince söz etmiştim. Ardından kendi SAYFA 4 N Paris’imi anlatan bir kitap da yazdım. Paris Yazıları’ndaysa yıllar boyu “ışıklar kenti”nde izlediğim sanat ve kültür etkinliklerinin izdüşümlerini bulabilirsiniz. Hatırla Barbara “Derin Fransa” diye tanımlanan bir coğrafyayı, yani Paris’in dışında kalan bölgeleri, o bölgelerin tarihsel ve kültürel mirasıyla nefes kesen manzaralarını anlatıyor. Bu arada anılara da yer veriyor, geçmişte kalan, anımsadıkça can acıtan küllenmiş aşklara da. Bazı itirafların da söz konusu olduğunu söyleyebilirim. BİR KENT KİTABI MI? Hatırla Barbara aslında bir kent kitabı değil, kentler kitabı. Bu bakımdan Çıplak Berlin adlı kitabınızdan farklı özellikler taşıyor. Bu kitapta Nedim Gürsel, Fransa’nın her köşesini elliyor, yaşıyor… Fransa’nın hemen her köşesini ellediğim ve bundan heyecan duyduğum doğru. Yabancı bir kadın gövdesini keşfeder gibi bir kenti, bir coğrafyayı keşfetmek, giderek bütünleşmek onunla, bir manzaranın, eski mimarinin içinde erimek. Ama en önemlisi, o coğrafyadan etkilenmiş yazarlarla, ressamlarla dolaşmak… Hatırla Barbara böyle bir yolculuğun kitabı. Öte yandan geçmişe yaptığım bir yolculuk da diyebilirim, kendi içimde çıktığım bir yolculuk. Fransa serüvenimin bir dökümü. Geçen haftalarda Şavkar Altınel’le Tepedeki Yabancı kitabı üzerine söyleşirken de üzerinde durduğumuz konu, kitabın başlığından da hareketle ‘yabancı’ kavramıydı. Tamamen yabancı olarak nitelendirir Altınel kendisini, en sevdiği kente, Londra’ya dahi yabancı olabilmeyi başardığı için yazdığını imler; peki ya sizin Paris’e olan yabancılığınız hangi kıvamdadır? Doğrusu Paris, daha oraya gitmeden, aşina olduğum bir kentti. Kitabımda da anlattığım gibi geceleyin geç vakit, Galatasaray Lisesi’nin yatakhanesinde, mavi karpuzlu gece lambasının ışığında, eğer yatak komşum Ferhan Şensoy esprilerine başlamadan uykuya dalmışsa, hayaller kurardım. Bir gün Paris’e gidecek, orada bir çatı katında öyküler, şiirler yazacak, âşık olacaktım. Rilke’nin Malte Laurids Brigge’nin Notları’nı okumamıştım henüz, ama Baudelaire’in şiirlerinden tanıyordum Paris’i. Diyeceğim, hayallerimde bir Paris imgesi yer etmişti zaten, Şavkar gibi yabancılık çekmedim. Ama çekimine kapıldım Paris’in, hele öğrencilik yıllarımda altını üstüne getirdim. Enis Batur’un Ecekent Paris adlı çok sevdiğim kitabında anlattığı ayrıntıların bazılarını daha o yıllarda keşfettim. Şöyle bir cümleniz var kitabın başında: “Kim demiş özlemin eski tadı yok diye. Burada, Brest’ten az İstanbul’dan çok uzakta, özlemin tadı her zamankinden daha çok.” Hatta bakınız, Metin Celâl de sizin için, “Nedim Gürsel, yabancılığını tam anlamıyla yerleşikliğe dönüştüremeyenlerden” ifadesini kullandı. Öyleyse sizde baskın olan duygu: Özlem... Evet ‘özlem’in giderek kitaplarımda bir izleğe dönüştüğünü söyleyebilirim. Yazınsal bir izlekten söz ediyorum, ama hayatımda geniş ölçüde yer alan bir duygu aynı zamanda. “O mahiler ki derya içredir/ deryayı bilmezler”. Geçenlerde Bursa’daydım, bu dizeyi yazan Bahri Baba’nın türbesinin avlusunda şunları düşündüm: Türkiye’den, İstanbul’dan uzakta yaşamasaydım özlem bir yaşam biçimi olmazdı benim için, olsa olsa, Özlem adında bir sevgili olurdu. Sizinle önceki sohbetlerimizde söz bir yerde Prévert’e gelirdi, onu anmadan geçmezdiniz. Bu kitabın adını da Prévert’in meşhur dizelerinden alması çok hoş… Biraz kitabın adının sizdeki hikâyesini anlatmanızı istiyorum… Hatırla Barbara, Prévert’in ünlü şiirinin ilk dizesine bir gönderme. “Hatırla Barbara/ Yağmur yağıyordu o gün Brest’e durmadan.” Teoman Aktürel’in Türkçeye çevirdiği bu şiir yalnız benim kuşağımı değil, benden önceki kuşağı da etkilemiştir. Galatasaray Lisesi’nde ögrenciyken Prévert’den birkaç şiir çevirmiştim, Vedat Günyol da Yeni Ufuklar’da bu çevirilerimi yayımlamıştı. Prévert’le tanışmam böyle oldu. Görünürde Fransızcası kolaydır Prévert’in, ama görünürde. Yoksa bu şiirleri doğru düzgün çevirmek on altı yaşında bir lise öğrencisinin üstesinden geleceği iş değildi. Zaten meraklı okur Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirileri sayesinde tanıştı Prévert’le, ama “Hatırla Barbara” hepimizin belleğinde yer etti. Paris’ten tanıdığım Teoman Aktürel’i de geçen yıl kaybettik. İzmir’de son karşılaşmamızda “Hatırla Teo!” demiştim ona, hatırlamanın bizi ezip geçen zaman karşısında tek direnme biçimi olduğunu düşünerek. Yıllar sonra yolum Brest’e düştüğünde, okyanus kıyısında yağmur altında yürürken Prévert’in dizelerini anımsadım. BİR GEZİ KİTABI MI? Paris’in o gizli kalmış yerlerini keşfediyoruz bir yerde de kitapta, ne dersiniz? Bir gezi kitabı değil Hatırla Barbara, bir rehber hiç değil. Rousseau’nun ünlü kitabına bir gönderme yaparsak “Derin Fransa”da yalnız gezen bir Türk yazarının anıları ve düşleri diyebiliriz. Ama bir keşif kitabı aynı zamanda. Fransa’nın kıyıda kalmış, kimsenin pek bilmediği kasaba ve köylerinden, orada yaşanan gizli hayatlardan da söz ediyor. Yıllar önce gittiğiniz yerler ve anılara yeniden gidiyor ve o anıları da tazeliyorsunuz, nasıl duygu hallerinde kaleme aldınız peki bunları? Kolay olmadı. Hem duygu ve izlenimlerimi yazmayı, hem de okuru bir coğrafyada, o coğrafyadan etkilenmiş yazar ve ressamların eşliğinde dolaştırmayı amaçladım. Bu bağlamda İzler ve Gölgeler adlı kitabımın Fransa versiyonu olarak tanımlayabilirim Hatırla Barbara’yı. Peki bir zaman sonra da, dışarıdan, ama bir noktada da içeriden bir Türkiye anı ve gezilerinizi yazmayı düşünür müsünüz? Elbette. Türkiye’de de az dolaşmadım, Anadolu’nun birçok bölgesini karış karış gezdim. Yedi Dervişler’de tasavvuf düşüncesini etkileyen coğrafyayı ve Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Geyikli Baba, Merkez Efendi gibi sufilerin efsanelerini anlattım. Geçen yaz Aziz Pavlus’un izini sürdüm Anadolu’da. Fransız yayıncımla birlikte Assos’dan Harran’a uzun bir yolculuk yaptım. Şu anda tezgâhta bu yolculuğu anlatan bir kitap var. Zaten edebiyat da bir yolculuk değil mi? Hem kendi içimizde hem şu yaşanası, şu güzel ama değerini bilmediğimiz yerkürede çıktığımız bir yolculuk. ? erdemoztop@yahoo.com Hatırla Barbara/ Nedim Gürsel/ Doğan Kitap/ 212 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 997