25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Gece’ye Evet” Bir kitabın 40 yıllık hikâyesi Gecenin, yani savaşın önünde yüksek sesle söylenecek ‘evet’ ya da ‘hayır’, bir yaşantının bozgunu; değilse eğer, tarih önünde temize çıkışı!” Yazdığı mektuptan anlaşıldığı kadarıyla, bu noktada Cevdet Kudret de yazara hak vermekte: “Yazarın yüklendiği sorumluluk, çağını susarak geçiştirmenin bir anlamda suça katılmak demek olduğu yolundaki görüşler haklı, ama…” diyor. BİR ÇEŞİT DENEME Yine mektuptan anlaşıldığına göre, o yıllarda Kökden, askerlik görevinin kıta hizmeti bölümünü yapmak üzere Çankırı’da bulunuyor. Yıl 1967 ve 68’in ilk ayları. Zaten Geceye Evet öyküsüne ilişkin başvuru mektubunu da, Bilgi’ye Çankırı’dan göndermiş. Ayrıca, Kökden, söz konusu uzun öyküyü yazmaya dışarıda; yani Paris’te başlamış. Sonra, kimi zaman ara verip kimi zaman yeniden ele almış. Belli ki, yazarın Türkiye’ye dönüşüyle (Şubat 1966) İstanbul’da tamamladığı anlaşılmakta. Bu arada, dosyayı Cevdet Kudret’e göndermeden önce de, öyküsünün gün ışığına çıkabilme olanaklarını ilk kez Sabahattin Eyüboğlu’yla görüşmüş. Anlaşıldığı kadarıyla, Cevdet Kudret’e başvurmasını aslında Eyüboğlu istemiş. Ayrıca, öykünün kişisel açıdan değerlendirilmesine ilişkin bölümlerde, Cevdet Kudret, “Gece’ye Evet hiçbir olaya dayanmıyor; bir çeşit deneme ve mensur şiir havasıyla sürüp gidiyor” diyor. “Olay demekle macera demek istemiyorum tabii” diye de ekliyor. “(…)Eserinizde, düşünce ve kişileri ayakta tutacak bir belkemiği yok!” Ne ki, buna yazarın da bir cevabı olmuş: “Eğilimleri ne olursa olsun genç gazeteci Nogin’le –öykünün önde gelen kişisi– arkadaşlarının, yabancı konuklarıyla ya da kendi aralarında giriştikleri tartışmalarda, tarihe ilişkin yeni değerlendirmelerinde, adım adım çağdaş tarih anlayışının –sorumluluk/eylem ve serüven arasındaki karmaşık ve kaçınılmaz ilişkiler– bağladığı yeni bir insan davranışı ortaya çıkar. Nogin kendisini sorguya çeker; tarih ve çağı önünde yerini arar. Dolayısıyla, Gece’ye Evet, bir yaşam bilançosunun altındaki kalın toplam çizgisi” özelliği taşımakta. Başka bir deyişle, “Nogin’in çizgisi, bir aydının günümüzde ve de yaşadığımız dünyanın boyutları içinde olası değil olanaklı sayılacak alınyazısı. Bir ölçüde ortağı!” Yine Cevdet Kudret, “Kendi ülkemizin ve insanlarımızın binlerce sorunu ortada dururken –öyküdeki– yabancı yer ve kişiler de beni yadırgatıyor” diyor, mektubunda. Oysa, “bulunduğunuz şehirden kim bilir ne ilginç malzemeler toplanabilir? İlginizi oraya çevirmenizi salık veririm.” *** Kökden, 1964 yazında Sovyetler Birliği’ne bir yolculuk gerçekleştiriyor. “Göreceli olarak uzun sayılabilecek bir görme/tanıma/araştırma gezisinin, çeşitli izlenimlerin, sözlü ve yazılı tanıklıkların da, öyküde yaptığım seçimde payı büyüktür” diyerek böyle bir seçimdeki kendi gerekçelerini açıklıyor. Öte yandan, diye herkesten önce yazar soruyu kendisine soruyor: “Niçin, denecek, SSCB gibi yabancı –hiç tanımadığımız ya da az tanınmış bir ülke? Çünkü adıgeçen çatışmada Sovyetler Birliği’nin özel bir yeri var, kanısındayım. 1917 Devrimi’ni gerçekleştiren ülkenin günümüzdeki ılımlı, doğrudan doğruya bir karışmadan kaçınan, hem ABD’yle yakınlaşmayı hem ‘Sorumluluk nedir?’ sorusuna, Nogin’in sözlüsü Maya, ‘Üstünde yaşadığımız toprağa sadık olmak!’ şeklinde karşılık vermiyor muydu? Bakalım,Türkiye için böyle bir olanak –yani, herkese özgü kişisel sorumluluğun gün ışığına çıkabilme olanağı– nerde, nasıl ve ne zaman doğacak?” Tüm bu açıklamalara karşın, yine de Kökden, Bilgi’ye yazdığı cevapta, “Ne yazık ki, Gece’ye Evet’in alınyazısı iyi başlamadı” demekten de kendini alamaz. “Benim öykümün içine doğduğu koşullar duraksamalardan, haklı/haksız korkulardan ve ‘acaba’lardan meydana gelmekte. Bu koşullar bile, Gece’ye Evet’in üstüne eğildiği ‘bağlanma’(engagement) temasıyla ne kadar günümüzün, ülkemizin ve insanlarımızın sorunlarını dile getirdiğini göstermekte. Hatta, söz konusu öykü yabancı iklimlerde geçse bile… Yabancı kişiler, okuyucuyu ilk planda yadırgatsa Uğur Kökden’in Gece’ye Evet adlı yapıtı, 1964 yılının Sovyetler Birliği’nde geçen bir uzun öykü. Öyküde, farklı ülkelerden kişilerin, Volga Irmağı’nda yaptıkları bir gemi yolculuğu boyunca, çağın insani sorunlarına derinliğine yaklaşımları işleniyor. Ë Turgay FİŞEKÇİ ece’ye Evet’in öyküsü iki mektupla birlikte gün ışığına çıkıyor. Kırk yıl önce, yine bu aylarda kaleme alınmış iki mektupla. 1968 tarihli, şimdiye dek hiç yayımlanmamış olan mektuplardan ikincisi –yani, ilkine cevap sayılacak metin– Cevdet Kudret imzalı. Bilgi Yayınevi’nin Yazınsal Kurulu adına mektubu kaleme alan C. Kudret öykünün netameli bir bölgede geçtiğini; bu bakımdan da yayımlama olanağının bulunamadığını dile getiriyor. Peki, “netameli bölge” tanımlaması nerenin adresi? Bu sorunun cevabı birinci mektupta yer almakta. Yazar Uğur Kökden’in söyleyişine göre, “olaylar SSCB’de, Güney Rusya topraklarında gelişip düğümleniyor.” Gece’ye Evet, yazarın mektubundaki açıklamaya bakılırsa, “Vietnam Savaşı dolayısıyla genç bir Avrupalı’nın sorumluluk ve sevgi arasında –savaş alanıyla nişanlısı Maya arasında– yaşadığı salınımların öyküsü. Gidişgelişler ve duraksamalar! Çağını tanımayı, ona hakkıyla tanıklık etmeyi dileyen çağdaş bir bilincin içe dönük çelişkileri ve dramı!” Yazarın kalemi, öykünün çerçevesini çizmeyi sürdürüyor: “Vietnam Savaşı, bugün, korkulu bir karabasan gibi yaşlı yeryüzü üstünde uzun bir gece halinde sürüp gidiyor. Kanla, körpe bedenlerle beslenen, yoğun ve karanlık bir gece! Coğrafyada yerimiz neresi olursa olsun, bağlı olduğumuz ulusun adı ne olursa olsun, bu savaş ‘bilinç’in üstüne çöreklenmiş kapkara bir gölge! Büyük küçük nice nice ülke, Vietnam dramı önünde takındığı tavırla öz sınırlarını korumuş oluyor ya da olacak. Aynı düşmana karşı ortak bir direniş bu! CUMHURİYET KİTAP SAYI 997 G Uğur Kökden’in dosyası bulunduğu yerde kırk yıl bekler. Bu sürede Vietnam Savaşı biter. Yerini Irak, Afganistan ve Filistin işgalleri alır. En sonuncusu da, Gazze kıyımı!.. ‘kardeş ülke ve partiler’le dayanışmayı bozmaksızın bir ‘denge’ ardında koşması yalnızca ilginç bir durum değildir. Bunun iç ve dışta da etkileri olacaktır. VAROLUŞ DİRENİŞİ Ancak yazar, özellikle çağının gerisinden topallayarak yürüyen ülkelerde içinde bulunduğu koşulları aşmak zorunda değil midir? Bir yerde ve bir anlamda, ‘yazmak’tan bile önde gelen bir eylem bu! Bir varoluş direnişi! En azından benim inancım böyle!” O halde zekânın önünde barajlar yükselten fikir jandarmalarına karşın, şu kubbede sesimin duyulmasını, yani Gece’ye Evet’in yayınlanışını istemek hakkım! Evet, önce bir hak; sonra, bunu gerçekleştirmek bir görev ve en sonundaysa, bir zorunluluk! Öbür deyişle, bu toprağın benden beklediği –en azından, benim beklediğini umduğum– ilginin doğal sonucu olan zorunluluk! Sözgelimi öykünün bir yerinde, bile…” Sonuçta, o yıllar içinde –1968/69 ile 70’in başları– gerçekleştirilmiş bu ve benzeri birkaç başarısız yayın girişiminin ardından, Gece’ye Evet dosyası rafa kalkar. Bir bakıma da, dünyayı etkileyen 68 başkaldırısının yazınsal anlamda öncü örneklerinden biri olarak düşünülebilir. Dosya bulunduğu yerde kırk yıl bekler. Bu sürede Vietnam Savaşı biter. Yerini Irak, Afganistan ve Filistin işgalleri alır. En sonuncusu da, Gazze kıyımı! O halde, ‘Vietnam’, ne uzaktaki bir savaş ne de güncelin büsbütün dışında ve ülkemize yabancı bir konu! Böylece dosyanın tozlarından arınıp gölgelerden sıyrılabilmesi için, yine de Sözcükler Yayınevi’nde –ilk kitap olarak– gün ışığına çıkış tarihini beklemesi gerekir. ? Geceye Evet/ Uğur Kökden, uzun öykü/ Sözcükler Yayınevi/ 96 s. SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle