25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Franz Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’ı bu kez Esen Tezel çevirisiyle yayımlandı Mektuplar’da en çok geçen sözcük: Korku M ilena’ya Mektuplar’ı ilk kez yıllar önce Adalet Cimcoz’un Ataç Kitabevi’nden çıkan çevirisinden okumuştum. Şimdi bakıyorum: 1961’de yayımlanmış, ertesi yıl da Türk Dil Kurumu’nun Çeviri Ödülü’nü almış. Sanatseverler, 1950’lerin başında Türkiye’nin ilk özel sanat galerisi Maya’nın kurucusu olarak tanımıştı Adalet Cimcoz’u; sinema seyircisi ise, ünlü kadın oyuncuların, Belgin Doruk’un, Türkân Şoray’ın, Filiz Akın’ın “sesi” olarak. Cimcoz, ağabeyi Ferdi Tayfur’la birlikte uzun yıllar dublaj sanatçılığı yapmıştı. Dönemin edebiyat dergilerini, Yeditepe’yi, Varlık’ı, Yeni Ufuklar’ı izlemiş olanlar, Cimcoz’un şiirlerine, öykülerine, kitap tanıtma yazılarına mutlaka rastlamışlardır; ama daha çok, Brecht’ten, Büchner’den, Traven’den, Tibor Dery’den yaptığı çevirilerle anımsarlar onu. Evet, Cimcoz’un, özellikle Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’ındaki, Brecht’in Sezuan’ın İyi İnsanı’ndaki, Dery’nin Eğlentili Bir Gömme Töreni’ndeki büyüleyici Türkçesini hâlâ unutamadığımı söylemeliyim. Türkçeyi hem sesiyle, hem de kalemiyle aynı güzellikte dile getirmek kaç kişiye nasip olur şu hayatta. (Bu az rastlanır sanat insanının yaşamöyküsünü, günümüzün en iyi yazarlarından Mine Söğüt’ün kaleminden okuyabilirsiniz: Adalet Cimcoz: Bir Yaşamöyküsü Denemesi, YKY.) Cimcoz’un Milena’sı (sonradan Sevgili Milena adıyla Say Yayınları’ndan çıktı), Türkçesiyle gerçekten de büyülüyordu okuyanı, ama dönemin pek çok çevirisi gibi eksikti. Kafka’nın, sevgilisi Milena’ya yazdığı mektuplardan bir derlemeydi. Milena’ya Mektuplar’ı, daha sonra Kâmuran Şipal’in çevirisinden okuduk. Hermann Hesse’nin, Rainer Maria Rilke’nin, Borchert’in, Thomas Mann’ın, Günter Grass’ın yapıtlarını dilimize kazandıran Şipal, Kafka’nın tüm yapıtlarını Cem Yayınevi için çevirmiş, Cimcoz çevirisindeki eksikler bu çeviride giderilmişti. Şimdi yeni bir Milena çevirisi var elimizde. Esen Tezel’in Milena’ya Mektuplar çevirisi Can Yayınları’nca yayımlandı. Türkçedeki Milena’ları karşılaştırmayı, Alman dili ve edebiyatı uzmanlarına bırakıyorum. Ama Tezel’in yeni çevirisinin, diri ve özenli çeviri olduğunu söyleyebilirim. Belli ki, üstünde çok uğraşılmış, çok emek verilmiş. Ben, başka alanlarda olduğu gibi çeviride de yarışmanın yararına inananlardanım. Hele böylesi temel kitaplarda, okuyucunun seçme olanağına sahip olması çok önemli. Yeter ki, konunun uzmanı çeviri eleştirmenleri ortaya çıksınlar, bu tür fırsatları kaçırmasınlar. Hiç kuşkum yok, çeviri uğraşının gelişmesine katkıda bulunmuş olacaklardır. Ben, şimdilik, bu yeni çeviriyi değerlendirmek için, Esen Tezel’e bazı sorular yöneltmekle yetiniyorum. Milena’ya Mektuplar’da, Kafka’nın edebiyatını ele veren bir yan var mı? Kafka okuru, bu mektuplardan, Kafka’nın yapıtlarına ilişkin neler edinebilir? Kesinlikle var; hem de bir değil, birçok yan var. Genel konuşmak gerekirse, ben zaten mektup türünün bir yazarın kurmaca yapıtları konusunda son derece “yakalayıcı” bir tür olduğunu, yani önemli ipuçları taşıdığını düşünürüm. Çünkü kişinin imgelemi ve o imgelemin ürünleri, bireysel ve toplumsal olaylardan, tecrübelerden, ilişkilerden, ruh hallerinden bağımsız düşünülemez. Yazıyla ortaya çıkanlar, bütün bu saydıklarımın hayal gücünün süzgecinden geçmiş halidir, tortusudur bir bakıma. Aynısı, Kafka için de geçerli. Onun yapıtlarında simgesel boyutta karşımıza çıkan yabancılaşma, yalnızlık, korku, kişisel açmazlar, bürokrasinin gücü, ailenin ve toplumun bireyi bir kıskaç misali hapsetmesi gibi pek çok konunun kaynağını, yani Kafka’nın hayatındaki karşılığını, Milena’ya mektuplarında bulmak mümkün; yazarın Yahudilikle ilgili görüşleri gibi. Bana göre bunun sebebi biraz da, Kafka’nın Milena’yı zihinsel ve entelektüel olarak bu konularda yazışabileceği bir insan olarak görmesi ve ona, örneğin Felice’ye kıyasla, fikir bazında daha rahat açılması. Milena’ya Mektuplar önce 1952’de hayatta olan kimilerini incitebilecek bazı bölümler çıkartılarak yayımlanmış. Galiba 1986’da Almancada ilk kez eksiksiz basımı yapılmış. Senin çevirdiğin edisyonun eksiksiz olduğu söylenebilir mi? Bu edisyonun ne gibi özellikleri var? Evet; kitabın sonunda da belirtildiği gibi, Milena bu mektupları Willy Haas’a 1939 ilkbaharında vermişti. Fakat araya giren işgaller ve Willy Haas’ın Çekoslovakya’yı terk etmek durumunda kalması nedeniyle mektuplar ancak 1952 yılında yayımlanabildi. Benim çevirdiğim edisyonun, Kafka’nın sayfa kenarlarına koyduğu notlar, açıklamalar, sonnotlar ve sonradan yapılan kronolojik sıralamayla birlikte eksiksiz olduğu söylenebilir. Fakat şunu da belirtmekte yarar var ki, yazarın önce yazıp sonra üstünü kalın bir biçimde çizerek Milena tarafından okunmasını engellemek istediği kelime, cümle ve bölümler elimizde mevcut değil. Willy Haas bu bölümlerin kimyasal bir yöntemle ya da röntgen yardımıyla daha sonraki bir baskıda okunur hale getirilebileceğini düşünüyordu; fakat bu şimdilik yapılamadı. Zaten açıkçası, benim çevirdiğim edisyonu baskıya hazırlayan Jürgen Born ve Michael Müller’in söyledikleri gibi ben de “bu kadar ileri gitmeye hakkımız olmadığını” düşünüyorum. Bu edisyonun önemli bir özelliği de, mektupların ardından Milena’nın birkaç makalesine, Kafka’nın ölümünün ardından yazdığı anma yazısına ve Max Brod’a mektuplarına da yer vermesi. Ben, Kafka’ya yaklaşmak ve Milena hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyen okur için mektuplar kadar bu ek bölümün de yararlı olacağından eminim. Özellikle Milena’nın Kafka’yla yaşadığı ve Max Brod’a mektuplarında anlattığı birkaç olay son derece ilginç ve dikkat çekici. Sence Kafka ile Milena arasında nasıl bir ilişki var? “Bu mektuplarda en çok tekrarlanan kelime neydi?” diye düşündüğümde, cevabı hiç te Cimcoz’un ‘Sevgili Milena’ ve Kâmuran Şipal’in ‘Milena’ya Mektuplar’ çevirisinden sonra Esen Tezel’in ‘Milena’ya Mektuplar’ çevirisi kitapçılarda... Milena, Kafka’yla Prag’da bir kafede, ortak arkadaş çevresinde tanışan ve onun öykülerini Çekçeye çevirmek isteyen genç bir kızdı, mektuplaşmaları bu vesileyle başladı. reddüt etmeden veriyorum: Korku. Kafka’nın bütün hayatına, bütün ilişkilerine damgasını vuran bu duygu, elbette Milena’yla ilişkisini de büyük ölçüde etkilemiş. Duyguların dile getirilişinde, itiraflarda hep bir kapalılık, hep bir simgesellik, her an vazgeçme ve kaçma eğilimi var. Sanki biz de okur olarak bu mektupları Kafka’nın zihnindeki korku perdesinin ardından okuyor ve yaşananları, hissedilenleri o perdenin gölgesinde anlamaya çalışıyoruz. Aralarındaki ilişkinin sabit bir çizgide ilerlemediği kesin. Başlangıçta Milena, Kafka’yla Prag’da bir kafede, ortak arkadaş çevresinde tanışan ve onun öykülerini Çekçeye çevirmek isteyen genç bir kızdı, mektuplaşmaları bu vesileyle başladı. Daha sonra bu ilişki bir tür karşılıklı hayranlığa evrildi, Kafka açısından baktığımızda ateşli ama umutsuz bir aşka dönüştü (çünkü Milena, Ernst Pollak’la evliydi ve Viyana’da yaşıyordu). Bu aşkın yoğun bir biçimde dile getirildiği dönem, bana göre mektupların zirvesini oluşturuyor. Çünkü görünüşe bakılırsa Kafka bu dönemde, aşkın her türlü yan etkisine maruz kalmış; karakterine de son derece uygun bir biçimde karşı tarafı kendinden üstün görme, kendini küçümseme ve ona layık bulmama gibi. Çeviride bazı zorluklarla karşılaştın mı? İki zorluktan bahsedebilirim sanırım; ki bunlar aynı zamanda benim için çevirinin zevkli yanını, heyecanını da teşkil eden zorluklardı. İlki, yukarıda bahsettiğim duygu inişçıkışları doğrultusunda metnin, yani mektupların “melodik” çizgisini takip etmek ve Türkçeye aktarmak. Kafka’nın dili, Milena’ya hitap ediş biçimi, ona açılma düzeyi, ilk mektuplarda farklı, bu ilişkinin aşka dönüştüğü bölümlerde farklı, aynı ilişkinin kesilmeye yüz tuttuğu kısımlarda farklı. Üstelik bu farklar birdenbire değil, yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Ben bu çeviriyi yaparken, bir yandan piyano çalan bir insan olmanın sonsuz faydasını gördüm diyebilirim. Mektupların tamamını bir müzik parçası gibi değerlendirirsek, bu duygu inişçıkışları da metnin crescendo ve decrescendo’ları. Piyano’dan forte’ye ya da forte’den piyano’ya gitmek, giderken ölçüyü tutturmak, müzikte en zor, ama en zevkli deneyimdir; çünkü zaten müziğin esasını sadece notalar değil, o notaların çalınış biçimi ve kuvveti oluşturur. Bu mektupları çevirirken de, kelimeleri nota yerine koyarak metnin müzikal haritasını kendi dilimde çizmeye çalıştım diyebilirim. İkinci ve daha pratik bir zorluk ise tabii ki Milena’nın mektuplarının kayıp oluşuydu. Bu eksikliğin yer yer yapılan göndermelerde, bahsedilen bir olayda, Milena bir önceki mektubunda yazdığı için benim için belirsiz bir söze yazılan cevapta boşluk bırakmaması için çok dikkatli ilerlemem, hiçbir anlamsal ayrıntıyı kaçırmamam, sık sık dönüp daha önceki mektuplara bakmam, o boşluğu dolduracak ipuçlarını yakalamaya çalışmam gerekti. Ama dediğim gibi, zaten çevirinin bağımlılık yaratan yanı da bu dedektiflik oyunudur benim için. ? SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1036
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle