Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1946 Martı’nda Abadan’daki petrol işçileri greve çıktı. Petrol kuyularını çalıştıran İngilizler, kanlı direniş sonunda İran Çalışma Kanunlarını kabul etmek zorunda kaldı. 1947’de yabancılara daha fazla imtiyaz tanınmasını engelleyen kanun İran Meclisi’nden geçmekle kalmadı İngiliz petrol şirketi AngloIranian’ın sahip olduğu imtiyazın yeniden gözden geçirilmesi de kabul edildi. Muhalefet bağımsız da değildi üstüne. İşin zor tarafı da oydu. Baktığında grevleri örgütleyen, işçi sendikalarının arkasında Komünist Tudeh Partisi var. O da Sovyetler’in elinde oyuncak! Öyle ki Sovyetler’in İran’a ters gelen fikirlerini bile nasıl iyi ambalajlayıp halka yuttururuz derdindeler. Muhalefet emperyalist güçle savaşırken kendi gücüne, halkın gücüne güvenemiyor, diğer kötüden destek arıyor yani. İktidar ise İngiltere ve daha sonradan devreye girecek ABD’nin güdümünde. Yani ne iktidar bağımsız, ne de muhalefet. Ama tabii Musaddık’ı bunlardan ayırmak lazım. İran’da komünist olmak, dediğin gibi Sovyetler güdümünde İran’a uyarlanmış komünist argümanlarla bir süreliğine de olsa da birkaç kırıntı bırakmış olsa gerek zihinlere... Kuşkusuz... Sınıf bilincini getirdi, burjuvazi, oligarşi, aristokrasi, irtica, emekçi, komprador gibi kavramlarla tanıştırdı halkı. Parti kongreleri, programları, gençlik ve taşra teşkilatları, sendikalarla ilişkiler, parti yayın organları gibi örgütlenme biçimlerini, sosyal devlet anlayışını miras bıraktı İran siyasetine. İran petrolünün millileşmesine gelirsek... Tam bir dönüm noktası... AngloIranian petrol şirketi, İran’a petrol kârının yüzde 20’sini bile vermiyor o dönemde. 1947’de mesela vergi sonrası kârı olarak açıkladığı 40 milyon poundun sadece 7 milyonunu İran’a vermiş. Meclis Petrol Komitesi görünüşte bu şirketin hazırladığı ek sözleşmeyi araştırmak ve uzlaşı aramak için kurulmuştu. Komite’nin başında da İran’ın şansı Musaddık var. Musaddık’ın başı çektiği on milletvekili, İngiliz şirketi ile yapılan anlaşmanın feshi için kanun tasarısı hazırladılar. Muhalif siyasi gruplar ise sendikalar ve sivil toplum örgütleriyle toplanıp güçlerini Milli Cephe adı altında ve Musaddık liderliğinde birleştirdi. Mollalar bile safında yer alıyor laik Musaddık’ın! Sadece genç molla Ruhullah Humeyni ve yandaşı birkaç molla karşı. Başlarını Ebulkasım Kaşani’nin çektiği birçok molla ise Musaddık’la birlikte. Musaddık ve Milli Cephe petrolü millileştirmeyi başarıyorlar. Başbakan Hüseyin Ala istifa ediyor, yerine Musaddık seçiliyor. Petrol rantı gitti gidiyor! İngilizler.. Dünyayı ayağa kaldırıyorlar, her yolu deniyorlar; Uluslararası Adalet Divanı, ekonomik ambargo, işgal tehdidi, BM Güvenlik Konseyi… Hiçbiri işe yaramayınca resmen savaş planlarına başladılar. Savaş gemilerini Abadan açıklarında tuttular, makineleri bozup gittiler, İran’ı açlığa mahkum ettiler. Enflasyon tavan yaptı ama Musaddık yine de direndi. İlk darbe girişimine ABD yeşil ışık yakmıyor, Sovyetler de dağ gibi karşılarında… Zaten planları rafa kaldırtan da bunlar. İngiltereİran restleşmelerinden en endişeli olanlardan biri ABD Başkanı Truman. İngilizler de ABD destekli bir darbe peşinde zaten. Truman bu ilk ¥ darbe girişimini reddediyor hatta iki ülke arasında arabuluculuğa bile soyundu ama olmadı... Musaddık da uyanıyor işe ve İngiltere ile diplomatik ilişkileri kesiyor, diplomatlar ve ajanlar İran’ı mecburen terk ediyorlar. Şah da Roma’ya kaçıyor. Tüm bu sürecin ardından İngiltere’de Winston Churchill başa geçiyor, ABD’de de Dwight D. Einshower dönemi. İkisi de öncekilerin tersine İran konusunda hemfikir. İngilizlerin “Çizme Operasyonu”, Amerikalıların “Ajax Operasyonu” dedikleri darbe için düğmeye basıyorlar. Einshower, CIA’yı devreye sokuyor. Ajanlar yerel işbirlikçilerine inanılmaz paralar dağıtıyorlar, onbinler provoke edilince ortalık iyice karışıyor. Şah’a karşı kendisini destekleme amacıyla sokağa dökülen halkın, CIA ajanları ve onların satın aldığı yerli işbirlikçilerce kışkırtıldığını göremiyor Musaddık ve tutuklanıyor. Darbe yanlısı yönetimin utanç mahkemesinde de vatana ihanetten yargılanıyor. Kısa süre önce ibre Musaddık’tan yanayken halk bunu nasıl yutuyor? Bir bölge klasiği denebilir; bu bölgenin insanı duygusallığıyla meşhur, hele de yoksulsa kullanılmaya çok müsait. Musaddık, enteresan bir kişilik... Onu şöyle tanımlıyorum; Cemal Abdülnasır, Bülent Ecevit ve Gandi’nin karışımı bir adam. Duygusal, entelektüel, esprili. Ayrıca İran’ın önde gelen soylu ve bürokraside üst düzey görev yapmış Türk kökenli Aştiyani aşiretinden geliyor. İran’ı bugüne getiren de Musaddık’ı deviren bu darbe oluyor temelinde değil mi? Sadece İran’ın değil genelde Ortadoğu’nun kaderini belirlemiştir. Otuz yıl sonra gerçekleşecek “İslam Devrimi”nin yolunu açmıştır. Darbeyle Milli Cephe ile Tudeh Partisi tüm örgütleriyle çökertildi, liderleri tutuklandı. Musaddık’ı destekleyen gazeteci ve yazarlar mahkum edildi, bazıları esrarengizce hapiste ölü bulundu. TUDEH, bir zamanlar İran sokaklarının hâkimiyken, zamanla adı şiddetle birlikte anılan marjinal bir partiye dönüştü. Kitleleri peşinden sürükleme ve toplumsal muhalefeti örgütleme görevi ise iktidarı gayri meşru sayan radikal mollalara servis oldu. “İRAN ARAPLARA BENZEMEZ” Darbe sonrası Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin bir “Ak Devrim” hareketi var… Tanıdık geliyor değil mi? Hem de nasıl! Sadece adı Ak Devrim tabii ki. Şah, 1963’te bu devrim kapsamında 6 maddelik bir toprak reform paketini halkoyuna sunuyor. Halkın yüzde 98 oyuyla da paket yürürlüğe giriyor. Fakat paket, feodal beyleri kapitalistlere dönüştürüyor. Halk yine yoksul. Yani reform görünüşte topraksız köylünün yararına bir işmiş gibi görünmesine karşın, aslında toprak ağalarının ellerindeki arazinin devletçe satın alınmasından ve köyde verim alamadığı toprakları ile daha çok kâr edebilecekleri devlet kurumlarının hisselerinin değiştirilmesinden ibaret. Emek kesiminin giderek yoksullaşmasına siyasi baskılar ve Şah’ın sultası da eklenince önce sanayi işçileri ve öğrenciler ayaklandı. Şah’ın “Ak Devrim”i işe yaramamıştı yani. Bertaraf edilen laik Musaddık’ın yerine, dip sağcı Humeyni oynuyor bu sefer... Oynadı çünkü boşluk kaldırmaz muhafelet. Ve önünde sonunda Şah’ı mat ediyor! Musaddık, duygusal, entelektüel, esprili. Ayrıca İran’ın önde gelen soylu ve bürokraside üst düzey görev yapmış Türk kökenli Aştiyani aşiretinden geliyor. Aynen öyle, Şah’a kafa tutuyor hatta alay ediyor Humeyni. Önce 11 ay Türkiye’de Bursa’da, sonra 14 yıl Necef’te sürgüne gönderiliyor. İslam Devrimi’nden önce 3.5 ay da Fransa’da sürgün hayatı yaşıyor. Yandaşları Şah’a kök söktürüyor. Malum Musaddık tutuklanıp sonra da ev hapsine alınınca meydan zaten mollaların. Sonuçta devrim lideri olarak dönüyor Humeyni. Şah bir parti kurduruyor, Diriliş Partisi... Yöntemleri dikkat çekici... Yine tanıdık geliyor değil mi? Yine, hem de nasıl! Diriliş Partisi, Şah’ın talimatıyla, sendikalar, meslek odaları, sivil toplum örgütleri, esnaf loncaları ve kamu kurumlarını baskı, tehdit ve rüşvetle ele geçiriyor. Muhalifleri zorla partiye üye olmaya, hükümeti öven dilekçelere im za atmaya ve Şah’ı destekleyen yürüyüşlere katılmaya zorluyor. Oysa bunlar halkı Şah yönetimine karşı kışkırtmaktan ve camileri yoksulların tek sığınağı yapmaktan başka bir şeye yaramıyor. İran’da şu anki durumu nasıl yorumluyorsun? Bilirkişi olarak ekranlara çıkıp konuşanlardan farklı yorumluyorum. Hemen herkes söz birliği etmişçesine şunu söylüyor; “İran halkı aslında farklı bir yönetim biçimi istemiyor, sadece birazcık reform istiyor. Ama baktığında hepsi İslam Cumhuriyeti’nden yana. Peşine takıldıkları Hatemi’ye de bakıldığında İslam Cumhuriyeti’nin önder kadrolarından biri.” Şimdi o öyle olabilir ama acaba sokağa dökülen, kurşunların önüne kendini atan o halkın kafasında gerçekten bu mu var? Şu anda mecburlar başka alternatifleri yok. İran halkı antiemperyalist duruşunu koruyor evet ama eski laik yaşantısına dönmek de istiyor. Dikkat edersen daha çok kadınlar sokaklarda. Ama bunu dillendirmeleri devrim yasaları uyarınca idam edilmelerini gerektiriyor. Ayrıca onlara öyle bir yaşam vaat edecek bir lider ortada yok. Kim çıkar bu koşullarda ortaya? Çıksa da kim yaşatır? Musavi’nin devrimin lider kadrosu içinde olduğu bir gerçek. Şu anda istediği reformların da sınırlı olduğu biliniyor. Sokakta Musavi’yi destekleyen kitlelerin de Musavi gibi aslında rejime karşı olmadığı ve ufak rötuşlarla yetinebileceği söylemi ne kadar doğru, tartışılır. Yani halk daha reformist, daha devrimci bir lider vardı da ona rağmen mi düzenin adamı olan, ancak birtakım reformlarla yola devam etmek isteyen Musavi’yi seçti. Ama şu bir gerçek ki, birtakım reformlar yerine getirilse bile kitleler bir süre sonra yenisi için sokaklara dökülecek. Artık cin şişeden çıktı ve geri sokamazlar. Bu çağda artık insanları baskı ve yasaklarla yönetmek kolay değil. İran halkı çok bilinçli bir halk, Ortadoğu’daki Arap toplumlarına benzemez. Güçlü milliyetçi bir damar var orada; çok farklı toplumlardan oluşmasına rağmen hem de. Türkler, Farslar, Kürtler var. Bir sürü farklı halk topluluğu İran milliyetçiliği öznesinde birleşmiş durumda. İran bugüne kadar ne zaman bir muhalefet yükselse hep bir dış düşman aradı, taleplerini bastırdı ve dış düşman tehdidine karşı güçlerini birleştirdi. Bir dönem İranIrak savaşı, bir dönem İngiltere’nin sömürüsü ve ABD’nin baskıları bunları toparladı ama bundan sonra bu böyle gidecek mi göreceğiz. Şimdiki nükleer inadı da bunları bastırmaya yönelik. Savunma sanayisine büyük kaynaklar aktarılıyor dolayısıyla büyük bir yoksullaşma başladı. Tüm rantlar yönetim erkini elinde bulunduran mollalara gidiyor ama öbür taraftan da insanların özgürlük talepleri var. Bunları sürekli öteleyerek nereye kadar götürecekler? Bu özgürlük talepleri öyle hiç de İslam devrimi içinde yaşayalım ile sınırlı değil.? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tt İmam Mehdi’den Humeyni’ye İran/ Miyase İlknur/ Cumhuriyet Kitapları/ 158 s. SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1036