27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D lk Ulusal Yayın Kurultayı 1939’da HasanÂli Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde yapıldığına göre, “5. Ulusal Yayın Kongresi”nin yapıldığı 45 Aralık 2009 tarihine kadar 70 yıl geçmiş. Yayın kesimindeki sorunların giderek arttığı, kolay çözümlerin çözümsüzlük olarak yorumlanabileceği günümüzde bu kurultayların ne kadar yararlı olduğunu bilmemiz gerekir. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” anlayışından yola çıkarsak, yayın kurultaylarının önemi daha iyi anlaşılır. Hiç olmazsa 5 yılda bir yayın kurultayı yapılmasının ilke kararı olması gerekirken bu kurultaylar yeterince önemsenmemiştir. Dolayısıyla yayın kesimiyle yazar örgütlerinin, meslek birliklerinin sorunları giderek çoğalmaya, daha karmaşık bir yapı almaya başlamıştır. Kuşkusuz “5. Ulusal Yayın Kongresi”ni düzenleyen Kültür ve Turizm Bakanlığı, yayıncılık kesimi ile meslek birliklerinin, yazar örgütlerinin işbirliğini sağlayarak, daha önceki kurultaylarda yapılanları da göz önünde bulundurarak, daha kapsamlı bir çalışmaya girişmiştir. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “5. Ulusal Yayın Kongresi” izlenimleri Ama bakanlıkla işbirliği içinde çalışmadan, yaptırımcı bir gücü olmadan bu işin üstesinden gelinebilir miydi? Önemli olan, oylamayla alınan sorumluluğa işlerlik kazandırmaktır. İleriye dönük çalışmalarda yönetmelik, yasa değişimleri gerekebilecektir. Dolayısıyla yayıncı ile yazar hakları daha bir güvence altına alınmış olacaktır. YAYINEVİ BASIMEVİ DEĞİLDİR Bakanlık verilerine göre yayıncılık kesiminde 9000’in üzerinde yayıncı görünmektedir. Bunların hepsi de gerçek bir yayınevi görevini üstlenebilmiş midir? Yayıncılık kesimi sorunlarının tartışıldığı yarkurulda gerçek bir yayınevinin koşulları da belirlenmeye çalışılmıştır. Genel Kurul’da Metis Yayınları’nın sorumlusu Müge Gürsoy Sökmen diyordu ki: “Yayınevi, basımevi değildir. Eksiğiyle, yanlışıyla gelen bir dosyanın kitaba dönüştürüldüğü yerdir.” Kuşkusuz bir dosyayı yayıma hazırlayan kişinin emeği büyüktür. Açılış açıkoturumunda, biçem özelliği kazanmış bir romancı olan Elif Şafak da yazarla yayıma hazırlayanın işbirliğinin önemi üzerinde durmuştu. Bir dosyanın yayıma hazırlanmasının öncesi ile sonrası vardır. Bir yayınevine her yıl yüzlerce dosya gelir. Değişik alanlardaki birikimine güvenilen kişiler bu dosyaları değerlendirir. Yayımlanması uygun görülenler yayıma hazırlanırken yeniden gözden geçirilir. Nice okumalardan sonra yanlışlarından kurtulması sağlanır. ders kitapları nasıl seçilmeli? Devlet böyle yayınevlerine nasıl destek olmalı? Böyle bir destekle ucuz satılabilen ders kitapları kitapevlerinde nasıl yer almalı? Ahmet Vural’ın çalısmasına göre, 1 Ekim 2009 tarihinden bu yana Türkiye’de 10 000 dolayında kitap satış noktası vardır. (ADIM ADIM YAYIMCILIK, Elit Kültür Yayını, 2009). Ahmet Vural yayıncılığın değişik boyutlarını incelerken “Kendi Kendine Yayıncılık” üzerinde de duruyor. Anadolu’daki 10 000 dolayındaki kitap satış noktası gerçek bir kitapevi özelliği gösteriyor mu? Bu kitapçılara ders kitapları da girse, onun yanı sıra çocuk kitapları ile gençlik kitapları, giderek gerçek edebiyat kitapları okurların ilgisine sunulamaz mı? Böylece okuma özendirilirken Anadolu’nun uzak köşelerinde de kültür ortamları oluşturulacaktır. Bakanlığa bağlı kütüphaneler giderek özel bir işlev kazanacaktır. Kütüphanecilik sorunları, kütüphanelerin çok amaçlı kullanılması üzerinde yeterince durulmadı. Enver Ercan’ın yarkurul yazanağında belirttiği gibi, edebiyatta işlevi olan süreli yayınların düzensiz alınışı birikimlerin eksilmesine yol açıyordu. Bunların onarımı yapılmadığı için dergi birikimlerini topluca incelemek olanağı yoktu. BU KURULTAY BİR UMUTTUR Dergicilik sorunlarını iyi bilen Adnan Özer’ le çay arası söyleşilerine öylesine dalmışız ki, Latin Amerika’ya doğru uzanıvermişiz. Mavisel Yener’le birlikte “edebiyat muhabbeti” içinde olanlara gülümsemişiz. Türkçenin gücünü çocuk edebiyatında yaşatırsak, ders kitaplarını öyle bir özenle işlersek, okumanın önündeki engellerin yıkılacağına inanan Sedat Sever’le aynı görüşleri paylaşmışız. Yayın kurultaylarının 5 yılda bir yinelemesi gerektiğine inanan Ertuğrul Günay, sorunlarını iyi bilen, takım çalışmasına önem veren bir bakan olduğunu gösterdi. Yayıncılarla meslek birliklerinin, yazar örgütlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla ortaklaşa çalışması “5. Ulusal Yayın Kongresi”ni amacına ulaştırmış sayılır. Genel Kurul’da yarkurul yazanakları tartışılırken gergin ortamı yatıştırmasını bilen, olumlu çözümlerle sonuç alınmasını kolaylaştıran Bakanlık Müsteşarı İsmet Yılmaz’ın yönetimi, bu takım çalışmasının ne kadar güçlü olduğunu düşündürüyordu. “5. Ulusal Yayın Kongresi” iki gün sürdü ama, bunun öncesinde, Yayıncılık kesiminden Kenan Kocatürk ile Bakanlıktan Ümit Yaşar Gözüm’ün eşbaşkan olarak eşgüdüm içinde yürütülen çalışmaları olmasa başarıya ulaşılamazdı. Belki alınan kararları erken uygulama olanağı bulunamayacak. Bunların altyapısını hazırlamak gerekecek. Ama ileriye dönük olarak yayıncılık kesimi ile yazar örgütlerinin önünü açma umudu gerçekleşiyor. Çözüm bekleyen daha nice sorun olsa bile, bu kurultay iyimser olmayı kolaylaştıran bir ortam yarattı. Böyle bir izlenim edinmek, cumhuriyet kültürünün gelişmesine umutla bakmamızı kolaylaştıracaktır.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: İ Önceki kurultaylarda hangi konular üzerinde duruldu? Bunların uygulanması nasıl oldu? Güncel koşullar ne gibi sorunlar getirdi? Bu konuları iyi bilmeden yeni bir kurultayın başarıya ulaşması kolay olmazdı. Daha önemlisi; yayıncılık kesimi ile meslek birliklerinin, yazar örgütlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yaptığı uyumlu işbirliği, “5. Ulusal Yayın Kongresi”nin olumlu sonuçlar getireceği umutlarını taşıyor. DENETİM PULU Kuşkusuz yarkurullardaki tartışmalar belli konuların işlenmesini kolaylaştırıyordu. Ancak başka yarkurullarda aynı konu üzerine değişik kararlar alındığı da oluyordu. Bu değişik görüşler genel kuruldaki tartışmalarla sonuca bağlanıyordu. Bu tartışmalardan biri “bandrol” dediğimiz “denetim pulu” uygulamasıyla ilgiliydi. Kimi yarkurullarda denetim pulunun isteğe bağlı olması benimsenmişti. Bu durum uygulamada karmaşaya yol açabilirdi. Yeterince denetlenemese bile, denetim pulunun caydırıcı yaptırımları vardı. Yarkurul yazanağını savunan Metin Celal; “Bir yazar denetim puluna gerek görmüyorsa, yayınevine güveniyorsa, bu konuda üstelemek gereksizdir” demeye getiriyordu. Yapı Kredi Yayınları’nın yöneticisi Raşit Çavaş da yazarla yayınevi arasındaki ilişkinin güvene dayanması gerektiği anlayışından yanaydı. Keşke bu görüşler yaygınlık kazanabilseydi. Çay aralarında bir romancı arkadaş, “Benim ödül kazanan romanım yıllardır tükenmedi. Denetleme olanağım da yok” diye yakınıyordu. Oysa böyle bir olanağı vardı. “Telif Hakları Genel Müdürlüğü” yazarın başvurusu durumunda ne kadar denetleme pulu alındığını bildiriyordu. “Denetleme Pulu” kullanımı kaldırılırsa “Korsan Kitap” denetimi zorlaşmayacak mıydı? Peki, korsan kitapla yeterince savaşıma girişiliyor muydu? Bu çay arası söyleşileri gerçeklerin öte yakasını da gösteriyordu. “Bilgi Yayınevi” en çok vergi ödeyen bir kuruluş olarak, korsan kitap önlenebilse daha çok vergi ödeyebileceğini, yetersiz uygulamalardan devletin de zararlı çıktığını anlatıyordu. Yayıncılık kesimi sorunlarının tartışıldığı yarkurulda denetim pulu uygulamasının sürdürülmesi görüşü genel kurulda da benimsenince bu tartışmalar yatışır gibi oldu. MESLEK BİRLİKLERİ Bir başka tartışma konusu, denetim pulunun bakanlık eliyle mi, meslek birlikleri eliyle mi verileceğiydi. Pek çok denetim pulunun çalınması, gereksiz kişilere denetim pulu verilmesi gibi söylentiler devlet eliyle denetleme yapılmasının sakıncaları olarak gösteriliyordu. Peki, yazar örgütleriyle, meslek birlikleri bu görevi nasıl sürdürecekti? Yaptırımcı bir gücü olmadığına, değişik yazar kuruluşları arasında bir eşgüdüm sağlanması kolay olmayacağına göre, bu görev sağlıklı bir biçimde sürdürülebilecek miydi? Değişik meslek birlikleri denetim pulu almak isteyen gereksiz kişileri, kuruluşları nasıl saptayacaktı? Kuşkusuz denetim pulu gelirleri önemli bir toplama ulaşıyordu. “Yazar Evi” gibi kültür ortamlarının kurulması böyle bir gelirle daha kolay sağlanabilirdi. Bir yayınevinin basım, tanıtım, dağıtım gibi nice ayrıntılarla uğraşması artık sıradan çalışmalar haline gelmiştir. Yazarın emeğiyle yayıncının emeği tartıldığı zaman hangisi ağar basar? “Telif hakları” sorunu çözülebilmiş midir? Bir yazar “telif hakkı”yla geçimini sağlayabilir mi? Çok satan birkaç yazarı ayrı tutalım. Edebiyat değerini koruyarak çok satmak, pek az yazarın başarabileceği bir iştir. Peki, bu 9000’in üzerindeki yayıncı kimin için çalışıyor? Bunlar gerçek yayıncı mıdır? Bu yayıncıların önemli bir bölümü yazarın ödediği parayla kitabını basan, bir anlamda basımevi görevi yapan yayıncılardır. Onlar için bir dosyanın yayıma hazırlanması diye bir şey yoktur. Yazarın çalışmasını biraz gösterişli bi biçime sokup basılması yeterlidir. Bu yayıncılarla kurumlaşmış yayınevlerini bir tutabilir miyiz? Ama düşünce özgürlüğüne, düşünceyi yayma özgürlüğüne önem veren bir anayasa olduğuna göre, bu çalışmaları kolaylaştıran yayıncılar da gerekecektir. Yeter ki basımevi görevi yapan yayıncılar arasında korsan kitaba yataklık edenler olmasın. ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLAR Daha önceki yayın kurultaylarının birikiminden yararlanıp, değişen koşullara göre yeniden örgütlenip yayıncılık kesiminin sorunlarını ele almak gerekiyor. Ders kitaplarının parasız dağıtılması bir hükümet siyaseti olmuşsa bunun olumsuz sonuçlarını tartışmak gerekiyor. Türkçenin gücünü gösteren, iyi okunan Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1036 SAYFA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle