Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T B 9 ARALIK ÇARŞAMBA ugün Isparta’daydım. Sabah gittim, akşam döndüm. Süleyman Demirel Üniversitesi Türkçe Topluluğu tarafından ilki düzenlenen Türkçe Günleri’nde konuştum. Dört yıl önce de gelmiştim SDÜ’ye; saygıyla karşılanmış, sevgiyle uğurlanmıştım. Coşkulu bir gençlik bulmuştum karşımda. Bu kez de öyleydi. Konferans salonu merdivenlerine varıncaya kadar doluydu. Gençlerin Türkçeye sahip çıkmasından gurur duydum; kimseye söylemedim; ama dört yıl önce ektiğim tohumların boy vermiş olduğunu düşündüm, kendimi sessizce kutladım. Isparta’yı gördüm mü? Pek sayılmaz. Kentin merkezinden arabayla şöyle bir geçip dönüş yoluna girdik. Hüseyin Movit oradaydı. Kısacık bir süre konuşma olanağı bulduk. Türkçe sözcüğüne getirilen çekim eklerinin kesmeyle ayrılmayacağını yazmamı söyledi. “Yazmıştım.” dedim. O da Hakkı Devrim’in son zamanlarda Türkçe sözcüğüne gelen ekleri ayırarak yazmaya başladığını, bu konuda yaptığı uyarıyı da pek hoş karşıladığını anlattı. “Doğrusu böyle.” deyip kapatmış telefonu H. Devrim. Yalnız Hakkı Devrim’in değil, Türkçeye özen gösteren pek çok kişinin de “Türkçe’ye, Türkçe’de” diye yazdığını gözlüyorum. Oysa TDK’nin Yazım Kılavuzu’nda büyük harfle belirtilmiş UYARI şöyle diyor: “Özel adlara getirilen yapım ekleri, çokluk eki ve bunlardan sonra gelen diğer ekler kesmeyle ayrılmaz.” Örnekler arasında “Türkçenin” sözcüğü de var. Eğer pek bilinmeyen bir dil söz konusuysa dil adının açıklıkla görülebilmesi, ekiyle karışmasını önlemek için, çekim ekleri kesmeyle ayrılabilir; ama Türkçe yazılmış bir metinde Türkçenin bir dil adı olduğunu bilmeyen bulunmayacağına göre, kesme (‘) kullanmak gerekmez. Gazete, dergi adlarının yazımında “gazete” ve “dergi” sözcükleri ada dahil sayılıp büyük harfle mi başlatılmalıdır? Movit’in bir sorusu da buydu. “Cumhuriyet Gazetesi” diye mi yazılmalıdır, “Cumhuriyet gazetesi” diye mi? Yine TDK Yazım Kılavuzu’ndan aktarıyorum: “Özel ada dahil olmayan ‘gazete, dergi, tablo vb. sözler büyük harfle başlamaz.” Demek ki “Resmi Gazete” ya da “Tebliğler Dergisi” derken gazete ve dergi sözcükleri büyük harfle başlar; ama yayın organının adında yoksa bu sözcükler küçük harfle başlatılarak yazılır. ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER Kasım Perşembe tarihli günlükte TDK’nin Yazım Kılavuzu’nda “ayrı yazılan birleşik kelimeler” diye bir ara başlığın bulunmasını eleştirmiş; “’Ayrı yazılan birleşik kelime’ olur mu? Birleştirmişseniz birleşmiştir; artık ayrı değildir, ayrı yazamazsınız; yok ayrı yazıyorsanız o sözcükler henüz birleşmemiştir.” demiştim. Necmiye Alpay bugünkü Radikal’de bu uyarıma hem yer hem de hak vermiş. Ancak, “Yalnız sözcük değil, herhangi bir ‘şey’ hem birleşik hem ayrı olabilir mi?” dememe katılmadığını söylemiş: “Verili tanıma göre sözcük hem birleşik hem ayrı olamaz ama, hangi açıdan baktığımıza bağlı olarak, ‘herhangi bir şey, hem birleşik hem ayrı’ olabilir. Biraz düşününce, bin bir örneği bulunabilir bunun.” demiş ve eklemiş: “Ne demişler, genellemeler her zaman tehlikelidir; bu sonuncusu bile!” Bin bir örneği mi bulunabilirmiş? Ben “hem birleşik hem ayrı olabilen BİR şey”in tek örneğini bile bulamadım. Hangi açıdan bakmalıyım acaba? Hayatlarını birleştiren çiftler düşünülmüş olabilir mi? Ama bu, sadece bir mecaz. Kaldı ki bir çiftin birleşerek oluşturduğu şey, ailedir belki; ama kendileri değildir. “Genellemeler tehlikelidir.” genellemesi de tehlikeli galiba. Kenan Doğulu’nun şarkısında geçen “bilicen, çizicen” sözcüklerine takılan okuruma hak vermeme de katılamıyormuş Necmiye Alpay. “Yerel Türkçelere hayat hakkı tanımayacak mıyız? ‘Bilicen, çizicen’ gibi sözler bende Balıkesirlileri çağrıştırıyor örneğin. Türkçeyi bozmaz bunlar, yalnızca standart dışıdır, yereldir. Standardı bilmek iyidir, gereklidir, ama hiçbir dil kendi standardından ibaret de değildir…” demiş. Yerel Türkçelere hayat hakkı tanımamak mı? “Sefiom, qanqa, ChOk s3wiyOrum” diye yazan gençlere kötü örnek oluyor diye eleştirmiştik o şarkının sözlerini. Hatta Kenan Doğulu böyle söylese bile şarkının sözlerinin böyle yazılmamış olmasını umarak internetten araştırdığımı da yazmıştım aynı günlükte. Balıkesirliler istedikleri gibi konuşsunlar; onlara karışan eden yok. Kenan Doğulu şarkısının sözlerini böyle yazarsa bu yerel dil olmuyor artık, “standart dil” dediğimiz yazı diline giriyor; yazı dilini bozuyor. İzmirliler de “geliyom, gidicen mi?” derler sözgelimi. İzmirlilerin ağzında kaldığı sürece böyle söylenmesinin sakıncası yok; ama kamusal alanda böyle yazılmaya başlandığında bu standart dilin bozulması değil de nedir? 12 10 ARALIK PERŞEMBE üseyin Movit’le bunu da konuşmuştuk, unutmuşum. H Bugün Hakkı Devrim’İn yazısında “yaprak dolması” lafını okuyunca anımsadım. Biberin, domatesin, patlıcanın içi doldurularak yapılan yemek “dolma”dır; ama asma yaprağının içi yok ki doldurulsun; o sarılır. Bu yüzden ona “dolma” değil “sarma” denmesi daha uygun. İşin garibi Yunanlar bu yemekleri, “dolmades, sarmades” diye adlandırıyorlar; ama “sarma”ya “dolma” demiyorlar. Ekim Cumartesi tarihli günlükte Muzaffer Oruçoğ10 lu’nun yazdığı Baba İshak Destanı’ndan söz etmiştim. Zeki Büyüktanır’ın yazdığı bir “Baba İshak Destanı” (Can Yayınları 122) daha varmış meğer. “Bir Hitit Destanı Tilgarimo Tegaramma” (Can Yayınları 328) adlı kitabının yeni yayımlanan üçüncü basımıyla birlikte bunu da göndermiş Büyüktanır. Baba İshak hakkında, “Ayaklanma sonucu yakalanmış ve Amasya Kalesi’nde asılmıştır.” bilgisi dışında yazılı kaynaklarda pek fazla bilgi olmadığına değiniyor ve destanı yazma amacını, “İşte bir Anadolu çocuğu olan ve Şamanlık etkisi henüz üzerinden silinmeyen bu yiğit Türkmen’in yaşamı çevresinde destansı bir gezinti yapmak istedik.” diye açıklıyor. “Tilgarimo’da da “evren doğa insan”, “beş bin yıllık bir geçmiş”, “eski çağda Anadolu ve Hitit imparatorluğu” gibi önbilgileri aktaran bölümlerden sonra başlıyor destan. “Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. Onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim.“ diyen Sabahattin Eyüboğlu’nu doğrulayan bir olayı da aktarıyor. 1996’da Burdur’un Ağlasun kazası yakınlarında Sagalasus antik kentinde yapılan kazılarda işçiler üç bin yıl öncesine ait bir iskelet bulurlar. İşçilerin, “Atamızı bulduk.” diye şakalaştıklarını duyan Kazı Kurulu Başkanı Prof. Dr. Marc Weelkens, bu şakayı ciddiye alır. İskeletten kemik, işçilerden de saç örneklerini DNA testi yapılmak üzere Belçika’ya gönderir. Gelen sonuç, işçilerin üç bin yıllık iskeletle gerçekten de akraba olduklarını çıkarır ortaya. ? www.feyzahepcilingirler.com / feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız/İst. 13 ARALIK PAZAR 15 ARALIK SALI B U L M A C A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Turgut Toygar’ın şiir kitabının adını ve alıntıladığımız şiirinin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı şiirden bir alıntı ortaya çıkacaktır. Dikkat: “H/5” ve “Ü/56” harfleri ipucu olarak yerine konmuştur. 1 H 2 F 3 G 4 E 5 11 I 2 B 13 A 14 G 15 D 16 Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU H 6 J 7 H 8 D 9 K 10 I 23 39 28 36 81 19 1 7 17 F 18 E 19 H 20 L 21 J G I. “... Felsefe Bahçesi” (Salah Birsel’in bir deneme kitabı). 22 D 23 H 24 G 25 K 26 I 27 I 28 H 29 L 30 L 31 J 32 50 26 78 27 11 10 41 44 49 32 I 33 C 34 L 35 G 36 H 37 L 38 G 39 H 40 B 41 I J. “... ... Cinayeti” (Agatha Christie’nin bir romanı). 42 L 43 L 44 I 45 F 46 G 47 L 48 F 49 I 50 I 51 J 59 69 71 21 55 31 80 6 66 58 68 51 52 C 53 C 54 L 55 J 56 63 G 64 A 65 E 66 Ü 57 L 58 J 59 J 60 D 61 A 62 L K. Eski Yunan mitolojisinde, İstanbul Boğazı’na Bosporos (İnek geçidi) adını verdiren rahibe. J 67 E 68 J 69 J 70 B 71 J 72 L Tanımlar ve sözcükleriniz: 25 9 A. Eski Yunanlılarda, belli bir biçimi ve karakteri olan müzik yapıtı. 73 F 74 B 75 E 76 A 77 C 78 I 79 A 80 J 81 H L. “... ... Diyordu” (Friedrich Nietzsche’nin bir yapıtı). 79 13 61 76 64 B. “Jane ...” (Charlotte Bronte’nin romanı. 22 15 8 60 40 12 70 74 E. “Sansürttürme Şair ...” (Akgün Akova’nın bir şiir kitabı). C. Herkesçe duyulma, yayılma. G. “Yürü Direncim” adlı şiir kitabında. “Coşku / Fazla şişmiş bir balon / Rengarenk kaynıyor yüreğimde / Ben değilim o / Şarabın burukluğu / Dudağın kilidi / Ve açamadığın kapı. / Şimdi sar beni / Umutlar zil takmış / Çıldırıyor acı.” dizeleri de yer alan şair. 20 43 29 42 54 34 47 62 31 57 30 72 1035. sayının çözümü: A. EMMA, B. 4 75 18 67 65 53 52 77 33 F. “Gahi zerre geh güneş gahi kamer gahi ...” (Niyazi, XVII. yy.) 3 63 14 24 46 38 35 16 MURADİYE, C. EBOB, D. LAMBRO, E. İRİ YARI, F. REŞADİYE, G. TARIK DURSUN KAKINÇ, H. ERDAL İNÖNÜ, I.MIŞMIŞ ZERDALİ D. Kalbin, gevşeyip kasılmasından ileri gelen kımıldanışı. 45 2 73 48 17 H. Tropikal Afrika’da (Gabon) yetişen ve daha çok kaba dokulu, yarı sert ve yarı ağır gripembe bir odun veren ağaç, ozigo. Şiir: “orada derin bir yar / başımı dışıma çıkar / ölmeyeyim serkeş çok öldüm / dinleneyim biraz Murat Arıburnu.” SAYFA 31 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1036