29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aleksandr Bogdanov’dan ‘Kızıl Yıldız’ Yakınlaşan uzaklıklar Bugün içinde bulunduğumuz aşama ve kullandığımız teknolojik olanaklara rağmen insanlığın sefaleti göz önüne alındığında şaşırtıcı derecede, yaşadığımız zamana denk düşen bir yanı olmuş Kızıl Yıldız’da anlatılanların. Ë Aysel SAĞIR leksandr Bogdanov’un Kızıl Yıldız’ı, 20. yüzyıl başlarında (1908) yazılan bilim kurgu bir roman olarak gerek kurgusu, gerekse insanlığa dair satır aralarında ortaya attığı tezler açısından oldukça ilginç bir kitap. Bir bilim insanı ve felsefeci olan Aleksandr Bogdanov’un sahip olduğu bilgi birikiminin kendini hissettirdiği Kızıl Yıldız, her ne kadar, dönem göz önünde bulundurulduğunda bir bilim kurgu biçimini taşısa da, bugün için söz konusu türden biraz uzaklaşmış diyebiliriz. Zira uzayda yaşam ütopyasını da içinde taşıdığından kitap, bugün kısmen realize olduğundan daha çağa özgü bir hal almış. Tabii bu kitabın değerini daha da güçlü kılmış ama ana temasının dünyanın ötesinde, gezegenlerdeki yaşam olduğu anlaşılmasın sakın. Aksine, Bogdanov, sosyalizmin gerçekleşme öncesinde olduğu 1900’lerin ana insanlık sorunsallarını masaya yatırmış aslında. Bunu da, Mars’ta ileri bir sosyalist düzen kurarak, oradaki ilişkilere bakarak sağlamış. Bu anlamda da yazar, sadece insanlığın ileri bir sistemde (sosyalizm) nasıl ve ne şekilde yaşayacağından öte bunun daha iyi nasıl mümkün olacağına dair imge, estetik sunmuş. Bilimsel, teknolojik olanakların neler olması gerektiği ve nasıl kullanılacağına dair de önemli ipuçlarıyla birlikte, adeta bunların bizzat formülünü vererek çok ötelere geçmiş. Bugün içinde bulunduğumuz aşama ve kullandığımız teknolojik olanaklara rağmen insanlığın sefaleti göz önünde bulundurulduğunda şaşırtıcı derecede, yaşadığımız zamana denk düşen bir yanı olmuş Kızıl Yıldız’da anlatılanların. Bir anlamda, Mars’ta değil, dünyada olup bitenler anlamında, dünyayı gezegende uçsallaştıran kendiliğinden bir ironi oluşmuş. Aleksandr Bogdanov’un (18731928) yaşadığı dönemler ve daha sonra yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda sadece “olağanüstü derinlikteki bilimsel önsezilerin altın pırıltıları”na değil, sosyalizmin de kendi içinde yaşayacağı sorunları önceden anlamak ve bunun da ötesine geçerek çözüm yollarını tartışmak açısından “altın pırıltılar”ını sunan bir kitap. Çevre kirliliği, tükenen doğal kaynaklar gibi her ne kadar dışsal görünse de, tüm bunların halledilmesi açısından insanlığın ne türden çözüm yollarına baş vurması gerektiğine dair etik meseleler konusunun özellikle altı çizilmiş. tenekli partili, Menni kod adını taşıyan ve başka bölgeden görevli olarak gelen biriyle tanışır. Bu arada dünyada işler iyi gitmemektedir. Parti görevlilerinin yapılması düşünülen yürüyüş planı hakkında farklı görüşleri vardır. Söz konusu tartışmaya Menni de katılır ve tartışma daha da içinden çıkılamaz hal alır. Menni’nin konuşmalarından etkilendiğini anladığımız anlatıcı, Menni’nin çekim alanına çoktan girmiştir. Bu arada, anlatıcının Mars’a yolculuğunun da ilk adımları başlamak üzeredir. Zira Menni, bir dünyalı görünümünde Mars’tan gelmiştir ve Dünya’da araştırma yaptıktan sonra, onca insan arasından “Dünya’nın temsilciliği görevi için” en uygun bulduğu, anlatıcı olarak da tanıştığımız kişiyi seçmiştir. Seçtiği kişiye gerekli aktarımlarda bulunan Menni, ona, yaptığı bilimsel çalışmadan bahsederek “Venüs ve Mars’a ulaştık. Şimdi bu gezegenlerin ayrıntılı araştırmasıyla uğraşıyoruz. Gerekli araçların hepsi var, bize güçlü ve güvenilir insanlar gerekli. Arkadaşlarımdan aldığım yetkiye dayanarak size saflarımıza katılmanızı öneriyorum. Pek tabii ki, tüm hakları ve yükümlülükleriyle birlikte” şeklinde bir dizi açıklama yapar. Anlatıcı konumunda olan partili, kimseye bir şey demeden bir süreliğine ortadan kaybolacak, yani Menni’yle birlikte Mars’taki yaşama katılmaya gidecektir. Anlatıcı Mars’a ayak basar basmaz romanın seyri de hızlanır. Zira Dünya’yla Mars arasında bir hayli fark vardır. Bir kere anlatıcımız, Menni dahil tanıştığı insanların fiziksel görünüşünün alışık türden olmadığını fark ederek ilk şokunu A yaşar. “Gördüğüm şey beni şaşırtmıştı.. Menni’nin gözleri, insan gözlerinin hiçbir zaman olamayacağı kadar iriydi. Göz bebekleri bu anormal irilikteki gözlerle kıyaslandığında bile o kadar genişti ki, gözlerindeki ifadeyi neredeyse korkunç bir hale sokuyordu...” Konutlar, çalışma alanları, dinlenme mekânları gibi daha birçok farklılıklar ardı sıra sökün etmeye başlar. Söz konusu tasvirlerde, yazarın ustalıklı betimlemelerine tanık oluruz. Anlatıcı, insanlar arası ilişkilerde bildiğimiz dünyadan oldukça uzaktadır. Anlatıcının izlenimlerinin peşine takıldığımız kitapta, anlatıcıyla birlikte söz konusu yaşamın içine girsek de, direkt okuyucuya gösterilen bir dünya vardır aslında karşımızda. Anlatıcının Menni’yle diyaloğu, sorucevap ilişkisiyle kurduğu bilgilenme süreci, anlatıcının yeni dünyada edindiği deneyimlere tam bırakmasa da yerini, başka bir şekle bürünür. DÜNYA İÇİN BİR KAZANÇ Menni’nin Dünya’dan biri olarak deneysel amaçlarla kendisini Mars’a getirdiğini sanırken, bunun bir oyun olduğunu, hayal bile edemeyeceği bir dünyanın içine seçilerek getirildiğini öğrenmesiyle en büyük şoku yaşayan roman kahramanı, diğer şokları da tanık olduklarıyla yaşayacak ve hastalanacaktır. Aslında kahramanımızın hastalanması, ileri sosyalist düzene uyum sağlamanın “en gelişmiş” bir insan açısından bile ne kadar zor olduğunu açığa çıkaran önemli bir durumdur. Aynı idealleri taşımalarına rağmen, pratik yaşam farklılıklarının, kuşakların birbirlerine devrettikleri deneyimlerin, ideallerini gerçekleştirmiş ve onu yaşamakta olanlar arasında yarattığı uçurumdur söz konusu olan. Zaten Marslılar da bunu tartışacaklardır. Diğer bir yandan Mars’ta yaşam olanaklarının da geliştirilmeye ihtiyacı vardır. Dünyalılarla ilişkiler ve göç gündeme geldiğinden Marslılar tartışmaktadır; “ilkel bir yaşam uğruna çok yüksek bir yaşam feda edilemez. Dünya insanları arasında gerçekten insanca bir yaşam tarzını bilinçli olarak isteyen birkaç milyon insan bile çıkmaz. Daha cenin halindeki bu insanlar uğruna kendi dünyamızın on milyonlarca, belki de yüz milyonlarca varlığının, yani sözcüğün çok daha doğru anlamında ‘insanın’ doğması ve büyümesi olanağından vazgeçemeyiz. Ayrıca yok etme işini onların birbirlerine karşı her zaman yaptıklarından çok daha az acı verecek şekilde yapabileceğimiz için bizim eylemlerimizde gaddarlık da söz konusu olmayacaktır. Dünyadaki yaşam tek ve eşsizdir. Eğer Dünya’da henüz çok uzak olan yarı barbar bir sosya MARS’TA YAŞAM Romanın kahramanının olayların başlangıç aşamasını anlatmasıyla başlamış kitap. Tanıdığımız dünyadan genç ve yeSAYFA 8 lizm yerine bizim sosyalizmimiz, sürekli olarak ve sınırsız şekilde gelişen kat be kat uyumlu bir yaşam yerleşecek olursa bu, Dünya için bir kayıp değil, kazanç olacaktır.” Gezegenin bilim adamlarından Sterni’nin ortaya attığı bu öneri, bir insanlığın geleceği için başka bir insanlığı yok etme şeklinde gelişen hastalıklı bir düşünceyi açığa çıkarma anlamında bir işlev görür. Aslolan ise onun tam karşıtı, çağlar boyunca tüm insanlığa uygulanacak başka bir düşüncedir. “Sterni bu insanları inanmış, bilinçli sosyalistlerin sayısıyla ölçmek istiyor, bu insanlar hakkında şimdi içinde bulundukları çelişkilere göre bir yargıya varmak istiyor, bu çelişkileri doğuran ve zamanı geldiğinde çözümleyecek olan güçleri hesaba katmıyor. Bu fırtınalı ama harika yaşam okyanusunu sonsuza dek kurutmak istiyor...Hangi doğum hekimi, bir kadının yaşamını kurtarmak için yeni doğmuş bir bebeğin hayatını feda etmez? Aynı zamanda eğer gerekirse, yaşantımızın henüz bizim olmayan bir bölümünü, başkasına ait olduğu sürece var olacak ve gelişecek bir yaşam için feda etmek zorundayız. Dünyaların birliği, bu fedakârlığın bedelini kat kat fazlasıyla karşılayacaktır. Yaşam birliği en yüce amaçtır, sevgi de en yüce akıl!” Bir ütopyayı (sosyalizm) realize ederek biçimlendiren yazar, eski dünyayla yeni dünya arasında olması muhtemel sorunları her iki dünyanın insanlarını karşılaştırarak anlatmış. Marslı Menni’nin, eski Dünya’dan seçtiği partilinin dışında, tanıştığımız tüm karakterler Marslılar ve dolayısıyla da onların yaşamıdır. Söz konusu yaşama ve karakterlere, çoğu kez, anlatıcının izlenimleri, orada deneyimledikleri ve gördükleri çerçevesinden bakarız. Zaten büyük bir şaşkınlık içinde tanık olduğu dünyayı izleyen anlatıcı, “başka bir dünyanın güzelliğini en açık biçimde anlamak için bu dünyadaki yaşantıyı derinlemesine bilmek, bu güzelliği başkalarına anlatabilmek içinse ona organik olarak bizzat katılmış olma” gerekliliğini hissedecektir. İdeallerin somut yaşama gereksinme duyduğu, aslolanın da somut yaşamda gelişeceğine ve orada biçimleneceğine dair çıkarsamayla birlikte, daha birçok düşünsel analizi gerektiren bir kitap Kızıl Yıldız. Çelişki gibi olsa da, somut yaşamın dışına çıkarak, oradan da bakmak gerektiğini tembihliyor. ? Kızıl Yıldız/ Aleksandr Bogdanov/ Çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu/ Yordam Kitap/ 189 s. Aleksandr Bogdanov CUMHURİYET KİTAP SAYI 1035
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle