28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Yitik Kuzular’da ne Türkçe mahzun ne okur... Ë Mavisel YENER Kemal Ateş’ten çocuklara... de haber vermeyi istese de Sürmeli’nin bencilliği tutmuştur yine. Otların en güzelini yemek için yola koyulurlar. Epey uzaklaştıklarını fark ettiklerinde artık çok geçtir. Yolda, kuzu hırsızı Küpkarınlı Mahir’le karşılaşmaları kötü bir rastlantıdır. Küpkarınlı Mahir onları kendi köyüne aşırıverir, kendi sürüsüne katar. Uzun değneği artık her an enselerindedir. Onların isimlerini değiştirmeye kalkışır, bu da yetmez görüntülerini değiştirmek için Tombik’in iki kulağını ucundan kesiverir. Sürmeli’ye küpe takar, yüzünü benek benek karartır. Böylece onları sahipleri bile tanımayacaktır. Küpkarınlı Mahir kuzuları ne denli değiştirirse değiştirsin, değişmeyen bir yanları vardır: Kokuları. Kuzularını yitiren Yusuf ve Salim üzgündürler, asla umutlarını yitirmeden kuzularını ararlar. Üzgün olan yalnız onlar değildir, Sürmeli’nin annesi Karabaş koyun, bütün gün meleyip durmaktadır; kuzusunun neden gelmediğini bir türlü anlayamaz. Öteki koyunlar kuzuları yanlarında, dolgun bir karın, doygun bir gönülle geviş getirirlerken Karabaş koyun kafasını duvarlara çarpar. Bu soruna çözüm bulmak için Sürmeli’ye benzer bir kuzuyu koyuna alıştırmaya çalışırlar, fakat bu çaba boşunadır; çünkü, Karabaş koyun daha ilk koklayışında onun kendi kuzusu olmadığını anlar. Bu sorunun çözümünü Çoban Fazıl bulur ve der ki; “Üvey kuzu bulurum ben ona. İnsanlar yalnız kendi kuzularını, kendi yavrularını mı severler? Başkasının kuzusunu, yavrusunu sevmezler mi? Severler, sevmelidirler de. Hayvanlar da böyledir aslında. Ama işin usulünü bileceksiniz”(s. 58). İki kuzu küpkarınlı Mahir’i atlatıp kaçabildiler mi, Karabaş koyun üvey Kemal Ateş ıllar önce, Cem Yayınevi’nden çıktığında okuduğum Yitik Kuzular, yeni baskı ve tasarımıyla kapımı çalınca heyecanlandım. Bir kez daha okuma olanağını kaçırmadım. Kitap bana önceden söylediklerinden çok daha fazlasını söyledi bu kez… Sizi de Yusuf’la tanıştırmak istedim. Yusuf, gün doğarken uyanıp kuzuları gütmek zorunda olan bir çocuk. Öğretmen askere gidince erken kapanmış köyün okulu, okul kapanır kapanmaz Yusuf kendini kuzuların arasında bulmuş. Sabah serinliğinde sıcacık yatağında olmak yerine hayvanlarını gütmeye gittiği için annesi onun gönlünü hoş edip elinden ne gelirse yapıyor. Sözgelimi, “iki yufka ekmekle dürülmüş ‘top gibi’ yumurtalı dürüm” hazırlıyor; hiç boşlamıyor oğlunu. Üstelik, Yusuf’a ne söylenirse tatlı dille, azarlamadan, kırmadan söyleniyor. Anne olur da öğütsüz salar mı hiç çocuğunu? “Sürünü büyük sürülere karıştırma, büyük sürüler küçük sürülere ot bırakmaz,” diye sıkılıyor onu. Yusuf’un, sadece Salim’le arkadaşlık yapmasına razı. Salim ve Yusuf “bağ komşusu”. Salim’in de küçük bir sürüsü var. Birlikte düşler kurmayı çok seviyorlar. Yusuf’un en güzel, en iri kuzusunun adı: Sürmeli. Sürmeli nasıl Yusuf’a düşkünse, Tombik de Salim’e düşkün. Salim Tombik’le pek böbürleniyor. Ona göre köyün en iri, en güzel, en gürbüz kuzusu Tombik. Salim’in kuzusunu böylesi çok övmesi Yusuf’un sinirine dokunmuyor değil. O da başlıyor kendi kuzusunu övmeye. Derken, iş büyüyor; türkülerle övmeye başlıyorlar kuzularını. “Kuzumun adı Sürmeli/ Kirpik yığını gözleri/Pek tatlıdır sözleri/Sevilmez mi bu Sürmeli/Övülmez mi bu Sürmeli”. Selim altta kalır mı, Yusuf ozansa o da ozan. Bakın nasıl karşılık veriyor ona: “Kuzumun adı Tombik/Bakma öyle dik dik/Benimki kanlı canlı/Seninki çok silik/Sevilmez mi bu Tombik/Övülmez mi bu Tombik”. İki kuzu bu yarıştan çok bıkmış ya, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Günlerden bir gün, iki arkadaş kuzularını otlatırken gökyüzü deliniverir, şimşekler çakar, başlarını sokacak yeri zor bulurlar. Yusuf “kuzulara da yer bulalım” dediyse de Salim daha rahattır “onlar da kendileri bulsun yerlerini,” diyerek oralı olmaz. Salim’in bu bencil yapısının tersine, kuzusu Tombik çok düşüncelidir. Bütün arkadaşlarını bir mağaraya toplamayı önerir, fakat Sürmeli bunu kabul etmez “deli misin sen, hepimizi almaz olası, yalnızca ikimiz gidelim…” der. Böylece, diğer kuzuların kalbini kırarak onlardan ayrılıp, yalnızca kendilerinin bildiği mağaraya yollanırlar. Fakat Sürmeli daha önce gördüğü mağarayı bir türlü bulamaz, öteki kuzular iyi kötü bir kaya kovuğu bulup sığınırlar. Tombik ve Sürmeli yeniden arkadaşlarıyla buluştuklarında sudan çıkmış sıçana dönmüşlerdir. Yeniden otlama zamanı geldiğinde, Sürmeli’nin Tombik’e yeni bir teklifi olur. Bol otlu bir yer bildiğini, ama başkalarını almadan gitmek istediğini söyler. Tombik, diğerlerine Y kuzusuna alıştı mı, onca uzun süre ayrılıktan sonra kendi kuzusunu tanıyabildi mi? Yoksa da ona bir yabancı gibi mi davrandı? Bütün bunların yanıtı kitabın sayfalarında gizli… Arı, duru dili, kirlenme ve yozlaşmaya karşı duruşuyla yazınımızdaki yerini alan Kemal Ateş’in bu yapıtı çocukları iyi edebiyata hazırlıyor. İşte, kırkikindiler yağmurlarına bir davet: “Güneyde, taa ufuk çizgisine yakın bir yerde iki kara bulut duruyordu. Karşılarında dimdik, dupduru duran geniş maviliği gözlerine kestirememiş olmalılar ki, kabarmadan, kımıldamadan duruyorlardı sabahtan beri. Sonra her ne olduysa birden coşuverdi o iki bulut, kabarıp çoğaldılar. Gökyüzünün maviliği gittikçe azalmaya, daralmaya başladı” (s. 21). Bir davet de günbatımından geliyor: “Günbatısında rengin her türlüsü, menekşesi, kızılı, pembesi birbirine girdi; şura senin, bura benim derken oraları bir güzel boyadılar.” Ateş’in pırıltılı dili her satırda kendini duyumsatıyor. “Sıkılama”, “ivecenlik”, “enek”, “çötürük” gibi güzelim sözcükleri yoğun bakımdan çıkarıp, dağların oksijen dolu havasına salıvermiş Kemal Ateş. Hayvan kişileştirmeleri yapılırken masalsı dil kullanılmış, ancak bu masal bir ayağı yerde diğeri gökte bir masal. Kitaptaki hayvan ve insanlar birbirlerini çağrıştırıyorlar aslında. Beklentileri, duyguları, hınzırlıkları, bencillikleri, zayıf yanları, güçlü yanlarıyla yaşamın içinden birileri onlar. Ateş’in yetişkinler için yazdığı kitaplarda da önemli bir özelliği, elinde bir kamera varmış gibi davranmasıdır. Yitik Kuzular romanında, yazarın kamerasıyla birlikte, geziyoruz dağ, bayır, ova, mağara… İşte bu gezi sırasında yüzleşiyoruz “insan” denen yaratığın çıkmazlarıyla. Sürmeli, Tombik, Salim, Yusuf, Küpkarınlı Mahir ve diğerleri, özenle yerleştirilmişler kurguya. Öylesine, laf olsun diye koyulmuş olan tek canlı bile yok, kurgunun ritmini bozan tek unsur yok; bu da yazarın birikiminden kaynaklanıyor elbette. Kitabın özellikle eğitmenlerin dikkatini çekeceğini umduğum bir yanı, duygu eğitimi çalışmalarında kullanılabilecek bir metin olması. Korkular, kaybetmek, kazanmak, bencillik, yalan, iyilik, çaresizlik, acımak… gibi pek çok duygu satır arasında tartışılmış. Okur, parmak sallamadan, öğretici olmadan düşündürülmüş, kararına saygı duyulmuş. Son yıllarda pek moda olan “sorun odaklı kitap” tanımı yokken de Türk çocuk edebiyatında sorun odaklı kitaplar vardı. Yitik Kuzu’da üveylik konusunu öylesine başarıyla, sessizce işlemiştir ki yazar, “sorun odaklı kitap” arayanlar bile görememişlerdir o ayrıntıyı! Yaşama, “ kültürde süreklilik” gözüyle bak(a)mayanların, çocuk kitaplarının hepsini Batı karşısında bir sınav veriyor gibi görenlerin, Anadolu kültürüne dudak bükenlerin asla alkışlamayacağı Yitik Kuzular’ın derin yapısı, ancak çocukların anlayabileceği türden bir incelikle bezenmiş. Bu kitapta ne Türkçe mahzun ne okur… Böyle kitaplarla söz varlığımız, okuma isteğimiz gürül gürül; iyi ki böyle yazarlarımız var. ? * Yitik Kuzular, Kemal Ateş, Resimleyen: Oğuz Demir, Çınar Yayınları, 2009, 103s., 8+ www.maviselyener.com SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1035
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle