29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Edebiyatımıza kazandırdığı Dilan, Saragöl, Mahmudo ile Hazel, Aladağlı Mıho, Suç Kimde, 804 İşçi gibi yapıtlarıyla tanıdığımız Ömer Polat bu kez karşımıza Adı Duman adını taşıyan bir ilk gençlik romanıyla çıkıyor. Akdeniz’in şirin bir kasabasının uzam olarak seçildiği yapıt, ülkemiz ve insanını toplumsal açıdan ortaya koymanın yanında gençliğe adım atacaklara da önemli sayabileceğimiz yaşantı örnekleri sunuyor. Ë Mustafa ASLAN mer Polat’ın Adı Duman adını taşıyan, üç çocuk kahramanın olduğu ilk gençlik romanında ülkemizin toplumsal yapısı hakkında önemli ipuçları veren bir yapıt. Bu açıdan yarının büyüklerinin toplumunu tanıması ve birlikte olduğu insanlarla barışık yaşamasını yardımcı olacaktır. Kahramanlarımızdan Ali’nin Duman’ı aldığı göçerlerin Sarıkeçili Aşireti’nden olmaları bir yanıyla ülkede feodal yaşamın sürdüğünü gösteriyor. Devletin yasaları yerine gelenek görenek geçerlidir, onların yaşadığı Toroslar’da. Ama son demlerini yaşamaktadırlar, aşiret yapısı Ömer Polat’tan yeni roman: Adı Duman da yavaş yavaş çözülmüştür. Sarıkeçili Aşireti’nden Mürsel Dede köpek yavrusu istemeye gelen çocuğun isteğini geri çevirir. Kendileri gibi kentte yaşayamayacağı inancındadır hayvanın. Aslında kentle yaşlı adamın anlatmak istediği yerleşen kapitalist ilişkilerdir: “… Bu dağlar Sarıkeçili aşiretinindir. Anladın mı? Bak, kala kala on üç çadır, beş on keçimiz kaldı. Bir de birkaç köpeğimiz var” (s. 14). Kahramanlardan Güller’in ailesiyle de (anne, baba ve çocuktan oluşan) çekirdek aile yapısının yerleştiğini, ama feodal yapının kalıntılarının da son günlerini yaşadığını göstermektedir, Adı Duman. Feodal yapının kalıntılarının olduğu bir ülkede eğitim sisteminde gerici izlere de rastlanmaktadır. Güller’in din dersi ve ahlak bilgisi öğretmeninin “evrim teorisi” karşıtı olması buna örnek gösterilebilir. Kapitalizm artı değerin yani çalışandan daha çok kazanma sistemi olarak özetlenebilecek sistemde insanların gelecek güvencesinin olmaması konusu da yapıta yansımış. Durum böyle olunca Ali’nin babasının sigortasının olmaması şaşılacak bir şey değildir. Yazar, dayanışmayla, yardımlaşmayla yarının daha güzel olacağını küçük bir örnekle vermiş. Adı Duman’da uzam olarak seçilen şirin sahil kasabası birçok kültürün bir arada kardeşçe yaşadığını göstermek açıdan iyi seçilmiş. Burada, sadece Türkiye’de yaşayanlarla değil turistlerle de bir kaynaşma görüyoruz. Yazarın sunduğu ileti oldukça net: Normal koşullarda, herhangi bir kışkırtma olmasa insanlar kardeşçe yaşarlar. Anadolu insanın da mayasında bu kültür vardır. Ali’nin babasının tedavisi için Duman’ı satmak yerine gösterilen çabalar, insanların birbirlerini hiç tanımasalar da (Türk, Kürt, Japon, Alman, Rus) dayanışma içinde olacaklarını, özveride bulunacaklarını göstermektedir, şarkılarınıtürkülerini farklı dillerden söyleseler de. “Mortiz amca yeniden gitarını alıyor, hareketli bir parça çalmaya başlıyor. Önce kızlı oğlanlı turist çocuklar kalkıyor, tepine tepine dans etmeye başlıyorlar, ardından biz kalkıyoruz. Kimimiz göbek atıyor, kimimiz halay çekiyoruz” (s. 86). Adı Duman’ın çocuklarımıza sunduğu koskocaman bir sevginin içinde hayvan ya da insan sevgisi diye bir ayrım yapmak olası değil. Kitapta önce çocuk en iyi Ö dostunun bir köpek olduğunu itiraf eder. Ama daha sonra insanların da ayırdına varır. İnsan ve hayvan arasında bir ayrımın olmadığını görür. Yapılan çalışmalarla bir yandan “Duman” adlı köpeğin satışını önlemeye çalışılırken bir yandan da Ali’nin sigortası olmayan babasının tedavi giderlerini karşılamaya yönelik olması sevginin katmerleşmesine yol açıyor. Başta hayvan sevgisiyle kendini sınırlayan, en iyi arkadaşının Duman olduğunu söyleyen Ali sonraları birçok arkadaş edinir, bu paylaşım sayesinde. Ülkemizde son yıllarda, gençlik edebiyatı alanında önemli ürünler ortaya çıktığı gibi, genci yaşadığı topluma ve kendine yabancılaştıracak türden de çok sayıda kitap piyasaya sürülüyor. Adı Duman gençliğe ilk adımını atacak olanlara toplumunu ve kendini daha iyi tanıma olanağı sunmakla kalmıyor yaşadığı coğrafyanın dünübugünü hakkında da bilgiler sunuyor. Bu bilgiler, kişinin kendisiyle, ailesiyle ve içinde yaşadığı toplumla barışık olmasını sağlar bana göre. Ömer Polat’ın Adı Duman adlı ilk gençlik romanı yarının büyüklerine güzel ve anlamlı bir armağandır. Ülkemizin toplumsal yapısının belirtilmesi dışında, kardeşliğin anakarası olduğunu göstermesi açısından da anlamlıdır. Bu tür yapıtların çoğalması dileğiyle…? Adı Duman/ Ömer Polat/ Evrensel Basım Yayın/ 88 s. manız mümkün. Flu kelimelerden ve anlamı yitik bir dilden uzak durmasını biliyor. Şiiri iyi biliyor bu şairimiz. Şiir ödülleri alması şaşırtıcı sayılmamalıdır. Yeni şiir kitabı Hayat Öpücüğü‘nü büyük bir keyifle okuyorum. Okurken notlar alıyorum. Etkilenmekten korkmayan, bazen bir çocuğun gözleriyle bakan, bazen bir devrimci tavrıyla hayatı inatla sorgulayan, şiire bu kadar inanan az bulunur şairlerden birisidir Ersan Erçelik. Doğadaki her şey, her nesne onun şiirinde yer alabiliyor. Aşk da toplumsal bir yangın değil de nedir? Bu anlamda ondaki aşk duygusu bir melek kokusuyla göğü kucaklarken, yan yana gelmemiş kelimeler parkında imgeye bitişik nefes alıp veriyor. “Bin rüyayı bir gecede gördüm sende” diye fısıldaması, “bir yangını bir ateş damlasında tattım sende” diye seslenmesi bakın bize hangi dizesine savuruyor ki biz orada mıhlanıp, yıllarca o dizesinin içinde mahsur kalabiliriz. “Aşk dediğin ellerinde solan bir denizyıldızı/ dünyada merhamet yoktur derinliğe dalmayana.” Şair son derece yalın ama sözü dolandırmadan sahici söylüyor: “Derlerdi de inanmazdım, çok sevmek çok kırılmakmış.” Olmayı, derinlerde dolaşmayı, “şiir yazmak değil, şiir haline gelmek” çabasıyla, ‘ıslak gözlerinizde at koşturur’ bu şair! ‘Gagasını bahara geçirmiş bir kuşun’ ayaklarıyla da şiir yazabilir ama ‘sözün boşluğuna’ düştüğü de görülmemiştir. Esrimenin, lirizmin denizinde kimsesiz bir masal gemisi olmanın da tadını çıkarır. “Odunlar kırılıyor, tulumbayla konuşuyor su/ daha gözlerini ovuştururken sabah.” derken, ‘sözcükler arasına kurduğu o serin salıncakta’ sallanmamızı isterken, bir ‘yaprağın üstünde uyanan sarhoş bir böceğe’ de dikkatle bakmamızı ister! Şair işte, şair bizim göremediklerimizi görendir. ? Hayat Öpücüğü/ Ersan Erçelik/ Şiirden Yayınları/ 94 s. SAYFA 19 Ë Engin TURGUT 980 doğumlu, bana göre genç ama şiirinde fazla olgun bir şairin kitaplarıyla tanışırsanız ne yaparsınız? Bugüne kadar birbirinden kıymetli 3 kitap yazmış, şairler ve şiir üzerine denemeler uçurmuş, öykü ve söyleşileri önemli dergilerde yer bulmuş bu fazla yetenekli şair kardeşimiz hakkında yazı yazmamak, onu nitelikli şiir okuru kitlesiyle buluşturmamak zaten şiirin canını üzerdi. Şiirlerindeki olgunluğun, saygın ve efendi bir şair duruşu ve bakışının kendisine çok şeyler kazandıracağını ve çok önemli yerlere geleceği umudumun boşa çıkmayacağını iyi biliyorum. Canım şairim ve arkadaşım Özkan Mert’le de aynı duyguları paylaşıyoruz ve Ersan Erçelik Yüzüm Yeryüzünde Bir Dövme adlı daha ilk kitabıyla, ‘ben geliyorum, ben varım’ diyordu zaten! Şiir serumu diye bir şey yoksa bunu şair icat eder inanın. Şiirin basamaklarından sabırla ve aşkla geçerseniz ve bu ısrarınız için çok çalışır ve sadece işinize bakarsanız güzel bir yerlere gelmeniz şaşırtıcı olmamalı. “Dilde yara”nın, kalpteki kanamanın, nice hüzünler biriktirmenin, ağlayan çocukların çığlığını duyabilmenin, ateşlerde yanmanın ve kül olmanın o acı olanın iklimiyle kotarıyor şiirlerini. En çok yıkım, zulüm, yenilgi ve ağır yaralı hüzünlerden çıkmıyor mu şiir? ‘Yırtık Hayatlar Atlası’nda bizzat acının kendisi olmuş iyi bir şairle karşı karşıyayız. “Hangi kapıyı çalsak, üç oda bir salon yalnızlık.”Artık, küçültülmüş kimyasal silahlarla insanların, çocukların öldürüldüğü bu zulüm çağında cesurca yazılmış şiirlere ve şiirleriyle başkaldıran yürekli şairlerimize çok ihtiyacımız var! Ersan Erçelik’in şiirlerinde, “saklı bir rüya”, acı bir “giyotin gülümseyişi”, “kokusundan kopartılmış mimozalar”, kanlı ve zalim “tragedyalar”, paslanmış, kirlen 1 Ersan Erçelik’ten yeni şiirler toplamı: Hayat Öpücüğü Ersan Erçelik’in Hayat Öpücüğü adlı şiir kitabını, şiir zevki edinmiş, nitelikli şiirden anlayan herkese tavsiye ederim. Bu kitapta yalnızlığının iç çekişi, iç denizi var. Bu şiirleri okurken ‘dibe vuran bir aşkın’, ‘küskün bir iskelenin’, bir yerlerde unutulan bir fesleğen kokusunun, ‘yaşlanmayan bir özlemin’, ‘akşamların gömleğini ütüleyen derin bir hüznün’, incinmeleri, kırılmaları var. miş ve merhametini yitirmiş bir dünyaya duyduğu haklı bir isyan var! İşte bütün bunları bize, şiir sanatına ihanet etmeden duyurmasını iyi biliyor. Yeryüzü yağmalanıyor, barbarlar tarafından merhamet her gün kurşuna diziliyor duyuyor musunuz? “Bugün yarına kırdırılırken”, papatya yüzlü çocuklarımıza kıyılırken, “şairin seyir defterinde kan” var, duyuyor musunuz? Şair en çok kırmızı yanını büyütmesin de ne yapsın? İyi şair Ersan Erçelik, insanlara “fevkalade bir elbise dikecek kadar kendi derisinden” fazla incelikli bir yıldız yalnızlığıdır. “Güz çıkmazı” şairidir. ‘Kanındaki aşk şarabından binlerce Hayyam’ çıkarabilir. İsyan gezgincisidir, kül olmuş nice kıymetli hayatların yasını tutar. Bu yüzdendir “Ben hazırım yanışıma, sizden ne haber?” demesi. Nasıl da gücenik kış soğuğu şiirler yazıyor, nasıl da ‘üç bin yıllık’ bir kederle yazıyor, nasıl da yaraların kardeşi olmuş, ama biz bahar sağanağı sanıyoruz içimizden terleyerek fışkıran güneşi. Düşünsenize “patlayan bir lastik gibi dönüyor dünya” dedikçe, kalbim bir kez daha ayağa kalkıyor. Düşünsenize, şair “kucaklaşamıyorsak aşk dediğin neye yarar, Piri Reis’in kanıyla ceylan derisine çizdiği harita?” dedikçe, içimi dilsiz bir veda sesiyle yıkayasım geliyor. “Bu aşk kalkıp başka yere gider/ devrimlerin kanayan yerlerinden öperim!” dedikçe, utanırım insanlığımdan. Şairin başına gökyüzü düşse ne yazar? Şairin ‘göğsünün yarısı yazla yıkanmış ve yarısı kar altındaysa’, masal olmuş yüzlerimizden Bağdatlı bir çocuğun gözleri düşer de, değil sokaklara şiirin yüzüne bakamaz, şiirin içine çıkamaz, umutlara beyaz bir güvercin bile olamayız! Ersan Erçelik’in şiirleri unutulan ve özlenen barış için yutkunup dursa da, “ne güzel yanıldık biz bahçemiz söndü” dese de, şiirlerindeki çığlık, dünyanın boşluğunu bile titretecek cinsten! Şiirinin damarlarında yeryüzünün bütün türküleri, şarkıları geziniyor. İnsandan umudunu kestiği için mi şiire çok sarılmış, bilmiyoruz? ‘Ölümün bile çok utanıp üşüdüğünü’ dünyanın üzerine yürümesinden anlıyoruz. Bu şiirlerde tenin yangınını, nara olan özlemini, yaz sevgisini, nasırlı ellerin resimlerini, sessiz bir bildirinin nefesini, bir mürekkebin dağılışını ve devrime olan müthiş bir özlemi duy CUMHURİYET KİTAP SAYI 1035
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle