29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Can Eryümlü’den düşündürücü bir kitap: Sakız’ın Gözyaşları Fatih, resmi tarihlerin çarpıttığı olayların sahnesi olan Sakız Adası’nda cesur bir tarih yazımı projesine önayak olur. Sakız’ın Gözyaşları, geçmişten geleceğe bırakılan mirası tam olarak kavrama çabasını, hayatları pahasına sürdüren ve hiç şüphesiz büyük resmi görebilen insanların hikâyesini anlatıyor. Ë Aydoğan YAVAŞLI e rastlantı: Şu geçen yaz, Can Eryümlü’nün sürükleyici romanını okuyup bitirdiğim günlerin hemen ertesinde çağrılı olarak Çeşme’ye gittim. Ağustos başları olmalıydı. Çeşme çarşısı cıvıl cıvıldı. Gazeteci ağabeyim Yaşar Aksoy’la birlikte sahilde turladık. Farklı tarih okumalarından söz ettik. Sonra hemen, neredeyse burnumuzun dibindeki Sakız’ı seyrettim uzun uzun. Birkaç poz fotoğrafını da çektim. Sanki makinem biraz daha güçlü olsa, Can Eryümlü’nün yarattığı roman kahramanlarını Sakız sahillerinde görecek, “Gelin şu konuyu yeniden tartışalım,” diyecektim. Tartışalım tartışmasına ya, neyi tartışacağız? Sahiden, tartışınca gerçeği bulur mu insanlar? “Hiçbir tartışma kazanılmaz” diyen kimdi, siz anımsıyor musunuz? Hayır hayır, tartışma olmasın bizimki; söyleşi olsun, şöyle bir değerlendirme, bir anma ve andıklarımızdan bir ders çıkarma olsun. Çıkardığımız dersleri önümüze koyalım, önümüzü aydınlatsın. Dedelerimiz çok çekmiş, çocuklarımız hiç çekmesin. Çocuklarımız, onların çocukları, yani torunlarımız… Onlar hiç çekmesin, evet ama bu, hiç çekmesin demekle olup bitmiyor. Onların başka acılar çekmemesi, çok eskilerde kalmış, artık kalın kabuklar bağlamış olması gereken yaraları bir daha deşmemeleri için bize de düşen bir şeyler var. Bize düşenleri önyargılardan kurtulup hemen yerine getirmemiz gerekiyor. Can Eryümlü’nün romanıyla belki de yapmak istediği, bu: “Gelin,” diyor bize, “hepimizin uzlaştığı bir tarihi yeniden yazalım/ okuyalım ve artık bu konuyu kapatalım gitsin. Uzamasın bu kayıkçı kavgası!” Gerçek de bu değil midir? Neyi konuşuyoruz? Tarihi… Hangi tarihi? Çok, çok eskileri, sonra yavaş yavaş bugünleri… Peki, nereden bakıyoruz? Böyle bakmayı kim belletti bize? Bakıp gördüklerimiz gerçeğin ne kadarı, hangi yüzü? Kendimizi haklı çıkarma çabasıyla çoğu kez olmadık derelerden olmadık sular taşırken esasen kime, hangi fikre hizmet ediyoruz? Hele bugün! Bu yaraları kaşımanın, oralardan nemalanma çabalarının aslında emperyalizme hizmet etmek demek olduğunu zamanımızın ilköğretim çocukları bile biliyor. Zaten bir Yunanlı ile evli kız kardeşi Zeynep’i ziyaret etmek için Çeşme’den bir gemiye binerek Sakız’a giden Mimar Fatih de “iki komşu ulusun iç içe geçmiş, gizlenmiş, çarpıtılmış tarihinin içine” çekilince, önceden yazılmış ‘tarih’lerin çarpıklığını bütün çıplaklığıyla, bizzat yaşayarak görüyor. Bu yüzden de orada “cesur bir tarih yazımı projesi”ne önayak oluyor. Fakat söyler misiniz, herkesin gerçeğin aydınlığına dayanacak gücü var mıdır? Yoktur, olmaz. Bazıları için gerçeğin aydınlığı demek, bitmektir, tükenmektir, o pazarı artık yitirmektir. Nitekim tarih bilinci gerçekten hayranlık verecek kadar berrak olan Mimar Fatih, o zamana değin kendi sükuneti içinde yaşayıp giden Sakız adasında emperyalizmin ve onun uşaklarının çirkin yüzleriyle tanışır. Yaşamı pahasına ciddi tehlikeler atlatır. Fakat akla hayale gelmedik kışkırtmalara, korkutma ve yıldırma çabalarına karşın o konferans gerçekleştirilir. Can Eryümlü’nün romanı, gerçekten çok ciddi okumaları hak ediyor. Emperyalizmin ve sömürgeciliğin gerçek N yüzünü başarılı bir roman çalışması içinde görmek, doğrusu takdir edilecek bir emektir: “Moğollar, gidecekleri yere kendilerinden önce korkularının gitmesi için, direnen kentlerin halkını tümden katlederdi.” (…) “İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin İngiliz kumaşları satılsın diye Hindistan’da iki yüz bin dokuma işçisinin ellerini kesmesi…” (…) “Johnson ölen Vietnamlılar için, ‘Hepsi ölecek yaştaydı,’ demişti.” (…) “Ortaçağda veba milyonlarca insanın ölmesine neden olmuştu, diye sürdürdü Thanasis, ama beyinsiz mikroplardı o ölümlerin nedeni. İnsan denen illete göre ne kadar sevimli kalıyorlar. Başka bir şey değil de, silah üretimi ve uyuşturucu ekonomilerimizin beklemeği bugün. Önlenmesini bekleyebilir misiniz? Hiçbir ordu kutsal, eline silah verilmiş hiçbir güç masum değildir dostlar. Olamaz. Çünkü bir tek varoluş nedeni vardır; öldürmek! Öldürmek! Daha çok öldürmek! En çoğunu öldürmek!” Sonra sözü Peter alıyor: “Dünya sürekli olarak yer değiştiren açık savaş bölgeleriyle lekeleniyor. Kafkasya, Bosna, Ortadoğu, Afganistan… (…) Kimse Norveçlilerin 1920’lerde çıkardıkları yasalarla Nordik ırkın arılığını korumak için Tater göçerlerinin kızlarını zorla kısırlaştırdığını konuşmuyor, çoğu insan da bilmiyor. Kısırlaştırmayla ehlileştiremediklerine ensülin ve elektroşok uygulamışlardı. Uygar bir yöntem seçmişler. İsveçliler o yok etme işini Laponlara daha vahşi yollarla uygulamıştı.” Sakızlı Yunan Thanasis en doğrusunu söylüyor: “Özgürlük gerçeği buldurur, gerçek de döner insanı özgürleştirir.” İşte bu kadar! Can Eryümlü, tarihin insanı bilgeleştiren, zenginleştiren yanıyla bakmış bütün şu olup bitenlere: “İlyas ya da İlias olarak doğmak senin seçimin miydi? Yaptığın tek seçim işkencede konuşmak olmuş, ama öldürttüğün adamın oğlu sana düşman değil. Seçmediklerinle suçlanırken seçtiğin hatadan bağışlanmışsın. Ne yaşam ama!” Okyanus kaplumbağalarının ortalığı her fırsatta karıştırmak, o kargaşada parsayı kapmak için en şeytani komploları kurduğu zamanımızda, aynı coğrafyayı paylaştığımız uluslarla kardeşliği savunmak, önyargılardan kurtulmak, belki de en devrimci bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Can Eryümlü’nün de zaten yaptığı bu: Kardeşliğin altını çizmek…? Sakız’ın Gözyaşları/ Can Eryümlü/ Pupa Yay./ 340 s. A E yın Şiiri ARİF DAMAR kim 2009’da çıkan edebiyat dergilerinden: Afrodisyas Sanat, Akatalpa, Akbük, Akköy, Arkadaş, AZ Edebiyat, Berfin Bahar, Deliler Teknesi, Denizsuyukâsesi, Dize, Eliz, Evrensel Kültür, Hayal, H. Gösteri, Kertenkele, Kurşun Kalem, Kitaplık, Lâcivert, Patika, Sincan İstasyonu, Sunak, Şehir, Şiir Saati, Tavır Tay, Varlık, Yasakmeyve, Yazılıkaya ve Yedi İklim dergilerinde yayımlanan şiirleri okudum, inceledim. Bütün bu dergilerdeki okuduğum şiirler içinden Neşe Yaşın’ın Kurşun Kalem dergisinde yer alan “Ürperen Harfler” adlı şiirini Ayın Şiiri olarak değerlendirdim. Neşe Yaşın Kıbrıs’ta yaşayan bir şair. İlk olarak 1970’lerde Yaşar Miraç’ın Yeni Türkü topluluğu içinde yer alan ve savaş karşıtı, barış şiirleriyle dikkati çekmişti. Savaşanın Gözyaşları adlı kitapta iki uzun şiirini okumuştum. İlk şiir “Anne ile Yavrusu”, ikincisi de “Ölüler ve Geridekiler”. Bildiğime göre N. Yaşın Türk kesimine oturuyor Ada’nın fakat Rum kesiminde çalışıyor. Ayın Şiiri olarak değerlendirdiğim “Ürperen Harfler” bir aşk, bir sevda şiiri. Çok lirik bir şiir. Kadın duyarlığını içtenlikle yansıtıyor. Yakın zamanlara kadar erkekler yazardı aşk şiirlerini. Kadınların ağızından da. Kadınların eşitlik savaşımı yavaş yavaş meyvelerini veriyor. Öyle ya, her zamanda savaş, barış şiiri yazılmaz ki. Aşk da, sevda da canlıların doğallıkla insanların da en değerli duygusudur. Yaşamın sürükliliği için gerekliliğini en sade, sıradan insan bile algılar. Bu kadar basit. En ünlü dünya şairleri bu konuyu, yani aşk ve sevdayı terennüm etmişledir. (Türkçe nasıl söylenir şu anda aklıma gelmedi.) Not: Geçen ayda açıkladığım gibi bana gelen dergiler yurdumuzda çıkan dergilerin küçük bir bölümü. Adresimi yeniden yazıyorum: Moda, Mühürdar Cad. 129/6 Kadıköy/İST. Neşe YAŞIN 12 Şubat 1959’da Lefkoşa’da doğdu. Şair bir aileden gelen Yaşın’ın babası şair Özker Yaşın, ağabeyi de şair Mehmet Yaşın’dır. Türk Maarif Koleji’nden sonra ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Lefkoşa’nın Rum kesiminde yaşıyor ve Kıbrıs Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nde ders veriyor. ASTRA ve PIK adlı Kıbrıs Rum radyolarında Türkçe program yapımcısı ve sunucusu olarak çalışmaktadır. Şiirleri ve gazetelerde çıkan yazılarıyla, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar tarafından tanınan sanatçı, ateşli bir barışsever olarak Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi ve iki toplum arasında barışın kurulması için etkin rol almayı sürdürüyor. Pen, Kıbrıslı Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği, İkiToplumlu Eğitmenler Grubu, HADE dergisi yayın grubu üyeliği ve Alforja (Meksika) dergisi temsilciliğini yürütmektedir. Kıbrıs’ın her iki tarafında da tanınan ve Ada’da konuşulan iki dilde de okunan Yaşın, şiir ve yazı dili olarak Türkçe’yi kullanıyor. Şiir ve makaleleri; Kıbrıs, Yunanistan, Macaristan, Hollanda, Almanya ve İngiltere’de de yayımlandı. Bazı şiirleri, Türkiye ve Kıbrıs’ta bestelendi. Kuzey Kıbrıs’ta “Yılın Sanatçısı Ödülü”nü (1993), Güney’de ise “Özel Kültür Ödülü” (1978) ve “AnthiasPierides Ödülü”nü (1998) aldı. Çeşitli konferans ve festivallerde Kıbrıs’ı temsil eden Yaşın’ın şiir kitapları dışında, “Üzgün Kızların Gizli Tarihi” adıyla yayımlanmış bir de romanı var. ÜRPEREN HARFLER Bu şiir sana ulaştığında Küskün baktığında ruhuna Bil ki nice kırık zamanlar dokundu ona Issız gecelerde mahzun yıldızlar Sözcüklerin her birinde gizli ürpertiler uzaklardaki soğuğundan geldi Odalara sığmayan yası terk edişin harf olup inlerdi Sen şimdi okurken onu Bilemezsin benimle yaşadığın yerleri Gözlerimde geçtiğin yollar İçimde dolandığın bahçeleri Bu şiir şu an senin yanında Benim olamadığım uzaklığında Gözlerine baksın bir an konuşan gözlerim gibi ? SAYFA 20 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1035
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle