29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Selçuk Altun’dan ‘Annemin Öğretmediği Şarkılar’ ve ‘Senelerce Senelerce Evveldi’ Gezi ve gizem Selçuk Altun’un iki yapıtı da (Annemin Öğretmediği Şarkılar ve Senelerce Senelerce Evveldi) bir büyüme, kendi kimliğini bulma, kendini deşifre etme öyküsü anlatır okura. Kahramanların kendi kimliklerine doğru yaptıkları bu iki gizemli yolculukta, yer yer gezi edebiyatı örneği sayılacak pasajlarla da karşılaşırız. Diğer yandan, gizemi gizem yapan unsurların arasında aşk da kaçınılmaz olarak kendini gösterir. nesnesi olmuştur. Edebiyatta ise bilinmeyenin varlığını inkâr etmeyen Poe sayesinde bugün “gizem edebiyatı” diye bir türden söz etmek mümkündür. Gezi ve gizem sözcükleri arasındaki benzerlik ise tam da Selçuk Altun romanlarında karşımıza çıkacak bir deşifre beklentisi yaratır biz okurlar için. Altun’un söz konusu her iki yapıtı da bir büyüme, kendi kimliğini bulma, kendini deşifre etme öyküsü anlatır okura. Kahramanların kendi kimliklerine doğru yaptıkları bu iki gizemli yolculukta, yer yer gezi edebiyatı örneği sayılacak pasajlarla da karşılaşırız. Diğer yandan, gizemi gizem yapan unsurların arasında aşk da kaçınılmaz olarak kendini gösterir. Gel gelelim, bu romanların birer aşk romanı olduğu söylenemezken, aşk üzerine söyleyecekleri olan romanlar olduğunu kabul edebiliriz. Bizi bu iki romanı karşılaştırmalı olarak değerlendirmeye iten bir başka etken de, romanların başlıklarında gizlidir. Her iki romanın da adı birer sanat ürününe gönderme yapar. Annemin Öğretmediği Şarkılar başlığı, yazarı bir müzik eserine borçlu kılsa da yapıttaki her iki kahramanın kişisel öykülerinde önemli rol, müziğin değil kitaplarındır. Senelerce Senelerce Evveldi başlığı ise, aslında unutulmaz bir Poe şiirinin ilk dizesidir. Buna karşın, romanın ilk paragrafından ve kahramanımızın çocukluğundan itibaren kimliğindeki belirleyici rolü üstlenen, kitaplar değil müziktir. Gizem edebiyatı, polisiye edebiyat ya da “katil kim” edebiyatıyla yakın akrabadır; hatta eş anlamlı kullanıldığı da olur. Annemin Öğretmediği Şarkılar romanı içeriği itibarıyla bu sınıflandırmaya sokulabilir. Nitelikli bir polisiyeyi ya da gizem romanını iyi edebiyat yapan da, sadece katilin kim olduğunu sürükleyici bir dille anlatması ya da bir nefeste okunduğu için çok satanlar arasına girmesi değildir. İyi polisiye, sadece suçtan, cinayetten ve dedektiften ibaret olmayan polisiyedir. Romandaki kahramanlarımızdan biri şunu iddia eder: “Kutsal Kitaplar’dan sonra öz ve şiirsellikten en akılcı ölçüde polisiye romanlar faydalanmıştır.” Halbuki polisiye, tıpkı gotik ve bilimkurgu gibi, öz ve şiirsellikten yoksun olmaya en çok göz kırpan edebi türlerdendir. Sadece bayağı bir şekilde okuru korkutmayı hedefleyen bir gotik roman ya da meselesi olmayan bir bilimkurgu yapıtı, kaçınılmaz olarak kendi türünü sabote edecektir. Ne var ki, edebi türlerin bir edebi tür olarak kabullenilmeleri ve zamana direnerek çeşitli sınıflandırmalara sokulmaları hiç de basite indirgenecek bir süreç değildir. Altun’un bu iki romanının bir başka ortak paydası da, yabancı dile çevrilip yurtdışında yayımlanmış olmalarıdır. Annemin Öğretmediği Şarkılar romanının İngilizce baskısının arka kapağında yapıttan bir “thriller,” (heyecan yüklü roman) olarak bahsedilir. Halbuki bu romanın yabancı dilde yayımlanmaya değer bulunmasının belki de en önemli nedeni, sadece bir “thriller” olmamasıdır. Hem katilin hem de onu arayan kahramanın yüzleşmelerine sadece kurgusal olarak değil anlatısal olarak da sahne olan romanda, yazarın kendisinin de müdahil olarak rol üstlenmesi, bu romanı çok katmanlı bir yapıta dönüştürür. Annemin Öğretmediği Şarkılar, son sayfasını bitirdiğiniz anda, tıpkı Senelerce Senelerce Evveldi romanı gibi, okuru ilk sayfaya tekrar gönderen bir yapıttır. Se Ë Yankı ENKİ debiyat dünyamızın, bize elden düşürülemeyen kitapları hatırlatan bazı tartışma konuları vardır ki, her daim taze ve günceldirler. Bunlardan ilki, “sanat, sanat için mi toplum için mi?” ise ikincisinin de “çok okuyan mı bilir çok gezen mi?” olduğu hepimiz için aşikârdır. Selçuk Altun’un son iki yapıtı olan Annemin Öğretmediği Şarkılar ve Senelerce Senelerce Evveldi romanlarını düşündüğümüzde, özellikle yazarın Kitap İçin köşesindeki yazılarını da takip ediyorsak, hemen bu ikinci edebi ve ebedi soru aklımıza gelecektir. Belli ki karşımızda okudukça gezen, gezdikçe yazan ve yazdıkça da okutan bir yazar vardır. Söz konusu romanlarda Altun’un okurun üzerinde dolaştırdığı en hacimli bulut ise gizemdir. Bu yüzden, “bilmek” fiili bu gizem bulutunun altında sıkışıp kalır. Edgar Allan Poe’nun öykülerindeki nitelik de aynı kökten beslenmektedir. “Bilmek,” pek çok felsefenin ve ideolojinin E nelerce Senelerce Evveldi romanında, kahramanımızın yolculuğu sırasında karşımıza çıkan her karakterin hayatlarına ve geçmişlerine dair detaylı öyküler, kendi başlarına, kendi mekân, zaman ve olay bütünlüğü olan birer kitap gibidirler. Bu iki gizem romanında yazarın Annemin Öğretmediği Şarkılar’da bahsettiği “deşifre etmenin hazzı,” belli ki Altun’un yazma sürecinin de lokomotifi olmuştur. Yukarıda bahsedilen polisiye romanların öz ve şiirsellik sahibi ya da yoksunu olmaları konusunda, deşifre etmenin ya da gizemle yüzleşmenin rolü birinci plandadır: “Babama göre şiir edebi türlerin doruğuydu. Beher dizesi denklem/formül şiddetindeyse, deşifre etmenin hazzı tadılmalıydı.” Her iki romandaki kahramanların gizeme doğru yaptıkları geziler, sonuçta onları “kahraman” yapan yolculuklardır. Altun’un son romanının kahramanı Kemal, kâbuslarında evinin çöktüğünü görüp evsiz kalmaktan korkan, sergi gezer gibi mezarlıklarda gezen, aynada kendisiyle konuşan, sessizliğin en anlamlı müzik olduğuna inanan, yeryüzüne alışmaya çalışan bir gizemler bütünüdür. Annemin Öğretmediği Şarkılar’ın kahramanlarından Bedirhan da, babasının mezarının yerini unutmuş, kimliksizliği ve yalnızlığının farkında olan, kendiyle düello etmeye karar veren karanlık bir karakterken, diğer kahramanımız Arda da, babasının katilini arayan, bir zaman tünelinde düşsel serüvenlerle boğuşan ve en sonunda adeta yeniden doğan biridir. Deneyimlediği yüzleşmenin ardından bu gizemli gezide son saptığı sokağın adının “Huzur Sokağı” olması, yapıtı bir içsel yolculuk öyküsü açısından değerlendirdiğimizde oldukça manidar görünür. Bu yazıya edebiyat dünyasının tıpkıbasım sorularından bahsederek başlamıştık. Kitap dünyasının tıpkıbasımları arasında da “yeni başlayanlar için” serileri vardır. Altun’un son iki romanı için kısaca ve biraz espri katarak şunu söyleyebiliriz belki de: Kendini aramaya yeni başlayanlar için! ? Annemin Öğretmediği Şarkılar/ Selçuk Altun/ Sel Yay. 176 s. Senelerce Senelerce Evveldi/ Selçuk Altun/ Sel Yay. 238 s. Pisikolojik Öyküler, adının çağrıştırdığı gibi bir psikoloji kitabı değil. Zaten eğer dikkat edilirse “Psikolojik” diye değil, “pisikolojik” diye yazılmış. Kitap pisilerle yani kedilerle ilgili bir kitap… Yazar insan hayvan ayrımı yapmadan, hissedebilen tüm canlıların olaylar karşısındaki duygu ve tepkilerini ele almış. Evrenin yalnızca insanlar için yaratıldığını, diğer canlıların insanlara hizmet, insanların kullanımı için var olduklarını zannedenler bu kitabı mutlaka okumalılar. Selçuk Altun Ayşen İnci’den ‘Pisikolojik Öyküler’ Psikolojik öyküler ve pisiler nımefendinin Ölümü adlı eserini oyunlaştırdı. Peri Kraliçesi’nden Masallar adlı bir çocuk kitabı yazdı. 2009’da ise içindeki tüm varlıklara olan sevgisini ve ince duygularını, sahip olduğu üstün mizah anlayışı ile birleştirerek yeni bir yapıt sundu dünyaya ve adını Pisikolojik Öyküler koydu. Kitap, adının çağrıştırdığı gibi bir psikolojiyle ilgili değil. Zaten eğer dikkat edilirse “Psikolojik” diye değil, “pisikolojik” diye yazılmış. Kitap pisilerle yani kedilerle ilgili bir kitap… Yazar insanhayvan ayrımı yapmadan, hissedebilen tüm canlıların olaylar karşısındaki duygu ve tepkilerini ele almış. Evrenin yalnızca insanlar için yaratıldığını, diğer canlıların insanlara hizmet, insanların kullanımı için var olduklarını zannedenler bu kitabı mutlaka okumalı. Ancak insanların izin verdiği ölçüde yaşamlarını sürdürme şansına sahip olabilen hayvanlar aynı bizler gibi sever, mutlu olur, acı çeker, ölür. Onların gözünden bakılan dünyanın gerçeklerini çok sade ve etkili bir şekilde anlatan Ayşen İnci, okuyucuyu hem güldürüyor hem de ağlatıyor. ? Pisikolojik Öyküler/ Ayşen İnci/ Güncel Yayıncılık/ 96 s. Ë dışsal perspektiflerin altını çizerek seyirciye aktarmayı başarmıştır. Üstlendiği her Ayşen rolün psikoloİnci jik boyutunu gerek beden dili ile gerek sözsel dili çok iyi kullanabilme yeteneği ile en iyi şekilHayati ASILYAZICI de yansıtabilme özelliğine sahiptir. Ayşen İnci sahne yaşamındaki başarıyşen İnci Türk tiyatrosunun yetiştirdiği önde gelen sını borçlu olduğu kültürel birikimini zaman içerisinde yaratıcı niteliklerini dasanatçılardan biridir. Tiha özgür kullanabileceği komşu bir alayatro yaşamı boyunca birçok eserin başrollerini üstlenmiştir. na taşıdı. Öykü, oyun ve senaryo çalışmaları yaptı. Sihirli Hediyeler adlı çocuk Sahnede rolünün gerektirdiği kaoyununu yazdı. Peride Celal’in Bir Harakter çözümlemelerini, içsel ve A DÜZELTME: 1034. sayımızın 18. sayfasında “Var Olmak” adlı yazıda Bülent Arslan imzası kullanılmıştır. Doğrusu Fatih Aslan olacaktır. Düzeltir okurlarımız ve yazardan özür dileriz. SAYFA 18 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1035
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle