29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D e kadar geçmişte kalırsa kalsın zaman aşımına uğramayan anılar vardır. Belleğin bir yerinde canlılığını korurlar. Bir eski arkadaşla karşılaşsanız, o uzak anı gündeme gelir. Lise yıllarına dek uzanan arkadaşlığınızda aynı yargıya varmanın sevincini paylaşırsınız. Ortak anıları paylaşmanın sevinci içinde geçen zamana aldırmazsınız. Bizler; 1920’lerde doğup kırklı yıllarda İzmir İnönü Lisesi’nde okuyanlar, “edebiyatla muhabbeti” olan, ozan tavırları içinde kendinin uzağında görünmeyi seven bir avuç arkadaştık. Hepimizin ortak özelliği şiire gönül vermemizdi. “Kırk Karanlığı” dediğimiz o çalkantılı dönemde, şiire özenen İnönü Lisesi öğrencilerinden kimler kaldı geriye? Belki yalnızca Şükran Kurdakul. Lise yıllarından sınıf arkadaşım olan Şükran Kurdakul başına gelen anlamsız olaylar yüzünden öğrenimini tamamlayamadı. Ama tam bir edebiyat insanı oldu. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Bir gönül insanı: Fuat Edip Baksı N Kırklı yıllarda İnönü Lisesi’nden yetişen öğrenciler arasında şiire özenen kimi arkadaşlar sonradan başka alanlarda üne ulaştı. Gene de onların yaşamaya bakışlarında şiirli bir incelik vardı. O arkadaşlar arasında Nuran Yuluğ, Gaye Nail Ozanoğlu, Nihat Aşar, Zeki Özturanlı, İsmet Sezgin, Ali Naili Erdem, Nazım Kayakıran artık ozan kimliğiyle anımsanan kişiler değildir. Aradan 60 yılı aşkın bir zaman geçmiş. Bizi şiire özendiren öğretmenimiz Fuat Edip Baksı mıydı? Onun ozan kişiliğindeki gizemli duruş, dolaylı olarak bizi etkilemiş olamaz mıydı? HER ON İZMİRLİDEN BİRİNİN HOCASI O, yalnız bir edebiyat öğretmeni değildir. Müdür yardımcısı olarak yönetim işleriyle de ilgilenir, bizim her işimize karışırdı. Biz onu yalnız bir öğretmen olarak değil, bir ağabey olarak benimser, kendimize yakın bulurduk. Pantolonu biraz düşük, göbeği hafif belirgin, lisenin üst katında pencereden uzaklara dalar, belki bir dize kurmanın özlemi içinde görünürdü. Böyle durumlarda yanına sokulmak sakıncalıdır. Ama askerlik öğretmeniyle başınız sıkıntıya girmiş, sınıftan kovulmuşsanız, ondan başka sizi anlayacak öğretmen yoktur. “Ulan ayı, gene ne haltettin?” diye çıkışır, sonra da askerlik öğretmeniyle barıştırmanın bir yolunu bulurdu. Fuat Edip Baksı, Diyarbakır doğumluydu, ama İzmir kültürü içinde kişiliğini bulmuş, halk şiiri geleneğini benimseyerek şarkı sözlerinde yaşayan şiirler yazmış, kendi unutulsa da, şiirleri unutulmamış, gönül bağını gevşeten öğrencilerine gülümsemesini bilen bir gönül insanıydı. Bizden önce Necip Mirkelamoğlu gibi bir ozan öğrencisi vardı. Bizden sonra Dinçer Sumer, Yüksel Pazarkaya, Refik Durbaş gibi ozanlar da Fuat Edip Baksı’nın öğrencileri olmuşlardı. Geçen yıllardaki İzmir TÜYAP günlerinin birinde, Yüksel Pazarkaya ile birlikte bu gönül insanı ozanı anmış, unutulmuşluğa bırakılmasına engel olmaya çalışmıştık. O toplantıya eşi Kayhan Hanım da gelmişti. Ama “her on İzmirliden birinin hocası” olarak anılan Fuat Edip Baksı’yı unutulmuşluktan kurtaran, Yasemin Mumcu Ay’ın düzenlediği bir kitap olmuştu (“bir bahar akşamı”, Fuat Edip Baksı, HayatıSanatıEserleri, Önsöz Basım Yayımcılık, 2008). “BİR BAHAR AKŞAMI” Yasemin Mumcu Ay’ın düzenlediği inceleme kitabı Fuat Edip Baksı’ya çok yönlü bakmayı kolaylaştıran bir kitap. Ama ben, onun şiirine, biraz gülümser gibi, anılardan bakmanın ayrıcalı bir özellik olacağını düşündüm. Selahattin Pınar’ın bestelediği ünlü şiirini anımsayalım: “Bakışı çağırır beni uzaktan, Varınca çatılır kaşlar nedendir?” Bunun nedenini, gülümseyen bir anlayışla, İnönü Lisesi’nden edebiyat öğretmenimiz SAYFA 22 Hikmet İlaydın şöyle yorumlardı: “Fuat Edip, Konak vapur iskelesinde aranır gibi beklemektedir. İskeleye doğru yürüyen bir hanım gülümseyerek ona doğru gelmekte, bakışlarıyla Fuat Edip’i çağırır gibi görünmektedir. Ozan da ona doğru yürüyecek olur. Hanımın kaşları neden mi çatılır? Çünkü hanım ona doğru değil, onun arkasındaki sevgilisine doğru yürümekte, Fuat Edip boş yere kendine pay çıkarmaktadır. Kaşlar bu yüzden çatılmaktadır.” Öğretmenler arasındaki takılmalara aldırmayan bir ozandı Fuat Edip Baksı. O, kendi dünyasındaki dalgınlığa çekilir, şiirindeki üzgünlüğü yaşamaya çalışırdı. Ali Naili Erdem anlatmıştı: “Fuat Edip Baksı alışmadığımız bir coşkuyla sınıfa girdi. ‘Çocuklar, dedi, ben bugün bir güzele kaptırdım gönlümü’. Öğretmenimiz ‘sevinçli bir telaş içindeydi’ ”. Sonra Selahattin Pınar’ın hicaz bestesindeki şiiri yazmıştı: “Bir bahar akşamı rastladım size Sevinçli bir telaş içindeydiniz...” Yıllar sonra Ali Naili Erdem Karşıyaka vapur iskelesinde Fuat Edip Baksı’yı kolunda bir kadınla görür. Bir bahar akşamı gönlünü kaptırdığı o kadın, iki çocuğunun annesi Kayhan Hanım’dır. Şarkı sözü olarak yazdığı şiirlerde kolay duyarlıkları kullanmayı alışkanlık haline getirdiği için, geniş toplulukları nasıl etkilemek istediğini anlatmaya çalışır: “Bilindiği gibi güftenin şiirden ayrı bir havası var. Bestelenmek üzere yazılan bu içli sözlerin, geniş yığınların ortak duygu ve düşüncelerini konuşturması; gönülleri ve dudakları okşayan bir özellik taşıması lazım. Bazı şiirlerin istenildiği gibi bestelenmemesi, bu nitelikten yoksun olmasındandır.” Ama geniş yığınların kolayca benimseyeceği bir duyarlık şiirin dokusunu bozmaz mı? Şiirin özel niteliklerini koruyarak etkisini sürdürmek kolay mı? Şiirdeki anı değerini koruyarak değişen şiir anlayışlarının ardından Fuat Edip Baksı’nın şiiri nasıl değerlendirdiğini anlamak gerekecek. ŞİİRE BAKIŞI Yasemin Mumcu Ay’ın çalışmasında Fuat Edip Baksı’nın şiir anlayışı belirtilirken Türkçe’nin ses yapısına göre hece ölçüsünü seçtiği anlatılır. Aruz ölçüsünü iyi kullansa da, Fuat Edip bunun sakıncalarını şöyle belirtiyor: “Bu yabancı vezin dilimizin musikisine uygun değildir. Birçok güzelim kelimeler, bu belli kalıpların çerçevesi içinde yerine göre uzuyor, yerine göre ezilip büzülüyordu.” Fuat Edip Baksı kansere yenik düşerek 1975 yılında öldüğü zaman 62 yaşındaydı. “Kırk Kuşağı”ndaki şiir değişimini, “İkinci Yeni” oluşumunu yakından izlemek olanağını bulmuştu. Ama artık alıştığı, şarkı sözlerine yakışan bir şiiri değiştirmesi de kolay değildir. O, ölçüuyak sıkıdüzeninden uzak, anlamı örtük bir şiiri de benimseyemezdi. Gene de şiirdeki gelişmeleri anlayışla karşılamaya çalışıyordu: “Yeni şiirin bir modadan çok uzak bir mana taşıdığı kanaatindeydim. Bu ‘moda’ kelimesini yalnız ‘özenti’ karşılığı alıyorum. Çünkü kanaatime göre birçok ‘moda’lar da aşağı yukarı bir ihtiyacın ifadesidir. Ben yeni şiir cereyanını gittikçe değişen ve tekamül yolunu tutan insan zevkinin bir sonucu olarak görüyorum. Gerçi bu hareket garp dilllerinde çok daha önce başlamış ve belki de son sözünü söylemiştir. Fakat bizde geçilmesi gereken bir ‘merhale’ olarak tavsif etmek taraftarıyım.” GÖNÜL BORCU İzmir’den yetişen her on kişiden birinin öğretmeni olan Fuat Edip Baksı’nın öğrencileri, kendi yolunda önemli birer kişilik kazansa da, şiire bulaşan özellikleri yüzünden bir başka gönül insanı sayılmalıdır. İşte Ertuğrul Özkök, ünlü gazeteci olmasının ötesinde şiirin de özlemini duyar. İşte uzun yol kaptanı Altay Altuğ, ağız mızıkasını şiirli bir coşkuyla çalar. İşte padişah sesli arkadaşımız Ali Naili Erdem, işte siyaset dünyasının İsmet abisi, İsmet Sezgin, kendi alanlarında üne kavuşsalar da şiirden uzak kalamazlar. Fuat Edip Baksı’nın azarlayan hoşgörüsü, arkadaş davranışı içindeki bağışlayan duruşu, kim bilir bizi nasıl etkilemişti! Nef’i’nin ünlü dizesini anımsarsınız: “Ehli dil birbirini bilmemek insaf değil.” Fuat Edip Baksı bu dizeyi şöyle değiştirip öğrencilerine sahip çıkardı: “Şuara birbirini bilmemek insaf değil.” Ama biz öğrencileri, Fuat Edip Baksı’ya sahip çıkabildik mi? Ünlü şarkıların söz yazarı olması gerçek Fuat Edip Baksı için bir ayrıntıdır. Yaşadıkça kendini, yakından tanıdığı edebiyatı denetler gibi, özellikle Yeni Asır gazetesinde denemeler, incelemeler yazdı. Bu yazılar yitip gitmeli mi? O zamanlar gazetelerde “arkası yarın” diye romanlar yayımlanırdı. Fuat Edip Baksı’nın yalnız Yeni Asır gazetesi sayfalarında unutulmuş 18 romanı var. Kendi yaşamasından izler taşıyan, sevi ilişkilerini anlattığı romanlardan başka; tarih gerçeklerine, gizemli anlayışlara değindiği romanları da var. Yasemin Mumcu Ay bu romanların özelliklerine de değinmiş. Fuat Edip Baksı, “Bir Bahar Akşamı” şiirinden yola çıkıp bir film senaryosu bile yazmış. Ayrıca gezi notları, halk edebiyatı incelemeleri, Ömer Hayyam rübailerinin çevirileri, Mehmet Akif, Mevlit incelemeleri hep gazete sayfalarında unutulmuş yazılardır. Özellikle 1966’da Yeni Asır gazetesinde yayımlanan “Otuz Yılın Hatıraları”, Karabük istasyonundan başlayıp İzmir’e, emekliliğe uzanan yaşama serüveninin izlerini taşır. Fuat Edip, İzmir radyosunda “Şiir Bahçeleri” adı altında sazlı sözlü söyleşiler de düzenlemiştir. Kitap haline getirilen birkaç şiir, birkaç taşlama dışında basılı kitapları sayılıdır. Oysa otuzlu yıllardan ölümüne doğru, 40 yıl boyunca, yoğun bir çalışma içinde hazırladığı yapıtlar bir yerlerde unutulmuş gibidir. “Şuara birbirini bilmemek insaf değil” diyordu ya: Demek ki ondan şiir sevgisi alarak kendi kişiliğini geliştiren nice öğrencinin gönül bağını canlı tutması için bu gönül insanı öğretmeni unutturmaması gerekiyor. Yasemin Mumcu Ay’ın çalışmasıyla, ölümünden 35 yıl sonra Fuat Edip Baksı’yı anımsamak anlamlı olsa bile, onun unutulmaması için gazete sayfalarında kalan yazılarının derlenmesi gerek. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1035
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle