05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Julian Stallabrass’tan ‘Sanat A.Ş. Sanatın bugünkü kuralları Julian Stallabrass’in Türkçe’ye Sanat A.Ş. adıyla çevrilen kitabı “Sanat dünyasını gerçekte kim idare ediyor?” türünden bir sorgulamanın ürünü. Amerika’nın hem ekonomi hem de kültür üzerinde gittikçe büyüyen baskısının sanat üzerindeki etkisi nedir? Bu tartışmalı sorulardan hareket eden yazar, okuyucularını uluslararası sanat piyasasının arka koridorlarında gezdiriyor, örnekler veriyor, olaylar aktarıyor ve gizli kalmış ilişkileri deşifre ediyor. Böylece bizleri çağdaş sanata yeniden, farklı bir göz ve eleştirel bir perspektifle bakmaya davet ediyor. hir edilişinde olduğu gibi, formlar ve hayatın ve onun tamamlayıcısı kitle simgeler karıştırılıp eşleştirilir; kültürün kültürünün dışında duruyor sanki. Bu her öğesi sanki dolar gibi değiş tokuş imkânı, kendine özgü ekonomisine edilebilir, alınıp satılabilir birer nesne borçlu: Benzersiz ya da nadir nesnelemuamelesi görür. rin imalatına dayalı, mekanik röproYazarın temel tezi de ortaya çıkar: Şok düksiyonu reddeden bir ekonomi bu etkisi yaratan, tabuları yıkar gibi görü(…) Bu küçük dünya –içerden bakılnen imge repertuvarına rağmen çağdaş dığında özerk görünen, az sayıda sanat, devletin ve sermayenin gönüllü önemli koleksiyoncu, sanat taciri, kölesidir; bütün renklerinin ve çeşitliliğieleştirmen ve küratör tarafından yönin ardında yatansa ölümcül bir tekdünetilen bu mikroekonomi– sanatçının zeliktir: Uzlaşımlardan sürekli kopan özkitle kültürü piyasasından bağımsız gür sanatın cüretkâr yeniliği, bizzat serolmasını sağlar (s. 13). mayenin ürettiği, kesinliklerin buharlaşYazara göre “kültür kalesi” ticaremasının soluk bir tercümesinden ibarettin bayağı baskılarından azade, malzemetir; bu buharlaşma, fonların, verilerin, lerle ve simgelerle özgürce oynarken geürünlerin ve nihayet milyonlarca göçmeleneği sarsmayı, tabuları yıkmayı göze nin dünyanın dört bir yanına sınırsızca alabilirmiş gibi görünür. Sanatçıya, “tıpakışı karşısındaki her türlü direnişi yok kı film kahramanları gibi, işini ve hayatıediyor (s. 16). nı kendine özgü anlamlarla donatma”, Böylece hâkim küresel neoliberal ekoizleyicilerine ise, “o amaçsız fikirler ve nomi ile onu bütünleyen çağdaş sanat formlar oyununu özgürce değerlendirarasındaki ilişki belirir: Liberalizmin, me” imkânlarını sunabilir. kültürel sentezin veya melezliğin yararlaYine de, “serbet ticaret” (free trade) ile “özgür sanat” (free art) göründüğü rını öven (özellikle 1989sonrası) çağdaş kadar taban tabana zıt değil. Öncelikle, sanat, aslında sermayenin, küreselleşme sanat ekonomisi finans kapital ekonomirüyasını gerçekleştirmesine destek olsini çok yakından takip eder (kitabın maktadır. Söz konusu dönemde, sanat ilerleyen bölümlerinde Stallabrass, sanatkurumları ve sanatçıların ürettiği işler de la ekonomik döngüler arasındaki ilişkiye hızlı bir değişimden geçer; bienaller ve dair örnekler verecektir, örneğin bkz. ss. diğer sanat etkinlikleri tüm küreyi sarar, 2930). Bununla birlikte, kitle kültürünkentlerini dünya sahnesine tanıtmayı den farklılığını (bir anlamda ekonomik misyon edinen müzeler kurulur. Sanat kaygılardan bağımsızlığını) sürekli olarak kurumları “ticarileşir”: Çoğunlukla kâr ispat etmek zorunda olduğundan “anlaamacı gütmeseler bile, piyasanın dilini, şılmazlığı, düpedüz sıkıcılığı erdeme değerlerini, şirketlerin çalışma prensipledönüştürür” (s. 15), “insan ruhunun derini benimserler, “kütüphanelerden ziyarinliklerinde yaptığı karanlık araştırmade mağazaları ve temalı parkları model larda hiçbir teselli ümidi vermez” (s.16) alarak” yapılanırlar (s. 23). ve böylece, çağdaş sanat, karşılıklı olarak KÜRESEL SANAT PİYASASINA birbirlerini besledikleri kapitalist ekonoYOLCULUK mi ile arasındaki görünür mesafeyi korumaya çalışır. Kitabın geri kalanı bu küresel sanat piOysa, ilkini bir hâkim sistem, diğerini yasasında bir gezinti gibi okunabilir. Bieise onun yaralarını saran, bütünleyici bir parçası olarak görmek mümkündür (…) çağdaş sanat dünyasındaki yenilik ve kışkırtıcılık yarışında kartların bıkıp usanmadan karıştırılmasıyla elde edilen karışımlar (yakın geçmişten bazı örnekler vermek gerekirse, köpekbalığı ve vitrin, boya ve hayvan dışkısı, tekne ve modernist heykel, oval bilardo masaları), reklamcılıkta kullanılan dikkat çekici bileşimlerle ciddi bir benzerlik taşır ve bu ikisi birbirini kesinJulian Stallabras’ın ‘Sanat A.Ş.’si aynı diziden çıkan Kültür Endüstrisi tisiz besler. Kitle kül(Theodor W. Adorno, solda) ve Tasarım ve Suç (Hal Foster, sağda) kitüründe ürünlerin teş taplarına da atıflar yapıyor. nallerin ekonomileri kalkındırmak, kentleri tanıtmak, şirketlerin prestijini artırmak veya birtakım başka politik amaçlar uğrunda nasıl araçsallaştırıldıklarını anlatır. 1989 sonrasında neoliberalizmle çok ani (ve sert) bir şekilde tanışan Rusya’da ve İskandinavya’da çalışan sanatçıların işlerinde bu dönüşümün yol açtığı travmanın izlerini sürer (ss. 4856). Stallabrass, farklı şekillerde de olsa komünist ekonomik yapılarına sadık kalan Küba ve Çin’i de ziyaret eder (ss. 5669). “Güçlü sanat tacirleri ile kurumlarının ‘hizmetkâr’ bir eleştiriyi yürürlüğe koymadaki etkilerini” eleştirir (s. 66). “İyi ama, metalar kültürel bir veçhe kazanıyorsa, sanata yapacak ne kalır?”(ss. 7172). Dördüncü bölümde (“Sanatın Kullanımı ve Fiyatları”), Saatchi’nin spekülatif alımsatımlarından dem vuran yazar, sanat piyasasının karanlık yüzünü ortaya çıkarır, fiyat sabitleme örneklerini anlatır. Piyasa, üniversite ve müze kurumlarının sanata vaat ettiği farklı özerklik modelleri arasındaki gerilimi tartışır. Nihayet, başlığı yazarın sıkça başvurduğu Bourdieu’ye atfen “Sanatın Bugünkü Kuralları” olan dördüncü bölümde, bu kurallar serimlenir: Çağdaş sanatın sınırsız serbestliğinin, sözcükleri ve imgeleri yerlerinden söküp farklı bir arka plana yeniden yerleştirmeyi mümkün (ve anlamlı) kılan oyunculuğunun ardında görünmez kalan birörneklik, sansür ve dışlamadır (Bu arada sanat eserleri hakkında akademik yazılar yazan kişiler de eleştiriden paylarını alır, bkz. ss. 144145). Dolayısıyla bu serbestlik ve oyunculuk, çağdaş sanatın radikalleştiği anlamına gelmez, çünkü, “radikal bir sanat politikayı konu edinmekten daha fazlasını yapmalıdır, kendi üretim, dağıtım ve izlenme koşullarını da değiştirmek zorundadır”(s. 169). Sanat A.Ş. her şeyden önce bu koşulları eleştirel bir perspektifle gözler önüne serme çabası olarak okunmalı. Aynı diziden çıkan Tasarım ve Suç (Hal Foster), Kültür Endüstrisi (Theodor W. Adorno) ve Kültürün Özelleştirilmesi (ChinTao Wu) kitaplarına da atıflar yapması bu anlamda bir tesadüf değil. Son olarak, yazarın tezlerini farklı coğrafyalardan derlediği birçok örnekle desteklediğinin ve genel olarak sanatın ve sanatçının hakkını yememek konusunda özenli olduğunun da altını çizmek gerek. Belki de eleştirisini en güçlü kılan taraf bu. ? (1) John Jordan, “Deserting the Culture Bunker”, Journal of Aesthetics and Protest, no. 3 (www.journalofaestheticsandprotest.org/new3/jor dan.html) Ë Sibel YARDIMCI elki sizlerin de posta kutularına “11. Uluslararası İstanbul Bienali’nin kavramsal çerçevesini büyük bir ilgiyle ve yüzümüzde bir tebessümle okuduk” diye başlayan yakın tarihli bir eposta düşmüştür. IMF ve Dünya Bankası’na karşı Direniş Günleri Koordinasyonu’nun (http://www.direnistanbul.worldpress.c om) 11. İstanbul Bienali’nin kavramsal çerçevesine alternatif olarak “İnsan Nesiz Yaşayamaz?” sorusuyla açtığı bu eposta aslında bir çağrı. Bienal küratörlerine, sanatçılarına ve katılımcılarına, ayrıca tüm sanatçılara ve sanatseverlere yazılmış bir açık mektup. “Vicdanların uysal eleştirilerle rahatlatıldığı steril ve kurumsal alanlarda değil, kamusal alanda, sokakta savaşmaya” bir davet: Son birkaç yıldır müzelerde, dergilerde ve piyasada popülerleşen politik sanatın dünyayı gerçekten değiştirmekle hiçbir ilgisi olmadığını artık anlamamız gerekiyor. Sanat çerçevesinde risk almanın, biçimin sınırlarını zorlamanın, kültürün kurallarına itaatsizlik etmenin, politika hakkında sanat yapmanın hiçbir şeyi değiştirmediğini görmemiz gerekiyor. Artık, sanat sermaye ve güç ilişkilerinden bağımsız, otonom ve özgür bir alanmış gibi davranamayız (1). B SANAT BİR ÖZGÜRLÜK ALANI MI? Söz konusu epostanın başında yer alan bu alıntının da işaret ettiği gibi, çokuluslu şirketlerin ve büyük sermayedarların sponsorluklar, müzeler, kişisel koleksiyonlar ve sanat ödülleri yoluyla sanat alanına (piyasasına!) damgalarını vurdukları günümüzde sanat ve hayat, sanat ve sermaye ilişkileri üzerine yeniden düşünmek gerekiyor. Stallabrass, Sanat A.Ş. kitabına sanatın bir özgürlük alanı olarak kabul edilip edilemeyeceği sorusu ile başlıyor. Yazara göre ilk bakışta sanat ile küresel neoliberal ekonomi taban tabana zıt iki alan oldukları izlenimini uyandırıyor: Sanat, bu katı araçsallık alanının, bürokratikleşmiş SAYFA 8 Julian Stallabrass Sanat A.Ş./ Julian Stallabrass/ Çeviren: Esin Soğancılar/ İletişim Yayınları/ 194 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1026
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle