Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Steve Watkins, Clare Jones, Steve Davey ve Marc Schlosman’ın seyahatlerinin ayrıntılı notları ve fotoğraflarından oluşan; ve yayın editörlüğünü Celâl Üster’in yaptığı Gezginler İçin Unutulmaz Yolculuklar, Yürüyüşler, Şeyler, Yerler, Adalar başlıklarını taşıyan dizi, dünyanın dört bir yanına uzanan yolculukları ve karanlıkta kalmış kimi yerlere ilişkin ayrıntılı bilgileri okuyucuyla buluştururken, gezginliği tetikleyen ve insanı yollara düşürmeyi hedefleyen rehber olarak da karşımıza çıkıyor. İnsanı yola davet eden kitaplar Durmayın, bir adım atın Ë Aslı ULUŞAHİN Ali BULUNMAZ Irmağı’nda bir zamanların altın avcılarının izini sürmek, yine eşsiz kâşifliğin bir parçası. Mimar Gaudi’nin Barcelona’daki yapılarını görmek, insanı Avrupa ile yüzleştiriyor; doğakent uyumunu beğenilere sunuyor. Meksika’nın Sierra Madre dağlarındaki 653 kilometrelik tren yolculuğu macerası ise, 4 bin metreden dünyaya bakış gibi Watkins ve Jones’a göre. İrlanda Wiclow’daki atlı karavan seyahati ise tam bir dinginliği çağrıştırıyor. Orta Amerika’da Kosta Rika’nın Pacuare Irmağı’nda gerçekleşen rafting, tam bir adrenalin yüklemesi. Watkins ve Jones için bu yüklemenin gerçekleştiği Nicoya Yarımadası da sağlam bir bedenin test edilmesi demek. Watkins ve Jones’un uğraklarından biri de Uzakdoğu: Singapur, Malezya ve Tayland’a Doğu ve Şark Ekspresi’yle yapılan gezi. Tropik ormanlar, çeltik tarlaları ve kireçtaşı kayaları arasındaki egzotik yolculuk. Fas’ın Dra Vadisi’ni ziyaret ise çöl kentleri ya da çölün kendisini hissetmek demek. Göçebeler, deve kervanları, kasaba ve vahalar... Afrika’nın kuzeyindeki çekici ortam. Madalyonun diğer yüzü ise buz çölü; Antarktika. Üç ay güneş yüzü görmeyen, sessizliğin kıtası. Watkins ve Jones Antarktika için “macera yolculuğunun doruğu” ifadesini kullanıyor. Aynı ikilinin kaleme aldığı, “Unutulmaz” dizisinin bir başka kitabı Yürüyüşler, koşturmacada bir soluklanış gibi algılanabilir. Onlara göre yürüyüş “yavaş seyahat”; “keskin bir görüş ve ayağı daha yere basan gezginlik” demek. Watkins ve Jones bu kitaba 30 yürüyüş almış. Ortalama forma sahip bir insanın tüm bu gezileri rahatlıkla gerçekleştirebileceğini söylüyor iki yazar ve ekliyor: “Seyahat etmenin bir yolu olarak yürümeyi seçmek, belki de yalnızca hafif bir ayak izi bırakarak çevre sorunlarına verebileceğimiz geçici bir yanıttır.” ABD’deki Yellowstone Ulusal Parkı’ndan başlayan yürüyüş, İtalya’nın Amalfi Sahili’ne uzanıyor. İskoçya’yı geçip, Japonya’nın Kyoto kentine gelince, eski imparatorluğun içine dalıyor okuyucu ve tapınaklar meraklıları bekliyor. Yağmur ormanlarıyla bezeli Dominika bir başka durak. Flamenko’nun anavatanı Endülüsİspanya’daki celep yolları, doğal koridorlarıyla yürüyüşe girişenleri selamlıyor. Batı Avrupa’nın çatısı olarak nitelenen Mont Blanc da zorlu bir yolculuk demek. Fransa’da Somme Savaş Alanları’ndaki adımlar ise 1916’daki büyük çarpışmalarda hayatlarını kaybedenler için saygı anlamına geliyor. 93 yıl öncesinin 19 bin kaybını gün ışığıyla buluşturuyor bu yürüyüş. Amsterdam kanalları, hareketli kent yaşantısının durgun sularını kazıyor zihinlere. Watkins ve Jones kanallar için “su yolları boyunca yürümek, kanallarla şekillenmiş bir şehrin teklifsiz çekiciliğini içine çekmenin en mükemmel yolu” diyor. Güneye, yine “Kara Kıta”ya, Tanzanya’daki Kilimanjaro Dağı’na tırmanış, Watkins ve Jones’un aktardığı gibi beş ayrı iklimi yaşatıyor. Takesi Parkuru’yla Bolivya üzerinden İnkalara ulaşmak mümkün, Arizona’da Coyote Tepeleri’nde soluklanmak da. Tepeler, Watkins ve Jones’a göre “Dali’nin bile hayal edemeyeceği gerçeküstü” bir mekân. Botların bağcıkları bu tepelerden inince çözülüyor. YERLER, ŞEYLER Yakın dönemde ekranlara gelen bir reklam filmi vardı hani. Önce ne monoton bir hayat yaşadığımızı yüzümüze vuruyor, ardından, ömrünüzü geçirdiğimiz alan işte şu A ile B arasındaki mesafe kadarcık diyordu. Ekrana, film oyuncusunun çok uzaklardaki bir adada gülümseyen yüzü yansıdığındaysa, sinir olmak düşüyordu biz televizyon başındakilere. Steve Davey imzalı Gezginler İçin Unutulmaz Yerler isimli kitap da aynı sinir bozukluğunu yaratıyor doğrusu. Dünya üzerinde gidip görülmesi gereken ama çoğumuzun henüz görmediği ne muhteşem yerler olduğunun böyle bir sunumla gözlerimizin önüne getirilmesi, insanın kendini kaplumbağa gibi hissetmesini sağlıyor. Oysa mesele de burada yatıyor. Yani kaplumbağalıktan vazgeçmekte, evden başını çıkarıp yalnızca yaşadığın yere değil, tüm dünyaya bakmakta, çekip gitmekte... Tıpkı Thelma ve Lousie’in yaptığı gibi... Hatırlarsınız onları... Yaşadıkları hayattan öyle sıkılmışlardı ki, atlayıp otomobile uzaklara doğru gaza bastılar. Yolda başlarına gelen olaylar bir kenara, 1991 yapımı filmin kahramanı bu iki kadın, yolculuk sırasında kendini buluyor, adeta yeniden keşfediyordu. Zaten yolculuk bu anlama gelmez mi? Başka yerlerle birlikte kendini keşfetmek... Filmin sonunda, Thelma ve Louise, Büyük Kanyon’a sürerler otomobillerini. Ancak bu bir final değil, yeni bir başlangıç, özgürlüğe uçuştur sanki.. Thelma’nın eşarbı keyifle uçuşurken, otomobilin gökyüzünde süzüldüğünü hayal edersiniz. Kitapta yer alan, Kanyon’un fotoğraflarına bakarken, yönetmenin onları neden buraya kadar kovaladığını anlıyorsunuz. Kanyon, uçsuz bucaksız görüntüsüyle, özgürlüğü ve sonsuzluğu çağrıştırıyor. Davey’in kitabında, siluetine aşina olduğumuz başka mekânlar da var. Tac Mahal, aşk adası Santorini, Rio de Jenairo ve Manhattan gibi... Bunların dışında, “ölmeden önce görülecek yerler” listesine dahil edilmeyen, ancak kitabın sayfaları arasında dolaşınca, Steve Davey’in onları neden unutulmazlar arasında saydığını anladığınız başka yerler de var. Örneğin Hindistan’daki Caisalmer Kalesi, Peru’daki Machu Picchu, Hırvatistan’daki Dubrovnik ¥ ya da Tanzanya gibi... İnsanların ittgenstein’ın güzel bir sözü var: “İlkin gezginliğe çıkman gerek, sonra yurduna dönebilir ve oradakileri anlayabilirsin.” Bu söz, ister düşünsel bir gezinti ister yolculuk biçiminde ele alınsın, insanın ele avuca sığmaz devingenliğini yansıtıyor sanki. İnsanoğlu hep hareket halinde. Yaşama katıldığı günden bu yana bir şekilde gezginliğe bulaşmış. Kendini, gidişini, dönüşünü, içeriyi ve dışarıyı anlamak ve görmek adına sürekli yollara düşmüş. Kimi zaman meraktan kimi zaman bir kaçış yaratmak için çantasını sırtına almış. Kısacası yollara koyulmuş; görmeye, keşfetmeye, öğrenip bilmeye yönelmiş. Gezginler İçin Unutulmaz Yolculuklar, Yürüyüşler, Şeyler, Yerler, Adalar adlı dizi dünyanın dört bir yanına yapılan seyahatleri yazarlarının gözünden anlatırken, insanları yenileri için deyim yerindeyse kışkırtıyor. Bilgi ve iletişim çağında hemen her şeyi elinin altına alan (ya da aldığını sanan) insan, gezginliği de sanal boyuta taşımayı seçiyor çoğunlukla bugünlerde. Dizinin yazarlarından Steve Watkins ve Clare Jones’un buna itirazı var: “Yolculuğa çıkmayı tercih etmeyenler için en iyisi, dünyayı başkalarının gözünden izlemektir. Oysa web sayfalarında ne kadar dolaşırsanız dolaşın, ne kadar dergi, kitap ya da gazete okursanız okuyun, televizyonda ne kadar gezi programı izlerseniz izleyin hiçbir şey gerçek bir yolculuğun yerini tutamaz.” Watkins ve Jones, coğrafyaları masa başında tanımanın olanaksızlığından dem vurarak “adım atın” demeye getiriyor sözü. Bir anlamda “önce gezginliğe çıkın...” öğüdünü veriyor. W Gezginler İçin Unutulmaz Yolculuklar adlı kitaptan Santiago Yolu (Santiago de Compostela, İspanya) bölümünde yer alan bir fotoğraf: Pireneler’e ilk tırmanış zorludur. BOTLAR, YOLCULUKLAR Coğrafya atlasını hatmetmek veya internette yolculuğa çıkmak, kimseyi gezgin ya da bilgin yapmıyor. Önemli olan yolculuğun kendisi, yani bir çeşit deneyim. Yabanıl yaşamdan dünyanın kentlerine; tarihe ve kültüre dek sürülen izler. Bostwana’da doğal ortamın içine dalmak veya Patagonya’da bir buzulu adımlamak... Yolculuk özünde keşfetmeye dayanıyor. “Unutulmaz” dizisinin hemen her kitabının tüm sayfalarında bunu görmek mümkün. Avustralya’daki ırmak gezintisi, Fransa’daki Midi Kanalı ve ABD’deki 66. Otoyol seyahati, önünde sonunda keşfetmenin kapısını aralıyor. İsveç’in Laponya’sında rengeyiklerini görmek de aynı kapıya çıkıyor, İpek Yolu’nda; Pekin’den Semerkand’a uzanan serüven de. “Kara Kıta”nın Ruanda’sında gorillerle yüz yüze gelmek ya da Kanada’nın Yukan SAYFA 14 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1026