05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gezginler için Unutulmaz Adalar adlı kitaptan Güney Dalmaçya Adaları’nda yer alan Zaklopatica limanına demir atmış tekne, Lastovo. durmayı öğretmelisiniz” diye fısıldıyor kulağımıza. Her şey hazır olunca, dar orman patikaları arasında dolaşmaya başlıyoruz. Doğanın sessizliği, karın büyüsü, köpeklerin güçlü ve hevesli koşusuyla hoş bir tezat oluşturuyor. Gün batımının kızıllığı karların üzerinde düştüğünde ise, aklımızdan hiç çıkmayacak bir manzarayla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Kızakla giderken soğuk iliklerinize işlediyse, buyurun Guatemala’daki Pacaya Yanardağı’na. Antigua şehri yakınlarındaki bu yanardağa tırmanmak pek kolay değil. Yaklaşık üç dört saatlik bir yürüyüş gerektiriyor. Ancak doruğa yaklaştığınızda karşılaşacağımız manzara için buna değer. Çünkü burada bir yanardağın patlamasına şahit olacağız. Tırmanış sırasında, gök gürültüsünü andıran sesler, dağın içindeki faaliyeti haber veriyor. Ardından sıcaklık hissedilir şekilde yükselmeye başlıyor. Doruğa yaklaştığınızda ise dağın kızgın lavlarla renklenmiş başını ve havai fişek gösterilerini andıran lav patlamalarını izliyor ve bu görüntüyü de, unutulmaz deneyimler arasına ekliyoruz. “İŞ YERİNE, HAVAALANINA GİDİN” Serinin diğer kitabı, doğanın değişik yollarla yarattığı ve insanlara sunduğu bir armağan olan adalara ayrılmış. Kitap, Steve Davey ile Marc Schlossman imzasını taşıyor ve dünyanın her köşesinden onlarca adaya ilişkin bilgiler veriyor. Bazılarının üzerinde büyük limanlar, heybetli tapınaklar, şehir yaşamının bütün karmaşıklığı ve koşuşturmacası var. Bazıları ise, tıpkı hayallerimizde canlandırdığımız gibi... Bu cennet köşelerinden biri Fiji, bir diğeri Filipinler’deki Palawan Adası. Bir de Seyşeller’deki Cousine ve Praslin adaları var ki, fotoğraflarına bakarken bile bir rüyada olduğunuzu sanıyorsunuz. Altın renkli kumlar ve granit kayalarla çevrili kumsala vuran berrak dalgalarla, yüksek palmiyeler ve adayı mesken tutmuş değişik canlılarla, fotoğraflara yansıyan tüm ayrıntılar, hayalinizdeki cennet imgesine uyuyor. Stave Davey sunum yazısında şöyle diyor: “Hangi adaya gitmeyi seçerseniz seçin, oraya seyahat etmek her zamankinden daha kolay. Evden ayrılışı izleyen 72 saat içinde kendinizi dünyanın öbür ucunda bulabilirsiniz. Yeter ki isteyin. Televizyon almak yerine uçak bileti alın. İşe gitmek yerine havaalanına gidin. Masa başında bir hafta geçirmek yerine cennette bir hafta geçirin.” Serinin editörü Celâl Üster ise keyifli bir öykü aktarıyor. “Öykü bu ya”, diyor Üster, “seneler seneler evvel bir ressam varmış, uğraşı haritalar çizmek olan bir ressam. Gel gör ki, ne zaman bir dünya haritası çizmeye kalksa, karısı hemen atılır, ‘Sevgilim, şuracığa bir ada konduruver, yalnız benim olsun!’ dermiş. Ressam da karısının bu masum isteğine boyun eğer, küçücük bir ada imgesi kondururmuş haritaya. Enginlerde bir serap, bir düşlem, bir gönül adası.” Keşke hayat Davey’in söylediği gibi olsa, keşke işe gitmek yerine Fiji’ye gidebilsek. O zamana kadar “Adalar” kitabının her sayfası, her fotoğrafı şimdilik bir serap, bir düşlem, bir gönül adası. ? Gezginler İçin Unutulmaz Yolculuklar, Yerler, Şeyler, Yürüyüşler, Adalar/ Steve Watkins, Clare Jones, Marc Schlossman/ Çeviren: Celâl Üster, Ayça Sabuncuoğlu, Seçkin Selvi/ 1280 s. SAYFA 15 geçmişlerini ve kültürlerini, yaşadıkla¥ rı binalara, tapınaklarına nasıl desen desen işlediğini görmek içinizi coşkuyla dolduruyor. Tüm desenler bir araya gelince ortaya çıkan büyük resmin hayali ise göz kamaştırıyor. Her yolculuktan sonra bir “şey” kalır aklınızda. Bir tat, bir koku, bir duygu ya da bir insan yüzü... O şey her ne ise, tüm yolculuğunuzun özeti gibidir; gezip gördüğünüz her yeri; tüm fotoğrafları, duyguları, anları, anıları akla getiren bir imgedir bu. İmgeyi yaratan ise, yolculuğunuzun doruk noktasındaki bir deneyimdir. Bu nedenle, Steve Watkins ve Clare Jones’un hazırladığı, serinin diğer kitabına, gayet doğru bir seçimle “Şeyler” adı verilmiş. Kitapta kırk tane “şey” yer alıyor. Bazıları, hayli lüks deneyimler olduğu için, hemen yarın yaşanması mümkün görünmese de, fotoğrafları ve sunum yazıları bile sizi alıp götürüyor. Masa başında hayallere daldırıyor. Öyleyse şimdi, isterseniz, hayal kuralım birlikte. Zaten yolculuklar da hayal kurmakla başlamaz mı? İtalya’nın Verona kentindeyiz. Dünyanın en eski antik mekânlarından biri olan, Verona’nın kalbindeki açıkhava amfiteatrı Arena, yoğun bir renk ve ses cümbüşü içinde. Sahnedeki onlarca kişi hayli süslü kostümler giymiş. Canlandırılan dönem Mısır’ın en şaşaalı zamanları. İzlediğimiz operanın adı ise Aida. Öyle renkli, öyle etkili bir dünyanın içindeyiz ki, zaman, mekân, her şey birbirine karışıyor, uçuşuyor. Kulaklarımız dinlediği sesten, gözlerimiz sahnede gördüklerinden, zihnimiz hem İtalya’nın hem Mısır’ın büyüsünden memnun. Hal böyle olunca, yolculuğumuzun bu anını “unutulmazlar” arasına ekleyiveriyoruz. Şimdiki durağımız İsveç. Donmuş köknar ormanları, buz gölleri ve alçak dağlar arasındaki, etrafında rengeyiklerinin gezindiği, yırtıcı kuşların başınızın üzerinde dönüp durduğu Klocka köyündeyiz. Amacımız köpeklerin çektiği kızağa binip karla kaplı bu dingin coğrafyanın keyfini sürmek. Husky denilen köpekler büyük bir karmaşa içinde kızağa koşuluyor. Öyle hareketli, öyle neşeliler ki, kazak çekmek onların en sevdiği oyunmuş gibi. Zaten kızakçımız da “Onlara kızağı çekmeyi değil, CUMHURİYET KİTAP SAYI 1026
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle