Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O ustafa Kutlu, her yıl düzenli olarak bir hikâye kitabı yayımlıyor. Bu yılın kitabı Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı (Ağustos 2009, Dergâh Yay.). Kitap uzun bir hikâyeden oluşuyor. Kutlu, kitabın adına uygun olarak Tahir Sami Bey’in hayatını hikâye ediyor. Tahir Sami, unutulmuş, kimsenin uğramadığı bir devlet dairesinde arşiv memurluğu yapan kitap âşığı biri. kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı M Hikâyenin anlatıcısı Mustafa Bey kendini şöyle tanıtıyor; “Ben maariften emekliyim, ama talebeliğimden beri amatörce yazar çizerim. Tarih merakım vardır. Taşra kökenliyim, Erzincanlı” (s.27). İstanbul sokaklarında dolaşıyor. Kenarda kıyıda kalmış tarihi eserleri, binaları keşfediyor. Onlarda yaşananların hikayelerini öğrenmeye çalışıyor. İzlenimlerini çok satmayan bir gazetede yayımlatıyor. Bir kitabı da var. Hiç bilmediği bir sokaktan geçerken bir yapı dikkatini çekiyor. Fatih zamanından kalma bir medrese olarak tahmin ettiği, birçok kereler elden geçmiş, ilaveler yapılmış, orijinal görüntüsü bozulmuş ilginç bir çehre kazanmış bu bina bir devlet dairesi çıkıyor. Merak edip içeri girdiğinde önce çaycı Şeref ile daha sonra diğer beş çalışanla tanışıyor. Yazarın ilgisini en çok arşiv memuru Tahir Sami (Tokaç) çekiyor. Tahir Sami ana binaya sonradan eklendiği anlaşılan bölümde arşivcilik yapar görünüyor ama aslında iş yokluğunu da fırsat bilip kendinden önceki arşiv memurundan kalan eski gazeteleri köy haberleri için tarıyor. Çünkü “Köylüm” adlı iki aylık bir dergi çıkartmakta. Biraz sohbetten sonra tam anlamıyla bir kitap tutkunu olduğu özellikle köyle ilgili kitap, gazete, dergi, belge topladığını öğreniyor anlatıcımız. Tahir Sami’yi sık sık ziyaret edip hayat hikâyesini yazmaya karar veriyor. Tahir Sami bu teklife önce hayatının hiçbir ilgi çekici yanı olmadığını söyleyip, “Kim, ne için okuyacak bunu” diyerek karşı çıksa da fahiş hataları düzeltmek ve “mahremane söylediği şeyleri” yazmaması kaydıyla kabul ediyor. Yazar Mustafa Bey de “Bizim geleneğimizde, ahlakımızda, örtümüzde zaten özel hayatın gizli noktaları açıklanmaz” diyerek Tahir Sami Bey’i ikna ediyor. Yazar, Tahir Sami’nin hayatını dip dedesi kömürcü Süleyman efendinden başlayarak anlatıyor. Süleyman’ın oğlu Tahir’in ciltçiliği meslek edinmesi. Ciltçilik mesleğinin babadan oğula geçmesi, Tahir Sami’nin babası Ziya’dan öğrendiği ve pek de severek yapmadığı ciltçilik mesleğinin kitap yayıncılığındaki, gelişmeler sonucunda gözden düşmesi ile baba dostu bir hâkimin desteği ile devlet memurluğuna girmesi ve arşivci olması anlatılıyor. Mustafa Kutlu tüm bunları anlatırken düz ve yüzeyde kalan bir anlatımı tercih etmiş. Karakter tahlillerine girmemiş. Tahir Sami’nin aile hayatı, özellikle çocuk yaşta sakat kaldıktan sonra evin tüm yönetimini ele alan ablası Nebahat’la ilişkilerinin daha derinlemesine anlatılması belki de Tahir’in sadece kitaplarla bir hayatı tercih etmesi ve kitaplarını feda etmemek için evi terk etmesini ve başka yer aramayıp arşive sığınmasını daha iyi anlamamızı sağlardı. Tahir Sami’nin tutunamayanlardan olduğunu hissediyoruz, ama tam anlamıyla kavrayamıyoruz. Tahir Sami’nin karşı cinsle ilişkileri sorunlu. Orta üçteyken yaşadığı kırık aşk hikâyesi bunun temelinde yatan olay gibi görünüyor. Sahaflar Çarşısı’nın en kıdemli esnafı İskender Bey’in “Kitap aşkı başka sevda kaldırmaz. (...) Kitapsever mücerret bekâr kalmalıdır” (s.74) sözünü düstur edinen Tahir Sami zamanla aşk olarak sadece kitaplara bağlanıyor. Ama kalbinin bir yerinde hâlâ karşı cinse ilgi var. Ergenlik yıllarında Hayat dergisinde görüp fotoğrafından âşık olduğu eski sinema artisti bir prensesin resimlerini ömrü boyunca toplamış, onlardan albümler oluşturmuştur. Ömrünün ikinci baharında antika merakına kapılıp Kapalıçarşı’da dolaşırken rüyalarının aşkının bir benzerine rastlıyor. O günden sonra haftada iki gün çarşıya gidip kadının çalıştığı antikacının vitrinine uzun uzun bakıyor. Kadın da bu ilgiyi fark ediyor ve bir gün Tahir Sami’yi içeri buyur ediyor. Katrin Hanım kendini tanıtıyor ve Tahir Sami ile sohbet ediyor. Ne yazık ki bu ilgi bir aşka dönüşemiyor, çünkü kadın dükkânı satıp çocuklarının yanına Fransa’ya gidiyor. İş arkadaşı Hülya’nın yakınlaşma çabalarına karşılık vermemesinin sebeplerini ise bilemiyoruz. Grace Kelly benzerliği ile Katrin’e duyulan aşk işlenmiş ama Hülya’nın aşkının karşılıksız kalmasının ayrıntılarına girilmemiş. Sanırım Katrin’le yaşananlar özel’e Hülya ile yaşananlar mahrem’e giriyor. Özel hayatı hikâye ederken mahrem bölgelere girmeme anlayışı Tahir Sami’nin daire çalışanlarından Hülya Hanım’la ilişkisini anlatırken derinlemesine konu ediliyor (s.100101). Yazar, kişinin özel hayatının mahrem köşelerini bilme arzusunun “bizim süflî (aşağılık) arzularımızın eseri” olduğunu düşünüyor. Ulvi olanın yazılması gerektiğini düşünüyor. Ulvi olanın anlaşılması için süflî olandan söz edilmesi gerekse bile bunun bir ölçüsü olduğunu savunuyor. Bu tür sahneleri yazmayı edebiyattan saymadığını belirtiyor. Hikâye, hiç de gerekmediği halde Hülya Hanım’la Tahir Sami Bey’in yakınlaşmalarının arşivin en dip ve en karanlık köşesine gitmelerine kadar vardırılıp sonra da “bundan ötesini anlatmam” diye kesilip, iki sayfa boyunca konu tartışılıyorsa yazarın bu konuda ciddi bir ikilem içinde olduğunu söylemeliyiz. Çünkü hayatı anlatılan Tahir Sami’nin daha baştan mahremane şeylere girilmeme ricası var. Biz okurlar da mahremi de anlat diye bir talepte bulunmadığımıza göre yazarın lafı oraya getirip sonra da yarıda kesmesi ve tartışma başlatması oldukça manidar. Üstelik kitabın adında “özel hayat” ibaresi varsa. Mustafa Kutlu, Tahir Sami’nin hayatını yazıya geçirirken belirli bir yapı, denge gözetmemiş, kaleme geldiği şekliyle anlatmış gibi görünüyor. Tahir Sami’nin hayatını belirleyen çok önemli olaylar bir kaç cümle, en fazla bir paragrafla geçilirken dergi çıkartması bize gereksiz gelen diyaloglarla ve ayrıntılarla 17 sayfa sürüyor. Oysa, doğrusal anlatımı yazarın hikâyesini anlattığı kahramanıyla yaşadıkları ile kırarken, bir yandan da kahramanın metne tekziplerini ekleyerek epikleştiriyor. Ama kahramanın itirazları metinle kaynaşmamış, eğreti durmuş olmalı ki iki defadan sonra son veriliyor. Tahir Sami’nin hayatı tamamen işyerine bağlı sanki. Tüm kitap aşkına, dergi çıkartma çabalarına rağmen esas yaşamak istediği yer sığınıp yalnızlığını yaşadığı arşiv. Dairenin kapatılacağı, çalışanların emekli edileceği haberi Tahir Sami’nin geleceğini karanlıklaştırıyor. Bundan sorasını “Ölmeye yatmak” diye adlandırabiliriz. Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı’nda Mustafa Kutlu kişinin mahrem’ine girmeden özel hayatını yazmayı denemiş. Böylece ortaya bir özel hayat hikâyesi değil, anlatıcının bildirdiği ve dışarıdan göründüğü kadarıyla bir hayat hikayesi çıkmış. Diğer yandan da herkesin “hayatım roman” diyebileceğini, her hayatın kendine has, merak uyandıracak yanları olduğunu göstermek istemiş sanki. ASAL SAYILARIN YALNIZLIĞI “Kendisinden ve 1 sayısından başka böleni olmayan, 1’den büyük pozitif tam sayılar” olarak tanımlanıyor asal sayılar. 2, 3, 5, 7, 11, 13, 17, 19, 23, 29 diye belli bir sıraya, kurala bağlı olmadan sonsuza doğru gidiyor. Asal Sayıların Yalnızlığı’nın (Eylül 2009, çev. Eren Yücesan Cendey, Doğan Kitap) kahramanları Alice ve Mattia kendilerini birer asal sayı gibi yalnız hissediyorlar. Alice, çocukluğunda, babasının zoruyla istemeden aldığı dersler sırasına kayak kazası geçirmiş, bir bacağı sakat kalmış. Bu kaza onda derin izler bırakmış. Babasını sakatlığından sorumlu tutuyor. Pek arkadaşı yok. Kendini yalnız hissediyor. Hemen hiçbir şey yemeyerek hayata karşı gizli bir tavır alıyor. Okula, derslere yoğunlaşamıyor, eğitimini yarıda bırakıp bir fotoğrafçının yanında çalışıyor. Mattia ise zihinsel engelli ikiz kız kardeşinin kaybolmuş olmasından kendini sorumlu tutuyor. İkizi Michela’nın durunu nedeniyle daha ilkokul çağından itibaren kendini dışlanmış hissediyor. Kız kardeşi ile her yerde birlikte olmaları gerektiği için çocuklar onunla arkadaş olmak istemiyor. Mattia, davet edildikleri bir doğum günü kutlamasına giderken kendisini mahçup edeceği düşüncesiyle kardeşini bir parkta “beni burada bekle” diye bırakıyor ve tabii dönüşte onu bulamıyor. Michela’nın ne dirisine, ne ölüsüne ulaşılabiliyor. Mattia suçluluk duygusunu okulda en iyi öğrenci olarak, sürekli ellerini yaralayarak, yakarak, yani canını acıtarak yenmeye çalışıyor. İki asal sayı Alice ve Mattia bir gün karşılaşıyor ve dost oluyorlar. Mattia “ikiz asal sayılar” olduklarını düşünüyor. 11 ve 13, 17 ve 19, 41 ve 43 gibi birbirlerine çok yakınlar, ortak çok yanları var ama beraber olamıyorlar. Paolo Giardano 1982 doğumlu genç bir yazar. İlk romanı Asal Sayıların Yalnızlığı, İtalya’da büyük ilgi görmüş, üç milyon okura ulaşmış. Roman günümüz insanının yalnızlığını uçlardaki kahramanlar üzerinden keskin bir dille vurgulamasının yanında Alice ve Mattia açısından gelişen ikili kurgusuyla da ilgiye değer. ? Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı’nda Mustafa Kutlu kişinin mahrem’ine girmeden özel hayatını yazmayı denemiş. Paolo Giordano SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1024