27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Oryal Gökdemir’den ‘İmansız Keçi Peyniri’... Küçüklere masallar, büyüklere öyküler Son günlerde, elimden düşürmediğim bir kitap var. İmansız Keçi Peyniri. Bir öykü kitabı. 2001 yılı basımı... Yazarı ünlü bir kalp doktoru... Mesleğinde başarılı... Hem de iyi bir yazar. Uzun bir süre, çokça kitap yazdı... Sonra sustu... Yazmıyor artık... İlgisizlik küstürmüş olmalı onu... Ë Yılmaz ÖZTÜRK azın dünyası dışında kalan çok yazarımız var, gözden ve gönülden uzak... Kolaycılığa kaçan yayıncılarca görmezlikten gelinen, dışlanan... Yazınımızın “üvey yazar”ları gözüyle bakılıyor onlara... Yalnız fırsat bulanlarca izleniyor yazıp çizdikleri. Hak ettiği ilgiyi gördükleri söylenemez. Çoğu, daha okura ulaşmadan unutulup gidiyor zaten. “Liste başı” kitap okuma hevesi göz ardı ettiriyor bazı değerleri. Oysa büyük bir haksızlık bu. Doğrusu hayıflanıyor insan... Ülkemizde, eskiye oranla daha çok kitap yayımlanıyor artık... Yadsınamaz, büyük bir zenginlik... Mazeret şansı tanımıyor okura. Ancak, yine de okunmaya değer, nitelikli kitap sayısı çok az ne yazık ki. Büyük okur çoğunluğu, ezberinin bozulmasından korkuyor olmalı. Kolay okunur, ucuz kitap peşinde koşuyor. “En çok satılan” damgası, tek ölçüt olup çıktı. Başka bir nitelik aramaz oldu sıradan okur. Yayınevleri için de durum pek farklı değil. O dünya, bambaşka bir âlem. Onlar da bu yarışa ayak uydurmak zorunda kalıyor, ister istemez. Hatta, ayakta kalabilme uğruna kimileri de körüklüyorlar bu başıboşluğu, bu yozluğu. “Kötü kitap” “iyi kitap”ı kovar oldu ülkemizde. Çünkü iyi niyet, her zaman yeterli olmuyor. Oysa okur, yararlanacağı, tat alarak okuyacağı kitap için bu kadar yalnız bırakılmamalı... Ayrıca, ‘güvenilir yayınevi’ ya da ‘ünlü yazar‘ dışı yayınlara da ulaşabilmeli okur. Ama hiç de öyle olmuyor. Yaratıcılığa engel bir durum bu aynı zamanda. Bir anlamda eşitsizlik de. Elbette zahmetsiz aşılmaz bu engel. Ancak aşılamaz değil. Amaç ‘daha çok yazar, daha çok okur’sa herkese görev düşüyor, bu konuda. Y GÖKDEMİR’İN KİTAPLARI Son günlerde, elimden düşürmediğim böyle bir kitap var. İmansız Keçi Peyniri. Bir öykü kitabı. 2001 yılı basımı... Yazarı ünlü bir kalp doktoru... Mesleğinde başarılı... Hem de iyi bir yazar. Uzun bir süre, çokça kitap yazdı... Sonra sustu... Yazmıyor artık... İlgisizlik küstürmüş olmalı onu... İmansız Keçi Peyniri tek kitabı değil. Başka kitapları da var... Annemin Anlattıkları ve Arin Mektupları, anı/belgesel türünden kitapları. Çağdaş Yayınları’ndan. Anılarında doğrudan kendini anlatıyor, saklanıp gizlenmeden. Kolaycılığa kaçmadan. Doğal ve sımsıcak... İki de öykü kitabı var: Efebos ve Çilingir Sokağı. Altı da masal kitabı. Dört baskı yapan... Arkın Kitabevi yayını... Al Hipo, Sokak Kedileri, Annalisa’nın Mektup Arkadaşı, Bilgiç Serçe, Geminin Adı Mayıs Çiçeği, Hasan Öksüzoğlu Rasim. Bakmayın, “Ben çocuklarıma da pek masal anlatmadım” demesine, o bir masal ustası... Öykülerinde var olan sıcaklık, çocuklar için yazdığı kitaplarında daha belirginleşiyor. Çocukları seviyor, değer veriyor, önemsiyor da. Sevgiyle yaklaşıyor çocuklara, yabancılaşmadan... Yapmacıklıktan uzak. Daha da önemlisi bilgiçlik taslamıyor onlara. Yazdığını bilerek, bilinçli yazıyor. Büyük küçük ayrımı yapmıyor yazarken. Çocuklarla çocuk, büyüklerle büyük oluyor. Titiz bu konuda. Çünkü, ciddiye alıyor okuru... Bu nedenle de önemsiyor yazarlığı. *** Kendi de rol alıyor öykülerinde, dolaylı ya da dolaysız... Öykü ve masallar iç içe... Masal öykü ayrımı yapmıyor. Olayın örgüsü belirliyor konusunu. İçinden geleni, olduğu gibi kâğıda döküyor. Bu özensiz yazdığı anlamına gelmez. Çünkü, renkli, sürükleyici bir dili var. Daha ilk okuyuşta, başarılı bir yazarla karşı karşıyasınız. Alıp götürüyor okuru, zorlamıyor. Öyle ki, bitirmeden bırakamıyorsunuz kitaplarını elinizden. Yabana atılır öyküler değil yazdıkları. Bir de, öne çıkan başka becerileri var mı bilmiyorum ama aynı zamanda usta bir fotoğrafçı, ödüllük. ORTAK YANLARIMIZ İstanbul Erkek Lisesi’nde aynı yıllarda okumuşuz. O, benden sonraki dönemlerden. İki alt sınıftan. Okuldaşız onunla. Ama tanışmıyoruz okuldan. Okulunun etliye sütlüye karışmayan öğrencilerinden olsa gerek. Olacak şey değil. Öykülerinde ayrıntıları önemsemesine karşın, ilginçtir, belleğinde hiç iz taşımıyor o yıllardan. Oysa başka ortak yanlarımız daha var. Lisede okuduğumuz yıllarda, Atikali’de geçmiş çocukluğu. Ben de Fatih’te oturdumdu, yedi yıl boyunca. Yani komşu semtlerin çocuğu sayılırız. Sokak aralarında, birlikte bez top peşinde koşuşturmamışız ama okula aynı yoldan, ya yürüyerek ya da tramvayla gidip gelmişiz, zorunlu olarak. Fakat bırakın tanışmayı, yüz yüze bile gelmemişiz onunla. O da, o gün bugün hep uzak kalmış okul arkadaşlarından. Gizlemiş kendini sanki. Oysa lisede, bizim dönem, yazınımızın ünlü isimlerinin öğrenci olduğu yıllar. Daha öğrenciliklerinde ‘yazar’a çıkmıştı çoğunun adı. Bizden önceki ve sonraki dönem arkadaşlarımız bir yana, Cengiz Bektaş, Önay Sözer, Kemal Özer, Adnan Özyalçıner, Oktay Tuncer, Ergin Günce, Afşar Timuçin bizim dönemlerin öne çıkan isimlerinden yalnızca birkaçı. Lisede, yazıya, çiziye, tiyatroya yatkın, gelecek için umut veren, bunlardan başka arkadaşlarımız da vardı. En az bu ünlüler kadar yetenekli. Fakat çoğu, sonraki yıllarda, nedense uzak durdular Bitirmeden bırakamıyorsunuz Oryal Gökdemir’in kitaplarını elinizden. Yabana atılır öyküler değil yazdıkları. edebiyata. Nihat Güney, Ferhan Dinçer, Yüksel Kasapbaşı, Turgay Olcayto aklıma gelen arkadaşlarımızdan bazıları. Bunlar daha sonra, ya çok az yazdılar ya da yazdıklarını alçakgönüllülük gösterip yayınlamadılar. Belki de meslek seçtikleri işler küllendirdi yazarlık heveslerini. Çoğu iyi birer okuyucu kalmakla yetindi. ÖYKÜLEMENİN TADI... Kitapları, bir rastlantı sonucu geçti elime. Beğeniyle, önemseyerek okudum onu. Sevgili Cengiz Bektaş olumlu yaklaşıyor, okul arkadaşımız Oryal Gökdemir’in öykülerine... İmansız Keçi Peyniri’nin arka kapağı için yazdığı değerlendirme yazısı bunun güzel bir kanıtı. Şöyle dile getiriyor düşüncelerini Bektaş, sözü fazla dolaştırmadan, ‘edebice’. İşte kitabını okuduğunuz Gökdemir, böyle bir yazardır diyor okura: “Oryal Gökdemir hepimiz adına bakıyor çevresine. Ayrıntıyı kaçırmadan, ama ona bütünün içinde abartmadan, gerektiğinde ağırlık vererek. Öykülemek paylaşmak onun için... Kimi kez hem anlatan hem de anlatılan... Sevecen bir ‘merak’la dinlemeyi bilerek... Yanlış söylememek için konusunu büyük bir titizlikle irdeliyor. Bu irdelemenin içinde, dokunuşlarla, eleştirilerini de aktararak... Asıl algılanacak yönün öykülemenin tadı olduğuna okudukça varıyorsunuz. Başladığınızda bırakmadan sonuna dek okuyacaksınız bu öyküleri...” Yerinde bir tanımlama. Okura, ilk okuyuşta ‘övgü’ izlenimi veriyor olabilir. ‘İltimas’ ağırlıklı, ‘ısmarlama’ bir yazı gözüyle de bakılabilir bu değerlendirmeye. Ancak Bektaş’ın, öyle kolay kolay, bir yazının altına, hatır için de olsa imza atacağı düşünülemez. Ayrıca yazar da, böyle bir arkalamaya gerek duymayacak kıvamda bir yazar. Üstelik, ne böyle bir çabası olmuştur, ne de beklentisi... Belki de tek eksiği, ‘ben de yazarım’ diye ortaya çıkmaması, doğrudan yazarlığa soyunmaması... Bu da onun değil, yazın dünyamızın ayıbı... ? İmansız Keçi Peyniri/ Oryal Gökdemir/ Arkın Kitabevi/ 108 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 965 SAYFA 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle