19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Selahattin Hilav’dan ‘Entelektüeller ve Eylem’ Edebiyat ve düşünce arasındaki ilişki Entelektüeller ve Eylem, Selahattin Hilav’ın dünya görüşünü, edebiyat alanına getirdiği felsefi bakış açısını, kavramlar konusundaki duyarlı tutumunu farklı bağlamlarda yansıtan yazılar, söyleşiler ve tartışmalardan oluşuyor. Yazarın sağlığında yayımlanmış Felsefe Yazıları ve Edebiyat Yazıları adlı kitaplarıyla birlikte değerlendirilmesi gereken yapıt, Hilav’ın felsefi serüveninin ayrılmaz bir parçası. Ë Aysel SAĞIR ir edebiyat eseri, yaratıcısının dünya görüşünü, felsefi bakışını yansıtmalı mıdır? Ya da edebiyatın bu alanlarla ilişkisi nasıl olmalıdır? Sanat nedir?” sorularına doğrudan cevap olmasa da, söz konusu alanlarda gezen Entelektüeller ve Eylem, Selahattin Hilav’ın çeşitli dergi ve gazetelerde yapılmış söyleşilerinden oluşuyor. Düşünce, dünya görüşü, sanat gibi alanların tek temellendiği gerçekse insan olduğundan, çoğu kez gözden kaçırılan bu olmazsa olmaz gereklilik çerçevesinde dönüyor Entelektüeller ve Eylem. Hilav, kendisine yöneltilen soruları yanıtladığı kitabında, aslında birçok temel sorunun cevabını da net veriyor: “Aslında sanatın ne olduğu sorusu insanın ne olduğu sorusuyla ilintilidir. İnsan, özü önceden belirlenmiş, olmuşbitmiş ve ne ise hep öyle olan ve kalan bir varlık değildir; bir değişim ve oluştur, bir süreçtir, kendini yaratan bir varlıktır; doğrudan doğruya verilmiş dolayımsız varlığı, yani doğaya ve içinde yaşadığı toplumsal çevrenin geleneklerine, kurallarına, manevi değerlerine karşı çıkarak ve çabayla, çalışmayla, emekle ve çeşitli eylem biçimleriyle (sanat da bunlardan biridir) bu dolayımsız varlığı olumsuzlayarak ve diyalektik olarak aşarak kendini adeta bir ‘yapıt’ olarak ortaya koyan bir varlıktır.” Entelektüeller ve Eylem’de, Selahattin Hilav’ın 1965’ten, 2006’ya kadar olan yazıları yer aldığından söz konusu zaman aralığı aynı zamanda ileri sürülen görüşlerle, gelişen süreçteki değişimleri karşılaştırmak açısından olanak sunarken, toplumcu sanat felsefesinin de değerlendirmesini yapıyor. Söz konusu değerlendirmede, Toulouselautrec, Gerard de Nerval, Louis Aragon, Nâzım Hikmet ve Leylâ Erbil gibi yerliyabancı yazarlar ve şairler ağır basıyor. Buradan bakıldığında, temel nokta ve sorunsallarda yol kat edilmediği anlaşılırken, Hilav gibi değerlerin de giderek azaldığı sonucuna varılıyor. Zira, edebiyatla ilgili tanımlanmaya ve geliştirilmeye açık temel sorular halen varlığını koruyor. Ancak, kitap söz konusu temel sorunlar etrafında düşünme konusunda malzemeler sunuyor. Bu anlamda, Entelektüeller ve Eylem, edebiyat ve düşünce alanını biçimlemiş isimlerin düşünce özlerinin irdelenmesiyle gerekli ipuçlarını sergiliyor. MARX, HEGEL, FREUD… Marx, Hegel, Freud gibi öncelikle edebiyata kanal açan düşünürler üzerinde önemle duruyor Selahattin Hilav: “Marx’çılığın, Freud’çuluk ve başka bilim dallarının kuramsal açıklamaları karşısında aynı projeyi benimsemesi gerekliydi kuşkusuz. Ama bizde, Marx’çı düşüncenin bu silkinmesi gerektiği gibi kavranmamış, kalıpçı ve Ortodoks düşünce sürüp gitmişti. Bu durumun iki nedenden kaynaklandığı söylenebilir. Bu nedenlerin birincisi felsefi ve akılsal düşüncenin cılızlığı, ikincisi Sovyetlerin resmi Marx’çı öğretisiydi. Bizde Marx’çılar, Hegel’i okumadadıkları gibi, Ortodoks Marx’çılık dışında kalan ama Marx’çılığın yöntemiyle ortaya konmuş olan düşünce ürünlerini de merak etmemişler ve dolayısıyla Marx’çılığın yenilenme sürecini donanımsız olarak karşılamak zorunda kalmışlardı. İttihat Terakki’den kaynaklanan ve Cumhuriyet döneminde süregiden iktidarın resmi ideolojisinin hem İslamcı görüşleri hem de Marx’çılığı yasaklayıp ayakta durmaya çalışırken en masum demokratik ve sol düşünceyi ezip geçmesini de bu iki nedenle eklemeyi unutmamamız gerekir.” Edebiyat ve düşünce arasındaki kopukluk sorunsalını kitabın önemli bir konusu olarak görmek gerekiyor. Zira Hilav, “bizde edebiyat alanında ürün vermek ile şu ya da bu düşünceyi benimsemek iki ayrı etkinlik olarak süregelmiştir” derken önemli bir sorunu açığa çıkarmış oluyor. Düşünceyle ürün arasındaki mesafe açısından bakıldığında vahim bir tablo da çıkıyor ortaya. Yazma ediminin düşünceyle doğrudan zorunlu bağlantısını hangi baskı biçimi yaratıyor diye de sormak gerekiyor. Söz konusu kopukluk ne kadar sürüyor: “Bu kopukluk 1950’lerin son yıllarına kadar sürmüştür. Bu yıllarda edebiyatla felsefe ve kuramsal düşünce arasındaki ilişkiye derin bir ilgi duyulduğu, kopukluğun yarattığı aranın kapanmaya başladığı görülür. 1960 hükümet darbesinin yüzeysel özgürlük havası; Marx’çılık, varoluşçuluk ve gerçeküstücülük akımlarının edebiyat ve düşünce ürünlerinin tanınmasını ister istemez sağladı.” ‘ŞİİR GELDİ KELİMEYE DAYANDI’ Bilimde olduğu gibi sanatta da batıdan yüz yıl geride olduğumuza dikkat çekmiş Hilav, “Bizde, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra edebiyat ürünleri ortaya koyanların kültür açısından çok iyi donanmış ve dikkate değer eserler vermiş olmalarına rağmen, yirminci yüzyılda yaşarken on dokuzuncu yüzyılda kalmış olduklarını unutmamak gerekir.” Türk edebiyatında 1950’lerden sonra hızla başlayan gelişmeyi ne yazık ki felsefe alanı için söyleyemiyor Hilav. Oysa ki, roman, öykü ve şiirde çok yoğun bir atılganlık olduğundan bahsediyor. Bu atılganlıkta, toplumsal, siyasal, cinsel tabuların sorgulanmasının ise büyük payı var: “Kafka etkilerinden kaynaklanan bir tür fantastik gerçekçiliğe (daha sonra Oğuz Atay’da ilk doruk noktasına ulaşmıştır) ve dolayısıyla bu yeni anlayış ve içeriğe denk düşmesi gereken dil ve üslup arayışına yol açtı. Bu anlayışı benimseyen Demir Özlü, Orhan Duru ve Sevim Burak gibi yazarların oluşturduğu topluluğun ön safında L. Erbil erkenden yer aldı. Şiirde, Cemal Süreya’nın ‘şiir geldi kelimeye dayandı’ sözünde özetlenen bu anlayış, dilin, betimlendiği gerçeği öte yanından bakılan bir pencere camı gibi gösteren saydam bir araç olmaktan çıkıp, üzerinde işlemler yapılan bir hammadde gibi ele alınmasına (A. Breton’un deyişiyle ‘sözcüğün köpürtülmesi’ne) yol açtı. Resmi ve kalıplaşmış dilin böylece yerinden oynatılmasının edebiyatta bugün görülen dilsel özgürlüğe ve sözcük dağarcığının genişletilmesine zemin hazırladığı söylenebilir…” Sanat ve edebiyat alanında bilgilerimizi gözden geçirmek için bir olanak sunan Entelektüeller ve Eylem’i okumakta yarar var. ? Entelektüeller ve Eylem: DüşüncelerTartışmalarSöyleşiler/ Selahattin Hilav/ Yapı Kredi Yayınları, 2008/ 140 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 965 “B Bilimde olduğu gibi sanatta da batıdan yüz yıl geride olduğumuza dikkat çekmiş Selahattin Hilav, “Bizde, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra edebiyat ürünleri ortaya koyanların kültür açısından çok iyi donanmış ve dikkate değer eserler vermiş olmalarına rağmen, yirminci yüzyılda yaşarken on dokuzuncu yüzyılda kalmış olduklarını unutmamak gerekir” diyor. SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle